Onuncu Bölüm Kalp Huzurunu Kazanmaya Davet Hakkındadır
Artık şimdi kalp huzurunun fazilet ve özelliklerini akli ve nakli açıdan öğrendin ve onu terk etmenin zararlarını anladın. İlim yalnız yetmemekte, bilakis hücceti daha da bir tamamlamaktadır; çaba silahını kuşan ve öğrendiğin şeyi kazanmaya çalış. Ondan istifade edebilmen ve onu taşıyabilmen için ilmini pratize et. Vahiy madeni olan ve bütün buyruk ve ilimleri ilahi vahiyden ve Muhammedi (s.a.a) keşiften kaynaklanan ismet Ehl-i Beyt’inin (a.s) hadisleri üzerinde biraz düşün. Diğer amellerin kabul edilme şartı, namazın kabul edilmesidir ve eğer namaz kabul olmazsa, diğer amellere asla bakmazlar.1 Namazın kabul edilmesi, kalbin yönelmesi vesilesiyledir; kalbin yönelişi namazda olmazsa, namaz itibardan düşer, Hz. Hakk’ın huzuruna girme liyakatini taşımaz ve de önceki hadislerde de belirtildiği gibi kabul olmaz. O halde amel hazinelerinin kilidi ve bütün saadetlerin kapılarının kapısı, kalp huzurudur; onun ile saadet kapısı insana açılmaktadır ve onsuz bütün ibadetler itibar derecesinden yoksundur.
O zaman birazcık ibret bakışıyla düşün ve makamının önemi ve büyüklüğüne basiret görüşüyle bak ve tam bir ciddiyet ile işe koyul. Saadet kapısının ve cennet kapılarının anahtarı ile mutsuzluk kapısının ve cehennem kapılarının anahtarı, bu dünyada senin kendi cebindedir. Sen, cennet ve saadet kapılarını kendi yüzüne açabilirsin ve bunun tersini de yapabilirsin. İşin dizginleri senin elindedir. Allah Tebarek ve Teala, hücceti tamamlamış, saadet ve mutsuzluk yollarını göstermiş, zahiri ve batınî yardımları yapmıştır. Allah ve O’nun evliyaları tarafından yapılması gerekenler tamamlanmıştır. Şimdi sıra bizim girişimimizdedir; onlar kılavuz ve biz yolcuyuz. Onlar görevlerini en güzel şekilde yaptılar, bir açıklık bırakmadılar ve bir an olsun kusur etmediler. Sen de gaflet uykusundan uyan, kendi saadet yolunu kat et ve kendi ömür ve gücünden istifade et; eğer vakit geçerse ve bu mevcut ömür, gençlik, güç ve amel hazinesi elden giderse, bunun telafisi yoktur. Eğer genç isen, işi yaşlılığa bırakma, çünkü yaşlılıkta yaşlıların bildiği ve senin bilmediğin musibetlerin olacaktır. Yaşlılık ve zaaf halinde ıslaha çalışmak, çok zor olan işlerdendir. Ve eğer yaşlı isen, kalan ömrünün elden gitmesine izin verme, çünkü her ne olsa da bu dünyada olduğun müddetçe saadete giden bir yolun vardır ve saadetten bir kapı yüzüne açıktır. Allah etmesin bu kapı ve yol kapanırsa, o zaman iraden elinden gider ve geçmişten hasret, pişmanlık ve üzüntü duymaktan başka bir nasibin olmaz.
Öyleyse ey aziz, eğer peygamberlerin (a.s) söyledikleri olan bu zikredilen şeylere iman etmişsen, kendini saadeti kazanmak ve ahiret yolculuğu için hazırlanmışsan ve saadet hazinesinin anahtarı olan kalp huzurunu elde etmeyi gerekli görüyorsan, bunun yolu, öncelikle kalp huzurunun engellerini kaldırman, yol dikenlerini sulûk yolunun üzerinden kökten sökmen ve ondan sonra bizzat O’na yönelmendir. İbadetlerde kalp huzuruna engel olan şey, dikkatin dağılması ve kalbe gelen şeylerin çokluğudur. Bu, bazen dış olaylar ve duyu yolları ile gerçekleşir. Örneğin, insan kulağı ibadet halindeyken bir şey duyar ve duyulan o şey, batınî hayal ve düşüncelerin başlangıcı olur ve insandaki vehim ve kuruntu güdüsü onda tasarrufta bulunup daldan dala konar. Veya insan gözü bir şeyi görür ve o şey, dikkatin bozulmasına ve vehmin tasarrufta bulunmasına sebep olur. Veyahut insanın diğer duyu organları bir şeyi idrak eder ve ondan hayali intikaller hasıl olur.
Gerçi bazıları bu sorunların tedavisinin belirtilen sebeplerin kaldırılması olduğunu söylemişlerdir. Örneğin insanın karanlık bir evde veya halvet bir mekanda durup namaz vaktinde gözlerini kapatması ve dikkatinin dağıldığı yerlerde namaz kılmaması gibi. Örneğin merhum şehid Sani (r.a) bazı abitlerden şöyle nakletmektedir: “Onlar, namaz kılınacak kadar genişliğe sahip karanlık küçük bir evde ibadet ediyorlardı.”1 Ancak bunun engeli yok etmediği ve işi aslından bitirmediği açıktır. Zira tasarrufun odağı küçük bir sebeple işini yapan hayaldir. Hatta bazen karanlık, küçük ve halvet bir evde vehmin ve hayalin etkisi daha da fazlalaşır ve diğer etkenlerle birlikte kendisine yeni vesileler bulur. O halde, işin kökten halledilmesi, hayal ve vehmin ıslah edilmesiyle mümkündür ve biz bundan sonra ona işaret edeceğiz. Evet, bazen bu tür ilaçlar da bazı nefislerde tesirsiz ve etkisiz değildir. Ancak biz, kesin ve gerçek sebebi ortadan kaldıracak bir ilacın peşindeyiz ve o, bu şekilde hasıl olmaz.
Bazen de dikkatin bozulmasının ve kalp huzurunun engeli, batınî nedenlerdir. Bunun genel anlamda iki sebebi vardır ve başlıca meseleler de bu iki sebebe dönmektedir:
Birincisi, bizzat hayal gücünün kaçıcı ve gezgin oluşudur. Zira hayal, oldukça hareketli bir güdü olup sürekli daldan dala konmakta ve zirveden zirveye uçmaktadır. Ve bu, dünya sevgisi, dünyaya yönelmek ve dünyevi mal ve servet ile ilgili değildir. Aksine hayalin hareketli oluşu, bizzat musibet olup dünyayı terk eden kimsenin de müptela olduğu bir husustur. Dikkat, nefsin itminan bulması ve hayalin durdurulması, önemli konulardan olup bunların ıslahıyla kesin ilaç hasıl olur. İleride buna işaret edeceğiz.
Diğer bir sebep ise, dünya sevgisi ve dünyevi işlerde odaklaşmadır. Bu, hataların başı ve batınî hastalıkların annesi olup sülûk ehlinin yolundaki diken ve musibetlerin kaynağıdır. Gönül ona bağlı olduğu ve onun sevgisine daldığı müddetçe kalplerin ıslah yolu tıkalı ve tüm saadetlerin kapısı da insan yüzüne kapalı olacaktır ve biz, iki bölümde bu büyük iki nedenin ve iki güçlü engelin kaldırılmasına işaret edeceğiz inşallah.
Do'stlaringiz bilan baham: |