İkinci Bölüm İlahi Kitab-I Şerif’in Hedeflerine, Konularına ve Muhtevasına Kısaca Bir İşaret
Bil ki bu kitab-ı şerif (Kur’an) bizzat kendisinin de belirttiği gibi; hidayet, insanlık seyr-u sülûkun kılavuzu, nefislerin terbiye edicisi, kalbi hastalıkların şifası ve Allah’a doğru seyrin nurlandırıcısıdır.
Özetle, Allah Tebarek ve Teala kullarına olan rahmet genişliği esasınca, bu kitab-ı şerifi kendi yakınlık ve kutsal dergahından nazil buyurmuş, alemlerin tenasübü hasebiyle nazil kılmış, bu zulmanî aleme ve tabiat zindanına ulaştırmış, elfaz örtüsüne ve harfler şekline büründürmüştür. Bu kitab-ı şerif, bu dünyanın karanlık zindanında mahkum olanları ve arzular zincirlerine vurulmuşları kurtarmak, onları noksanlık, zayıflık ve hayvanlık mertebesinden; kemal, kuvvet ve insanlığın zirvesine ulaştırmak; şeytanın komşuluğundan, melekutilerle dostluğa, hatta yakınlık makamına vüslata ve ehlullahın en büyük hedefi olan likaullah mertebesine ulaştırmak için nazil olmuştur. Bu açıdan bu kitap Hakk’a ve saadete davet kitabıdır. Bu makama ulaşmanın niteliğini beyan etmektedir. Muhtevası ise kısaca bu ilahi seyr-u sülûkta katkısı bulunan veya Allah’a doğru sülûk eden kimseye yardımcı olan şeylerdir. Özetle en önemli hedeflerinden biri, marifetullaha davet ve zatî, esmaî, sıfatî ve efalî boyutlarda ilahi marifetleri beyan etmektir. Hepsinden daha çok da zat, esma ve efal tevhidini amaçlamıştır ki, bazısı açıkça ve bazısı da ince bir işaretle zikredilmiştir.
Bilmek gerekir ki, bu kapsamlı ilahi kitapta, zatı tanımadan fiilleri tanımaya dek, tüm marifetler, her sınıfın kendi kabiliyeti ölçüsünce istifade edebileceği bir şekilde zikredilmiştir. Nitekim tevhid (ihlas) suresinin ayetlerini, özellikle de fiiller tevhidini, zahir alimleri, muhaddisler ve fakihler (r.a), tümüyle marifet ehlinin ve batın alimlerinin tefsirine muhalif ve aykırı bir şekilde tefsir ve beyan etmektedirler. Yazar her ikisini de kendi yerinde doğru kabul etmektedir. Zira Kur’an batınî dertlerin şifasıdır ve her hastayı belli bir şekilde tedavi etmektedir. Nitekim ayet-i kerime şöyle buyurmaktadır: “O ilktir, sondur, zahirdir, batındır.” 1
Hakeza: “Allah göklerin ve yerin nurudur.”2 Hakeza: “Gökteki ilah da yerdeki ilah da O’dur.”3 Hakeza: “O sizinledir.”4
Hakeza: “Nereye yönelirseniz Allah’ın yüzü oradadır.”5 Ve benzeri ayetler, zat tevhidini beyan etmektedir. Haşr suresinin son ayetleri ve benzeri ayetler ise sıfat tevhidini beyan etmektedir.
“Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı.”6 Hakeza: “Hamd alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.” ve hakeza: “Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ı tesbih eder.”7 ayetleri de efa’l tevhidini beyan etmektedir. Elbette bazısı dakik, bazısı da daha dakik bir irfana delalet etmekte ve zahir ve batın alimlerinin her tabakası için bir çeşit hastalıklara şifadır. Kafi’de yer alan bir hadis8 esasınca da ahir zamanda derinleşmiş kimseler için nazil olan Hadid suresinin ilk ayetleri ile Tevhid (ihlas) suresinin ayetleri gibi bazı ayetlerden, zahir alimleri yeterlice istifade etmektedir. Bu da bu kitab-ı şerifin mucizelerinden ve kapsamlılığındandır.
Kur’an’ın diğer bir hedefi de nefisleri temizlemeye ve batınları tabiat pisliklerinden arındırmaya davet, mutluluk elde etmek ve özetle Allah’ın doğru seyr-u sülûkun niteliğidir. Bu değerli konuda da iki önemli kola ayrılmaktadır. Birincisi içinde Hak’tan gayrisinden tümüyle yüz çevirmenin de yer aldığı tüm aşamalarıyla takva, diğeri de içinde Hakk’a yönelme ve mukaddes zata dönmenin de yer aldığı tüm aşamalara imandır. Bu husus, kitab-ı şerifin en önemli hedeflerinden biridir. Konularının çoğu da direkt veya endirekt bir şekilde bu hedefe irca etmektedir.
Bu ilahi sahifenin diğer bir konusu da peygamberler, veliler ve hikmet sahiplerinin kıssaları, Hakk’ın onları terbiye niteliği ile onların yaratıkları terbiye niteliğidir. Bu kıssalarda sayısız faydalar ve bir çok öğretiler vardır. Bu kıssalarda aklı hayran bırakacak bir ölçüde ilahi öğretiler ve rububi terbiye ve emirler mezkur ve gizlidir. Allah münezzehtir. Hamd ve minnet Allah’a mahsustur. Allah’ın kitabında defalarca zikredilen Adem’in (a.s) yaratılış kıssası, meleklere secde emri, isimlerin öğretilmesi ile Adem (a.s) ve iblis olaylarında, o kadar çok öğreti, terbiye marifet ve kaideler mevcuttur ki “Doğrusu bunda, kalbi olana veya hazır bulunup kulak verene ders vardır.” 1 ayetinde belirtilen insanı hayretler içinde bırakmaktadır. Adem, Musa, İbrahim ve diğer peygamberlerin (a.s) kıssalarının defalarca zikredilmesi de, Kur’an’ın bir kıssa ve tarih kitabı olmayışı sebebiyledir. Zira Kur’an Allah’a doğru seyr-u sülûk, tevhit, marifetler, öğütler ve hikmetler kitabıdır. Bu işlerde ise istenilen, tekrar edilmesidir ki katı nefislere etki etsin ve kalpler ondan öğüt alsın. Başka bir ifadeyle terbiye, öğretim, uyarı ve müjdelemek isteyen kimse hedeflerini farklı ifade ve çeşitli beyanlarla, bazen bir kıssa içinde, bazen tarih ve nakil şeklinde, bazen açıkça, bazen ima, örnek ve şifreli bir tarzda aşılamalıdır ki farklı nefislerin ve dağınık kalplerin her biri ondan hakkıyla istifade edebilsin. Bu Kitab-ı şerif tüm sınıfların ve beşer silsilesinin tamamının mutluluğu için olduğundan ve bu insan türü de kalb haletleri, adetleri, ahlak, zaman ve mekanlarda farklılık içinde olduğundan, hepsini bir şekilde davet etmek mümkün değildir. Bazı nefisler, öğretileri almak için, açık ifade ve konuyu sade bir şekilde açıklamakla yetinmez ve ondan etkilenmezler. Bunları beyin yapıları esasınca davet etmek ve konuyu anlatmak gerekir. Bazı nefisler de kıssa, hikaye ve tarih ile ilgilenmez ve sadece konu ve hedefin özüne ilgi duyarlar. Bunları birinci sınıf ile aynı teraziye koymak mümkün değildir. Bazı kalpler ise korkutma ve uyarı ile uyumludur. Bazı kalpler ise vaat ve müjdeleme ile ilgilenirler. İşte bu yüzden bu kitab çeşitli kısımlarla, türlü metotlarla ve çeşitli yollarla halkı davet etmiştir. Böyle bir kitap için, tekrar etmek, gerekli bir husustur. Tekrar edilmemiş ve metotsuz davet ve öğütler, belagat sınırından çıkar. Nefisler üzerinde de tekrar edilmeksizin istenilen etkiyi yaratamaz.
Buna rağmen bu Kitab-ı şerifte olaylar öylesine tatlı bir şekilde ifade edilmiştir ki, tekrarı da insanı usandırmamaktadır. Aksine konunun tekrar edildiği her defasında, diğerlerinde olmayan bir takım eklentiler ve özellikler mevcuttur. Her defasında irfani veya ahlaki önemli bir nükte gözönünde bulundurulmuş ve olayı bu nükte etrafında dönüp dolaştırmaktadır. Bu konunun beyanı, Kur’an’daki kıssaların tümünü incelemeyi gerektirir ki bu kitabın hacmini aşmaktadır. Bu sermayesiz, zayıf kul, Allah’ın verdiği bir başarıyla Kur’an’daki kıssalar, sembollerinin çözümü, tabir ve terbiye niteliği hakkında mümkün olduğu kadarıyla bir kitap yazmak düşüncesindedir. Gerçi bu iş de yazar gibileri için boş bir hayal ve ham bir arzudan başka bir şey değildir.
Özetle peygamberlerin (a.s) kıssasının zikri ve seyr-u suluklarının niteliği, Allah’ın kullarını terbiye ediş metotları, hikmetli sözleri, öğütleri ve güzel mücadeleleri; azameti yüce olan Hak Teala’nın kullarının yüzüne açtığı marifet ve hikmet kapılarının en büyüğü, saadet ve öğretiler kapılarının en yücesidir. Nitekim marifet erbabı ve sülûk ve riyazet ashabı bundan büyük ölçüde istifade etmiştir. Aynı şekilde diğerlerinin de bundan yeterli bir nasibi ve sonsuz bir kısmeti vardır. Ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır: “Gece basınca bir yıldız gördü.” 1
Örneğin marifet ehli Hz. İbrahim’in (a.s) seyr-u sülûkunun niteliğini idrak etmekte, Allah’a seyr-u sülûk yolunu öğrenmektedirler. Enfüsi seyrin ve manevi sülûkun hakikatini o meslekte “gece basınca” olarak adlandırılan tabiat karanlığının nihayetinden, bu meslekte “Doğrusu ben yüzümü, gökleri ve yeri yaratana, doğruya yönelerek çevirdim” ayeti ile kendisine işaret edilen benlik ve bencilliği atmak, benliği ve kendine tapmayı terketmek, kutsal makama ulaşmak ve dost mahfiline girmek derecesine kadar derketmektedirler. Diğerleri de ondan Halil’ur Rahman’ın afâki seyrini ve ümmetini terbiye ve talim etme niteliğini idrak etmektedirler. Bu diğer hikayeler ve kıssalar da bu esas üzeredirler. Örneğin Adem, İbrahim, Musa, Yusuf, ve İsa’nın kıssasıyla, Musa ve Hızır’ın mülakatı hususunda marifet, riyazet ve mücahede ehli ile diğerlerinin elde ettiği istifadeler, çok daha farklıdır. Hakeza Hakk’ın mukaddes zatının verdiği öğüt ve hikmetler de bu bölüme dahildir veya apayrı bir bölüm teşkil etmektedir. Nitekim uygun olduğu yerde Hak Teala kudret diliyle, kulları, mübarek Tevhit suresi, Haşr suresinin sonları ve Hadid suresinin başlarında olduğu gibi; ilahi marifetlere, tevhide ve tenzihe davet etmiştir. Veya ilahi kitab-ı şerifin diğer hususlarına çağırmıştır. Kalp ashabının ve geçmişi güzel olanların bu bölümden gördüğü sayısız faydalar vardır. Örneğin marifetler ashabı “Evinden, Allah’a ve Peygamber’ine hicret ederek çıkan kimseye ölüm gelirse, onun ecrini vermek Allah’a düşer.” 1 ayetinden nafile ve farzların yakınlığını istifade etmektedirler. Oysa diğerleri bedenle çıkmayı ve Mekke’ye ve Medine’ye hicret etmeyi anlamaktadırlar. Ya da Hak Teala kulları nefsi tezkiye etmeye, batınî riyazetlere davet etmiştir. Tıpkı şu ve benzeri ayetler gibi: “Kendini tezkiye eden kurtuluşa ermiştir..” 2
Veya Hak Teala malum olduğu üzere, kulları salih amele çağırmıştır. Veya bunlardan her birinin karşısında yer alan hususlardan sakındırmıştır. Bu ilahi sayfada zikredilen Lokmani hikmetler, diğer büyüklerin ve müminlerin söylediği anlamlı sözler de bu konuya dahildir. Tıpkı Ashabı Kehf’in olayında olduğu gibi.
Bu nuranî sayfanın diğer konularından biri de kafirlerin, inkarcıların, hak ve hakikate aykırı olanların, peygamberlere ve evliyalara düşman olanların halini beyan etmek, işlerinin sonucunu bildirmek, nasıl helak olduklarını göstermektir. Tıpkı Firavun, Karun, Nemrud, Şeddad, Ashab-ı Fil ve diğer kafir ve facirlerin olayları gibi. Bunların her birinde ehli için bir takım hikmetler, öğütler ve öğretiler vardır. Melun İblisin hikayeleri de bu bölüme dahildir. Hakeza değerli bilgilerin yer aldığı Resulullah’ın (s.a.a) gazveleri de bu konuya dahildir veya ayrı bir konu teşkil etmektedir. Bunlardan biri de Müslümanları gaflet uykusundan uyandırmak, Allah yolunda cihada teşvik etmek, hak kelimesini gerçekleştirmek ve batılı öldürmek için Resulullah’ın (s.a.a) ashabının mücahade niteliğidir.
Kur’an-ı Şerif’in diğer bir konusu da şeriatın zahiri kanunlarını ve ilahi sünnet ve adapları beyan etmektir. Bu nuranî kitapta bu hususların genel veya önemli ilkeleri beyan edilmiştir. Bu bölümün başlıcası, konuların kaide ve usullerine davettir. Tıpkı Namaz, Zekat, Hums, Hac, Oruc, Cihad, Nikah, Varis Kısas, Hudud, Ticaret ve benzeri konular gibi. Zahiren şeriat olan bu bölüm, dünya ve ahireti bayındır kılmak açısından bütün sınıflar için taktir edilmiştir, genel bir menfaate sahiptir ve insanların tüm sınıfları bundan kendi miktarlarınca istifade ederler. Bu yüzden Allah’ın kitabında bunlara bir çok yerde davet edilmiştir. Hadis ve rivayetlerde de bunların hususiyetleri geniş bir biçimde yer almıştır. Şeriat alimlerinin yazdığı bu bölümdeki kitaplar da diğer bölümlere oranla daha fazladır.
Kur’an-i Şerif’in diğer konularından biri de ahiretin durumu, ahireti isbat eden deliller, azap ve ceza ile mükafat ve sevabın niteliği, cennet, ateş, azap ve nimet vermenin detaylarıdır. Bu bölümde saadet ehlinin haletleri; marifet ehlinin, Allah’a yakınlaşan kimselerin, riyazet ehlinin, seyr-u sülûk edenlerin, ibadet ve menasik ehlinin dereceleri ve hakeza kafirlerin, mutsuzluk ehlinin, inkarcıların, münafıkların, inatçıların, masiyet ehlinin ve fasıkların halet ve dereceleri zikredilmiştir. Ama genelin haline daha faydalı olan şeyler daha çok zikredilmiş ve de açık bir dille belirtilmiştir. Özel sınıf için faydalı olan şeyler ise, işaret ve sembollerle zikredilmiştir. Örneğin “Allah’ın rızayeti daha büyüktür”1 ayeti ile likaullah ayetleri o grup için zikredilmiştir ve “Hayır, onlar şüphesiz o gün rablerinden (onu görmekten) mahrum kalmışlardır” 2 ayeti ise diğer sınıf için zikredilmiştir. Bu bölümde, yani ahiretin detayları ve Allah’a dönüş bölümünde sayısız öğretiler ve çok gizli sırlar zikredilmiştir. Bunların niteliği hakkında bilgi sahibi olmak, sadece burhani sülûk veya irfani nur ile elde edilebilir. Bu ilahi sahifede yer alan konulardan biri de Hak Teala’nın mukaddesatının, ya bizzat hak bir konuyu ve ilahi marifetleri isbat için ikame ettiği delil ve hüccetlerin niteliğidir. Tıpkı Hak, tevhit, tenzih ilim, kudret ve diğer kemal sıfatlarını isbat için ortaya konan deliller gibi. Bu bölümde bazen marifet ehlinin kamil bir şekilde istifade ettiği çok dakik deliller mevcuttur. Tıpkı şu ayet gibi: “Allah, ondan başka ilah olmadığına tanıklık etti.”3 Bazen de hikmet ve ilim sahibi kimselerin belli bir şekilde, zahir ve sıradan halkın ise ayrı bir şekilde istifade ettiği burhan ve deliller söz konusu edilmiştir. Tıpkı şu ayet-i kerime gibi: “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı yer ve gök kesinlikle bozulup gitmişti.” 4
Hakeza şu ayet-i kerime: “Her tanrı kendi yarattığını sevk ve idare ederdi.” 5 Hakeza Hadid suresinin ilk ayetleri, mübarek Tevhid suresi ve diğer benzeri ayetler… Bu Kitab-ı Şerif’in farklı yerlerinde yer alan ahireti isbat, ruhların dönüşü, ahiret aleminin vücuda gelişi, Allah’ın meleklerinin ve büyük peygamberlerinin ispatı hususundaki delil ve burhanlar da bundandır. Bunlar Zat-ı Mukaddes’in bizzat ortaya koyduğu hüccet ve delillerdir. Kur’an'da yer alan konulardan biri de Hak Teala’nın marifetleri isbat hususunda peygamberlerin ve alimlerin ortaya koyduğu burhanları nakletmesidir. Tıpkı Halilurrahman (a.s) ve diğerlerinin ortaya koyduğu deliller gibi.
İşte bunlar bu kitabın önemli konularıdır. Bunun yanı sıra sayılması için yeterli bir vaktin gerektiği çeşitli konular da mevcuttur.
Do'stlaringiz bilan baham: |