Üçüncü Kısım Niyetin Sırrı ve Adabı Hakkındadır ve Onda Beş Bölüm Vardır Birinci Bölüm İbadetlerde Niyetin Hakikati Hakkında
Bil ki niyet bir şeyi yerine getirmeye azmetmek; bir şeyi düşündükten, faydasını onayladıktan ve yerine getirmenin gerekliliğine hükmettikten sonra nefsi onu yerine getirmek için toplamaktan ibarettir, nefsani ve vicdani bir halettir ve de bundan sonra ortaya çıkmaktadır. Himmet, azim ve irade ve kast olarak da adlandırılmaktadır. Bu bütün ihtiyari/iradi fiillerde mevcuttur. Hiçbir ihtiyari fiil bunun dışında değildir. Bu iş bütün amellerde hakikaten mevcuttur, mecazen değil. Amel esnasında veya başlangıcında detaylı olarak zihninde hasıl olması da gerekli değildir. Aynı şekilde bu kasıt ve niyeti detaylıca düşünmesi de gerekmez. İnsan bazen bir amel yapmak ister, aynı zamanda o amelin detaylı suretinden ve külli kararından gafildir. Ama o hakikat mevcuttur ve onu yapmak için harekete geçmek reel olarak mevcuttur. Nitekim ihtiyari/iradi fiillerde de vicdanen bu iş açıktır.
Özetle bu azim kararı niyetten ibaret olup fakihlerin (r.a) dilinde her amelde istisna olmaksızın mevcuttur. Eğer bir kimse ihtiyari bir ameli niyet olmaksızın yapmak isterse, bu mümkün değildir. Buna rağmen aşağılık şeytanın vesvesesi ve hayali kuruntular aklı mahkum etmekte ve zaruri bir işi, insanın gözünden gizlemektedirler. İnsan değerli ömrünü amelini güzelleştirmek, halis kılmak, onu batini pisliklerden temizlemek, tevhit marifetleri, Hakk’ı tanıma ve Hakk’ı talep etme yolunda harcamak ile meşgul olması gerekirken, aşağılık iblis ona vesvese etmekte, böylece ömrünün yarısını zaruri işleri elde etmeye harcamaktadır. Şeytanın tuzakları hileleri çoktur. Birini amelin aslını terk etmeye zorlamaktadır. Diğerini ise ameli terk etmesinden meyus olduğunda, riya böbürlenme ve diğer fesatlara zorlamaktadır. Eğer burada başarılı olamazsa, amelini muhafazakarlık yoluyla batıl kılmaktadır. Bütün insanların ibadetlerini, onun gözünde hor kılmakta, halkı küçük düşürmektedir. Bu yüzden de sıradan ve sermayesiz bir iş olan kıraat, tekbir veya amellerle birlikte olan niyet hususunda bütün ömrünü tüketmeye zorlamaktadır. Velhasıl şeytan herhangi bir yolla insanın amelini batıl kılmadıkça razı olmamaktadır.
Vesvese eden şeytanın bir çok işleri ve sayısız yolları vardır. Şu anda onların tümünü saymak mümkün değildir. Ama hepsinin arasından niyet hususunda vesvese hepsinden daha gülünç ve ilginçtir. Zira eğer bir kimse bütün gücüyle, ömrü boyunca, niyet olmaksızın ihtiyarî/iradî bir işi yerine getirmek isterse, bunu asla başaramaz. Buna rağmen nefsi hasta, aklı zayıf, zavallı birinin namazda uzun süre niyetle namaz kılmak için beklediğini görmektesin. Bu şahıs tıpkı pazara gitmek veya yiyecek yemek için saatlerce düşünen kimseyi andırmaktadır. Namazın kendisi için yakınlık miracı ve saadet anahtarı olması gereken ve kalbi adaplarıyla edeplenerek ve bu ilahi latifenin sırlarına ererek zatını kemale erdirmesi, hayat neşetini temin etmesi gereken kimse, bütün bu işlerden gaflet etmektedir. Bırakın bu işleri gerekli görmemeyi, hatta batıl saymakta, aziz sermayesini şeytana hizmet ve gizliden gizliye vesvese eden iblise itaat yolunda geçirmektedir. Hidayet nuru olan Allah vergisi aklını iblisin hükmüne mahkum kılmaktadır.
Abdullah b. Sinan şöyle diyor: “İmam Sadık’ın (a.s) yanında abdest ve namaz hususunda vesveseye mübtela olan bir şahsı andım ve şöyle dedim: “O akıllı bir kimsedir” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Onun ne aklı vardır, oysa o, şeytana ibadet etmektedir.” Ben şöyle dedim: “Nasıl şeytana itaat etmektedir: “İmam şöyle buyurdu: “Ona, gelen şeyin nereden olduğunu sor, şüphesiz, “Şeytanın amelindendir” diyecektir 1
Özetle, insan her türlü riyazet ve zahmetle bu kökleri kesip atmalıdır. Zira insanı bütün hayırlardan ve saadetlerden alıkoymaktadır. İnsan kırk yıl boyunca bütün ibadetlerini, hatta zahir hasebiyle dahi sahih bir şekilde yapamaz. Fıkhi zahiri cüzlerini dahi eda edemez. Nerede kaldı ki batınî ve şer'i adaplarını yerine getirebilsin. Daha gülünç olanı da şudur ki, bu vesveseye kapılan şahıslardan bazısı, insanların bütün amellerini batıl bilmektedirler. Bütün insanları din hususunda lakayt saymaktadırlar. Oysa kendileri mukallit ise, taklit ettikleri mercileri de halktan biridir. Eğer fazilet ehli ise, rivayetlere müracaat ettiğinde, Resulullah'ın ve Hidayet İmamları’nın bu hususta normal davrandıklarını görecektir. Bütün insanlar arasında sadece vesveseye kapılan bu kimseler; Resulullah’ın, masum imamların ve alimlerin aksine amel etmektedirler. Herkesin amelini naçiz görmekte ve kendi amelini ihtiyata uygun kabul etmektedirler. Kendilerinin dine bağlı olduğunu sanmaktadırlar. Örneğin abdest hususunda Resulullah’tan nakledilen rivayet mütevatirdir. Zahiren Resulullah (s.a.a) bir avuç su yüzüne döküyor, bir avuç sağ eline, bir avuç da sol eline.” 1 İmamiyye fakihlerinin icma ettiği üzere bu abdest doğrudur. Allah’ın kitabının zahiri de bunu söylemektedir. İkinci defa su alma hususunda bazıları itiraz etmişlerdir. Ama ikinci defa su alma ve hatta yıkamanın bile zararı yoktur. Ama müstahap olduğu hususu tartışılabilir. Üçüncü defa yıkamak bidattır ve abdesti batıl kılmaktadır. Bu hususta hem rivayet ve hem de fetvalar bunu söylemektedir. Şimdi, zavallı vesveseye kapılan kimseyi gör ki, bütün elini yirmi defa yıkamakla bile iktifa etmemektedir. Bu durumda abdesti şüphesiz batıldır. Bu zavallı aklı zayıf kimse, şeytana itaat ve vesvese üzere yaptığı bu ameli sahih olarak kabul etmekte ve ihtiyata uygun görmektedir. Dolayısıyla da diğerlerinin amelini batıl saymaktadır. Bu şahsı akılsız sayan hadisin doğruluk sebebi de şimdi anlaşılmaktadır. Resulullah’ın ameline aykırı bir ameli sahih sayan ve batıl kabul eden kimse; ya Allah’ın dininden çıkmıştır, ya da akılsızdır. Çünkü bu zavallı dinden çıkmamıştır, o halde akılsızdır. Şeytana itaat etmekte ve rahmana muhalefet etmektedir.
Bu musibeti ve zorlu hastalığı tedavi etmenin tek yolu ise zikredilen bu işler hususunda tefekkür etmesi, amelini dindar kimselerin, alimlerin, fakihlerin ameliyle mukayese etmesidir. Eğer kendini onlara muhalif görürse, şeytanın burnunu yere sürmeli ve ona itina göstermemelidir. Eğer şeytan “amelin batıldır” diye vesvese edecek olursa, şöyle cevap vermelidir: “Eğer ümmetin bütün fakihlerinin ameli batılsa, benim amelim de batıl olsun.” Bir müddet şeytana muhalefet edecek ve acziyet ve ihtiyaç içinde şeytanın şerrinden Hak Teala’ya sığınacak olursa, bu hastalığının ortadan kalkması ve şeytanın ondan ümidini kesmesi ümit edilir. Nitekim şeytanın ilkalarından biri olan şekkin çokluğunu defetmek için de rivayetlerde şöyle emredilmiştir:
Kafi’de kendi senediyle İmam Bakır’ul Ulum’un (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Namazda şekkin çok olduğu zaman, namazını doğru bil, yani şekke itina etme, böylece seni terk etmesi ümit edilir. Şüphesiz bu şeytandandır.”1 Diğer bir rivayete göre ise İmam Bakır veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şeytanı namazı bozarak kendinize alıştırmayınız. Aksi taktirde o size tamahlanır; zira aşağılık şeytan kendisine adet ettirilen şeye adet edinir.”
Zürare’nin dediğine göre de İmam şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz o aşağılık şeytan kendisine itaat edilmesini ister. Dolayısıyla kendisine isyan edilince sizlerden birine geri dönmez.”2 Bu şeytanın ilkalarından olan bütün işlerde önemli tedavilerden biridir. Şeytani vehimleri ortadan kaldırma metotlarından biridir. Dua hadislerinde de bu emredilmiştir. İsteyen kimse Vesail ve Mustedrek’ul Vesail’e, Kitab’ul Hulel’in sonlarına müracaat etsin.
Do'stlaringiz bilan baham: |