Karşıyaka, 3 Ekim
Munise ile bana köşkün üst katında denize karşı bir oda verdiler.
downloaded from KitabYurdu.org
310
Küçük, fakat kuş kafesi gibi şirin bir yer.
Geç vakte kadar penceremden rıhtımı ve denizi seyrettim.
Pencerem, bütün körfezi görüyor. Karşıda İzmir, yıldızlarla donanmış
bulut kümelerine benzeyen tepeleriyle, muhteşem bir donanma aydınlığı
içinde yanan Kordonuyla görülecek şey.
Fakat doğrusu, önümdeki Karşıyaka rıhtımı, beni daha ziyade
eğlendirdi. Burada ne güzel, ne eğlenceli bir hayat var. Gece yarısına
kadar tramvaylar işliyor, havagazlarının yeşil aydınlığında ardı arkası
kesilmeyen genç kafileleri piyasa ediyor. Uzakta, denize allı, yeşilli
ziyalar akıtan bir gazinoda, gitarla kâh şen, kâh mahzun havalar
çalıyorlar.
Bilmem niçin, bana öyle geliyordu ki, bu hafif aydınlıkta yalnız
elbiselerinin siyah yahut beyaz lekelerini fark ettiğim insanlar, hep,
birbirlerini seven nişanlı çiftlerdir. Yalnız onlar değil, karanlığın bütün
görünmeyen köşeleri, denizin içinde koyu hayaletleri fark edilen kaya
yığınlarının üstü, hep böyle görünmeyen sevgilerle dolu.
Denizden gelen fısıltılar, dudak dudağa gizli söyleşmeler. Gecenin
göğsüme basan, nefesimi tıkayan ılık nefesleri, öyle genç kızların
dudaklarından geliyor ki, başları sevgililerinin boynunda, gözleri onları
gece denizleri gibi koyulaşmış yeşil gözlerinde.
Beni bu köşke bir küçükhanım gibi nezaketle kabul ettiler. Kendi
yüküm, hiçbir zaman bana ağır gelmemişti. Böyle olduğu halde
bavulumu kendi elimle odama çıkarmama müsaade etmeyen, onu zorla
elimden çekip alan ihtiyar kalfaya minnettar oldum. Munise, daha
bunları anlayacak yaşta değil. Köşkün ihtişamı biçarenin gözlerini
kamaştırdı. Demin yukarı çıkarken, evimizde her zaman yaptığı şakayı
tekrar etmek istedi, merdivenin yarısında birdenbire eteğimi yakaladı,
çıktığım basamaklardan beni geri indirmeye uğraştı. Kolundan tuttum,
kulağına eğilerek:
-Munise, biz artık başkasının evindeyiz çocuğum... İnşallah yine
downloaded from KitabYurdu.org
311
kendi evimiz olursa o vakit kızım, dedim.
Çocuk, birdenbire durdu. Ne demek istediğimi anlamıştı.
Odaya girdiğimiz vakit, güzel küçük yüzündeki sevinç sönmüştü.
Bu çocuk, beni ne kadar ince anlıyor. Kollarını boynuma doladı, her
zamandan ziyade bana sokularak küçük küçük buselerle yüzümün her
tarafını öptü.
Penceremi kaparken bir kere daha dışarıya baktım. El, ayak
çekilmiş, fenerler sönmüş, biraz evvel sahil fenerleriyle oynaşan deniz
bile, şimdi kumsalın bir kısmını boş bırakarak daha uzaklara çekilmiş,
yavaş yavaş uyuyan bir çocuk gibi başını kayaların beyaz yastığına
koymuş...
Ben buraya bugün gelirken... (Fakat bunu yazmaya cesaret
edemeyeceğim, dursun.)
Do'stlaringiz bilan baham: |