Bir perişan halin gördüm unuttum halimi”
şarkısını öğretmek istedi. Bir ay her gece bir saat benimle meşgul oldu. Bir ay sonra kararını vermek için tekrar söyletti. Herhalde birçok falso yapmış olduğum için kızdı, haykırdı: “Bu yaşıma geldim, yüzlerce insana ders verdim. Fakat senin gibi kabiliyetsiz görmedim. Allah seni taş yaratmış adam! Defol cehennemin dibine kadar git, bir daha yanıma yurduma uğrama, sesini duyarsam sana hakaret ederim” diye beni kovdu. İşte ben böyle bir adamım. Ağzımda kabiliyet olmadığı gibi, parmağımda da yoktur. Ne vakit elime bir saz aldımsa tellerini kırdım. Vazgeç azizim, Rifat yazıcı olur, fakat kopuzcu olamaz. İstersen verdiğin adı geri al.
Ziya Bey, güle güle katıldı:
-
Adını ben verdim, yaşını Tanrı versin! dedi. Ben de “Âmin” dedim.
Dede Korkut Kitabı hakkıyla dindarlık üzerine yazılmıştır. Cenab-ı Hakk’a, Peygamber’e son derece merbutiyet taşıyor. İçinde öyle sözler var ki insan o sözlere karşı derin bir hürmet duyar.
Mesela doksanıncı sayfadaki yedi heceli:
“Yücelerden yücesin
Kimse bilmez nicesin” beyti, Hekim Senayî, Şeyh Ata, Mevlâna Celaleddin, Sultan Veled, Abdurrahman Cami, Âşık Yunus gibi ariflerin sözlerine benziyor.
Bütün bu dediğim şeylerden anlaşılıyor ki ozanlar okumuş, olgunlaşmış, değerli insanlar imişler. Onların kopuzu Mevlâna’nın neyi yerinde imiş.
Kitapta dört şeye çok önem verilmiştir. Birincisi yiğitlik, kahramanlık. Şöyle ki: Her Türk’ü kahraman yapmak için birçok kıymetli misaller getirilmiştir.
Kitap bu noktada birçok hamaset-namelerin fevkindedir. Bundan dolayı kitaba “Kahramanlar Kitabı” yahut “Kahramanlık Kitabı” desek olabilir. Evet, her Türk için kahramanlığı gaye bilmek ve kahraman olmaya çalışmak bir vazifedir. Türk öyle bir fikir beslemelidir ki “kurda rastgelsem ağzını yırtarım, karşıma arslanlar çıksa bir yumrukta kafasını ezerim” demelidir.
Kitap yiğitliği yalnız erlerde değil, kızlarda da arıyor, kahraman bir delikanlı kahraman bir kız arıyor. Kahraman bir kız kendisine kahraman bir eş arıyor.
İkinci ahlaktır, kitabın içinde ahlaka aykırı bir şey yoktur. Her muaşakayı kitap nikâh ile neticelendiriyor.
Üçüncü aile muhabbetidir. Kitap bir ailenin efradını birbirine bağlıyor. Ve hepsini birbirine yardıma koşturuyor. Kocasına bir felaket gelen kadın kılıç kuşanıyor, kocasına yardıma koşuyor. Her kadın kocasını seviyor, onun yoluna kendisini feda etmek istiyor. 87. sayfadaki Deli Dumrul hikâyesi güzel bir piyes olur.
Dördüncüsü Türkleri evlat yetiştirmeye teşvik ediyor. Çocuğu olmayan bir ere yahut bir kadın çocuklu birisi kadar hürmete mazhar olamıyor.
Elhasıl şu kitap çok bilen halim, akıl sahibi birisi tarafından yazılmış bir eserdir. Bunu açık bir lisanla yazacak olursak bütün Türklerin seve seve okuyacaklarına imanım vardır.
İşte milletime şu hizmeti de yapmak için eser bir de şimdiki dille yazmaya başladım. Allah hitamını göstersin.
***
Kilisli Muallim Rifat’ın yayımladığı bu ilk Türkçe “Dede Korkut Kitabı”nın hazırlanmasında Berlin’deki Kral Kütüphanesi’ndeki yazmayı ilk haber veren Ali Emiri Efendi’nin, yazmanın fotoğraflarını çektirip Türkiye’ye getiren Cenap Şahabettin’in bu garip yazmanın okunmasında hata ve sevabıyla katkısı olan Ziya Gökalp’in emekleri geçmiştir. Hepsine şükran borçluyuz. 2016 yılının Türkçe Dede Korkut Kitabı’nın yayımlanmasının 100. Yılı olması dolayısıyla yeniden hatırlanması ve özellikle orijinal baskısı ile birlikte günümüz alfabesiyle yayımlanması bir minnet borcunu ödeme anlamına gelecektir. Bu ulu hizmeti de herhalde Kilisli Valiliği, Kilis Belediyesi, Kilis Üniversitesi üstlenir ümidindeyiz.
Do'stlaringiz bilan baham: |