Doktor, araştırmacı
Trabzon Universitesi
e-mail: azer_07enver@hotmail.com
SALUR KAZANIN EVİNİN YAĞMALANDIĞI BOY ESASINDA DEDE KORKUT
DESTANI VE TRABZON AĞZINDA ORTAK PARALELLİKLER
Özet
Dede Korkut Destanı’nın konusu kadar dil hususiyetleri de önemlidir. Zira her yönüyle dünya Türkleri arasında birleştirici bir misyona sahiptir. Genel anlamda bakıldığında destanın ağız özellikleri boyların geçtiği coğrafyadaki ağız özelliklerini korumakta olduğu görülür. Destanın dili konusunda karmaşıklık söz konusudur.
Destan içerisindeki boylarla ilgili ifadelerde onların teşekkül ettiği coğrafi mekana ait dil özelliklerini de yansıtırlar ki, bu bağlamda “Salur Kazanın Evinin Yağmalandığı Boy” esasında Dede Korkut Destanında Trabzon ağız benzerlikleri üzerinde durmak isteriz. Bilindiği üzere Trabzon lehçesi kuzeydoğu ağızlar gurubu içerisindedir.
Bu bağlamda günümüz Trabzon ağız özellikleri ve Salur Kazanın boyundaki ağız özellikleri paralellik oluşturmaktadır. Bu bağlamda “Salur Ķazanuŋ Ėvinin Yaġmalanduġı Boy”a ait söz özellikleri ve sözcükler günümüzde Trabzon’un kırsal alanlarda işlek şekilde kullanılmaya devam etmektedir.
Türklerin günümüze kadar gelmiş en eski ve mükemmel destanı şüphesiz Dede Korkut Destanı’dır. Bu nedenle destan hakkında bu güne kadar pek çok araştırma yapılmış, kitap ve makaleler yayınlanmış olsa da “Salur Ķazanuŋ Ėvinin Yaġmalanduġı Boy” Esasında Trabzon Lehçesinde Dede Korkut paralellikleri üzerinde durulmamıştır. Amacımız Karadeniz bölgesi, özellikle de Trabzon yöresi ağızlarında destandaki dil özelliklerinin ne denli sağlam bir şekilde yaşatılmaya devam ettiğini etraflı bir şekilde ortaya koymaktır.
Anahtar Sözcükler: Karadeniz, Trabzon, Destan, Dil, Ağız, Lehçe, Benzerlik, Kol.
GİRİŞ
Dede Korkut destanı üzerinde bu güne kadar yapılmış olan araştırma ve incelemelerin başında destandaki Türk diline ait izler belirgin şekilde dikkati çekmektedir. Yaşar Kemal, Dede Korkut Destanı için “eksik de olsa, özetlenmiş de olsa elimizdeki kollar hem tarih, hem efsane, hem de bir destan yapısı, kurgusu, dili bakımından bir başeserdir” der. Dede Korkut öyküleri destan ve halk öyküsü arasında geçiş ürünleri metinleridirler. 12 boydan oluşan bu metinler oluşturdukları söz dağarcığı, söz yapısı ve ifade gücü yönünden halkın dilini ve kültürünü yansıtırlar. Bu bağlamda dünya Türkleri arasında birleştirici bir misyona sahiptir.
Bilindiği üzere Dede Korkut öykülerinde Trabzon adı “Trabzon” ve “Tırabuzan” şeklinde 3 yerde geçmektedir. (Ergin,2001:84-132). Söz konusu boyların daha ziyade Trabzon’un batısında teşekkül etmiş olma olasılığı yüksektir. Zira Oğuzlar geçmişte Zeytinlik-Eskiköy vadisinde yoğunlaşmışlardı.
Oğuz boylarının dilinden yazılmış olan Dede Korkut destanlarından “Kanturalı” ve “Salur Ķazanuŋ Ėvinin Yaġmalanduġı Boy” doğrudan Trabzon merkezli olarak Doğu Karadeniz coğrafyasında, XIII. yüzyıldan başlayarak Trabzon Rumları, Gürcü ve Apazlarla yapılmış olan mücadeleleri kapsar. Ayrıca, Oğuzların kendileri gibi savaşçı “Amazon /Elizon” (Alangu,1953,III:144-148) kadınları eş olarak seçtikleri de fark edilmektedir. Hamamizade İhsan Efendi’nin derlemesi olan ve O’nun “Trabzon Masalları” içerisinde yer alan “Bey Böyrek’in Trabzon Rivayeti” de vardır. (BG.,1931,317).
Dede Korkut Destanı’nın mezmunu kadar dil hususiyetleri de önemlidir. Genel anlamda bakıldığında destanın ağız özellikleri boyların geçtiği coğrafyadaki ağız özelliklerini korumakta olduğu görülür. Şifahi gelenekten yazılı metne nerede ve ne zaman dönüştürülmüş olduğu kesin olarak bilinmeyen destan kolları ifade gücü, söz yapısı yönünden halk kültürü ve dilini yansıtırlar. Destanın dili konusunda karmaşıklık söz konusudur. Hatta destanın bazı yerlerinde açık şekilde ağız taklitleri dikkatten kaçmamaktadır.
Dresten nüshasının başında eserin Oğuz diliyle yazılmış olduğuna dair bir ibareye özellikle yer verilmesi, istinsah kurallarını çok aşan yazım kuralları (Gökyay,1997,I:357-359) ve yabancı kelimelerdeki Türkçeleştirme (ağız özellikleri) buna bağlanabilir.
Eserin Oğuzların diliyle yazıldığı kaydı katibin hikayelerdeki dile az çok yabancı olduğunun bir belirtisi olmalıdır. (Öztelli,1969:5332). Türkçeleştirme ise katibin anlatıcı ozanın dilini aynen yansıtma çabasının bir ürünü olsa gerektir (Daşdemir,2000:33).
O.F.Sertkaya “destanların bir düğünde, bayramda, bir sünnette, bir merasimde anlatılmış, bu hikayeleri dinleyen bir kişi de daha sonra bu metinleri aklında kaldığı kadarı ile zapta geçirmiştir. Bu yüzden bazen kelime ve ekler atlanmış, böylece vezni, bazen de mısralar atlanarak dörtlük sayısı bozulmuştur. Metnin müstensihler tarafından kötü istinsahı ve manzum parçaların her iki yazmada da açıkça belirtilmemesi yüzünden naşirlerin okuma, mısra ve hece bölme yanlışları da yukarıda belirtilen hususlara eklenince Dede Korkut’taki manzum parçaları sökmek çok güç bir iş halini almıştır” diyerek (Sertkaya,1994:141,142) destanın dil hususiyetindeki zorluklara işaret etmektedir. Bu bağlamda dilcilerin destanın dil özelliklerini uzun zamandır tartışmakta olsalar da dil hususiyetleri bakımından kesin bir sonuca varılamamıştır.
Azerbaycan dili tarihinde Kıpçak tesiri V-IX. yüzyıl; Oğuz tesiri IX-XIII, Karluk etkisi XIII-XVI. yüzyıllarda daha çok hissettirir. Görünür, diğer Türk dilleri de hemin tesirlere aynı devirlerde maruz kalmışlar. Siyasi, etno kültürüloji aktifliği umumiyetle hemin devirlere düşer. (Caferov, 2001:30). Oğuzlar Hun Devleti zamanından başlayarak müeyyen kütleler halinde uzun ve kısa fasılalarla garbe doğru-Avrupaya, Azerbaycana, Anadoluya akıp gelmişlerdir. Onların bu gelişlerini tesadüfü bir durum değildir. Söz konusu destan varyantları yazılı şekilde korunmuştur ve onun yazılı hali daha eski varyantları içermektedir.
Fatih Sultan Mehmed’in 1461 yılında Trabzon’u fethi sonrasında Trabzona bir takım Oğuz boylarını getirip yerleştirmiştir ki, söz konusu Oğuz boylarının yerleştikleri alanlarda genel Oğuz şivesini yerel ağız şivesi olarak günümüzde de yaşatmaya devam ettikleri görülmektedir. Bu varyant yolda göç sırasındaki olaylarla ilgili yolda bazı ekleme ve değişmeler yanında Azerbaycan Oğuzlarının etkileriyle, Trabzon yöresinden gelen değişikliklere maruz kalmıştır. Yer yer hikâyeleşip ana destan metin özelliklerini koruyamaz hale gelip adeta yeni bir destan mahiyetini almıştır (Elekberova, 2007:29).
Başbuğ Bumin Kağan zamanında 552 yılında kurulmuş olan İlk Türk Kağanlığı döneminde Türk dili Orta Asya’dan Karadeniz’in kuzeyine kadar uzanan geniş bozkır havzasında hakim bir dil olur. Bunun neticesinde geçmişten günümüze kadar Karadeniz çevresinde Oğuz ve Kıpçak diyalektlerinin yan yana yaşamış olduğu bilinir. Büyük Türk alimi Kaşgarlı Mahmut, Kıpçakça ve Oğuzcanın birbirine yakın olduğunu belirtir. “Bugün İzmit’ten Artvin’e kadar uzanan sahil şeridinde özellikle İzmit Bartın, Tirebolu ve Artvin’de yoğun olmak üzere Anadolu’nun her tarafında serpinti halinde Kıpçak Türkçesi özelliklerine rastlıyoruz” (Karahan, 1996:56). Ancak Kıpçakçanın tarihi siyasi gelişmeler ışığında yavaş yavaş etkinliğini yitirerek Oğuzca içerisinde eriyip gitmiş olsalar da 1240’lı yıllarda Trabzon krallarının en önemli askeri kaynaklarından birisini Batı Han’ın Karadeniz’in kuzeyindeki müstakil devletlerini ortadan kaldırdığı Kuman-Kıpçak Türkleridir. Dolayısıyla Trabzon ağız özelliklerinde baskın şeklinde Oğuzcanın görünmesinin yanı sıra Kıpçak adiline ait ağız unsurları da yer almaktadır. Ayrıca “Trabzon yöresi ağızlarının temellerini Eski Türkçe devresi içinde telakki etmemiz mecburiyetini ortaya koymaktadır. Ayrıca yaşayan Türk lehçelerinin ses ve şekil özellikleri, söz konusu olan ağız bölgesi içinde kendini hissettirmektedir” (Tekin, 2002,II:199).
Şu bir gerçektir ki, Dede Korkut Destanı tüm Oğuz boylarının ortak abidesidir. Dolayısıyla dili de Oğuz Türkçesi olmakla birlikte daha çok “Azerbaycan ve Şarki Anadolu diline, diğer Türk dil ve lehçelerinden daha yakındır. Bu da hemin destanların bu mıntıkada halk tarafından yazıldığını subut eder. Elbette Dede Korkut dili bugünkü dilimizden biraz farklıdır. Lakin XII-XIV. asırlarda bu bölgede yaşayan oğuzların tanıştığı dilin aynıdır” (Heyet,2011,I:352). Dede Korkut Destanı Oğuz Türkçesiyle yazılmış olan yegâne destan olup, Azerbaycan Türkçesine daha yakındır.
Destan metni Uygur lehçesindedir. Ancak yine de destan içerisindeki boylarla ilgili ifadelerde onların teşekkül ettiği coğrafi mekana ait dil özelliklerini de yansıtırlar ki, bu bağlamda “Salur Kazanın Evinin Yağmalandığı Boy” esasında Dede Korkut Destanında Trabzon ağız benzerlikleri üzerinde durmak isteriz. Zira günümüz Trabzon ağız özellikleri ve Salur Kazanın boyundaki ağız özellikleri paralellik oluşturmaktadır.
Destanın yazıya alındığı dönemden günümüze kadar pek çok kültür katmanlarını aşarak gelmesi nedeniyle zaman zaman metinlerde ağız taklitleri de kendini açık şekilde göstermektedir. Dede Korkuttaki hadiseler XIV-XVI. yüzyıla aittir (Ergin, 1994:23,56). Bayburt, Trabzon, Onik, Rum..vs. toponimlere göre meskeni Türkiyeye göçürmek de özünü doğrultmur çünkü Oğuzlar bu yerlere ancak hücüm ve ticaret maksadıyla gidirler (Hacıyev, 1999:8). Dede Korkutun dili yazıya kadarki devrin, bilevasıta ise XI. yüzyılın dil hususiyetlerinin tasavvurunu verir. O dönem uygur elifbası geniş şekilde kullanılırdı (Hacıyev, 1999:22). Birbirini kovalayan cümleler büyük bir ahemkle sıralanmakta,bunların meydana geldikleri akıcı bütünlük, taşıdıkları seçi özelliklerinin dışında ayrı bir ölçü izlerini taşımaktadır (Ergin, 1994,I:31). F.Köprülü “bütün Türk edebiyatlarını terazinin bir, tekce Dede Korkutu öbür gözüne koysan ikinci göz aşağı basar”. (Ergin,1996:5). Salur Kazan Karakoyunlu-larla alakalandırılır (Hacıyev, 1999:180). “Salur Kazanın Evinin Yağmalandığı Boy” daki fonetik şekil ve morfolojik kuruluşu günümüz Trabzon konuşma dilinde geçmişteki özelliklerini olduğu gibi korumakta olduğunu görmekteyiz. Edebi dil ile yerel şiveler arasında şimdi de çok mürekkep bir karşılıklı uzlaşma prosesi gitmektedir. Bir taraftan şivelerde işlenen zaruri, hususi emniyet kesbeden sözler edebi dilin lügat terkibine dahil olur ve onu zenginleştirir. Diğer taraftan dil normları yerli şiveler dahil olur ve onları sıkıştırır (Elekberova,2007:88). Bu bağlamda “Salur Kazanın Evinin Yağmalandığı Boy”a ait söz özellikleri ve sözcükler günümüzde Trabzon’un kırsal alanlarda işlek şekilde kullanılmaya devam etmektedir.
Bilindiği üzere Trabzon lehçesi kuzeydoğu ağızlar gurubu içerisindedir (Demir, 2006:109). Bu bölgede Eski Türkiye Türkçesinin mirasını büyük ölçüde koruyor gibi görünmektedir. Bölgede dikkati çeken en önemli dil özelliklerinden biri de düzlük-yuvarlaklık uyumunun çok zayıf olmasıdır. (sıraluk) (Demir, 2006:112).
Eski Türkçedeki ng sesi Orta Türkçe döneminde “n” ve “g” şeklinde ikiye ayrılmıştır. Bu ses Oğuz grubu ağız ve şivelerinde nazal n (ñ) şeklinde devam ederek günümüze kadar gelmiştir. Kıpçak dil gruplarında “g” ve “ng”olarak telafuz edilmeye başlandı. Karadeniz ağızları genelde “g” ya da ng” sesini kullanır. Yenilmek / yengilmek, anmak / angmak, yanılmak yangılmak…vb.
Grekçenin Anadolu Lehçesi incelendiğinde, gramer ve kelime yapısı itibariyle Trabzon Rum devleti döneminde bölgeye yerleşmiş olan Kıpçakların etkisinin olduğu ortaya çıkacaktır. Grekçe isimlerdeki “ayn” harfinin “g” ye dönüşmesi, bölgede konuşulan Grekçedeki Kuman tesirindendir (Şükürov, 1999:111,117).
Trabzon ağzında görülen “ğ>v (dav/dağ, avuz/ağız, yalavuz/yalnız, gövül/gönül, sovuk/soğuk); s>h (hen/sen, hizi/sizi, hennen/seninle, hömür/sömür, hös/sus); y>c (yılkı/cılkı, yırla/cırla) gibi Kıpçakça dil özellikleri, vaktiyle bu bölgeye Kıpçak unsurlarının gelmiş olduğuna delalet eder. Bunu ayrıca tarihi kaynaklar da destekler” (Tekin, 2002,II:199).
Dilbilimcilerin hazırladıkları çalışmalardan da bu yörede konuşulan dilin Oğuz ve Kıpçak Türkçesi temelinde şekillendiği (Brendemoen,2001,I:18…vd. 302 vd.; Tellioğlu,2015:82) görülmektedir.
Bilindiği üzere Gürcistan’dan bölgeye göç eden bazı Kıpçak oymaklarının Komnenos ordusuna katılmasıyla Gürcülerin yerini aldığı görülmektedir. Trabzon krallarının bu hizmet karşılığında Hıristiyan Kıpçaklara Trabzon ve çevresinde mülk verdiği kayıtlarda yer almaktadır (Bilgin, 2000:90…vd.). Diğer yandan Komnenosların doğusundaki Ortadoks Kıpçaklarla akrabalık kurarak (Zachariadou, 1995, LIII: 285-288) onlardan askeri destek aldığı da görülmektedir. Zamanla bu Kıpçak unsurunun Trabzon sarayındaki taht mücadelesine müdahil olduğu, hatta Atbey Beka’nın torunu Anna Anahutlu’nun 1341’de akrabalarından yardım alarak 15 ay tahtı ele geçirdiği bilin-mektedir (Lebeau, 1836,XX:486). Ancak Hıristiyan Kıpçakların Gürcistan üzerinden Anadolu’ya toplu şekilde girişleri 1200’lü yıllarda başlar. Bunların devamcılarının günümüzde Rize yöresinde günümüzde “Kubasar“/ “Kumbasar” şeklinde varlıklarını sürdürmektedirler. Konuyla ilgili olarak 3 dönem milletvekilliği yapmış olan Sami Kumbasar şöyle der: “Gürcistan’dan Hıristiyan olarak geliyoruz tabii, burada Müslüman oluyoruz. Bizim aileden Kumbasar diye bir başbuğ var, aile lakabımız, sonra soyadımız oradan geliyor” (Kara, 2013:173).
1991 yılının Kasım ayında İstanbul’da Marmara Üniversitesinde düzenlenen Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumunda ortak benimsenen 34 harfli alfabenin bir harfi de (ñ) dir. Bu harf esasen / / için <ñ> dir ki, Azerbaycan Türk alfabesinde <e> yanında <ə>, <h> yanında <x>, <k> yanında <q> ve <o\> yazı birimleriyle 1938 yılına dek <ŋ> yazı birimi kullanılmıştır (Jorma, 2008:66). 31.07.1993’te düzenlenmiş olan II. Kırım Tatar Milli Kurultayında Latin alfabesine dayalı yeni Latin alfabesine geçme kararı alınır ki, bu alfabede Türkiye’deki alfabedeki seslerin dışında <ŋ> sesinin karşılığında <ñ> sesinin kullanılması kararı alınır (Ercilasun, 1995).
Başta Ahmet Caferoğlu olmak üzere Trabzon ağızları üzerine araştırma yapmış olan bir çok dilbilimci, Trabzon-Polathane ve Vakfıkebir ağızlarındaki sabit ve düzenli bir halde sözcük başlarındaki “g”lerin “k”, sesli “t”nin sessiz “d” şeklini almasıyla “gelmek” yerine “kelmek”; “demiş” yerine “temiş” gibi örnekleri görülen değişmelerin, bu ağızları doğrudan doğruya Göktürk-Uygur Türkçesine bağladığı kanaatindedirler (Caferoğlu, 1994:XXIII. bkz. Brendemoen, 2001,I-II; Demir, 2006,I-II-III).
Özellikle L.Karahan, B.Brendemeon ve N.Demir, Trabzon ağzı, Kuzeydoğu ağızları gurubu içerisinde, Ordu ve Giresun ağızlarının bir devamı olarak gösterilmiş olduğunu belirtirler (Karahan, 1996:164-167; Brendemeon,2006,II;Demir,2006,I:109). Trabzon ağzında baskın şekilde Oğuzca görülmekle beraber Kıpçak dil unsurları da görülmektedir. Örneğin şahıs zamirlerinde “n” yerine “ğ” nin; sözcük başlarında “t” karşılığında “d” nin; “g”nin karşılığında “k”nın kullanılması gibi.
Bu bağlamda günümüz Trabzon ağız özellikleri ve Salur Kazanın boyundaki ağız özellikleri paralellik oluşturmaktadır. Bu bağlamda “Salur Ķazanuŋ Ėvinin Yaġmalanduġı Boy”a ait söz özel-likleri ve sözcükler günümüzde Trabzon’un kırsal alanlarda işlek şekilde kullanılmaya devam etmektedir.
Türklerin günümüze kadar gelmiş en eski ve mükemmel destanı şüphesiz Dede Korkut Destanı’dır. Bu nedenle destan hakkında bu güne kadar pek çok araştırma yapılmış, kitap ve makaleler yayınlanmış olsa da “Salur Ķazanuŋ Ėvinin Yaġmalanduġı Boy” Esasında Trabzon Lehçesinde Dede Korkut paralellikleri üzerinde durulmamıştır. Bu nedenle söz konusu boy esasında Oğuzların baş abidesi Dede Korkut destanında mevcut olan ağız paralellikleri üzerinde durmakta yarar görüyoruz.
Trabzon ağzı ve Dede Korkut destanındaki ağız özelliklerini iki alt başlıkta değerlendireçeğiz:
a)- Fonetik değişime uğramış sözcük benzeşmeleri;
-1. /- ñ- / -n-/ -De.K- / > arabanuñ, (Trb.) > arabānuñ
Do'stlaringiz bilan baham: |