Çolpan’in köŞe yazilari (İnceleme-metiN)



Download 4,95 Mb.
Pdf ko'rish
bet135/229
Sana13.07.2022
Hajmi4,95 Mb.
#791179
1   ...   131   132   133   134   135   136   137   138   ...   229
Bog'liq
yokAcikBilim 10166144

3.1.65.
 
Sahne Sırlarına Aşina Sanatkâr
272
 (1935) 
(Hizmet eden artist Lütfulla Narzullayev
273

Kendisi orta boylu, orta cüsseli, güldüğü zaman gülüşü bütün yüzüne yayılır, geniş 
geniş gülerdi; birine bakıp güldüğünde daha çok gözleri, özellikle gözlerinin iki kenarı 
hareket eder. Yüzünde hayatında çektiği çilelerin izleri kalmış; belli belirsiz suçiçeği 
izi… 
Sahnenin makya denilen şeyi bu genç adamın yüzünü diğer aktörler gibi şimdiden 
yaşlandırmış, yüzünde yukarıdan aşağıya doğru birkaç kırışık uzanmış. Lütfulla yayılıp 
269
Toyçi aka Toshmuhamedov (1868-1936) – meşhur usta şarkıcı. Emek kahramanı (1927). 1900 yılında 
İran, Türkiye, Mısır, İtalya ve Hindistan boyunca yaratıcı seyahatler yapıp, bu ülke halklarını Özbek 
türkücülük sanatı değerleri ile tanuştırmış. 
270
Hoci Abdulaziz Abdurasulov (1852-1940) – meşhur usta şarkıcı. Semerkant halk şarkıcılığı okulunun 
büyük temsilcisi. Özbekistan halk sanatçısı (1932). 
271
Molla Halim Ibodov (1878-1940) - Özbekistan usta halk sanatçısı (1931). 19 yaşından başlayarak geniş 
kapsamlı, nadir lirik sesi ve icracılık mahareti ile itibar kazanmış, çok miktarda rütbeli şarkıcılara eğitim 
vermiş. 
272
“Gülistan” dergisinin 1935 yılı 8-9 birleşik sayısında “Çolpan” imzası ile basılmıştır. “Edebiyat Nedir?” 
toplamında tekrar neşredilmiştir. 
“Gülistan” dergisi esasında neşre hazırlanmıştır. 
273
Lütfulla Nazrullayev (1903 – 1962) – Özbek aktörü. Özbekistan halk sanatçısı (1945). Buhara 
tiyatrosunda (1920 – 1924) çalışma faaliyetine başlamış. Moskova Dram Atölyesini bitirmiş (1924 – 1927), 
ömrünün sonuna kadar Hamza Tiyatrosunda çalışmış sanatçı. 


258 
güldüğünde o kırışıklıklar gergin yay gibi açıkça ortaya çıkıyordu. Ses genellikle o kadar 
erkekçe değil, daha ince. Lütfulla da gücünü bundan almaktadır ki, o ince sesini yeri 
geldiğinde daha da incelterek (“Hücum
274
”da İşan) izleyiciye unutulmaz zevkler 
yaşatmaktadır.
1926 yıllarında olsa gerek, Lütfulla Moskova Dram Atölyesinin öğrencisiydi. Onu 
orada ilk kez bütün dünya nam salmış Fransız edibi Moliere’in meşhur “Cimri” adlı 
eserinde gördüm. O zamanda Lütfulla, eğer yanılmıyorsam, sıradan bir hizmetçi rolünü 
oynuyordu. Son derece basit ve şakacı oynadığı için atölyedekilere onun kim olduğunu 
sordum, “Buhara’dan gelen genç güçlerden biri” dediler. Bu yüzden olsa gerek, onun ve 
onunla gelen gençlerin dilleri, Özbekçenin anlaşılmaz bir Özbekçe idi. Daha sonra 
Lütfulla, Sadihan
275
, Isamov
276
ve Şerif
277
adlı arkadaşlar dillerini düzelttiler. Biz şimdi 
sahnede hiçbir ağız özelliği duymuyoruz. 
Lütfulla Buhara şehir Özbekçesinin o tuhaflığında da yukarıda söylediğim gibi çok 
güzel faydalanmayı bildi. “Hücum”daki İşan rolünün Lütfulla’ya “özellikle verildiğini” 
herkes bilmektedir, bu “özellikle vermenin” sebeplerinden biri şüphesiz o tuhaflıktır. 
Çünkü onu bizim Lütfulla çok ustalık ile yağ gibi parlatıp oynuyor ve biz hissetmiyoruz! 
“Hücum” da ne kadar ciddi olmayan ve uçarı şey olsa da, Özbek Sovyet sahnesinde 
birkaç yıl çiçek gibi ömür gördü. Onu bu ciddi çalışmadan sonra gerçekten dinlenmek 
isteyen izleyici her zaman yürekten alkışladı. Bunun esas sebebi elbette sahnemizin 
orijinal komedi eserlerine olan ihtiyacıydı. Sovyet drama yazarlarının genellikle kalem 
ehlinin yüzünü kızartmış olsa da burada söylemek gerek ki güzel komedi eserlerine olan 
ihtiyacımız henüz hiç tatmin edilmedi. Bizim tercüme yolu ile Batı ve Rus klasiklerini 
daha çok oynatmamız gerek. Fakat ortada orijinal komedi eserinden hiç eser yok! Bu ise 
hiç şüphesiz doğal olmayan bir durum.
274
“Hücum” – 1926 yılında Orta Asya kadın-kızlar kurulunda ilan edilip, 1927 yılı 8 Marttan başlayan 
kadın-kızları özgürlüğe çağırma amacıyla başlamış siyasi kampanya. 
275
Sadihan Tabibullayev (1906 – 1992) – Özbekistan halk sanatçısı (1949). Buhara Pedagoji Bilim Yurdu 
(1922 – 1924), Moskova’daki Özbek Dram Atölyesi (1924 – 1927) nde okumuş. 1927 – 1992 yılları Hamza 
Tiyatrosu sanatçısı. 
276
Isamov Gulom – Hamza Tiyatrosu sanatçısı. 
277
Şerif Ganiyeviç Kayumov (1905 – 1973) – aktör ve rejisör. Özbekistan halk sanatçısı (1952). 
Moskova’daki Özbek Dram Atölyesini bitirmiş (1927). Çalışmasına Buhara Öğretmenler Hazırlama Bilim 
Yurdunda okuyup devam ederken drama kursuna katılmakla başlamış ve Hoji Muin Shukrulloning 
“Mezlume Hotin” piyesinde Tansikoy rolünü oynamış. Sonra Buhara Tiyatrosunda işe geçmiş (1923), 1927 
– 1973 yıllarında Hamza isimli tiyatroda sanatçı. 


259 
“Hücum” piyesi sahnelendiğinde yalnız üç önemli rol ile ilerlemekte ve bu roller 
onun başarısını temin etmektedi: 1. Tursun Oraz oğlu (Kalandar çocuk). 2. İşan. 3. Tabib. 
Bu üç rolün çalgı tiyatrosunda harap edilmesi bütün eserinde sahne de mahvoluşuna sebep 
oldu. Muzaffar babanın “Hücum”u Lütfulla’sız, Sadihan’sız ve Sare’siz “Hücum”, çok 
gülünen bir gösteri değil, izleyiciyi öfkelendiren bir anlaşmazlık idi. Usta aktris Lutfi 
Hanım
278
’ın o kadar hafif sıçramaları da deminki eksikliği dolduramadı. “Hücum” yine 
eski sahne yüzünü görecek olursa, izleyicilerin sevdikleri aktörlere yeniden kavuşmaları 
gerek. 
Herhangi bir edebi eser üzerinde yeniden işlenerek olgunlaştırılır. Şairin şiiri, 
nasirin roman ve hikâyesi, bestekârın bestesi, çalgıcının icra etmesi, hatta kuyumcunun 
nefis eserleri, marangoz ustasının nefis işlenmiş oymalı eseri… bunların hepsi işleme 
syesinde olgunlaşır, yetişir, kıymetli eser haline gelir. Bu şey özellikle tiyatroda çok 
hissedilir. Tiyatroda iyi aktör, rolüne çalışıp olgunlaşan aktördür. Lütfulla bu konuda 
çoğuna örnek olabildi. Biz Lütfulla’nın oyunlarında bir şeyi daima açıkça görüyor ve 
seziyoruz, o da doğallık. Bunun için değil midir ki “Kozi Bulok”
279
da kızın babası rolünü 
oynarken replikleri ile salonu tatlı tatlı güldürdü. 
“Hamlet”de de bu şekilde. Oradaki Polonyalı aklı, keskin zekâlı, bilgili ve bağımsız 
fikirli prens Hamlet’e karşı koyulmuş aklı yetersiz, ukala, derin olmayan eğitimli ve 
katiyen kendi fikri olmayan ahmak bir ihtiyardır. Shakespeare ona, bu tanıma benzer bir 
söz vermiş. Eğer bu sözlerin üstesinden gelip, hakkını vererek söyleyemezse, ihtiyarın 
sahnedeki varlığı kuru bir görüntüden ibaret olarak kalır. Hamlet’in sözlerini salona 
ulaştırmak, bence Polonyalının sözünü ulaştırmaktan daha zor değil. Çünkü Hamlet çok 
aktif insan, piyeste de bütün imkanlar ona verilmiş. Bütün mücadeleyi o alıp 
götürmektedir. O duygular, hayaller, düşünmeler, anlamalar ile dolu. Onu oynayan aktör 
ister istemez onun sözlerini izleyiciye ulaştırmaya mecbur, aksi halde “Hamlet” adlı bir 
eser sahne üstünde kalmazdı, kalamazdı. Hâlbuki Polonyalı izleyiciye ulaşmazsa 
çoğunluk bunun farkına bile varmaz. Hamlet’i takip etme ile meşgul olduklarından 
diğerlerine önem vermiyorlar. Yazar o kadar ufak bir insan olsaydı (Shakespeare 
olmasaydı), Hamlet’ten başını kaldıramaz, diğerlerini kuru bir görüntü ile sergilerdi. O 
278
Lutfihanim Sarimsokova (1896 – 1989) – meşhur tiyatro ve sinema artisti, SSCB halk sanatçısı. 
279
“Kozi Bulok” – İspanyol drama yazarı Lope de Vega (1562 – 1635) eseri. 1931 yılında Çolpan’ın 
tercümesiyle sahneye koyulmuş. 


260 
sadece dâhi bir yazar olduğu için yapının boş kısmını çok daha güzel işlemiş aynı 
zamanda yanı başındaki küçük (yardımcı) kısımlarını da unutmadan, onların da 
üstesinden gelmiş olgunlaştırmış. Lütfulla’nın Polonyalısını gördükten sonra yönetmene 
hak vermek gerek; yönetmen Polonyalının önemini anlamış, ona göre o rolü Lütfulla’ya 
vermiş. Lütfulla’nın Polonyalısı izleyicinin hoşuna gitti. İzleyici onun birçok sözüne 
yazarında hedeflediği şekilde gülmektedir. 
Lütfulla (Polonyalı) birçok yerde salonu güldürmektedir. O perde arkasında boş bir 
tesadüf ile öldüğünde ona üzülenler, onun bu kadar ahmak oluşuna üzüldüler. Üzülerek 
de gülmekten kendilerini durduramadılar… 
Lütfulla esasen komedi aktörü değil. Onda güldürücülük, kızıkçılık yönünden pek 
bir başarı yok. Yani mesela o, merhum Hoca Sıddık ve Mirşahid gibi hazırcevapta değil 
(bu iki kızıkçının hazırcevaplık sanatını da o kadar başarılı bulmuyorum). O, eserde 
bulunan komik replikleri gayet doğal ve doğru verdi ki işte bu şey salonun gülmesini 
sağladı. Hayatta gülebildiğimiz yerler var; ama o yerler sahne de yapmacık bir şekilde 
canlandırıldığında kimse gülmez. Aksine doğal, hayattaki gibi canlandırılırsa herkes 
güler. İşte o doğal oynama sayesinde Lütfulla sahnede hiç zorlanmıyor ve çaba sarf etme 
denilen şeyi bilmiyor. Doğru, sahnede tecrübe ile oynama imkânı var. Bizim çoğu 
aktörlerimiz bu imkâna fırsat vermeden: “Hayır ben tecrübe ile oynamıyorum!” deseler 
de, onlara o kadar inanmıyorum. Sadece teknik ile oynamak için çok güçlü bir sanatkâr 
olmak gerek. Aktör kendi rolüne kendini kaptırıp oynarsa, biraz tecrübeden 
faydalanmamanın çaresi yok. Ancak hüner şundaki, akıl bekçisi her zaman tetikte dursun 
ve aktöre onun sahnede olduğunu, bütün bu şeylerin bir oyundan ibaret olduğunu, sahne 
sınırlarından çıkmanın bir işe yaramadığını daima hatırlatıp dursun.
Merhum Hoca Sıddık gibi hünerli aktörlerimizin tek derdi şöyle bir eleştirmenden 
şöyle bir tecrübeli ustadan mahrum olması değil midir? Hoca Sıddık sahne kanunlarını 
çokta kabul eden bir aktör değildi… “Hücum”da da bu şey açıkça görünüyordu: İşan ile 
Tabib, iki bağımsız âlem, belki birbirine karşı koyulmuş âlemler. Rol yapma konusunda 
ciddi çabası, kabiliyeti ve istidadı hususunda hiçbir şüphem olmayan Sadihan, Tabib’i 
oynarken rüzgâra yakalanan alev gibi endişeli olup, kendini fazlaca verip oynadı; 
çoğunlukla sahne sınırlarından da çıkıp gitti. Lütfulla ise bunun tam tersine: o her bir 
hareketini notaya uyduran bale oyuncusu gibi ölçülü ve ağırbaşlılık ile hareket etti. Bunun 


261 
ile şüphesiz kazançlı çıktı. Bu fark İşan ile Tabib tiplerinin kendinden gelen fark 
diyenlerde var. Bence bu yanlış bir iddia. Uyg’ur o iki tipin temel çizgilerini verirken 
aktörlerin şahsi yeteneklerini göstermeleri için geniş imkân tanımıştır. Rejisör Uyg’ur’un 
başarı kazanmasının sebeplerinden biri bence buydu. Bu geniş imkânı Lütfulla iyi 
kullandı ve rolünü su gibi akıcı oynadı. 
Lütfulla’nın sahnedeki başarısı daha çok onun doğal yeteneğinden gelmektedir. Bu 
yeteneği kendi de çalışarak, törpüleyerek, parlatarak gitse ne güzel olurdu. Bence bu şey 
Lütfulla’da var olsa da yeterli değil. (Bu iddiayı diğer aktörlerimize yaymak mümkün.) 
Konuşma zenginliğini yeterli derecede genişletip onu çeşitlendirme konusunda Lütfulla 
hali hazırda az, çok az çalışmaktadır. Polonyalı gibi ihtiyarın hareketlerine de ihtiyarlık 
alametleri veren (titreyerek yürümeler) Lütfulla, neden onun sesine ihtiyarlık vermek için 
çabalamadı? Lütfulla’nın Polonyalısının sesinde riyakârlık, ikiyüzlülük, yalakalık 
özellikleri var. Ama ihtiyarlık eseri açık değil. Çalışma ile bunu da yapması mümkün. 
Lütfulla bunu bilmiyor değil.
Tekrar bir uyarı: Polonalının boş sözleri çokça söyleyen, güzel ve süslü söz sattan, 
ukala bir aptal olduğunu Shakespeare çok güzel gösterdi. (Kral ve kraliçe önünde 
Hamlet’in Ophelia’ya yazdığı mektubu okumadan önce söylediği sözleri.) Yönetmen 
Polonalının gevezeliğini gösterdiği o ilginç monoloğu sergileme gereksinimine bakıp 
oldukça kısaltmış. Fakat aktörün, o asıl nüshanın kendini tekrar tekrar okuyup, düşünüp, 
genellikle ukala, geveze ve söz süslemeye kendini veren insanlar ile daha çok tanışıp, o 
çeşit tür tiplerin adeta içine girmesi gerek idi. Lütfulla o yeri oynadığında biz böylesine 
derin araştırmalar yaptığını hissedemiyoruz. Hâlbuki hayatta da bunun gibi insanlar çok! 
Lütfulla, eski aktörlerimizden. İnanıyorum ki o gittikçe yükselecek, rolünü çalışıp 
olgunlaştırmaya eskisinden de daha çok güç verip devam edecek. Yalnız sahne sanatı – 
özellikle aktörün ki
– çok narin bir sanat. Onu küçük çocuk gibi daima sevmek gerek. 
Sahnede yetenek dışında kültür de gerek. Bunun yolu belli: öğrenmek! Aktör en önce 
hayatın kendisinden (tipler, sözler ve bunun gibi), kitap okumalarından, konferans ve 
derslerden, diğer tiyatro ve aktörlerden kendi ustalarından öğrenir. Bunlardan biri eksik 
kaldığında bile aktörün olduğu yerde saydığı hemen sezilir. Sahne sanatının sırlarına bu 
kadar aşina olan Lütfulla’dan bizim beklediğimiz daima ileriye gayret etmesidir. 


262 

Download 4,95 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   131   132   133   134   135   136   137   138   ...   229




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish