SONUÇ VE ÖNERİLER Bilindiği gibi, çocukluk dönemi uzun süreli bir yaşam sürecine hazırlık dönemidir. Bu dönem aynı zamanda eğitim ve öğretim döneminin giriş davranışlarının edinildiği bilişsel, duyuşsal ve devinimsel süreçlerden oluşmaktadır. Normal olarak bir beden ve ruha sahip herkes gibi çocukların da birtakım psikolojik, sosyal ve psiko – motor gereksinimleri olacaktır. Her insan gibi özellikle çocuklar da övülmek ve sevilmek isterler. Uzak ve yakın çevrelerinden ilgi beklerler. Yeterli derecede ilgi, sevgi gören çocuklar her türlü bilgi ve beceriyi güçleri oranında kazanabilirler. Bazı çocuklar, kendilerine karşı kötü muamele yapıldığı zaman, kendilerini istenmeyen bireyler olarak algılayabilirler. Bunun sonucunda, toplumda yer edinebilmek, üstün görünebilmek amacıyla yanlış tutum ve davranış içerisine girerek kabalık yapabilirler. Kendilerinin düştüğünü sandıkları durumlarından dolayı toplumu sorumlu tuttuklarından, çevresindekilerden nefret ederler ve yakınlarından öç almaya çalışırlar. Temelde, sorunlu insanların bilinç altında böyle bir algıya dayalı duygu yatmaktadır. Anne ve baba sevgisiyle yetişmiş kişilerde suç işleme oranı oldukça düşüktür. İnsanlar kendi yaptıklarının toplamı olan varlıklardır. Öyleyse toplumlar, kendi sorunlu insanlarını yine kendileri yaratmaktadırlar. Normal gelişim süreçlerinden geçen bireyler, çevreye uyum sürecinde oldukça başarılıdırlar. Çünkü çevrelerinin mutluluğunu kendi mutlulukları için vazgeçilmez görürler.
Birbirleriyle uyumlu ve iyi geçinen eşlerin çocukları sağlıklı büyürler. Hatta ünlü bir söz babaların dikkatini şöyle çekmektedir: “Çocuklarınıza yapacağınız en büyük iyilik; onların annelerini daha çok sevmenizdir.” İyi bir aile ortamında sevgi, ilgi ve saygı olmalıdır. Eşler arasında hoşgörü, paylaşma, uzlaşma ve anlaşma olmalıdır. Bu standartlar korunup kurallara uyulduğu sürece, mutsuz olmaları için herhangi bir neden kalmayacaktır. Sonuç olarak; ana ve babaların çocuklarına karşı duyarlı olmaları ve onların biyo-psiko-sosyal gelişimlerini izlemeleri, ortaya çıkan bilişsel, duygusal sorunlara hekimlerle, öğretmenlerle birlikte çözüm üretmeleri ihmal edilmemesi gereken gerçekliklerdir. Toplumsal devamlılık ve sağlıklı yaşam için çocukların denenmiş bilimsel gerçeklikler dikkate alınarak yetiştirilmeleri ve onların eğitim ve öğretim alanındaki öğrenme başarılarını daha yükseltmek için aile ortamından almaları gereken sosyal ve psikolojik desteğin yeterli düzeylere çıkarılması gerekmektedir. Çocukluk döneminde yaşanılan olumsuzluklar bilinç dışında ve duygusal beyin bölümlerinde geriye dönüşü mümkün olamayacak izler bırakmaktadır. Bu kalıcı izler daha sonraki yaşam sürecinde tutum ve davranışları yönlendirme potansiyeline sahiptir. Esasında çocukluk döneminde yaşanılan olumsuzlukların oluşturduğu nevrozlar genetik özelliklere benzer şekilde daha sonraki kuşaklara aktarılmaktadır. İnsan tutum ve davranışlarının ortaya çıkışında en az düşünsel beyin kadar duygusal beyin de önem taşımaktadır. Çocukluğunu kendi doğal seyri içerisinde yaşayamayan bireyler daha sonraki yaşam sürecinde de bu travmaların etkisinden kurtulamayacaktır. Bunu başarmak için mutlaka desteğe ihtiyaç duyacaktır. Ebeveynler çocuklarını kendilerine göre değil, yaşanılan çağa ve çağın getirdiği fırsatlara göre değerlendirmelidirler. Çocuk çocukluk ve oyun çağını yaşamalıdır. Çocuk mutlaka kendisine değer verildiğini, kişilik haklarına saygılı olunması gereğini, yetişkinler gibi olmasa da yetişen birisi gibi konuşma hakkı verilmesi saygınlığını, ona karşı tüm olumlu tutum ve davranışların hissettirilmesi ile beraber güven duygusunun yaşatılması gerekir. Çocuklara karşı gösterilmesi gereken tüm olumlu tutum ve davranışların temelinde onların sahip oldukları potansiyel yeterliklerinin en üst seviyede istifade edilecek düzeye çıkarılması hedeflenmelidir. Çocuğun sosyal ve psikolojik gelişimini engelleyecek eleştirilerden kaçınılmalı ve yaptıkları için toptancı olmamak kaydıyla ölçülü bir beğeni tutum ve davranışı sergilenmelidir. Çocuğun yaptığı olumlu davranışlar en azından onaylanmalı ve hatalı tutum ve davranışları ise uygun bir tepki almalıdır. Akabinde de hatalı davranışların analizleri yapılarak doğru ve istendik dönütler verilmelidir. Ancak aşırı hoşgörü ve disiplinli davranışlardan kaçınılmalıdır.
Çocukların eğitimi için ana babanın düşünce ve duygu bakımından iyi bir uyum içinde olmaları beklenir. Çünkü söz ve davranış birliği her konum ve durumda önemlidir. Çocuğa karşı sergilenen tutum ve davranışlar zamandan zamana ve mekândan mekâna değişiklik göstermemelidir. Her zaman ve her yerde tutarlılık esası benimsenmelidir. Çocuk önyargılar edinmemeli ve olası korkulardan korunmalıdır. Çocuğa bir düşsel bilgiler toplamı sunmak yerine ona, biraz zaman ayırıp kendisini tanıması, iç zenginliğine ulaşması öğretilmelidir. Çocuk kendisine nesne gibi değil özne gibi bakabilmelidir. Böylece düşüncesi sınırlandırılan değil enginleştirilen, yaygınlaştırılan birisi olabilir. Devamlı olarak çocukların biyo-psiko-sosyal gelişim süreçleri izlenmeli, bu konuda uzman ve çocuğun öğretmenleriyle işbirliği yapılmalıdır. Ayrıca çocukların kapasitesini aşacak görev beklentilerine girilmemelidir.