Amea folklor institutu



Download 40,44 Mb.
bet183/295
Sana21.02.2022
Hajmi40,44 Mb.
#16416
1   ...   179   180   181   182   183   184   185   186   ...   295
Âşık ellerine kim gider?
Bu dili bize verir haber,
Âşık ellerine kim gider?!
Hasretli yandı nöker,
Âşık ellerine kim gider?!
Götürür gönül o ellere,
Miskin Kumuk sümbüllere,
Sönmez o bağın gülleri,
Âşık ellerine kim gider?!
Âşıklar vakti sessiz,
Avda gönül onu yer,
Öylelikle alıp hayır,
Âşık ellerine kim gider?!
Şimdi gitti süre kayan,
Fesat göçüp vardım o yan,
Bakü değil bize cihan,
Dost ellerine kim gider?!
Billahi, o elinin yolu,
Benim canımın sevgilisi!
Lâkin vatan, ya Allah, vatan…
Doğdum büyüdüm bu vatanda,
Gezmedim Müslüman cihanda.
Ana vatandan köşe bucak,
Ettim Rumu ocak ocak,
Gezdim, dizdim çok devleştim,
Ahir vatanımı düşündüm,
Eskişehir’de saban sürdüm,
Hey aman Koyun’a yol görmedim,
En son varıp Şam’a döndüm.
Uzuvlarım hepsi yaradır,
Hep belimdir orada yatan,
Lâkin vatan, ya Allah, vatan!
Kumuk kaynakları Ümmi Kemal’in gözlerine mil çekilerek cezalandırıldığını söy­lerken Türkiye’deki bazı kaynaklar onun asılarak cezalandırıldığını kaydetmektedirler. Latîfî, 1546 yılında yazdığı Tezkiretü’ş-şuarâ adlı eserinde dedelerden işittim diyerek Ümmi Kemal’in asılarak öldürüldüğüne dair bir hikâyeyi nakletmektedir (Latîfî, 1546:286). Bu hikâyenin asıl kaynağı Vilâyet-nâme-i Sultan Şucâ’uddîn olsa gerektir.
Vilâyet-nâme’ye göre, kendilerini beğenmiş şeyhler olarak Nesîmî ve Ümmî Ke­mâl, yanlarında bulunan Kaygusuz Abdal’la birlikte Şeyh Şucâ’ Baba tekkesine gider­ler. Şeyhin tekkede bulunmadığı zamanlarda postuna oturan koçu keserler. Kenâl Üm­mî, kesilen koçu ağaca asar, Nesîmî de yüzer. Şeyh buna çok üzülür, hal ve hareket­le­riyle de kendisine değer vermeyen misafirlerinden Nesîmî’ye bir elma ve bıçak, Kemâl Ümmî’ye de çöpüne ip bağlanmış bir armut verir. Bunlar, Nesîmî’nin derisinin yüzüle­rek, Kemâl Ümmî’nin de asılarak öldürüleceğine işaret sayılan birer armağandırlar.
Mü’min-zâde de, Ümmî Kemâl’in Nesîmî’nin arkadaşı olduğunu, bazı sırları açığa vurduğu ve sözlerinin zâhiren şeraite aykırı olduğu için Hallâc-ı Mansûr gibi asıldığını kaydetmektedir:
Vi’â-i fıtratı nâ-kâbil olan ba’zı esrârı
Açup bîgâne-yâne vahdet-i zâta fuzûlânî
Hudûs-i ‘âleme dâ’ir nice hâlât söylerken
Südûr itmekle kendünden nice esrâr-ı Rabbânî
Muhâlif olduğıçün vâridâtı zâhir-i şer’a
Kılındı mansab-ı Mansûr ile terfî-i ünvânı
Kaynakların ifade ettiği gibi, Ümmî Kemâl’in “keşf-i esrâr” ettiği yani Hallâc-ı Mansûr gibi şeriat ehlinin kabul edemeyeceği türden bir söz söylediği veya benzeri bir davranışta bulunduğu için asıldığı söylenmekteyse de; Ümmî Kemâl’le ilgili doktora çalışması yapanlardan Hayati Yavuzer, şâirin divanında böyle bir hususa rastlan­ma­dığını belirtmektedir. Ve devamında da şunları yazmaktadır:
“Tarih kaynaklarında bu hususta bizi aydınlatacak herhangi bir net bilgi yoktur. Makalat-ı Kemal Ümmi de, Kemal Ümmi’nin dönemin padişahlarıyla ilgili bir takım ilişkilerine temas edilmekte ise de bunların hiçbirinde, mutasavvıf şâire yönelik olum­suz bir hareket görülmemektedir. Kendisini çok yakından tanıyan Sarı Müderris’in man­zumelerinde de doğrudan doğruya ölüm şekliyle ilgili bir bilgiye rastlanmamaktadır. (Yavuzer, 2008:51)
Vahdet-i vücud telakkisinin önemli temsilcilerinden olan Hallac-ı Mansur “ene’l-Hak” dediği için asılarak öldürülmüştür. Ümmî Kemâl’in Divân’ında iki yerde Hallac-ı Mansur adı geçmektedir:
Ene’l-Hak sen didürmesen dimezdü
Sebeb neyidi kim asıldı Hallâc
Ümmî Kemâl, bu beyitte “Söyleyene değil söyletene bak” diyerek, Hallac-ı Mansur’a “ene’l-Hak” dedirten Allah’tır. O, bunu kendi insiyatifiyle söylemiş olamaz, bunu anlayamayacak kadar cahil misiniz? Ne diye kıydınız o güzel insana derken şathiyat kabilinden bir ifade kullanmaktadır.
Bir başka beytinde de kendini hâl ve kâl yönünden değerlendirirken kavl bakımından Hallac-ı Mansur’a benzetmektedir:
Fi’le zenbîl içre gey ‘ayyâr
Kavle Bağdad içre Mansur’am
Ümmî Kemâl’in nerede öldüğü ve mezarının da nerede bulunduğu hususunda da kaynakların verdiği bilgiler birbirini tutmamaktadır. Yukarda zikrettiğimiz gibi, Kumuk kaynakları onun Konya’ya yerleştiğini ve burada 1475 tarihinde vefat ettiğini söylerken Karaman’ın bir zamanlar Konya ili sınırları içinde olduğunu düşündükleri için böyle bir bilgi vermiş olmalıdırlar diye düşünüyoruz. Zira onun, Karaman’ın Larende kasabasın­dan olduğunu ve mezarının da oradaki tekkesinde bulunduğunu söyleyen kaynaklar ço­ğunluktadır. Latîf^ve Âlî onun Lârendeli olduğunu bildirirler, mezarı hakkında bilgi ver­mezler. Onun, Karaman’daki zaviyesinde gömülü olduğunu ilk söyleyen Ayvan­sarayî’dir. Bursalı Mehmed Tahir ve Nail Tuman da aynı bilgiyi verirler. Ancak, Bursalı Mehmed Tahir, “Karaman’da irtihal ittiği teracim-i ahvâl kitaplarında münderic ise de Magmîsâ’da dahi bu zât nâmına bir kabir ziyaret olunmaktadır” diyerek ikinci bir mezardan daha söz etmektedir.Yakın dönemde yapılan araştırmalarda şairin mezarının Manisa, Muğla, Niğde de bulunduğu hususunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Süley­man Sarıçiçek, Bolu’da sunduğu bir bildirisinde “Kahramanmaraş’ta bir köydeki bir tepenin adının Kemâl Ümmî tepesi olduğunu” söylemiştir.(Sarıçiçek,2011:551)
Ümmi Kemal’in mezarının Manisa’da olduğunu söyleyenlerin kaynağının Vilâyet-nâme- Sultan Şucâ’uddin’deki o meşhur menkabeye dayandığı düşünülebilir. Muğla ko­nusunda ise Abdulbakî Gölpınarlı bir yorum yapmaktadır. İsmail Ünver’e göre, Gölpınarlı bu tahmininde Muğlalı Şahidî’nin, babası Hüdayî Salih Dede hakkında verdiği bilgilere dayanmaktadır. Şahidî, babasının Muğla’da Seyyid Kemâl’e intisap ettiğini, onun tara­fından tahsil için İran’a gönderildiğini; döndüğünde, zamanın sadrazamı Mahmut Paşa(Öl. 1474)’dan, ölen şeyhi Seyyid Kemâl’in Muğla’daki tekkesini istediğini bil­dirmektedir. Gölpınarlı, “Eğer Kemâl Ümmî bu Seyyid Kemâl’se 1474’ten önce ölmüş olmalıdır.” Diyerek sözlerini bitiriyor. Gölpınarlı’nın bu tahmini, konumuza bir açıklık getirmekle birlikte, aynı tarihlerde yaşamış Kemâl adlı başka bir şeyhin bulunduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Gölpınarlı, bu görüşünü daha sonra hazırladığı Mevlânâ Müzesi Yazmalar Katoloğu’nda tekrar etmemiş, ancak bu sefer de Nihat Sami Banarlı’ya uyarak : “Niğde Mevlevîhânesi’nde medfun olduğu da söylenir” demiştir. Ünver,1987:22)
Niğdeli Şair ve Yazarlar kitabında İsmail Özmel; Osmanlı Müellifleri adlı esere ve Mehmet Zeki Oral’ın 1936 yılında yaptığı bir araştırmaya dayanarak, “1475 yılında vefat ettiği ve türbesinin Niğde’de bunduğu hususunda bir ihtilaf yoktur.” Diyerek son noktayı koyduğunu zannederken de şunları yazmaktadır:
“Kemâl Ümmî’nin Niğde çevresinde yaşadığına dair en önemli delil, Niğde’nin Ye­nice Mahallesi’ndeki türbesi ve Niğde Müzesi’ndeki sicil kayıtlarıdır. Niğde Müzesi’ndeki sicil kayıtlarında 18 numarada Kemâl Ümmî Türbesi’nin kayıtlı olduğu görülmektedir. Niğde Tapu sicilinde, Yenice Mahallesi 55 pafta, 381 ada, 5 parselde kayıtlı kare planlı ve tek kubbeli türbe ve çevre sahasının 1254,55 metrekare geldiği belirtilmektedir.
Vakıflar Kayseri Bölge Müdürlüğünce 1976 yılında yenilenmesi yapılan türbe hakkında şu açıklamalar yer almaktadır: Türbe kesme taştan yapılmış olup, kare planlı ve tek kubbelidir. Türbenin içinde iki mezar vardır. Küçük köşe eyvanlarına kadar iç kısmının orijinalliği sıva ve badana ile tamamen kaybolmuştur. Yalnızca köşe eyvanları ve kubbe orijinalliği korunmuştur. Dıştan ise duvarlar yer yer kubbe de tamamen restore edilmiştir. Kare planlı gövde dıştan sekizgene dönüşen kaide ile kubbeye birleşmek­tedir. Türbeye sonradan doğu duvarına bitişik olarak bir mescit eklenmiştir. Bugünkü sahibi Vakıflar idaresidir. (Özmel, 2009:5–6)
Müstakim-zâde Süleyman Sa’düddîn, Mecelletün-nisâb’da Ümmi Kemal’in Bolu’ya bağlı Mudurnu’da gömülü olduğunu yazarken Ali Vahid de 1933 yılında Halk Bilgisi Haberleri Mecmuasında yayımlanan bir yazısında Ümmi Kemal’in Bolulu olduğunu, bugün bile Bolu’da Ümmi Kemal Vakfına ait topraklar bulunduğunu, Sazak nahiyesine bağlı Tekke köyündeki mezarının hâlâ ziyaret edildiğini belirtmekte, türbe ve tekkenin fotoğraflarını vermektedir. Hatta yabancı araştırmacılardan Hickman, Ali Vahid’in verdiği bu bilgilere dayanarak Bolu’ya kadar gelmiş, Ümmi Kemal’in türbesinin bulunduğu Tekke Köyüne giderek incelemeler yapmış ve Ümmi Kemal’in burada gömülü olduğu hususunda kanaat belirtmiştir (Hickman,1982:155–167)
Osmanlılar döneminde, Bolu’daki Ümmi Kemal Dergâhı’na birtakım vakfiyelerde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Bu vakfiyelerin kayıtlarının ilgili resmî dairelerin arşiv­lerinde hâlen mevcut olduğunu Salih Zeki Kutucu oğlu, 1993 ve 1994 yıllarında Bolu Türk Ocağı yayın organı Üçtepe gazetesinde belgeleriyle birlikte kamuoyuna duyur­muştur. Ne yazık ki bu vakfiyeler, tekke ve zaviyelerin kapatılması kararı ile birlikte amacının dışına çıkarılmış ve tarihe mal olmuştur.
Ümmi Kemal’in, Bolu’nun 39 kilometre güney doğusunda bulunan Tekke Ümmi Kemal Karyesi (köyü)’nde bulunan Türbesinin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, eski türbenin çatısının 1944 yılında meydana gelen depremde yıkıldığı ve daha sonra bölge halkı tarafından onarılarak ziyarete tekrar açıldığı bilinmektedir. Bu konuna, kendisi de Bolu Dörtdivanlı olan araştırmacı Mehmet Solmaz Üçtepe Gazetesinde bir yazı yayımlamıştır.
Her sene Temmuz ayının ilk Cuma günü, Tekke köyünde “Ümmî Kemâl (k.s.) Hazretleri Günü” düzenlenmektedir. Bu programda Ümmî Kemâl Türbesinin ziyaretiyle birlikte, indirilen hatiplerin duası yapılmakta, mevlid-i şerif okunmakta, va’zu nasihatte bulunulmakta, çeşitli dinî ve kültürel etkinliklerle program zenginleştirilmektedir. Bolu’nun ve Türkiye’nin dört bir tarafından gelen misafirlere köylüler yemek ikramında bulunmaktadırlar.
Ümmi Kemal2in ölüm yeri ve türbesinin bulunduğu yer hususunda bize galiba en doğru bilgileri Bolu Şer’iyye Sicilleri ve Temettüat defterleri vermektedir:
1093/1687 yılına ait ve “Bolu Kazası karyelerinden Tekye nâm karyede medfûn merhum Şeyh Kemâl Ümmî kaddese sirrehü’l-‘aziz Hazretleri’nün vakf karyelerinden” ibaresiyle başlayan Bolu Şer’iye Sicilinde (Millî Ktp. Defter nu.42/833.59,b.); 1097/1685-86 yılına ait ve “Bolu Kazasına tâbi’ merhum Şeyh Kemâl Ümmî Tekkesi nâm karye de sâkin ‘azîz merhumun vakf re’âyâsından” kaydına yer verilen sicilde (Millî Ktp. Defter Nu. 42/834, 53, b.); ayrıca 1117/1705 yılına ait Bolu Şer’iye Sicilinde de “ma’lûm ola ki kza-i mezbûrda medfûn Hazreti Ümmî Kemâl kaddese sirrehü’l-‘azîzün” denilmektedir (Millî Ktp. Defter Nu. 42/844, 75. b.). Bolu Şer’iye Sicille­rindeki bu kayıtlar da göstermektedir ki Ümmî Kemâl, Bolu’da gömülüdür.
Ekte ilk iki sayfasını verdiğimiz “Ümmî Kemâl Karyesi Temettuat Defteri” de Ümmî Kemâl’in Bolu’da gömülü olduğu yer konusunda bütün şüpheleri ortadan kal­dırmaktadır:
“Tekke-i Ümmî Kem3al Defteri
Tabi-i kaza-i Sazak Numara:17
Bolu eyaleti mülhakatından Nefs-i Bolu kazasına ait Sazak nahiyesine taî Tekke-i Ümmî Kemâl karyesinde mukim ahalinin emlak ve arazi ve hayvanat ve temettuatlarına mübeyyin defterdir.”
Tekke-i Ümmî Kemâl Karyesi’nin 1844 yılı kayıtlarını içeren 3179 Numaralı Temettüat defteri ile ilgili yüksek lisans tezi hazırlayan Bülent Kaya da tezinin giriş kısmında Ümmî Kemâlle ilgili bilgilere yer vermiştir (Kaya,2008).
Bolu Livâsı 1921–1925 Senesi Sâlnâmesi’nde de Ümmî Kemâlle ilgili şu bilgiler verilmektedir:
“Murâd-ı Sânî devrinde ise Osmanlılar İsfenddiyârilerle (Bolu) hududunda çarpışmışlardı. (…) Murâd-ı Sânî’nin Bolu’da ikâmetleri esnasında ‘Sazak’ nahiyesinde ‘Bozarmut’ nam mevkide inzivâ-nişîn olan kibar-ı meşâyih-i halvetiyeden Ümmî Kemâl Hazretlerinin ziyâretini arzu buyurmuş, veli müşârünileyhin ed’iye-i hayriyesini almış oldukları kuyûd-ı resmîye ile sabittir.” (Kılıç,2008:252–253). Bolu’daki “Tarîkat-ı İslâmiye ve Tekâyya” sayılırken de “Bunlardan başka kasabada iki saat mesafede İmam Karabî ve Hayreddîn-i Tokadî ve altı saat mesafede Ümmî kemâl hazretlerinin merâkıd-ı şerîfleri mevcûd olup ziyâretgâh-ı enâmdır” (Kılıç,2008:406). “Ümmî Kemâl Hazretleri, Aslen Buharalı’dır. Osmanlılardan evvel Bolu livâsına hicretle Bolu’nun altı saat şarkında, Gerede yolu üzerindeki Tekke-i Ümmî Kemâl Karyesinde tavattun ederek irşâd ve ibâd ile meşgul olmuştur. Merkadi ziyâretgâhtır. Şeyh Ümmî Kemâl Merkadi civarında medfûn eizzedendir.” (Kılıç, 2008: 455)
Bir gün turam Şeyhe varam Şeyh’in cemâlini görem
Küsdün mü ola deyü soram küsme deyu çok yalvaram
Diyen Sarı Müderris, Ümmî Kemâl’i bizzat görmüş, onunla tanışmış hatta “Şeyhin ümmîsi nasıl olurmuş?” diyerek onu eleştirmiştir. Ama daha sonra şahit olduğu olay ve hallerden sonra Ümmî Kemal’in ilmine hayran olmuş ve ona intisap etmiştir. Bu beyit de bu pişmanlığın ve teslimiyetin bir nişanı olsa gerektir diye düşünüyoruz. Sarı Müderris’in zaman içinde Şeyhi Ümmî Kemâl’in tekkesine çok miktarda arazi vakfettiğine dair belgeler Salih Zeki Kutucuoğlu tarafından yayımlanmıştır. Sarı Müderris, Ümmî kemal zamanında Akçakavak’lıdır. Bazen da Sazak’ta kalır. Doğru yoldan ayrılmayan, zahir ilimlerde maharetli, birçok âlimi susturmuş biridir. Sufiliğe ise hiç meyli yoktur. Zahirî ilim sahibi olmayanın batın ilminde maharet sahibi olmasınını kabul edemez. Durumu ferasetiyle anlayan Ümmî Kemâl, onu yanına davet eder ve ona cevap veremeyeceği birkaç soru sorar. Ardından da ona esas olanın Allah’ı bulmak ve aşkıyla dolmak olduğunu, ilimden muradın amel olduğunu anlatır. Onun anlattıklarından etkilenen ve ikna olan Sarı Müderris özür dileyerek ona teslim olur. Sarı Müderris’in kabri halen Yenicekavak’ta Vakıf Akçakavak mahallesinde bulunmaktadır. Sarı Müderris olarak tanınan Şeyh Sinan’ın bir Divânı olduğu ve bu divanında Ümmî Kemal’i anlatan şiirlerinin de bulunduğu araştırmacılar tarafından ortaya konmuştur. Ümmî Kemâl’in Bolu’nun Sazak bölgesindeki Tekke Köyü ve çevresinde uzun yıllar yaşadığını, burada vefat ettiğini ve türbesinin burada olduğunu bizzat Sarı Müderris’in yazdığı mersiyelerden de anlıyoruz:
Şeyh var iken kış günleri vakt-ı bahâr idi bana
Ol şeyh’sizin yaz günleri vakt-i şitâ oldı bana
Vardum anun yaylasına saldum nazar sahrasına
Ol gök çiçekler yas tutup vâ-firkatâ dirler bana
Şeyh yolınun bülbülleri zârı kıluben her biri
Ol Şeyh içün yas okıyup yâ hasretâ dirler bana
Vardum anun türbesine virdüm selâm ravzâsına
Dostdan haber virür iken n’olmuş haber virmez bana
Didi namâzım kılmadun kılmaklığa kasd kılmadun
Kanı karındaşlık hakı diyübeni küsmiş bana
Didüm dirisin diriye kılmak namâz şer’î değül
Diri namâzın kılmaga fetvâ neden geldi bana
Ümmî Kemal gitmiş deyu aglar anınçün ay u gün
Ben nicesi aglamıyam andan togardı gün bana
(Yavuzer’en naklen, 2008:55–56)
Menâkıb kitapları veya menkıbeler İslâm edebiyatında bir velinin hayatı etrafında oluşmuş menkıbe yahut kerametleri anlatan dinî-tasavvufî eserlerdir. Bunlar veliliğin en dikkat çeken alametlerinden olarak telakki edilmişlerdir. Menâkıb kitapları, kerametleri nakledilen velinin yüceliğini müritlere anlatarak onun tarikata daha sıkı şekilde bağlan­masını sağlamak, tarikata yaygınlık kazandırmak amacıyla genellikle o tarikatın men­sup­larından biri tarafından sözlü gelenek ve yazılı kaynakların derlen­mesiyle meydana getirilir. Edebiyat tarihimizde bu tür eserlerden yüzlercesine rastlarız. Ümmî Kemal’le ilgili menâkıbı da Derviş Ahmed yazmıştır.
Şimdi gönlüm ister Bolu
Çevresinde erler dolu…
Âşık Ahmed bulmuş yolu,
Biz teslimiz erenlere!
Bolu ve civarı hakikaten de Hakkı bulan ve muradını alan gönül sultanlarıyla doludur. Bunlardan biri de Ümmî Kemâl’dir.
Yine dosttan yana düştü yolumuz,
Zikir tesbih okur dâim dilimiz,
Hak rızasın ister her dem gönlümüz;
Ümmî Kemâl seni göresim geldi!
Dosttan dosta gezmek-durur hep işim,
Dost yoluna kurban can ile tenim,
Sancak dibinde bile hep yoldaşım;
Ümmî Kemâl seni göresim geldi
Diyen Derviş Ahmed, Ümmî Kemâl’in vefatından yıllar sonra Ümmî Kemal tek­kesine gelmiştir. Derviş Âşık Ahmed, bazı kaynaklarda Ümmî Kemâl Tekke köyünün karşısındaki Düver köyünde doğmuştur (Aparslan, 1998:148). Bolu, Bursa ve Kütahya üçgeninde yaşamıştır (Özdamar, 2000:10). 17. veya 18. yüzyılda yaşadığı sanılan Derviş Ahmed’in “Menâkıb-ı Kemâl Ümmî” adlı eserinde ve “Sefine” adlı eserinde (Sefine’nin yazarı Âşık Ahmed Divanî ile Derviş Ahmed’in aynı kişi olduğu kanaa­tindeyiz) Ümmî Kemâl’in yaşadığı yer, tarikati, türbesi, ailesi ve çevresi hatta bu türbe etrafında yapıla gelen ve bugün de devam eden etkinliklerle ilgili bilgiler mevcuttur.
Derviş Ahmed’in anlatımında Bolu Aladağ ve Bozarmud Dağları Ümmî Kemâl’in sürekli gezip dolaştığı mekânlardır. Şehirden lezzet almayan Şeyh, Aladağ ve Bozarmud dağlarını kendinse mekân seçmiş, aşk derdine çareyi orada bulmuştur. Gezerken çöl gibi ağaçsız olan bu yerleri ağaçlarla ihya ederdi:
Gezerdi tagı şehre gelmez idi
Şehirden lezzet aslâ almaz idi
Nacargâhı Alatağ olmış idi
O derd-i ışkı anda bulmış idi
Yiri olmış idi kûh u pâyân
Yüzin görmege müştâk idi insân
Bozarmud tagların itmişti me’vâ
Âçup ol yirleri eylerdi ihyâ
Ânun deştîlerini aşlar idi
Döner bir yire girü başlar idi
Kerâmet nûrın anda saçmışıdı
Anı görsen ne yerler açmışıdı
Derviş Ahmed’in Menakıbnamesinde Ümmî Kemal adına düzenlenen etkinlik­ler­den de bahsolunmaktadır. Özellikle recep ayında bu etkinliklerde buraya gelen hastalar dertlerine şifa bulmakta, dilekte bulunanlar da dileklerine kavuşmaktadırlar. Bu etkin­liklere o zaman yirmi binden fazla kişi katılırmış. Dervişler Recep’ten Ramazan’a kadar burada kalıp zikir ve ibadet ederlermiş. Ramazan ayında ise “halvet” edip “riyazet”e girenler olurmuş (Sarıçiçek, 2011:580–583)
Seyyid Âşık Ahmed Divanî’nin İsmail Hakkı Konyalı Kütüphanesinin yazmalar bölümünde 44 numarada kayıtlı olan Sefine adlı eserini “define” olarak niteleyerek ona bir şerh yazan Bolulu Mustafa İsmail Efendi (Sururî), bu çalışmasında şairin Ümmî Kemâl’le ilgili şiirlerini de yorumlamıştır. Sefine’den bir şiir şöyledir:
Kadir Mevlâm göster didar,
Gece gündüz ederim zar!
Senden gayrı yoktur bir yar,
Aman yâ Rab imdâd eyle!
Mevlâm sana tuttum özüm,
Ol Resûlün görsem gözüm,
Din senindir gayret bizim;
Ya Muhammed yardım eyle!
Ebûbekir, Ömer, Osman,
Ali’yyül Mürtezâ arslan,
Hasan Hüseyn cümle dostlar;
Aşereler yardım eyle!
Benim şeyhim Kutb-u Zaman,
Sende buldum dinle iman,
Mevlâ’nın aşkına aman;
Resûlün aşkına himmet eyle!
Âşık Ahmed durmaz ağlar,
Leyl ü Nehar Hakdan söyler,
Mü’min olan gayret eyler;
Ümmî Kemâl himmet eyle! (Özdamar, 2000:155-156)
Tarihî kaynaklar, menakıbnameler ve akademisyenler Hayati Yavuzer ve Ramazan Sarıçiçek ve Bülent Kaya, Ümmî Kemal’in mezarını Bolu Sazak’taki Işıklar köyünde olduğu hususunda hemfikirdirler.
Burada şu hususu da belirtmekte fayda var: Osmanlı kayıtlarında ve Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarına ait kayıtlarda bu köyün adı Tekke-i Ümmî Kemâl karyesi iken günümüzde bu isim “Işıklar” olarak değiştirilmiştir. Bu değişikliğin sebebi nedir bilinmemektedir. Halen bölge halkı bu köyü adlandırırken “Tekke-Işıklar” demektedir.
Âşık Ahmed’in kaleme aldığı Kemal Ümmî Menakıbnamesinde verilen bilgilere göre, Ümmî Kemal’in üç oğlu vardır. Üç oğuldan bahsedilmekle birlikte ancak bunlardan ikisinin adı anılmaktadır. Üçüncüsünün ise küçük yaşlarda ölmüş olduğu tahmin edilmektedir. Bu iki çocuktan Sinan, zahiri ilimlerde üstün bilgisi olan bir zattır. Zaman içerisinde babasına inanır ve ona mürid olur. Yine Menakıb-nâmeye göre, Kemal Ümmî’nin Cemal adında dîvâneye benzer, meczub-ı ilâhi, ancak, kemâl sahibi bir oğlu daha vardır. Başı açık, yalın ayak, üzerinde yırtık bir elbise, yarı aç yarı tok gezmekte, elindeki bir su kabağından mütemadiyen, güya ilahî aşk şarabı içmekte, daima mest ve sarhoş halde kendi kendine mecazi deyişlerde bulunmaktadır. Kabağa hiç şarap eklenmediği halde hiç bitmemesi onun kerametine hamledilmektedir. Bu arada, gezdiği yerlerdeki insanların, şehir ileri gelenlerinin ve hükümet adamlarının gidişatları ve içgüdülerini açıklayıcı sözlerde bulunur. Ancak, şehrin ileri gelenleri icraatlarının ve içgüdülerinin kötü taraflarının şurada burada açığa çıkarılıp duyurulmasının, menfaat­lerine dokunduğunu düşünerek ondan kurtulmak için planlar kurarlar. Bir iftirayla ve oldubittiyle Cemal’in öldürülmesini sağlarlar.
Oğlunun öldürülmesi olayı, Ümmî Kemâl’i çok etkiler, ancak bu olayın şeriatın zahirini kurtarmak düşüncesiyle yapılmış olması, onu teselli eder. O, oğlunun, sırrının faş olmaması, şeriatın da muhafazası için kendisini feda ettiğini düşünür.
Cevat Alparslan, Bolu’nun kültürel değerlerini anlatırken; kaynak belirtmek­sizin, “Ümmi Kemâl’in eserlerinde geçen ismi İsmail’dir. Lakabı ise, Ümmî Kemâl’dir. Kemâl, Cemal ve Gökhalil isminde üç oğlu olduğu bilinmektedir. Oğlu Kemâl’in ismi de Kemâl Ümmî’dir.” Demektedir. (Alparslan, 1998:148)
Ümmî Kemâl’den sonra tarikatını oğulları sürdürür. Bunlara babalarına istinaden Kemâlliler denilmiştir. (Sarıçicek, 2011:560–573)
Ümmî Kemâl’in türbesinin bulunduğu köye yakın bir mevkide Çal Köyü’nde de bir türbe bulunmaktadır. Bu türbede yatan kişi, Bolu’ya Ümmî Kemâl maiyetinde gelen Seyide ve muhtereme ablası Şeyh Şehriban Hanımefendidir. (Serin, 1995:69). Şıh Şehribani Türbesi’ne yapılan ziyaret ve anma günleri vardır. Her yıl temmuz ayının ilk haftasındaki Cuma günü ziyaret edilir (Alparslan, 1998:193).
Bugün de Bolu’nun Gerede ilçesinde kendilerinin Ümmî Kemâl’in torunu olduğunu söyleyen kişilere rastlamak mümkündür. Meselâ, Gerede ulemasından ve son devir Osmanlı âlim müderrislerinden Hacı Emin Efendi (1830–1910), Çoğullu köyünde dünyaya gelmiştir. Mezarı Çoğullu köyü mezarlığındadır. Aslen Ümmî Kemâl Hazretlerinin torunlarındandır.

Download 40,44 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   179   180   181   182   183   184   185   186   ...   295




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish