Şeyh San’ȃn ‘ȃlem-i bȃtında bir vȃkı’a seyran idüp fi’l-vȃkȋ ol vȃkȋ’adan muztarib’ül-hȃl ü münkesȋrü’l-bȃl olup diyȃr-ı Rȗma revȃn oldugıdur.
Ziyâi’nin mesnevisinde, Şeyh San’Àn bir gece alem-i batında, birçok memleketler gezip Rum ülkesinde karar kıldığını görür. Şeyh, rüyasında vücut azalarının vecde gelerek bir kadın önünde secede ettiğini görmüştür. Rüyadan uyanan şeyh, Àh u efgÀn eyler, mum gibi içi yanar. Şeyh San’Àn, bu rüyadan sonra din ile imanı gidecek korkusuyla inlemektedir. İnleyen bir gönülle sufilerine “Áşık için Bağdat uzak değildir.” der ve memleketler aşıp Rum ülkesine gitme isteğini bildirir. Gördüğü rüyanın tabirini yaşayarak görmek için bunu istemektedir. Sonunda Şeyh San’an ve müritleri Kabe’den ayrılarak Rum ülkesine giderler.
Cavid’in tiyatrosunda da rüya motifi olmakla birlikte, rüya ve rüya sonrası gelişmeler Ziyâi’den farklı olarak daha uzun bir süreyi içine alır. Cavid’in tiyatrosunda Şeyh San’an’ın kaderini belirleyen iki rüyadan bahsedilebilir. Birinci rüya, Ziyâi’nin mesnevisinde olduğu gibi yakaza halinde görülür. Cennetvari bir manazara içinden Şeyh San’an’a seslenen Gürcü kızı Humar, onu Gürcistan’a çağırır ve kaybolur. Ziyâi’nin mesnevisindeki Hristiyan kızı, Cavid’in tiyatrosunda Hristiyan Gürcü kızına dönüşmüştür. Dolayısıyla gidilecek yer de Rum ülkesi değil, Kafkas ülkesi Gürcistan’dır. Kızın isminin Humar olarak seçilmesi, onun Gürcistan’da yaygın olarak kullanılan Tamar adını çağrıştırıyor olmasıyla ilgilidir. Ayrıca, humar kelimesinin şarap içtikten sonraki sersemlik manasına gelmesi de hikayenin gidişatı ve Şeyh San’an’ın kaderi konusunda okuyucuda bir öngörü oluşturmak amacına yöneliktir.
Cavid’in tiyatrosundaki ikinci rüya, Şeyh San’an ve hocası Şeyh Kebir arasında geçer. Şeyh San’an, kendisini bir çocuk gibi gördüğü rüyasında, yüzünü görmediği bir şeyhin kollarında ve boynunda oynamaktadır. Bir süre oynadıktan sonra, şeyhten ayrılmak ve gitmek ister. Şeyh, kendisinden ayrılmamasını, ayrılırsa bunun bir felaketle sonuçlanacağını söyler. Şeyh San’an, söylenenlere aldırmadan şeyhin kollarından kurtulur ve onun kim olduğunu görmek için yüzüne bakar. Onun, hocası Şeyh Kebir olduğunu farkeder. Daha sonra Şeyh Kebir’e rüyasını anlatan Şeyh San’an, rüyanın tabirini duyunca irkilir. Zira Şeyh Kebir, onun öncelike yüksek manevi makamlara erişeceğini, halkın ona teveccüh edeceğini; fakat sonra Şeyh San’an’ın Gürcistan’a sefer eyleyeceğini, sonundaysa felaketinin bir kadın yüzünden olacağını söylemiştir. Bu olayın üzerinden on yıl geçer. Şeyh San’an, bütün insanların teveccüh ettiği bir manevi lider durumuna gelmiştir. Bir zaman sonra, Şeyh San’an, müritleriyle birlikte peygamberin dinini yaymak için sefere çıkmaya karar verir.
Ziyâi’nin mesnevisinde Şeyh San’an’ın sefere çıkma isteği, gördüğü rüya ile doğrudan bağlantılı iken, Cavid’in metninde Şeyh San’an’ın sefere çıkma isteği, peygamberin dinini yaymak misyonuna bağlamıştır. Başka bir ifadeyle, Ziyâi’nin mesnevisinde Şeyh San’an daha kadercidir ve başına gelecekleri bilerek yola çıkmıştır. Rüyasında gördüklerini yaşaması için kendi iradesi dışında Rum ülkesine sevk edilmiş gibidir; Cavid’in tiyatrosunda ise Şeyh San’an, gördüğü rüya dolayısıyla tedirgin olmakla birlikte sefere çıktıktan sonra başına geleceklerden habersizdir.
-
Do'stlaringiz bilan baham: |