mayı düşünmüşler ve buna bilfiil girişmişlerdi70). Türkiyenin büyük
") Portekizlilerin istilâ hareketleri karşısında Mısır Kölemen hükümdarı Kansuh el-Gavrî’nin, Hindistanda Gücerat hâkimi Şah Mahmud Baykara’nın ve Diu hâkimi Melik Ayyâzm çıkardıkları feryat, İkinci Bayazıdm kalbinde derin bir akis uyandırmıştı. Kölemenlerin Cidde valisi Emir Hüseyinin idaresinde 1507 de Portekizlilere karşı Hind Denizine gönderilen filo, Gücerat kıyılarında Portekizlileri yaman bir bozguna uğratmıştı. Buna rağmen onlar Gu^’daki yerlerinden kımıldatılamadıîar ve hattâ 1508 de Hürmüz adasını işgal ettiler: ve 1509 da aynı Emir Hüseyinin Gücerat ve Diu hükümdarlarıyla müttefikan yaptıkları sefer, Diu yakınında uğradıkları bozgunla bitti. Bu hâdisenin İslâm âlemi için büyük tehlike nrzettiğini zamanın mütefekkirleri anlamışlardır. Hind Denizi kıyıları hâdiselerini yazan İslâm müellifleri (Târîkh-i Ferişte ve Mir’ât-ı İskenderî müellifi Târîkh-i Gücerat müellifi «Mır Ebû Türâb Velî», Zafer iıL-Vdlih bi-Muzaffer ve Âlih müellifi «Mehmed ibn ‘Ömer ül-Fukhânî», Bugyât ül-Müsiefîd jî Târîkh-i Zabîd müellifi «Vecîh el-Dîn el-Dünyâ») 1507 zaferini canlandırarak yazdıkları halde, 1509 bozgununu zikretmiyorlar. Halbuki Portekiz kaynakları bilhassa bu hâdiseyi canlandırmışlardır. Bu hâdiseler karşısında Osman h hükümetinin aldığı durum, ozamanın Mısır tarihlerinden, bilhassa İbn Ayâs’m BedâyV üz-Zuhûr kitabından öğrenilebiliyor. İkinci Bayazıd bu işde Kölemenlere yardım etmeye çalıştı. Yalnız bu değil, Hind denizinde Kölemenler tarafından gönderilen bu donanmaların hareketleri Portekiz kaynaklarında " «Türk Denizcilerinin Seferleri» olarak anlatılır (E. Denison Ross, The Portuguese in India and Arabia, the Journal of the Royal Asiatic Society 1921, p. 549). 1507 de Emîr Hüseyin Hind seferine çıktığı anda ünlü Osmanlı denizcisi Kemal Reis (Bedâyı üz-Zuhûr,.IV, 119), Emîr Hüseyinin ve Cenubî Hind hükümdarlarının uğradıklar, bozgunun haberleri Mısıra geldiği vakitlerde Bayazıdm oğlu Şehzade Korkud (r.. 152-186) Mısırda bulundular. Şehzade Kahirede iken, Hindistandan gelen Şah Mahmud’un elçileri (s. 182) ve 50 kadar Portekiz kadırgasının icra ettiği mezâlim hakkında haberler gelmiş (s. 185), Akdeniz Firenkleri ile İskenderiye yanında savaşlar olmuş O. 163) ve şehzadeyi Antalyaya kadar uğurlıyan ve Kölemen donanma inşaatını idare eden Türk denizcisi Mehmed Beğ, 18 kadırgasıyla birlikle Rados şövalyeleri tarafından telefedilmişti (s. 192). İkinci Sultan Baya- zıd, Kölemenlerin Portekizlilere Karşı hazırlıklarına yardım olmak üzere, 1511 ve 1512 de Süveyşe levazım ve silâh dolu gemiler ve mücehhez silâh deposu (zerd- lıâne) gönderdi. Kansuh bunların parasını vermek istediğinde, Bayazıd, bunların hediye ve ikram olduğunu söyledi (s. 201, 285. Bk. yine s. 196, Bayazıdm sözü: öilıKüsL'Ltsjj, y. l/ı ve s. 303 : ın* \^ J-jt) . 1513 te
Portekiz i iler Şap Denizinde Kemerân adasını işgal ettiler ve casusları Mekkede yakalandı. Sultan Selim, Kölemenlerin aczini ve Mısırı bizzat işgal etmeden, bu
veziri Sokullu Mehmed Paşa, şimalden Hazar Denizine rus istilâsına karşı 1567 yılında Edil ile Don İrmağını birleştirmek, aynı zamanda Süveyş kanalını da kazdırarak Osmanlı donanmasını Kızıl Denize ve Hind Denizine sevketmek tedbirlerini almıştı. Fakat halefi olan diğer vezirler bu işi devam ettirmediler. Bunlarda, bilâkis, Türklerin kazacağı Süveyş kanalından Avrupalıların ve «Don» kanalından da Rusların daha önce istifade edecekleri kuruntusu hâkim oldu. Yani Sokulluya halef olan kimseler, bu gibi işlerde teşebbüs artık Avrupalıların eline geçmiş olduğu fikrinde idiler ve yahut umumiyetle bu gibi şeyleri düşünememişlerdir. Ordu ve Yeniçeri mensupları uzağı düşünmek istidadından mahrum olduklarından, hükümetin geniş teşebbüslerini akim bırakmışlardı71). Türkiyede Fatih zamanında olduğu gibi, Yavuz Suİ- 116 117
tan Selimden sonra Türkiyenin Kızıl Deniz ve Umman Denizindeki siyaseti coşan bir milletin müstakil, millî teşebbüsü şeklini alamamış; Hindistandan ve Sumatrada Aça. Sultanlığımdan gelen şikâyetlere bir nevi cevap mahiyetinden ileri gidememiştir. Abbasî halifesi Harun Re- şid zamanında da Süveyş kanalı meselesi ortaya atıldıysa da, Yahya ibn Khâlid, bu kanaldan Küffâr istifâde edip Haremeyni rahatsız ederler diye halifeyi korkutup, bu plânı tatbik mevkiine koydurmamıştı 118). Osmanlı Türkleri deniz üzerinde payitahta; Karadeniz, Akdeniz ve Kızıl Denizde kuvvetli savaş filosuna malik oldukları halde, Süveyş meselesinde Araplardan ileri gidemediler.
Sünnî Mâverânnehirle Osmanlı devleti arasında Şiî İran devletinin muhalif, ters siyaseti tehlikeli görünüyordu. Yavuz Sultan Selim ve oğlu Kanunî Sultan Süleyman Osmanlı ülkesini Hazar kıyılarına kadar genişletmek için bazı teşebbüslerde bulundular. Fakat Yavuz Sultan Selimden sonra Osmanlı sultanları- o arada Kanunî Sultan Süleyman da- doğuda hedefi belli, devamlı, uzağı gören bir siyaset takip etmemişlerdir 73 ). Bununla beraber Kanunîden sonra doğuya karşı ilgilerin 119 120
canlandığı çağlar da olmuştur. Azerbaycan 13 14-1533 yılları arasında
dt-nsc Rum ve Ruslardan seçtiği elçileri vasıtasıyla idare etmiştir. 20.000 Türkün ölümüyle biten ve La Valetta’yı umum Avrupa kahramanı yapan uğursuz Malta seferine hazırlanırken 27 Mart 1565 (23 şaban 972) tarihinde Tatar hanlarına onların meselelerinin kendisini ancak pek az ilgilendirdiğini bildiren mektup göndermiş; ve Türk milletinin asırlarca çektiği kapitülâsyonu da ilk önce o vermiştir. Kanuni tarafından güdülen siyasetin uzağı görmeyip pek fazla «realist» ve «gündelik» olduğunu kendisine tâbi olan Sâhib Girey Han görmüş ve Rusyaya karsı en muktedir şahsiyetlerin idaresinde en ciddî askerî tedbirler alınması icap ettiğinin, hiç de takdir edilmediğini candan acınarak, kaydetmiş ve bunun ilerideki teshinin vahim olacağını anlamıştı (Remnıâl Khoca Tarihi, Paris nüshası, supnl. JTırc, N. 164, vr. 62b, 75b: «Memleket tedbîri eden kimse yoqtur. Cem‘-i dünya cfltib Qârûn gibi mal vığmaqtan gayrı hünerleri yoqdur... ‘Âqîbet bu El (=Kırım) düşmana zebûn olub mülk elden çıqar;>). Zamanımızda rus müsteşriklerinden Kırı m s k y. eğer lö.ncı asırda Kanunî Süleyman gibi muktedir bir şahsiyet, yr.nm asır süren hükümeti devresinde Akdeniz ve Avrupa işleriyle meşgul olacak yerde. Hazar Denizine donanma çıkararak Kafkasyada kat’î surette yerleşmek riyasetini yürütmüş olaydı, ne Ruslar, ne de îranlılar önasya ve Ortaasya Türklerine rakip çıkabilirlerdi demiştir. Zaten osnıanlı müellifleri arasında dahi buna benzer fikirler söylenmiştir: Netâic iil-Vuqû’ât’a göre (I, 112) Süleyman Kanunî iYlacaristanla uğraşacağı yerde şark meselelerine ehemmiyet vermiş olsaydı, Tür- kistanla birle.şerek İslâm Âleminin en mühim kısımları bir devlet idaresinde birleşmiş olurdu fikri İstanbulda «elsine-i enamda deveran etmiş» imiş; fakat bu eserin müellifi Kanunî zamanında Şarkî Avrupa seferlerine, bol ganimet ve kül- dveth esir getirebilmek noktasından bakılmış olduğunu ilâve etmektedir. Kanu- :nn:n zamanında «günün kazançları» na hakikaten fazla ehemmiyet verilmiş, veznen hop mal toplamışlardır. Gerçi Hadım Süleyman Paşanın 1538 yılında Hind ^efeı -terindeki muvaffakiyetsizliğinin başlıca sebebi Şeher bayinin raporunda ıBcllcten. IT, N. 13, levha, IX] Hind müsîüman hükümdarlarının ihaneti ile izah edilmiş ve hakikaten yeniçeriler zengin Hind hükümdarları hizmetine intisap ederek fazla para kazanmak için donanmayı terketmişlerdir; fakat bunda da «hikmeti hükümeti idrâk istidadından mahrum, üstelik zalim ve haris» bir kimse olan Süleyman Paşanın her gittiği yerde yağma ile meşgul olması, Aden’e girer girmez buıasmın meliki İbn Âmiri, malına tama’ edip öldürerek mülkünü yağma etmiş olması, Gücerat hükümdarı Mahmudu Portekizlilerle anlaşmaya şevkettiği, yine kendi kaynaklarımızda anlatılmıştır (Netâic ül-VuqiTât, I, 90). Kanunînin /.L.manı. istikbali değil, günün debdebe ve ihtişamını düşünenlerin zamanı olmuş- tuı, zaten babası Yavuz Selim bile oğluna, Mısırda iken gösterdiği lüküs düşkünlüğünü beğenmiyerek, üzerindeki elbiseye işaretle «Sülej’man, annen ne giysin» demişti. ~
Osmanlılarla Safevîler arasında elden ele geçip durmuştur. Üçüncü Murad ve halefi zamanında 13 78-1611 yılları arasında 34 yıl Osmanlı devleti bütün Kafkasya ve Azerbaycana malik olmuş, yani bu kadar vakit Hazar Denizinde Osmanlı bayrağı dalgalanmıştır. Bu müddet İçinde Türkiye ile Türkistan arasında siyası, münasebet epeyce sıkı olmuştur.
Türkistanda ise iktisadı ve dolayısıyla siyasî tehlikenin bu kadajr uzaklardan ve Hind Denizinden geldiğini anlıyan kimse olup olmadığına ait bir kayda bile tesadüf edilmedi. Bununla beraber rus «kinaz» larının kuvvetlenmesi, daha 16.ncı asır başında Kırımda olduğu gibi, Mâverâunnehirde de hanların dikkatini çekmişti. Mâ,verâünndhir Şı- banlılarınm büyük kahramanı Şaybak Han, Kazan hanı Mehmed Emin Hanın 1505 yılında Moskova «kniaz» ı ile olan savaşta üstün geldiğini öğrenince, gayet memnun olup onu gazilikle tebrik etmiştir. Bu münasebetle yazdığı bir kıt’a Şaybak Hanın divanında bulunuyor:
Do'stlaringiz bilan baham: |