*î°) Hafız Tanış, *Abdııllahnâme, vr. 197a.
,J1) Prodoljeniyç Tirevnerossiyıskpy Bihliothûki, XI. 236.
giliz deniz ticaret heyetleri ve kumpanyaları arşivlerini, Hind mehazlarını tetkik etmek icap eder. Bizde ise muhtelif Türkistan şehirlerinde, bilhassa Balkhta, Arnu Derya ve Zerefşan havzalarında pek bol bulunan vakıf vesikaları pek mühimdir. Semerkand, Bukhara ve Balkhın Şıbanlılar devrine ait vakıf vesikaları, bize, Türkistanda mahallî para buhranının devirlerini ve arazi kıymetindeki değişiklikleri gösteriyorlar. Bunlardan on altıncı asrın daha ilk yarısında Balkh gibi ziraati mahallî ihtiyaçlardan ziyade galiba ihracat için tahsis edilen bölgelerde arazi ve emlâk varidatının gittikçe azaldığı, ticaret merkezi olan şehirlerin boşaldığı, ticaret kervan yollarındaki büyük ribatların terkedildiği, bu gibi yerlerdeki emlâkin ekseriya satılamadığı, vakıfları şehirlerdeki dükkânlardan ibaret olan bazı medreselerin (Semerkand ve Bukhara- da) varidatının gittikçe eksildiği görülmektedir u").
Avrupa emtiasının istilâsı neticesi olarak Ortaasyanm siyasî hayatı tamamen değişti. On altıncı asırdan önce de İran ve Hind kıyılarında deniz ticareti limanları bulunuyorduysa da, bunlar kara ticaretine tesir edebilecek mahiyette değildi. Diğer taraftan ozaman meselâ' Ortaasya-
•'-) Buna dair malûmatı muhtevi olan Bukhara ve Semerkand medreselerinin vakıfnameleri yukarıda haşiye 32 de mezkûr Fasl al-Khitâb’da toplu bulunuyor. Vakıfların diğer toplu yeri Semerkand vilâyeti idaresinde saklı bulunuyor, ki Via t kin tarafından tanzim edilmiştir. Bu vesikalardan bir de Semer- kandda Şibânî (Şaybak) Han medresesinin vakıfnameleri mevzuumuz için mühimdir ki nüshası Petresburgda Asya Müzesi yazmaları arasında c 574 ag de mahfuzdur. Bukhara, Balkh ve Herat, Sirakhs ve Meşhed gibi merkezlerin evkaf vesikaları çok zengin olduğu halde, daha hiç tetkik edilmemiştir. Babur Oğulları zamanında Hindistan-Türkistan münasebatını öğrenmek için istifade edilecek başlıca menbaları burada bilmünasebe zikredelim: Ekber Nâme; Tüzük-Cihangiri; .Vlutemed Khan, îqbâlnâ?ne-i Cihangiri; Abdiilhemid Lâhûrî, Pddişâhndme (Şah çıhanbn tarihi); Khâfî Khan, Muntakhab iil-Lubâb; Nizâmeddîn Ahmed b. Muh. Muqîm el-Hcrevî, Tabaqât-i Ekberî; Muhammed Sâqî Muste ‘îd Khan, Meâthir 'Âlemgiri; Münşi Muhammed Kâzim b. Muhammed Emîn, ‘Âlemgîr Nâme; Şah- r.uvâz Khan Samsam üd-Devle, Meâthir ül-Ümerd; Muhammed Salih Lâhûrı, ‘Amal-i Salih (=Şdhicihdn Nâme); Diyaeddin Barânî, Tdrikh-i Firuzşdhî; Şems-ı Sirâc-i ‘Afif, Tdrikh-i Firuzşâhi; bütün bu eserler' Bibliotheca İndica serisinde çıkmıştır. Bir de ‘Ali Muhammed Khan, Mir’dt-i Ahmedî ve Tdrikh-i Mübarek- şâh’ı vardır, ki Gaekward>s Oriental Series’de intişar etmiştir. Bu eserlerde Hindistan ve Türkistanm 16-18.inci asırlarda İktisadî münasebatı tarihine ait de mühim malûmat münderiç bulunmaktadır. Babur Oğulları zamanında yazılan büyük tarihî eserlerin bir çoğu hâlâ neşredilmemiş bulunmaktadır.
ya şimal tarafından yani Sibiryadan tesir edebilecek İktisadî bir kuvvetin zuhur edebileceği hayale bile gelemezdi. Avrupa deniz ticaret emtiası arasında bilhassa harp âletlerinin bulunması ve diğer taraftan bu ticaretin yeni keşfedilen Amerika ile ihtilâtın inkişafı ile muvazi gidip, bütün cihan ölçüsünde bir coğrafî görüşün genişliğine dayanması, ba- zan aynı ticaret kumpanyalarının Amerika ile iş yaptıkları gibi, Asya- ya da cenup ve şimalden gelebilmeleri, işlerindeki intizam ve pilânlılık, kara ticaretine pek çabuk tesir etti. .Diğer taraftan Ortaasya yahut onun vasıtasıyla Doğuasya memleketlerinin Avrupaya geçirmek için Balı asyaya göndermekte oldukları emtia, artık Cenubîasya limanlarını elde eden Avrupacıların bizzat kendileri tarafından satın alınıyordu. ,Bu husus, eskiden Doğudan Batıya giden ticaret yolları yerine Cenuptan
Şimale ve Şimalden Cenuba giden ticaret yollarını açtı. Orta ve Batı- asyanm fikrî ve medenî münasebetleri önce Khotan, Kaşgar, Semerkand yahut Balkh ve Herat, Meıv, Nişabur, Rey, . Bağdad ve yahut Musul üzerlerinden geçen ticaret yollarına dayanıyordu. O yollar muat- tal kalınca fikrî, dinî, medenî bağlar kırılmağa başladı ve ayrı bölgelerde ayrı kâbeler ve ayrı mukaddesat vücude gelmeğe başladı. İranda evvelce ancak dağ ahalisinin inandığı şiîlik, ancak bu şartlar içinde kuv- vetleşmiştir. Arap hâkimiyeti ile Selçukıler ve Moğollar zamanında buna imkân yoktu. Diğer taraftan meselâ Türkistanda bu ülkenin bölümleri arasında evvelce taazzuv etmiş olan ticarî münasebetlerin yavaş yavaş kesilmesinden sonra, İktisadî hayat daha ziyade mahallî ekinciliğe münhasır kaldı. Şehir ahalisi köylere dağıldı (biz bu meseleye biraz sonra tekrar geleceğiz). Siyasî bağlara da yer kalmadı. Ufak hanlıklar kurulmağa başladı. Özbeklerin en iktidarlı hükümdarı olan Abdullah Han, bunun önünü almak için, kendi mensup olduğu Şıban sülâlesinin bütün âzalarını (ihtimal Osmanlıların. tesiriyle) öldürüp bitirdi. Küçük ve zayıf oğlundan başka hiç bir kimse bırakmadı. Hattâ bu yüzden sülâle münkariz oldu. Abdullah Han bu ayrılma ve istiklâl temayüllerini ancak sülâle âtalarında görüyordu. Tabiîdir, ki bu tedbirden bir netice çıkmadı. Müverrihler Türkistanda ufak Özbek hanlıkları kurulmasını, umumiyetle, Özbeklerin siyasî birliğin ehemmiyetini anlamıyacak kadar cahil olduklarına atfediyorlar. Halbuki 16.ncı asırda Türkistanda ilim ve fen sukut ettiyse de, Özbeklerin ozaman şehirlerde yerleşmekte olanları arasında okuma yazma, keza şehir hayatının, ziraat ve ticaretin kıymetini idrak etmeleri, tarihte gelip geçen 7 ürk kavimierininkînden eksik değildi. Şehirler şöyle dursun, büyük kasabalarda bile Özbek beğleri, hattâ kadınları mescid ve medreseler yapmak, Vakıflar tayin etmek ve arklar (su cetvelleri) kazdırmakla
kendi adlarını ebedîleştirmeğe çalışıyorlardı. Bunlar, kendi memleketleri, Çin, İran, Hind ve Rusya ticarî münasebetlerinin uğrağında olursa, şehir hayatının ve yerli ticaretin inkişaf edeceğini ve memleket zenginleştikçe hâkim unsurun alacağı varidat ve vergilerin her Kaide âdi kervan baskmcılığmdan daha kârlı olacağını pek güzel biliyorlardı. Oza- man Mâverâünnehir Özbek hanlarıyla Varkenddeki çağatay hanları ara^ sında ticaret kervanlarının selâmeti, ticaretin himayesi yolunda cereyaı eden mektuplaşmalar, bunu açıkça göstermektedir. Anadolu türk rivayetlerinin birçoğunda^bir «Kazak» âşık olarak tasvir edilen «Kör- oğlım bizim gördüğümüz bütün Özbek rivayetlerinde arklar kazdırarak, çölleri ihya eden, memleketler fethederek milletine birçok ganimetler getiren, mescid ve medreseler yapan ve kendisinden yüksek bir hükümdara, hana tâbi olan bir sınır kumandanı asker olarak tasvir edilmektedir. Bu, kahraman kervanları basmıyor, yalnız gümrük alıyor, kervana saldıran hırsızları takip ediyor. Birinci Özbek sultanları, memleketlerinin iktisaden gelişmesi yolunda epey çalıştılar. Fakat cenup ve batıdan gelen istilâ dalgaları neticesinde bu mesai beklenen verimi vermedi. Orta ve Batıasyanın her tarafında hâkim olan türk hükümetlerinin siyasî münasebetleri bile 16. ncı asrın sonuna doğru yavaş yavaş istiklâlini kaybetmeğe başladı. Gua ve Hürmüz’de oturan Portekizlerin, Holandalı ve Ingilizlerin, hattâ ihtimal ki Venediklilerin entrikaları, daha ozaman bile tesirini gösteriyordu. Hindistanda Büyük Moğol imparatoru Ekber, Cenubî Hindistanda Portekizliler ve İngilizlerle haı- beden sahil Müslüman hükümdarlarını, meselâ Gücerat hükümdarını arkadan vurmak ve oralarını fethetmekle ancak Avrupalıların istilâ işlerini kolaylaştırdığının farkında değildi. İmparator Cihangir de Hind denizlerinde hâkimiyetin Firenkler eline geçmesine ve bunun karaya sirayeti hususuna karşı tamamile lâübâlî hareket' etmişti.
Hürmüz’deki Portekizliler (Şah Abbas zamanında bunlara mukabil başlıyan Ingiliz entrikalarına kadar) daima Safevîlere hayırhah olmuşlardır. Mısır, Hind ve Safevî müverrihlerdin beyanından anlaşıldığına göre Safevî Şah İsmail ve Şah Tahrrrsb bunlarla dostane münasebetlerde bulunmuşlardır115). Öu huşu- bilhassa Kanunî Sultan Süleyman zamanında 1535 ve 1553 vakıalarında açıkça görülmüştür. Safevîler bu siyasetlerinde tamamiyle şuurlu hareket etmişlerdir.
16. inci Asrın Siyasî Hayatı
Do'stlaringiz bilan baham: |