J fcVi o-utd,. ) ve bu ^medenî Tür kİ er in ülkesi Sogd yerine bitişik»
olduğu ^ j ^) hakkında
: | ı ■
rivayetler naklederler.
lerini bıraktıktan sonra, 8-9 uncu asırlarda tekrar eski vatanlarına dönüp geldiler, kıyansan Dağları sahaları 10 uncu asırda müthiş bir Türk kalabalığı arzediyordu; önce türk ülkelerine gelip yerleşmiş oİan Sogd (Yedi Suda «Sugdaq»)!ar türkle.ştiler; Türk ve İranın asıl müsademe sahası olan İsfîcâb (şimdiki Sayram)m Sogd’lıları 1 1 inci asırda, M. Kaşgarînin dediği gibi, «iki dilli ( dhu •’l-lisâneyn) oldular. Fakat Sogd ve Ferganenin muhtelif yerlerinde Türkler de tacikleştiler. Meselâ yukarıda adı geçen «Aferinkent» kasabasının eski ahalisinin medenî Türk- ler olduğu malûmdur.; halbukTbugün etrafları Türk-Özbek olduğu halde bunlar tacikçe konuşuyorlar. Yine Zerefşan havzasında «Bukhara» ve «Pençkent» civarında «Karlık» (Khallıkh) ve «Türk» adlarını taşıyan ve Türk ananelerini kısmen muhafaza eden Türkierin de anadilleri tacikçedir. Bukhara etrafında bulunduklarından yukarıda da bahsettiğimiz ori bir Karlık köyünün dili bugün tacikçedir. Taşkent şehrinin ve şimdiki Ahengerân havzasından ibaret olan «İlak» vilâyetinin ahalisi evvelce «Türk» idi. Araplar geldiği zamanlarda Taşkent hâkiminin Mâverâünnehir vakıalarında «kendi Türkleriyîe» 7G) yürüdüğü kaydo- lunmuştur. Hattâ onbirinci asırda yaşıyan bir âlim «en önce islâmiyeti kabul eden Türkler Taşkentlilerdir» T7) diyor. Demek Araplar geldiğinde ve islâmiyetin yayılması zamanında bunlar Türktü. Fakat biraz sonra (onuncu asırda) Horasandaki İran lehçesinden bahseden bir bilgin, Taşkent ahalisinin dilini «Mâverâünnehrin en fasih lehçesi», yani tam mânasıyla Iranda konuşulan farsça saymıştır 48). Türk «İlaq» aşiretinin ismini taşıyan vilâyet de iranî «Ahengerân» havzasına döndü. Türkl erce Tacikler İslâm medeniyetinin baş mümessili sayıldıkları gibi, medeniyet hususunda da önder sayılmışlar. Mahmud Kaşgarî önce Doğu ve Batı Türkistanında Türkler kendi başlarına yaşadıkları zaman buralarda hiçbir şehir bulunmadığı, şehirlerin, bu ülkeye Önasya fatihleri geldikten sonra bina olunduğuna dair bir türk rivayetini nakletmiştik™)* Zaten İslâm devrinde edebî dil olarak arapça ve farsça kullanıldığı gibi, islâmiyetten önce de sanskrit, tokharça ve sogdça, türkçeye tercihen, kullanılmıştır. Ancak onbirinci asrın başında memleketin ida-
dalâlet, Ortaasya dahilinde etnik gruplaşmaların tarihini öğrenmekte medar olabilecek menbalar ve vesikaların lâyıkiyle öğrenilmemesin- den ileri gelmektedir. Akhemenid ve Grek-Baktralar istilâsından önce her iki Türkistanda hâkimiyet muhakkak, ki muahhar «Göktürk»-«Tür- gis» lerin ecdadı elinde bulunmuştur 7:î). Grek-Baktraların istilâsı neticesinde bu hâkim unsurun bir kısmının Türkistanm şimaline çekildiğini74), yalnız «medenî Türkler» in ecnebi boyunduruğunu kabuİ ederek yerlerinde kaldıklarım 1:‘), «Altın Dağı» na, yani Altaya çekilip giden Khakanlarm eski karargâhları olan Çu havzasına tekrar dönüp gelmiş olduklarını anlatan rivayetler vardır, ki tarihe uygundurlar. Eitalit- ler ve Göktürklerin hâkimiyeti devresinde, Türkler bir daha H.ind ve Horasan sınırlarına kadar her yerde yerleştiler. Fakat gerek Sasanîler ve gerek Araplar zamanında İran unsuru Mâverâünnehri bir daha doldurdu. Mahmud Kaşgarînin dediği gibi «artık Acem memleketi şeklini alan» Mâverâünnehirde Iranlı ahali arasında kalan Türkler tacikleşti; vaktiyle bir Onasya yazısını her halde Batı Türkistanmda türkçeye ta- clilen tab ettirmiş olan «Göktürk» lerin şimalişarka çekilen bu kısmı, Orkhun ve Yenisey havzalarında hâkimiyet sürdükten ve orada âbide- dans VAsie Centrule. Paris. 1312; bu eserde bk. ezcümle s. 184-5: Les Sartes sont d es Tadjiks turquisee. et sette supposition paraît confirmee paı* les caracteres phy- siques et moraux de la race, par Thistoire et par les indications linguistiques. Par Ivuus traits physicjues, les Sartes se rattaehent â la race caucasienne. Câ et quel- mais' ces exceptions assez rares ne modifient pas rcxpression generale: le sang iranie a prevalu si bien, qıTil n’est pas toujours possible de distinguer les Sartes des Tadjiks. 350 sahifelik eserinde müellif bu davayı bütün teferruatiyle isbat ettiği fikrindedir.
[T:;) İbn Fadlan-, s. 312-13.]
1 l) M,. Kaşgarî, III, 304-308. «Türk-Türgiş» lerden Yenisey-Altay sahasında abideler kaldığı gibi, bugün orada yaşıyan «Çulım» ve «Obı» Türklerinin dillerinde dahi eski Türgi.ş- ve bugünkü Kent Türk lehçesi izi ile müşterek hususiyetler vardır.
“') âl. Kaşgarî, III, 30G: 22 kabile «Turkman» ın Iskendere itaat edip kalması; İbn ül-Fanili, s. 299: 24 kabileden ancak «Türkülerin İskender itaatinde kaldığı; Qudame ibn Caier ise (s. 264) İskenderle ancak bozkırın göçebe Türkleri harbedip, şehir Türklerinin kendisine itaat ettikleri ( öV ıffjh»OH/Jl .jlAJî-Ij
) vc bu Pmcdenî Türklerin ülkesi Sogd yerine bitişik» olduğu j g.j *) hakkında
rivayetler naklederler.
lerini bıraktıktan sonra, 8-9 uncu asırlarda tekrar eski vatanlarına dönüp geldiler. Tiyanşan Dağlan sahaları 10 uncu asırda müthiş bir Türk kalabalığı arzediyordu; önce türk ülkelerine gelip yerleşmiş olan Sogd (Yedi Su da «Sugdaq»)!ar türkleştiler; Türk ve İranın asıl müsademe sahası olan İsfîcâb (şimdiki Say ram) m Sogd’lıîarı 1 1 inci asırda, M. Kaşgarînin dediği gibi, «iki dilli ( dhu ■’l-lisâneyn) oldular. Fakat Sogd ve Ferganenin muhtelif yerlerinde Türkler de tacikleştiler. Meselâ yukarıda adı geçen «Âferinkent» kasabasının eski ahalisinin medenî Türkler olduğu malûmdur; halbuk'-bugün etrafları Türk-Ozbek olduğu halde bunlar taci’kçe konuşuyorlar. Yine Zerefşan havzasında «Bukhara» ve «Pençkent» civarında «Karlık» (Khallıkh) ve «Türk» adlarını taşıyan ve Türk ananelerini kısmen muhafaza eden Türklerin de anadilleri tacikçedir. Bukhara etrafında bulunduklarından yukarıda da bahsettiğimiz ori bir Karlık köyünün dili bugün tacikçedir. Taşkent şehrinin ve şimdiki Âhengerân havzasından ibaret olan «İlak» vilâyetinin ahalisi evvelce «Türk» idi. Araplar geldiği zamanlarda Taşkent hâkiminin Mâverâünnehir vakıalarında «kendi Türkleriyle» 7G) yürüdüğü kaydo- lunmuştur. Hattâ onbirinci asırda yaşıyan bir âlim «en önce islâmiyeti kabul eden Türkler Taşkentlilerdir» 7T) diyor. Demek Araplar geldiğinde ve islâmiyetin yayılması zamanında bunlar Türktü. Fakat biraz sonra (onuncu asırda) Horasandaki İran lehçesinden bahseden bir bilgin, Taşkent ahalisinin dilini «Mâverâünnehrin en fasih lehçesi», yani tam mânasıyla Iranda konuşulan farşça saymıştır 78). Türk «Ilaq>> aşiretinin ismini taşıyan vilâyet de İram «Âhengerân» havzasına döndü. Türklerce Tacikler İslâm medeniyetinin baş mümessili sayıldıkları gibi, medeniyet hususunda da önder sayılmışlar. Mahmud Kaşgarî önce Doğu ve Batı Türkistanında Türkler kendi başlarına yaşadıkları zaman buralarda hiçbir şehir bulunmadığı, şehirlerin, bu ülkeye Önasya fatihleri geldikten sonra bina olunduğuna dair bir türk rivayetini nakletmiş- tir™). Zaten İslâm devrinde edebî dil olarak arapça ve farsça kullanıldığı gibi, islâmiyetten önce de sanskrit, tokharça ve sogdça, türkçeye tercihen, kullanılmıştır. Ancak onbirinci asrın başında memleketin ida- 49 50
resi Karakhanîlere, sonra Moğollara geçtikten sonradır, ki Türkler Mâ- verâünnehirde muntazaman tacikleşmek belâsından kurtulabildiler. Mo- ğollar zamanında bu mesele en cezri tedbirlerle halledildi. Tacik ahali zorla yahut vakayiin şevkiyle kısmen cenuba, Kabil, Gazne ve bilhassa müstakil müslüman Hind hükümdarları tarafından idare olunan Sind taraflarına, kısmen de Uzakdoğuya, Şimalî Çine atıldı. Şimalî Türkis- tanda ve Tiyanşan Dağları sahasında yaşıyan kalabalık Türk kütlelerinin mer* alan şarktan gelen yeni fatih kavimîere lâzım olduğundan, daha, Karakhıtaylar zamanında bu fatih kavimlerin eline geçmeğe başlamıştır Moğollar ise bütün Orta Tiyanşan’ sahalarında önce Yağma, Karlık, Çigil» Argu, Türkmen ve Khalaçlara ait yaylaları şarktan getirdikleri . kabilelere verdiler, ve ötekilerini Mâverâünnehir ve Kaşgair taraflarına ittiler. Bu hâdisenin cereyanını tarihlerden takip edebiliyoruz. Mâverâünnehir Çağatay Ulusunun ordusunu teşkil eden J3arlas, Doglat, Cala- yır, Arlat ve Kavçm aşiretleri idaresine verilmişti; ülke yalnız bunlarıp değil Ögeday ve Coçı Oğullarının; da yağma sahası oldu. Çingizin taksimatına göre dört ulusun üçüncüsü olan Ögeday Ulusu gittiliçe cenuba kaydı, Talaş ve Taşkent tarafları onların eline geçti, Çağataylılar ile aralarında bu vilâyetler yüzünden savaşlar oldu. Nihayet 1268 de Se- merkand şimalinde Katvanda bir içtima, 1269 ilkbaharında Taraz-_ Kencek’de Coçi ulularının da iştirakiyle bir Kurultay olup, önce Çağatay Oğullarına ait olan Orta Tiyanşan sahası ve Mâverâünnehrin üçte biri Ögeday Oğullarına, bunun cenubu Çağatay Oğullarına olmak, yaylaları dağlarda, kışlaları ovalarda bulundurmak kararı verildi, ögeday Oğulları (Kaydu ve biraderleri) İle ve Çu nehirleri ve Işık Göl aralarındaki dağları, bu iki nehir ve Talaş havzasını kışla, Çağatay Oğulları (Barak ve biraderleri) da Çaganyan (Hisar) dağlarını yayla, Keş ve Nesef bozkırlarını kışla edindiler. İşte bu muazzam hâdise, yani ulusların yerlerini değiştirmesi, Al tay ve Cungaryada oturan ögeday Ulusu kabilelerini, yüzbinlerle ve belki de milyonlarca ahalinin Orta Tiyanşana, Çağatay Ulusu kabilelerinin de Şarkî Bukhara, Hisar taraflarına taşınması neticesinde, Moğollardan önce Tiyanşan sahalarını, işgal edip oturan eski sekene ovalara inerek «Kent Türkü» oldular. Bu muazzam «Elbir x sıvışması» bütün acılıklariyle Temür^ zamanına kadar devam etti51).
Ülkeyi böyle cezri tedbirlerle kendi eline alan Türk ve Moğol unsurları Mâverâünnehirden ayrılmıyan Tacikleri türkleştirmek gibi meselelerle kat iyen alâkadar olmamışlardır. Tacik unsuru tamamiyle Türk- ler tarafından işgal edilen sahalarda tek tük köylerde yaşayıp kalmışlarsa, kendi dil ve milliyetlerini zamanımıza kadar muhafaza etmişlerdir (meselâ Taşkendin şark ve şimalişarkmda Âhengerân ve Piskem havzalarındaki, Kızıl Kuma bitişijk Nuratanm . şimalindeki ve Ferganenin halis Türk mıntakalarında dağıVıık yaşıyan tacik köyleri gibi). Mâveıâ- ünnehir tekrar Türk ülkesi olduktan sonra da burada yaşayıp kalan Iranîler yalnız kendi dillerini muhafaza etmiş değiller, çokluk olarak yaşadıkları yerlerde Türkleri tacikleştirmek işinde bile devam ettiler. (Meselâ Bukhara şehrinde Özbeklerden «Mangıt» ve «Kineges», Kho- cend’de «Yüz» aşiretlerine mensup zümreler, Baysunda Çağataylar ancak son asırlarda tacikleşmişlerdir; Semerkand ve Oratepe’de de vaziyet böyledir). Ahalisinin ekseriyeti Türk olan Taşkent, Khokand, Karşı (Nesef), Keş, Gızak, Margilan gibi şehirlerin Tacik unsuru ise tamamen türkleşti. Bu karışmanın izi şehir ahalisinin farsçasmda olduğu gibi türk- çesinde de görülür. Tacik ahalinin tesiri sâyesinde eski Kent Türklerinin zirarat ve şehir hayatında, daha M. Kaşgarî zamanında kullanılan türkçe ıstılahlar bırakılarak, yerine farsçaları yerleşmiştir. Dilin yapısında da telâffuz âhengini bozmak; meFulü bih, mefulü ileyh, mefulü fih ve izafe eklerini birbiriyle karıştırmak, yine o Tacikle karışmanın tesiridir.. Kent Türklerinde bu nevi karışık unsur bilhassa Cenubî Türkistan ve Fergane şehirlerinde mevcuttur; maamafih bunlar arasında türkleştikleri halde İran âdât ve karakterini muhafaza eden sâbık Ta- cikler bu nevi şehirlerin Türk ekseriyeti içinde farkedilmektedir. Daha I 6 ncı asır başında Babur tarafından bir «şart» yani acem şehri olarak tesmiye edilen Margilan şehrinde, Calayır gibi Türk mahalleleri ile yan- yana Tacikten turkleşmiş olan unsurun yaşadığı mahalleler arasındaki âdât farkını bizzat müşahede etmişimdir. Taciklerle karışmak ancak ^ şehirlerde olmuştur; köylerde ise «Kent Türkü» her yerde saf kalmıştır; halbuki Kent Türkünün kahir ekseriyeti köylerde yaşamaktadır.
hakkında 1330 hududunda oradan geçen bir tüccarın ifadeleri 'de İbnFadl'Allah al-Um a rî’nin eserinde nakledilmiştir; 1275-1282 arasında tamamen tahrip edilen Bukharada ve civarında tacik ahalinin katliâmları, Semerkand ve diğer şehirlerde bu gibi hâdiseler, buranın Iranlı ahalisinin dağılmasını, yerlerine Türk ve Moğol kabilelerinin gelip yerleşmesini intaç etmiştir. Bütün bunlara ait tafsilât sMoğollar Devrinde Türkistan» unvaniyle Çağatay ulusu, Temür ve oğulları tarihine tahsis edilen; ve daha tabedilmiyen eserimde toplanmıştır.
Biz burada Kent Türklerinin ecdadı sıfatıyla Milâddan Önceki za- inanlardan başlıyarak her iki Türkistanm ova ve dağ mıntakalarmda yaşadıkları tarihçe tesbit edilebilen eski Türk kabilelerini saydık. Eski Kang ve Saka ları bir tarafa bırakırsak yine oğuzca olmıyan Orta Tiyan- şan Türk şivelerini kendi ismiyle «çigilce» diye tesmiye ettirebilecek derecede kalabalık ve kudretli olduklarını M. Kaşgarîden öğrendiğimiz «Çigiîler», şimalde Cuırgaryadan, cenupta Kaşgar Dağlarına kadar bütün sahayı işgal eden bin yedi yüz kabileden mürekkep Büyük «Yağma», Cungaryadan Kabile kadar bütün 1 eriri Dağı-Pamirin üstlerini ve garbi yamaçlarını işgal eden ve yüzlerce kabileden ibaret «Karlık» lar. tekmil Yedi Su yu işgal eden «Türk-Türgiş», Tukhsi ve Argu’lar; işte iki 1 ürkistanm «Kent Türkü» bunlar demektir. Bütün bu kadar kavim ve kabileler, kabile isimlerini unutarak oturak oldular, ve asırlar içinde tedricen teressüp ederek «Kent Türkü» oldular. Batı Türkistandan hicretler vâki oldu3'sa, onu ancak Oğuz ve Peçenekler, kısmen Kanglı - Kıpca^iar yaptı, Kent Türkünü teşkil eden kabilelerden hiçbirisi toplu bir halde ülke haricine çıkmadı, hicret etmedi. Kent Türklerinin menşei mesele;: niçbir mugalâtaya mahal bırakmıyacak derecede vazıhtır, yalnız mevcut menbaları hüsnüniyetle ve dikkatle Öğrenmek ister.
Kent Türkünün en yeni bir tabakası, bilhassa Özbekler zamanında hükümet merkezi olan şehirlerin, Balkh, Semerkand ve Taşkendin etrafında toplanmış ve yerleşmiş olan Özbek ve Kazak kabilelerinin karışık parçalarıdır. Bunların bugün Taşkent civarında yaşıyanları gibi, Balkh şehri civarında oturanları dahi, daha î 7 nci asırda «Qurama» tesmiye edilmişlerdir SI), ki muhtelif parçalardan mürekkep demektir. Bugün Taşkent civarındaki Kurama’nın bazıları kendilerini Kent Türkünden ziyade Kazaklardan, yahut Özbeklerden addeder. Fakat onlar artık ne Kazak ve ne de Özbektirîer, ekseriyetleri hangi kabileden olduklarının farkında olmıyan Kent Türkü olmuşlardır.
Do'stlaringiz bilan baham: |