ELEŞTİRİ - KURAM
haline getirme ereğini güder. Böylesi bir kavra-
yışta mekân durağandır, kontrol altına alınmıştır.
Oysa Zumthor’un ‘açık yapıt’ şeklinde kurgula-
dığı mekânlar ve Heidegger düşüncesine duydu-
ğu yakınlık tesadüf değildir. Gerçeğin
idealar
halinde sabitlemeye, onu durağan çizgiler içeri-
sinde tanımlamaya çalışan Platon geleneğine,
Heidegger var-olmak (
Sein
) ve var-oluş/varlık
(
Dasein
) ikiliğini çıkartarak karşı koyar (Heideg-
ger, 1991).
Dasein
, geçirgen bir sınır halini,
davetli ya da davetsiz yabancının durağan olanla
içli-dışlı hale gelerek onu dönüştürmesini, baş-
kalaşıma uğratmasını temsil eden bir hareket ya
da akış tahayyülüdür. Yani sabit anlam alanından
bir kopma girişimidir. Bu XX. yüzyıl felsefe
düşüncesinde bir sürekliliktir. Bergson’un dura-
ğan ve somut zaman fikrine karşı çıkışı, Nietzsc-
he’nin arzuya yönelik tepkisini, Foucault’nun
tarihteki kopmaları vurgulayışını ve çizgisel tarih
kavrayışını reddedişini, Deleuze ve Guattari’nin
Platonizmi tabi tuttuğu yansıtmayı ve Derri-
da’nın kapsanmaya ve tamamlanmışlığa göster-
diği güçlü direnci bu sürekliliğin parçaları olarak
görebiliriz (Şumnu, 2012). Metafizik zaman-üs-
tü olanı, tamamlanmış olanı arar, ‘oluş mekâ-
nı’na ayıracak yeri yoktur (Derrida, 1981: 48).
Oysa dolaysızlığıyla deneyim üzerine kurulu
olan Zumthor mekânı, tıpkı bir metin gibi her
kullanıcı için tamamlanmamışlığını kullanıma
sokarak ‘kendi içinden yeni bir mekân’ doğması-
nı sağlar ve zaman-üstü bir hal alır.
Böylesi bir zaman-mekân ontolojisi deneyim
üzerinden bitimsiz bir çeşitlilik ve çoğulluk sunar.
Sınırlarını anlamın belirlediği bu yayılım sadece
mekân ya da sadece zamanla temsil edilmediği
gibi (Tanju, 2017), uzamın da bir fazlasıdır.
Maddi olanda kurulacak olan anlam, edebi
kompozisyon kurallarının ötesindedir ve malze-
melerin hissedilebilirlikleri, kokuları ve işitsel
ifadeleri yalnızca konuşmak zorunda olduğu-
muz dilin elemanlarıdır. Anlam ancak, mimari
nesnede belirli yapı malzemelerinin sadece o
nesnede ve o şekilde hissedilebilecek olan özel
anlamları ortaya çıkartılabilirse oluşur (Zumt-
hor, 1998).
Mimarlık farklı malzemelerin bir araya geti-
rilişini talep ettiğinden, belli bir biçim dili, yani
malzemelerin bir işaret dili olması kaçınılmaz-
dır. Christopher Alexander süslemenin yapım
sonrasında değil, henüz yapım aşamasındayken,
kalaslardan, ahşaplardan, seramiklerden ve
yüzeylerden duvar kabuğu, çerçeveye alınmış
açıklıklar, pütürlü dış kabuk, yumuşak iç duvar-
lar meydana getirerek oluşturulmasını önerir
(Alexander, 1995: 1242). Zumthor’un “bir-a-
raya-getirme sanatı” (Zumthor, 1998: 11) adını
verdiği olgu, bu tektonik niteliklerdir. Mimarlı-
ğın belirleyicilerini tektoniklerde arar, tekillikle-
ri birbirleriyle bağlar ve kütle ile yoğunluk elde
eder (Zumthor, 2006). Burada tasarlayan
öznelliği devre dışı bırakan seri düzenleme
prensibi tasarım yöntemi olarak kullanılır.
Zumthor’un yapılarında hem görsel hem de
malzeme düzlemlerindeki bütün parametreler
mümkün mertebe bir minimuma indirgenerek
biçim, malzeme ve işlev arasında başka türlü
olamayacak türden, mantıklı bir simbiyoz yara-
tır. Tarihi yapıların cisimleşmelerini sağlamış
olan özellikler, yapılarına arkaik ve kopyalana-
maz bir izlenim kazandırır. Tasarım girdilerinin,
malzemenin biçimin, düzenin ve kurgunun katı
bir biçimde indirgenmesi ile ritmik permütas-
yon arasında başarılan etkileşim, arı geometrik
süsleme ya da tektonik süslemeden farklı bir
görsel değeri olmayan, ancak yine de tekil
karakterde, duyusal bir özellik üretir (
Şekil 4
).
Şekil 3.
26
mimar•ist 2018/2
Do'stlaringiz bilan baham: |