S h a n t a r a m



Download 7,58 Mb.
Pdf ko'rish
bet177/190
Sana22.07.2022
Hajmi7,58 Mb.
#838043
1   ...   173   174   175   176   177   178   179   180   ...   190
Bog'liq
Dağ gölgesi

eğer
veda etmezsen hiçbir zaman edemezsin,
demişti. Ve Abdullah için döktüğüm 
veda gözyaşları dakikalar sonra geldi.
Dostumun ölü elinin nihayet avuçlarımın arasından düşmesine izin verir­
ken, onunla birlikte Abdullah denen efsaneyi de sonsuzluğa uğurladım. Bizi 
terk eden herkes yerinde doldurulamayan bir boşluk bırakır. Karla benimle 
verandaya çıkarken artık ağlamıyordu. Ama ikimiz de içimizde boş bir mağara 
taşıdığımızı biliyorduk. O mağara bizi ömrümüzde kim bilir kaç kere çağıracak 
ve her seferinde hüzne boğulacaktık.
Khaled bizi bekliyordu.
“Acele edin,” dedi. “Şirket bu gece karışık.”
“Hangi şirket?”
“Khaled Şirketi tabii,” dedi kaşlarını çatarak. “Bu gece Vishnu’nun canını 
ve bütün sahip olduklarını aldık. Artık Khaled Şirketi’nin devri başlıyor. Plan 
buydu zaten. Abdullah yem olmayı kendi seçti.”
“Ama...” diye başladım ama gölgelerin arasından bir adam çıkınca sustum.

Selamünaleyküm,
Shantaram,” dedi Tuareg.
“ 
Ve aleykümselam
,” diye selam verdim, Karla’ya sokularak.
“Bu işte Tuareg’le birlikte çalıştık,” diye açıkladı Khaled. “Bütün komplo 
onun fikriydi. Ve nihayet evine döndü. Bundan sonra Khaled Şirketi’nin hiz­
metinde olacak.”
“Bütün bunlar senin başının altından mı çıktı?” diye sordum Tuareg’e.
“Evet. Seni uzak tutması için îrlandalı’yı yolladım. O kadar el sıkışmışlığı­
mız var. Başına bir şey gelsin istemedim.”
“Hoşça kal, Khaled,” dedim.
“Allah’a emanet olun,” diye mırıldandı Karla ve basamaklardan inerken ko­
luma girdi. İkimiz de titriyorduk zira.
“Siz de,” diye seslendi Khaled arkamızdan. “Yeniden buluşuncaya kadar 
sağlıcakla kalın.”
Yokuşun dibinde Karla beni durdurdu.
“Seninkinin anahtarları yanında mı?”
“Her zamanki gibi. Binmek mi istiyorsun?”
“Evet, ne olur. O kadar kötüyüm ki, beni yalnızca özgürlük kurtarabilir.”
Idriss’le öğrencilerin geceyi geçireceği tapınağa gittik ve onlara tehlikenin 
geçtiğini haber verdik. Idriss genç ve atletik bir öğrenciyi Silvano’ya yolladı.
Biz de Idriss’e veda edip oradan ayrıldık. Şafaktan önceki son saatlerde boş 
caddelerde dolaştık. Yeşil ışığın yanıp söndüğü trafik lambalarından geçtik. 
Bombay’da gecenin o saatinde kimse kırmızıda durmazdı çünkü.
Motoru dağa çıkan daha uzun ama düz yolun dibine bıraktık. Onu kork­
maması için genç ve sağlam bir ağaca zincirledim ve uzun yoldan dağın zirve­
sine tırmanmaya başladık.
Karla bana tutundu. Kolumu beline atıp adımlarını hafifletmeye çalıştım.
“Abdullah,” dedi birkaç defa.
Abdullah.
Karla dik yokuşta bu adı söylerken gülüşümüzü hatırladım. Abdullah’ın 
bir zamanlar birlikte güldüğüm ve dalga geçtiğim bir arkadaş olduğu günleri 
hatırladım. Yürürken ikimiz de ağladık.
Kampa vardığımızda öğrencilerden bazıları ortalığı toplamaya koyulmuştu 
bile.
“Burası fazla hareketli,” dedi Karla omzuma yaslanarak. “Tepeye gidelim.”
Tepeye kurduğumuz derme çatma çadıra gittik. Karla başı yastığa değer 
değmez uyudu.
Yanımızda büyük bir şişe su vardı. Bir havluyu ıslatıp Karla’mn ellerindeki 
ve ayaklarındaki çizikleri temizledim. Tam da onları önceden hayal ettiğim 
yerlerdeydiler.
Karla ara sıra inlediyse de uyanmadı.
Yaralarına zerdeçal yağı sürdüm. Dağda herkes ufak tefek yaralanmalar için 
bunu kullanıyordu.
İşimi bitirdiğimde Karla yan dönüp dizlerini karnına çekti ve deliksiz bir 
uykuya daldı.
Abdullah. Abdullah.
Şişeyle birlikte ormana gittim. İçimdeki bütün kederi boşalttım. 
Temizlendim. Geri döndüğümde, Karla yı oturmuş, gökyüzünü seyrederken 
buldum.
“İyi misin?” diye sordum.
“Evet. Neredeydin?”
“Yıkandım.”
“Yaralarımı temizlemişsin.”
“Ben temizliğe önem veren bir adamım.”
Yanına oturdum. Bana sokuldu.
Yüzünü göğsüme gömdü. “Abdullah öldü.”
“Abdullah öldü,” diye yineledim.


754 ■ Gregory David Roberts
Az sonra gökyüzü mavi elbisesini giydi. Sesler silkinerek uyandı. Biri ba­
ğırdı. Biri güldü. Bir kuş cıvıldadı ve güvercinler yeni aşk melodileri besteledi.
Karla yine uyudu. Onunla huzurluydum. İnsanın yalnızca uyuyan aşkının 
yanında duyabileceği türden bir dinginlik vardı üzerimde. Ama Abdullah’ı her 
düşündüğümde aklımdaki kurşun yaraları yeniden kanıyordu.
Abdullah disiplinli bir adamdı. Dostlarına ölümüne bağlıydı. Ve onurunu
zedeleyecek kadar acımasızdı ki, ben de kendimce öyleydim.
Idriss’in avutucu kelimeleri bir dalga misali zihnimin kıyılarına vurduğun­
da nihayet uyudum.
Aşkın sırrı, bizi nasıl insanlara dönüştüreceğidir
, demişti Idriss. 
Aşkın sırrı
bizi nasıl insanlara dönüştüreceğidir
, diye tekrarladım dalmadan önce.
Ertesi sabah uyandığımızda, kelimelerin fısıltısı muson mevsiminin ilk çi- 
seltisine dönüşmüştü.
Az sonra sağanak gökyüzünü denizlerle doldurur, yağmur damlaları 
rüzgârda savrulan ağaçların omuzlarından akarken kampa döndüğümüzde, ge­
cenin yaraları hâlâ kapanmamıştı.
Toprakta beliren incecik derelerden sular akıyor, kanatlarını özgürce çırp­
maya hasret kuşlar dallarda birbirlerine sokuluyordu. Bitkiler daha önce ufacık 
kesme işaretleri idiyse, şimdi kocaman paragraflar olmuşlardı. Kışın yılanlar 
gibi pinekleyen sürgünler şimdi yeşilin bu en canlı tonunda arsızca yeryüzüne 
yayılıyordu. Gökyüzünün vaftiz ettiği dünya yeniden doğmuştu ve dağın bir 
yıllık tozuyla kanı umutla yıkanıyordu.


■Kan



^^ağmur mevsiminin ilk haftasının sonunda, Silvano’yla öğrenciler nadir 
rastlanan güneşli bir yağmurda dans ederken ve Idriss bile bastonuna yaslanıp 
birkaç figür yaparken, Karla’yla dağdan son kez indik.
Doğa belki de bu dik yokuşu birkaç yıl içinde topraktan silecekti. Idriss’le 
öğrencileri kampı terk edip Varanasi’ye gittiğinde, mağaraların girişlerini otlar 
bürüyecekti.
Idriss’i bir daha görebilecek miydik, ikimiz de bilmiyorduk. Otobanda gi­
derken bundan sonra sadece anılarımızda ve fikirlerimizde yaşayacak bilge ha­
yalet Idriss’ten alıntılar yaptık. Kim bilir, belki o da daha şimdiden Abdullah 
gibi bizim zamanımızdan göçüp gitmişti.
Kara bir bulutla yarışarak yarımadanın doğduğu yere vardık. Motoru 
Amritsar Otel’in kemerinin altına park ettiğimizde yeni bir fırtına patladı.
Kuvvetli rüzgâr bizi dört bir koldan sararken birbirimize tutunup güldük. 
Fırtına dindiğinde ben motoru temizledim, Karla tamirci bir medyum edasıyla 
onunla konuştu.
Lobi değişmişti. Jaswant’ın gizli dolabının yerinde cam kapaklı bir buz­
dolabı duruyordu. Müdür koltuğu hâlâ yerli yerindeydi ama Jaswant ahşap 
resepsiyon masasını laminant bir tezgâhla değiştirmişti.
Jaswant yine kravatı ve takım elbisesiyle son derece fiyakalıydı.
“Hayrola, Jaswant?” diye sordum etrafı göstererek.
“Yeniliklere daima kucak açmalıyız,” dedi. “Merhaba, Bayan Karla. Sizi ye­
niden görmek ne güzel.”
“Yine çok şıksın,” dedi Karla.
“Teşekkürler, Bayan Karla. Nasıl? Yeni takımım üzerime tam oturmuş mu?”
“Kalıp gibi. Gel, kucaklaşalım. Ama dikkat et. Sırılsıklamım.”
Yeni masayı hâlâ şüpheyle süzüyordum.
“Ne var?” diye sordu.

Download 7,58 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   173   174   175   176   177   178   179   180   ...   190




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish