Dongri yönünden bir çete geli
yor,
diye anons geçiyorlardı Marathi dilinde.
Hacı Ali’deki meyve suyu barına gittim. Naveen’in zaferini ya da yenilgisini
orada kutlayabileğini düşünüyordum. Zira halka açık yerlerin çoğu kapatıl
mıştı.
Hindu tapınağına ve Müslümanların türbesine koşan insanlar gördüm.
Dongri’nin Müslümanların yaşadığı kısmında yangın çıktığı haberleri geliyordu.
Ara sıra paniğe kapılan biri kendini yola attığı için mecburen hız yapa-
mıyordum. Hacı Ali’de motoru ileride yan yana park eden yabancı motorlar
dan uzağa bıraktım. Meyve suyu barının oturmalı kısmında Naveen’i Kavita
Singh’le gördüm.
Yeniden motorlu gruba baktım. Yanlarında siyah maskeli, ince yapılı bir
kız vardı. Kırmızı deri mont, beyaz pantolon ve kırmızı, spor pabuçlar giy
mişti: Benicia. 350cc’lik, mat siyah, klasik motorunun üzerinde oturuyordu.
Motorun benzin deposunda Tutkulu Aşk anlamına gelen,
Ishq
yazıyordu.
DAĞ GÖLGESİ ■ 619
Etrafı sıcağa rağmen rengârenk deri montlar giyen motorcularla doluydu.
Hiçbirini tanımıyordum. Biri bana döndü. Karlaydı.
Gülümsedi ama gözlerinin bana ne söylemek istediğini anlamadım. Ya ora
ya geldiğime sevinmişti ya da aptalca bir şey yapmamam için uyarıyordu beni.
Yanına gidip kolunu tuttum.
“Konuşmamız gerek.”
Japon yarış motorlu tipler bize bakıyordu. Üstüm başım perişandı tabii.
“Ne oldu sana?” diye sordu Karla.
“Khader’in evi yandı. Nazeer’le Tariq öldü.”
Ürperdiğini hissettim. Hafifçe titreyerek başını arkaya attı. Sonra sarıldı
bana ve birlikte benim motorun yanına gittik. Karla meyve suyu barına arkası
nı dönerek motora oturdu.
“Sen iyi misin? Yaralanmadın ya?”
“Yok. İyiyim.”
“Oraya gittin, değil mi?”
“Evet. Ben...”
“Ruh hastası!” diye tısladı. “Ortalık süt liman ya, gidip biraz ateşle oynaya
yım istedin herhâlde? Ben seni korumak için dişimi tırnağıma takıyorum, sen
inadına yangına körükle gidiyorsun.”
“Ama Karla...”
“Bir sigara ver.”
Bir esrarlı sigarayı paylaştık. Bir yandan da yakınlardaki bir karakoldaki
konuşmalara kulak kabartıyordum. İsyan, bulunduğumuz yerin biraz ilerisin
deki Crawford pazarına kadar yayılırsa, polisin B planı şehrin bütün yollarını
kapatmaktı.
Karla’yı buradan uzaklaştırmak istiyordum. Üstümün başımın pisliğine al
dırmadan onu arkama atmak ve eve götürmek istiyordum. Bir duş almak ve
Karla’yı Bedevi çadırında ziyaret etmek istiyordum.
Motorcuların gözü hâlâ bizdeydi. Karpuz suyuyla bir başkasının zaferini
kutluyorlardı. Kızları etkilemek için ortada bir suç yokken suçlu arayan genç
ve yapılı tiplerdi.
Yangın. Her şey bitti. Nazeer. Seni vurdular mı, kardeşim? Nasıl... Nasıl yaparlar?
Karla’mn sesi beni düşüncelerimden uyandırdı.
“Çocuk da öldü mü?”
“Evet. Onu gördüm. Ama uyuyor gibiydi. Nazeer kendini siper etmiş.
Tariq’in cesedini Abdullah çıkardı. Nazeer’i alamamış.”
“Evren genç ruhunu huzurla doldursun.”
“İkisinin de,” dedim.
“İkisinin de,” diye tekrarladı.
“Vurulmuşlar, Karla. Muhafızları yanlarında değilmiş.”
“Emin misin?”
Abdullah’ın kollarında yitik emanetiyle baktığı gibi baktım ona.
“Tamam,” dedi.
Motorcu çocuklardan biri yanımıza geldi.
“Karla? İyi misin? Bu adam canını sıkmıyor ya?”
“Hayır, Jack,” dedim. “Asıl sen bizi rahatsız ediyorsun. İkile hadi.”
Muhtemelen iyi bir çocuktu ama yanlış gecede ve yanlış bir anda bulaşmıştı
bana. Ayrıca sevgilimle konuşuyordum.
“Sen de kimsin?”
“Sana hâlâ şansın varken bas git diyen adamım.”
“Git, Abhay,” dedi Karla.
“Nasıl istersen, Karla.” Selam vermek için eğildiğinde yeni montu eski bir
merdiven gibi gıcırdadı. “Bana ihtiyacın olursa çağırman yeterli.”
Abhay bana ters bir bakış fırlattıktan sonra arkadaşlarının yanına döndü.
“Tatlı çocuk,” dedim.
“Hepsi öyle. Bu gece hep birlikte bir partiye gidiyorlar.”
“Ne partisi?”
“Seni davet ettirmediğim parti.”
“Efendim?”
“Aslında davetliydin ama ben iptal ettirdim.”
“Ev sahibi kim?”
Başını hafifçe yana yatırdı.
“Boş ver. Özel bir parti. Seni davetli listesinden çıkarmak için akla karayı
seçtim. Bence sevinmelisin.”
“Şu anda hiçbir şeye sevinemem.”
O sırada Karlanın arkasında bir başka motorcu belirdi. Nedense pek üz
gündü. Kaşlarımı çatıp elimi kaldırdığımda durdu.
“Sakın.”
Arkasını dönüp gitti.
“Yavaş ol, Lin,” dedi Karla.
Her an öpüşmeye başlayacak gibi yakın duruyorduk.
“Bu gece böyle,” dedim.
“Hepsi arkadaşım. İyi ya da yakın arkadaşlar değiller ama işime yarıyorlar.”
“Benimle gel, Karla.
“Olmaz.”
“Olur.”
“Olmaz dedim.”
“Lin!” Naveen boynuma sarıldı. “Ben kazandım! Ne kapıştık ama! İzledin
¿eğil mi? Kız fırtına gibiydi.”
“Tebrikler, Naveen. Bir ricam olacak. Senin motorculara söylesene, biraz
sakinleşsinler.”
“Ah!” Güldü. “Sen bakma onlara. Azıcık hırtlar ama hepsi kafa çocuklar aslında.”
“Bu arada,” dedi Karla, “bu gece Benicia’ya emanetim.”
“Ne?”
“Naveen maskeli baloya Kavita’yla gelecek, ben Benicia’nın arkasına bine
ceğim. Dert etmezsin herhâlde?”
Aksine, o kadar dert ediyordum ki, bütün motorları toplayıp bir uçurum
dan atmak istiyordum.
Naveen aramızdaki gerginliği hissetmiş olmalıydı ki, “Ben kaçıyorum,”
dedi. “Sonra görüşürüz.”
Birkaç adım geri geri yürüdü ve arkasını dönüp koşarak uzaklaştı.
Karla’ya baktım. “Seninle konuşmak için yanmam ya da dayak yemem ge
rekiyorsa, bir danışmana görünme vaktimiz gelmiş demektir.”
“Kendi adına konuş. Danışmanlar gerçeği söyleyemeyecek kadar bayık tip
ler içindir.”
“Şimdi bile bana gerçeği söyleyemeyen birinin bunu demesi tuhaf tabii.”
“Bütün gerçeği söyleyemem. Anlamıyor musun? Daha kaç kere aynı tartış
mayı yapacağız?”
“Hiçbir şey anlamıyorum, Karla. Bu akşam bu insanlarla mı takılacaksın
cidden?”
Omzunun üzerinden baktı ve yine bana döndü.
“Bu parti farklı. Bana inanmak zorundasın. Seni sevdiğim için davetli liste
sinden çıkarttırdım.”
“Kastettiğim o değildi. Böyle bir gecede bu ya da herhangi bir partiye gide
bilmenden söz ediyorum ben.”
Dudaklarını araladı. Gözlerini kocaman açmıştı. Bu bakışı tanıyordum.
Tehditkâr değildi. Ama beni incitebilecek bir şeyler saklıyordu.
“Onları sen de tanıyordun. Nazeer’i az mı konuştuk? Neden böyle davranı
yorsun bilmiyorum ama bu gece sana ihtiyacım var.”
“Çocuğun başına gelenler.
“Nazeer de öldü, Karla.”
“Evet. Nazeer...”
Bir an belki de hatıraların etkisiyle duraksadı. Malikânenin kapısını açtı,
ğında bize tatlı sert bir ifadeyle bakan o buruşuk yüzü düşünüyordu belki.
Derin bir nefes alıp ellerimi tuttu.
“Bu parti önemli, Lin. Birçok gizemin kapısını aralayacak ve belki de daha
en baştan açmamam gereken bir kapıyı sonsuza dek kapatmamı sağlayacak.”
“Ne kapısı?”
“Az kaldı. Güven bana. Sana diyorum ki, bu parti bana bütün bu pislikler
den kurtulmak için bir şans tanıyabilir.”
“Neden, Karla? Bu parti neden bu kadar önemli?”
“Of! Hiç vazgeçmeyecek misin? Neden sadece güvenmiyorsun bana?”
“Son zamanlarda sır küpüne döndün. Zaten iyi değilim, bir de üzerine
bunlar geldi. Kusura bakma ama güvenimin sarsılması normal değil mi?”
Gözlerime baktı. Belki hayal kırıklığına uğramıştı. Ya da belki benim hayal
kırıklığım yüzüne yansımıştı.
“Pekâlâ. Bu bir fetiş partisi.”
“Yani?”
“Bombay’da ilk kez böyle bir parti düzenleniyor ve bütün maskeler düşecek.”
“Nasıl?”
“Daha fazlasını sorma. Senin gelmeni bu yüzden istemedim.”
“Ne diyorsun, Karla?”
“Ben seni olduğun gibi seviyorum. İnan, ne yapıyorsam bunun için. Seni
Babil’in bahçelerinde başıboş bırakarak sevgime ihanet etmek istemiyorum.”
“Sen gidiyorsun ama.”
“Ben sen değilim, bebeğim. Sen de ben değilsin.”
“Karla, benimle gel.”
“Gitmem gerek, Lin. Kapatacak hesaplarım var. Sen yeter ki güven bana.”
“Hesap falan kalmadı. Benimle gel.”
Usulca doğruldu. “Gitmem gerek.” Ama bileğini, tam da bir bileziğin ko
lundan akıp duracağı yeri kavradım.
“Hâlâ anlamıyorsun, değil mi? Borazan çaldı. Duvarlar yıkıldı. Bu...”
“Araya çaktırmadan Incil’e göndermeler de sıkıştırıveririm diyorsun.”
Gülümsedi. “Kabul ediyorum, partiden bile daha cezbedici. Ama oraya git
mem gerek.”
“Şaka etmiyorum, Karla. Eğlencenin sırası değil. Hazırlık yapmak gerek.
Ortalık karışacak. Sokaklar yangın yerine dönecek. Dolabı doldurup birkaç
gün otelden çıkmayalım. Sonra başka bir şehir buluruz.”
Bana öylesine samimi bir sempatiyle baktı ki, kendimi bir mutluluk neh
rinde sürüklenirken buldum.
“Bizi yaşamaya ve birlikte olmaya değer kılan şeyler var,” dedi.
Tamamen dağılmıştım. Yüzü benimkine değecek kadar yakındı neredeyse.
Meyve suyu barının neon ışıkları gözlerinde parlıyordu ve ben yine yanıyordum.
“Ne demek bu?”
“Benden vazgeçme,” diye fısıldadı.
“Ama...”
“Buna cüret etme sakın.”
Beni öptü ve o kadar içtendi ki, gözlerimi açtığımda gitmişti bile.
Motorculara doğru koştuğunu gördüm. Çoktan yola çıkmaya hazırlardı.
Karla, Benicia’nın arkasına bindi.
İspanyol kız kaskının vizörünü indirdi. Gizliliğine önem veriyordu belli ki.
Haksız da sayılmazdı. Ama Karla onun motorunda olduğu sürece, ben onun
kim olduğunu bilmek istiyordum. Benicia gidonları sıkıca kavrayıp öne eğildi.
Karla ona biraz daha sokuldu.
Sonra sırtını dikleştirdi. Etrafına bakındı ve gözleri beni bulduğunda gü
lümsedi.
Do'stlaringiz bilan baham: |