334
onu mesut etmek benim vazifem.
Zorla gülmeye çalışarak ellerimi uzattım:
-Bonjur, İhsan Bey, dedim.
Sonra, çiğdemlerden birkaç tanesini ayırarak üniformasının
göğsüne iliştirdim:
-Bu gece rahat uyuduğunuzu tahmin ediyorum.
-Pek çok. Ya siz?
-Altı aylık bir çocuk kadar memnun, müsterih bir uyku.
-Niçin yüzünüz solgun öyleyse?
-Düşününüz ki, bahtiyarlık da insanı soldurabilir.
Bu cevap üzerine ikimiz de sustuk.
İhsan Bey’in dudakları bembeyazdı Kısa bir sükûttan sonra ağır
ağır söze başladı. Ara sıra sesinin titremesinden korkuyor gibi susuyor,
birkaç saniye tereddüt ediyordu, dedi ki:
-Feride Hanım, size ölünceye kadar minnettarım. Bana eski
bahtiyar zamanlarımda da nasip olmamış emsalsiz bir gece geçirttiniz.
Size demin hakikati söylemedim; ben bu gece sabaha kadar uyumadım...
“Ben sizinle evlenmeyi rica ediyorum” diyen sesiniz kulağımdan
gitmedi. Uyuyamadım, çünkü sizin nişanlınız olarak geçirdiğim tek
saadet gecesinin bir dakikasını ziyan etmemek lâzımdı. Ömrümün
sonuna kadar size minnettar kalacağım.
-Sizi daima mesut edeceğim, dedim.
O, derin bir heyecan içindeydi. Ellerimi tutmak istiyordu.
Fakat
cesaret edemedi. Bir hasta çocuğa hitâb eder gibi, halim, okşayıcı bir
sesle:
-Hayır, Feride Hanım, bu gecenin bir ferdası olamazdı, bunu
biliyorum. Bu gece, çok mesut oldum. Fakat, buna rağmen, ben, bugün
gidiyorum, birkaç saat sonra sizden ayrılmış olacağım.
-Niçin İhsan Bey? Beni istemiyor musunuz? Doğru değil, bana bu
kadar ümit verdikten sonra gitmek doğru değil.
downloaded from KitabYurdu.org
335
Zabit, arkasını duvara dayadı, gözlerini kapayarak, derin derin:
“Ah, bu ses!” dedi. Sonra, birdenbire silkindi,
hemen hemen sert bir
sesle:
-Biraz daha gayret etseniz, merhamet size, beni sevdiğinizi iddia
ettirecek.
-Niçin olmasın, İhsan Bey? Madem ki sizinle nişanlanmak istedim,
demek ki bunda bir sebep vardı. O, adeta acı bir istihza ile cevap verdi:
-Evet, siz madem ki benimle
evlenmeyi kabul ettiniz, demek ki
beni seviyorsunuz. Fakat, ben, sizin tarafınızdan bu kadar sevilmek
istemiyorum. Siz, izdivaca sahiden ihtimal verdiniz miydi,
Feride
Hanım?
-Feride Hanım, beni, ümitsiz bir alile karşı duyulmuş bir
merhametten başka saiki olmayan bir aşk sadakasını kabul edecek kadar
düşmüş, bitmiş bir adam mı sanıyorsunuz?
Nihayet bir mahzunlukla başımı eğdim:
-Hakkınız var. Biz iki biçare insanız, iki derdi birleştirirsek, belki
mesut oluruz diyordum, yanılmışım.
Duvarda asılı duran kılıcı göstererek ilave ettim.
-Sizin yine bir teselliniz var. Dediğiniz gibi vazifenizin başına
döneceksiniz. Ben kadınım, sizden daha biçareyim.
Bir donuk kış sabahına göğüslerinde birkaç cılız çiğdem,
dudaklarında onlar gibi yalancı bir tebessümle karşı karşıya gelen yeni
nişanlılar on dakika sonra gözlerinde yaşlarla bedbaht bir ağabey,
kimsesiz küçük bir kız kardeş gibi birbirlerinden ayrıldılar.
Do'stlaringiz bilan baham: