“Kâmran Bey oğlum,
Size bu kâğıdı
yazan adam, ömrünün birazını
kitaplarına, bir
parçasını
da hayat denilen bu kör doğuşun yaralılarına vakfetmiş
münzevi, merdümgiriz bir ihtiyardır ki, mektubunun elinize değmesinden
epeyce zaman evvel dünyaya ‘Yuf borusunu’ öttürmüş
olacak. Pek
sevgili bir biçareye son bir iyilik etmek ümidiyledir ki, son nefesinde size
bu satırları
yazmak zahmetini ona ihtiyar ettirdi. Dinleyiniz:
downloaded from KitabYurdu.org
402
Bir gün ücra bir köyün, viran bir evinde aydınlık kadar temiz,
hülya gibi güzel bir küçük
İstanbul kızına tesadüf ettim. Karakış
ortasında, karın lapa lapa yağdığı
bir gece, odanızın penceresini
açsanız, size karanlıktan bir bülbül sesi gelse ne duyarsınız?
İşte ben, o
dakikada bunu duydum.
Bu masum, nazik, kibar kız çocuğunu, kudretin bu güzel ve nadide
süsünü hangi melun talih veya tesadüf, bu karanlık köyün mezbelesine
atmıştı? Ruhu ağlarken hikayeleriyle aldatmaya çalışıyordu. Ah zavallı
küçük kız! Ben, senin
İstanbul’da bıraktığın gafil, aptal sevgilin miyim
ki, bu ağızları
yutayım? Uykuya doymadan uyanmış
çocuklar gibi
mahmur gözleri, nereye bastığı
görünmeyen savruk halleri, bir hayali
dudağın busesiyle titriyor gibi görünen dudakları, bir hayali kucağa
sokuluyor hissini veren tavırları, hareketleri bana her
şeyi anlattı.
Eski zaman masallarının Leyla’yı
aramak için sahralara düşen
Mecnun’unu, ara sıra, tatlı
bir rikkatle hatırlardım. Bugünden sonra
onu bıraktım. Yeni zamanların mezarlıklarla dolu, karanlık köylerinde
bir imkânsız aşk rüyası
arayan bu berrak ela gözlü, ipekli renkli masum,
kibar, küçük “Leyla”sını
sık sık hatırlamaya başladım.
İki sene sonra ona, tekrar tesadüf ettim. Hastalık durmuyor,
yavrucağı
için için yiyip bitiriyordu. Ah, ilk gördüğüm gün onu niye
atımın terkisine bindirmemiş, niye ite kaka, zorla
İstanbul’a, evime
getirmemiştim?... Gaflet!...
İkinci tesadüfümde iş
işten geçmiş
bulunuyordu. Siz, evlenmiştiniz.
Çocuktur, gençtir, belki zamanla unutur diyordum. Bir hastalığı
esnasında tesadüfen elime geçen bir defter, bu yaranın ne kadar derin
olduğunu bana gösterdi. Bu deftere bütün hayatını
yazmıştı. O vakit,
ümidimi kestim, onu kendi çocuğum gibi tedavi etmek istiyordum,
insanların fesadı, fitnesi buna da imkân vermedi. Bu aralık iyice bir
adam bulup onu evlendirmeyi düşündüm. Fakat, bu tehlikeliydi. Kocası
ne kadar insan, adam olursa olsun, ondan aşk isteyecekti. Gerçi
downloaded from KitabYurdu.org
403
kızcağızım bunun için doğmuştu, bunun için ölüyordu, fakat bir
yabancının aşkı
onun için bir hazin angarya olacaktı. Birisini severken
bir başkasının kollarına düşmek, belki onu öldürecekti. Bu tehlike
karşısında çaresiz, onu nikâhım altına aldım. Yaşadıkça müdafaa
edecektim. Öldükten sonra da benim beş
on kuruş
servetim; üç beş
parça emlakim onu geçindirip gidecekti.
Şüpheli kız olarak
yaşamaktansa, emin bir dul olarak yaşamak onun için daha kolay
olacaktı. Bunların hepsinden fazla olarak da bir gün asıl emeline vasıl
olması
ihtimali vardı. Hayatta imkânsız ne var ki? Nitekim, karınızın
vefatı, benim bu ümidimi canlandırdı.
İstanbul’dan, sizden daima haber
alıyordum. Bu vefat, sizi çok yaralayıp müteessir etmiş
olabilir, fakat
ben de öyle oldum, dersem riyakârlık olur. Münasip bir çare
düşünüyordum. Feride’yi bir budalalıktan ibaret olan nikâh kaydında
boşayacak, doğrudan doğruya size iade edecektim.
İnsanlar, bilmem bu
hareketime ne der? Herhalde ben insanların hakkımda söyleyeceği,
düşüneceği
şeylerin üstüne çoktan tükürmüş
bir adamım, işte bu esnada
hastalığım artmaya başladı. Nihayet üç, dört ay içinde meselenin kendi
kendine halledileceğine aklım erdi. Fazla söylemeye bilmem hacet var
mı? Bir bahane ile Feride’yi ayağınıza gönderiyorum. Mektubumu eliyle
teslim edeceğinden
şüphem yok. Tabiatını
iyi öğrendim, tuhaf bir
kızcağızdır. Belki titizlik filan etmeye kalkar, katiyen aldırma, öleceğini
bilsen bırakma, kap ederse zorla kadın kaçıran dağ
erkekleri kadar
vahşi, kaba ol ki, kollarında ölse zevkinden ölmüş
olacak.
Şunu da tasrih edeyim ki, bu işte seni zerre kadar düşünmedim.
Hani, gönlümün rızasıyla sana, Feride gibi nadide bir kız değil, evimin
kedisini bile teslim etmezdim. Fakat, gel gör ki, bu deli kızlara söz
anlatmak kabil değil. Sizin gibi toy, kalpsiz adamların nesini severler,
bilmem ki?...”
Merhum Hayrullah
Do'stlaringiz bilan baham: |