2. Türkiye-İngiltere İlişkileri:
Bilindiği gibi, özellikle 19. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren ve I. Dünya Savaşı ile sonrasında Türk-
lerle en çok uğraşan devlet, İngiltere olmuştu. İngiltere’nin bu tu-
tumu Lozan Barış Konferansı’nda da sürmüştü.
Ancak Lozan Barış Antlaşması’nın yapılması, Türk-İngiliz ilişkile-
rinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak görülmüştür. Bununla
beraber, iki devlet arasındaki ilişkiler, Lozan’dan sonra da hemen
normale dönmemiştir. İngiltere, yeni Türkiye ile eşit ilişkileri’ bir
süre daha yadırgamıştır. Nitekim İngiltere’nin, 13 Ekim 1923’de,
Türkiye’nin başkenti ilân edilen Ankara’ya, Büyükelçisini gönder-
meyip, İstanbul’da oturtmakta ısrar etmesi, bunun açık örneğiydi.
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Ders Notları Öğr. Gör. Ali YAYLA
Sayfa 102 / 174
Fakat bu dönemde, Türk-İngiliz ilişkilerini asıl etkileyen ve çekiş-
meye neden olan konu Musul sorunu idi.
İngiltere, I. Dünya Savaşı içerisinde, müttefikleri ile yapmış olduğu
gizli anlaşmalarla Filistin, Ürdün ve Irak’ı kendisine almış; Suriye,
Musul ve diğer bazı bölgeleri Fransa’ya bırakmıştı. Fakat Musul ve
civarının Doğu ticaret yollarının güvenliğinin sağlanması yönünden
önemi ve zengin petrol kaynaklarının bulunması bakımından, bu-
rasını, Fransa’ya bırakmak istememiştir Bu nedenle, savaşın son-
larında Musul’u ele geçirmek için girişimlerde bulunmuş, fakat
bunda başarı sağlayamamıştı. İngiltere, Türklerin elinde bulunan
Musul’u, ancak Mondros Mütarekesinin 7. maddesine dayanarak,
15 Kasım 1918’de işgal etmişti.
Buna karşılık Türkiye, 28 Ocak 1920’de ilân edilen Misâk-ı Millî’de,
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi sırasında, Türk
sınırları içerisinde kalan toprakları Türk vatanı saydığından, Mu-
sul’u da sınırları içerisinde görüyordu.
Lozan Barış Konferansı’nda, Türk-Irak sınırının çizilmesi konusu
görüşülürken, İsmet Paşa, Musul’un Türkiye’ye verilmesini istemiş,
İngiliz temsilcisi Lord Curzon ise, işgalleri altındaki Musul’un Irak
sınırları içinde kalması hususunda ısrar etmiştir. Türk temsilcisi-
nin Musul’un geleceğinin tayin edilmesi için plebisit yapılması hu-
susundaki önerisi de, İngiltere tarafından reddedilmiştir. Musul
sorunu, Türk-İngiliz ilişkilerini gerginleştirdiği gibi, konferansın
çalışmasını da tehlikeye düşürecek bir şekle dönüşünce, iki taraf
bu sorunun çözümünü konferanstan sonraya bırakmayı kabul etti-
ler. Bunun üzerine, Lozan Antlaşması’nın 3. maddesinin 2. fıkra-
sında, Türkiye ile Irak arasındaki sınırın dokuz ay içerisinde Türki-
ye ile İngiltere arasında barışçı yollarla saptanması öngörüldü. Ay-
rıca, belirlenen zaman içerisinde, iki devlet arasında bir anlaşma
sağlanamazsa, anlaşmazlık Milletler Cemiyeti’ne sunulacaktı.
İngiltere, 5 Ekim 1923’de, Türkiye’ye başvurarak, Lozan Antlaşma-
sı’nın bu maddesine göre, Musul sorunun görüşülmesine başlan-
masını istedi. Yapılan görüşmeler sonucunda da, Türkiye ile İngil-
tere arasında, 19 Mayıs 1924’de, İstanbul’da, Haliç Konferansı top-
landı. Ancak, burada da taraflar, Lozan Konferansı’ndaki istekle-
rinde ısrar ettiler ve konferans, bir sonuç almamadan 5 Haziran
1924’te sona erdi. Türkiye, yine Musul ve civarının Türk sınırları
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Ders Notları Öğr. Gör. Ali YAYLA
Sayfa 103 / 174
içerisinde kalmasında direndi. İngiltere ise, buna yanaşmadıktan
başka, Hakkârı ilinin yarısını da istedi.
İngiltere, Haliç Konferansı sırasında olduğu gibi, Konferans’tan
sonra da anlaşmazlık konusu olan Türk-Irak sınırında karışıklık
çıkarmaya çalıştı
59
. Bunlar da Türkiye-İngiltere ilişkilerini iyice
gerginleştirdi.
Bundan sonra İngiltere, sorunu Milletler Cemiyeti’ne götürdü. 20
Eylül 1924’de de Cemiyet konuyu görüşmeye başladı ve sonuçta,
sorunu incelemek üzere tarafsızlardan meydana gelecek bir Komis-
yonun kurulmasına karar verdi. Bunun üzerine Macar, Belçikalı ve
İsveçli’den meydana gelen bir Üçlü Komisyon kuruldu ve bu 13
Kasım 1924’de göreve başladı. Komisyon, incelemelerin sonucunda
hazırladığı raporu, 16 Temmuz 1925’de Milletler Cemiyeti’ne verdi.
Bu raporda, Musul’da plebisit yapılmasının imkânsız olduğu ileri
sürülerek, Musul’un Irak’ın bir parçası sayılması ve Irak’ın 25 yıl
süre ile İngiliz mandası altında kalması tavsiye edilmekteydi. Ayrı-
ca, Mu-sulun Irak’a bırakılmasının en iyi çözüm yolu olduğu bildi-
rilmekteydi.
Komisyonun, İngiltere’nin istekleri doğrultusunda aldığı bu tavsiye
kararları ve önerileri, Türkiye tarafından tepkiyle karşılandı ve Ce-
nevre’deki Türk temsilcileri geri çekildi. Buna karşılık, İngiltere’nin
etkili olduğu Milletler Cemiyeti Konseyi, 16 Aralık 1925’te, Türki-
ye’nin bütün çabalarına, karşı koymalarına rağmen ve Türkiye’nin
gıyabında, Üçlü Komisyon’un tavsiye kararlarını aynen kabul etti.
Ayrıca, Cemiyet Konseyi’nin Türkiye-Irak sınırı hakkında verdiği
kararın taraflar için bağlayıcı olduğu açıklandı.
Milletler Cemiyeti’nin, Musul’u Irak’a bırakma kararı, Türkiye’de
büyük tepki uyandırdı ve İngiliz aleyhtarlığını daha arttırdı. Fakat
Türkiye, üyesi dahi olmadığı, ancak siyasî bir kuruluş olan ve İn-
giltere’nin en nüfuzlu üyesi bulunduğu Milletler Cemiyeti’nin bu
kararına karşı bir şey yapmadı. Başlangıçta direttiği halde, daha
sonra tutumunu yumuşattı. Çünkü uzun ve yıpratıcı bir savaştan
çıkmıştı. İçeride çözüm bekleyen birçok sorunu vardı. Ayrıca,
Fransa ve İtalya’nın da, İngiltere gibi, Türkiye’den istekleri bulunu-
yordu. Üstelik dış politikada yalnızlık içerisindeydi. Bu durum,
Musul sorunu sırasında Milletler Cemiyeti’nde açıkça görülmüştü.
59
Hakkâri ve dolaylarında Nasturî, Çapakçur’da Şeyh Sait isyânları.
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Ders Notları Öğr. Gör. Ali YAYLA
Sayfa 104 / 174
Bu iç ve dış nedenlerin sonucu olarak da Türkiye, İngiltere ile gö-
rüşmeye yanaştı. Sonuçta Türkiye, İngiltere ve Irak arasında, 5
Haziran 1926’da, Ankara’da, Sınır ve İyi Komşuluk Antlaşması im-
zalandı. Bu antlaşmaya göre;
Türkiye ile Irak arasındaki sınır, esas itibariyle Milletler Cemiye-
ti’nin aldığı karara uygun olarak, yani Musul Irak’ta kalacak şekil-
de olacaktı (Madde 1). Taraflar, sınır bölgesinde birbirleri aleyhinde
hiç bir propaganda örgütüne ve toplantıya izin vermeyecekti (Mad-
de 12). Irak Hükümeti, Antlaşma’nın yürürlüğe girmesinden itiba-
ren 25 yıl süreyle, petrolden elde edeceği gelirin %10’unu Türki-
ye’ye verecekti (Madde 14).
5 Haziran 1926 Antlaşması’nın yapıldığı gün, taraflar arasında tea-
ti edilen ve Antlaşma’nın bir parçası sayılan notalarla, Antlaşmanın
14. maddesine şöyle bir ek hüküm getirilmiştir : “Antlaşma’nın yü-
rürlüğe girmesinden itibaren 12 ay içinde, Türkiye Hükümeti, 14.
maddede öngörülen %10 hissesini sermayeye çevirmek istediği
takdirde, Irak Hükümeti’ne haber verecek, Irak Hükümeti de 30
gün içinde, bu maddenin yerini almak üzere, Türkiye’ye 500.000
İngiliz lirası ödeyecektir”.
Böylece, Musul sorunu dolayısıyla Türk-Irak sınırı, İngiltere’nin
istediği ve Milletler Cemiyeti’nin kararlaştırdığı şekilde çizilerek çö-
zümlenmiş oldu.
Bundan sonra Türkiye ile Irak arasındaki ilişkiler olumlu yönde
gelişme gösterdi. Fakat Türk-İngiliz ilişkileri bir süre daha soğuk-
luğunu korudu ve ancak 1929’dan itibaren gelişmeye başladı. Tür-
kiye-İngiltere yakınlaşması ise, diğer Avrupa devletleri tarafından
farklı şekilde karşılanmakla beraber, Türkiye’nin bu devletlerle
ilişkilerinde yeni gelişmelere yol açtı.
Do'stlaringiz bilan baham: |