“Ben tuttum bu adamı,” dedi İkizler. “Bir az gelir, Akrep. İki milyon ver.”
“Hizmetlerimizden memnun kalacağınızı umuyorum,
Bay Bradley,” dedi
Wilson. “Merhum büyük amcanız Josiah Bradley yıllardır bizimle çalışıyordu.
Dilerseniz paranızın yönetimiyle ilgili size danışmanlık hizmeti de verebiliriz.”
“Ne bekliyoruz?” diye bağırdı İkizler. “Gidelim hadi.”
Akrep başını çevirip Frantic Otel’e baktı. “Eşyalarımız ne olacak?”
“Daha sonra bir hizmetkârını gönderir, aldırırsın,” dedi Divya, Akrep’in
koluna girip onu köşedeki taksilere doğru çekiştirerek. “Bundan sonra parma
ğını bile kıpırdatmayacaksın.”
“Viski,” diye böğürdü İkizler, Divya’nın omzunun üzerinden başını uza
tarak.
“Uzun, köpüklü
bir banyo,” diye mırıldandı Divya.
“Ve şampanya.”
“Sonra bir banyo daha.”
“Kokain. Hatta şampanyayla kokaini karıştıralım.”
“Şimdi benim dilimden konuşmaya başladın işte,” dedi Divya.
İkizler yılışıkça sırıttı. “İyi anlaşacağız desene. Parti başlasın!”
“Bize katılacaksınız değil mi, Bay Wilson?” dedi Divya onun da koluna
girerek.
“Saygısızlık etmek istemem ama Bayan...”
“Devnani. Divya Devnani. Ama herkes Diva der.”
Wilson gülümsedi ve kolunu çekmek için hiçbir girişimde bulunmadan
devam etti. “Daha yarım saat önce arkadaşlarınıza beni dövmelerini
tavsiye
ediyordunuz. Unuttunuz mu, Bayan Devnani?”
“Ay, pek de alıngan,” dedi Divya. “O otuz beş milyon dolarlık bir serve
ti yönettiğini öğrenmeden önceydi, şapşal.
Bayan Devnani yok, anlaşıldı mı?
Bana Diva de.”
“Nasıl isterseniz, Bayan Diva. Ben de kutlama babında
sizinle bir kadeh
içerim o hâlde.”
Kısa bir araba yolculuğundan sonra Mahesh Otel’e vardık. Wilson odanın
anahtarını aldı ve resepsiyondaki görevliye bir saat sonra Akrep George’un süi
tine gelip giriş işlemlerini orada yapmasını söyledi.
Yanımıza geldiğinde kolunu tuttum.
“Şikâyetçi olmayı düşünmüyor musun, değil mi?” diye sordum usulca.
“Anlamadım.”
“Manavdan.”
“O kim?”
“Fedain.”
“Şu mesele,” dedi gülümseyerek. “Görevini layığıyla yapmadığı doğru. Ama
sizinle ve Bay Naveen’le emin ellerde olduğumu düşündü herhâlde. Gerçi yine
de beni Bayan Diva’yla yalnız bırakmamalıydı.”
“Bu hayır mı demek?”
“Evet. Onunla ilgili bir şikâyette bulunmayacağım.”
“Teşekkür ederim,” dedim elini sıkarak.
Evan Wilson’ı sevmiştim. Sakin, ketum ve işini iyi bilen bir adamdı. Bizimle
yalnızken büyük bir cesaret örneği sergilemişti. Hayatın kuytu köşelerinde kal
mış, kusurlu karakterleri de iyi tanıyordu belli ki.
“Rica ederim. Diğerlerine katılalım mı?”
Asansörlerin önünde bekleyen Naveen, Divya ve George’lara baktım.
Keyifleri yerindeydi.
Kanadalı avukata döndüm. “Maalesef,” dedim. “Benim başka bir işim var.
İyi şanslar, Bay Wilson.”
Bir süre onun arkasından baktım ve giriş katındaki restorana gittim.
Ranjit’in masası boştu. Temizlenmiş ve yeni servisler konulmuştu.
Müdüre işaret ettim.
“Ne zaman kalktılar?”
“Bir yarım
saat kadar oldu, Bay Lin. Bayan Lisa size bir not bıraktı.”
Yeleğinin cebinden bir kâğıt çıkarıp bana uzattı. Lisa her zamanki gibi kır
mızı kalem kullanmıştı.
Do'stlaringiz bilan baham: