“Lin, sen beni ne zannediyorsun? Dünya ya da kendi hayatım umurumda
mı sence? İkisini de iplemiyorum, dostum. Tamam mı? Yalnız da değilim üste
lik. Didier, sen dünyayı kıçına sallıyor musun?”
“Nadiren,”
dedi Didier, “ve istemeden.”
“Ya sen, Kavita?” diye sordu Vikram.
“Aslına bakarsan, ben tam tersiyim. Bir sürü şeyi fazla takıyorum ve...”
“Sen eskiden ne baba adamdın, Lin,” dedi Vikram onun sözünü keserek.
“Zamanla buradaki herhangi bir yabancı olmazsın umarım.”
Babasının korkusunu hatırladım. Evdeki değerli eşyaları ondan saklayışla
rını. Ama cevap vermedim.
“Hepimiz Bombay’da yabancı değil miyiz?” diye sordu Kavita. “Mesela
ben...”
Vikram bir kere daha ona aldırmayarak Didier’nin koluna yapıştı.
“Artık halledelim mi?”
Didier şok olmuştu, zira Leopold’de iş yaptığı görülmemişti. Yine de önce
den hazırladığı banknotları cebinden çıkardı ve Vikram’a verdi. Gururlu arka
daşım parayı alıp çabucak ayağa fırlarken az kalsın iskemlesini deviriyordu. Tek
Kişilik Ordu da onunla birlikte kalktı. Billy Bhasu birkaç saniye sonra onları
izledi.
“Bana müsaade,” dedi Vikram ve gözlerini benden kaçırarak geri geri yü
rüdü.
Billy Bhasu bize el sallayıp Vikram’ın peşinden gitti. Tek Kişilik Ordu başı
nı öne arkaya salladığında boynundaki tanrılar şıngırdadı.
“Tek Kişilik Ordu,” dedim.
“Tek kişilik Ordu,” diye tekrarladı ve diğerlerinin peşinden seğirtti.
“Ne oldu, dostum?” diye sordu Didier usulca.
“Ben de Vikram’a para veriyorum. Ama her seferinde kendime onun ölü
müne ben mi sebep olacağım diye sormadan edemiyorum.”
“Öyle düşünme. Hayatını da kurtarabilirsin,” dedi Didier. “Vikram hasta,
Lin.
Ama hasta demek, hâlâ yaşıyor ve kurtarılabilir demek. Birinden yardım
almazsa geceyi çıkaramayabilir. Ama hayatta kaldıkça onun için hâlâ bir şans
var. Hadi düşünme artık. Biraz rahatlayalım.”
Gözlerimi diğerlerinde dolaştırdım ve dertlerimi bir kenara bırakıp kendi
mi oyuna vermeye çalıştım.
“Ya sen, Kavita?” diye sordum. “Senin en sevdiğin suç ne?”
“Şehvet,” dedi kararlılıkla.
“Şehvet bir günah,” dedim. “Suç değil.”
“Ben de aynısını söyledim,” diye atıldı Naveen.
“Ben şehveti bir suç gibi yaşıyor olamaz mıyım?” dedi Kavita.
Divya kıkırdayınca bütün masa gülmeye başladık.
“Sen, Didier?”
“Bütün suçların en eğlencelisi yalancı şahitlik bana göre.”
“Sana inanabilir miyiz?” dedim hemen.
“Doğruyu, yalnızca doğruyu söylediğine yemin eder misin?” diye sordu
Naveen.
“Çünkü,” dedi Didier, “dünyayı üzüntülerle dolu
bir yer olmaktan sadece
yalanlar kurtarabilir.”
“Dürüstlük denen şey konuşulan gerçeklerden ibaret değil midir?” dedi
Naveen.
“Hayır, asla! Dürüstlük gerçeklerle ilgili bir seçim. Şu dünyada gerçeklik
kavramını en çok ne altüst eder biliyor musunuz? Ya da insanların en çok ne
sinirini bozar? Her konuda tamamen dürüst olmak için ısrar edenler.”
“Sana sonuna kadar katılıyorum,” dedi Divya bardağını şerefe kaldırarak.
“Dürüstlüğe ihtiyaç duyduğumda doktoruma giderim. Gerisini salla.”
Didier bu cesaretlendirmeyle daha da coştu.
“Sinsice yanma yaklaşıp
Do'stlaringiz bilan baham: