Kitabın Sonu Namazın Dahili ve Harici Hakkındadır ve Bunda Birkaç Bölüm Vardır Birinci Bölüm
Namazın Üçüncü veya Dördüncü Rekaatında Okunan Teshibat-i Erbaa, ve Tesbihat-ı Erbaa’nın Münasip Olduğu Miktarda Kalbi Adabı ve Sırları hakkındadır
Bu Tesbihatın da Dört Rüknü Vardır
Birinci rüknü tesbihtir ve tesbih kapsamlı makamlardan olan tehlil ve tehmid ile nitelendirmekten tenzihtir. Sâlik kul bütün ibadetlerinde buna teveccüh etmeli, kalbini Hakk’ı övme ve nitelendirme iddiasından korumalıdır ve kul için hakkıyla ubudiyet etmenin mümkün olduğunu sanmamalıdır. Nerede kaldı ki kamil evliyaların bile arzu gözlerinin kesildiği ve marifet ashabından büyüklerin tamah ehlinin uzanamadığı rububiyet hakkını eda etmek! “Anka kuşu hiç kimsenin tuzağına düşmez tuzağını topla”1 Bu açıdan maarif ehlinin marifetinin kemalinin, kendi aczini tanımak olduğu ifade edilmiştir.2
Evet yüce ve celil olan Hak Teala’nın geniş rahmeti, biz zayıf kulları kapsadığı için, rahmetinin genişliği de biz zavallılara hizmet imkanını vermiş ve Allah’a yakın olanların yakınlıktan dolayı sırtının eğildiği münezzeh ve mukaddes makama giriş iznini merhamet buyurmuştur. Bu da, nimet sahibinin mukaddes zatının kullarına uzanan ellerinden ve ihsanlarından en büyüğüdür. Marifet ehli, kamil veliler ve ehlullah, onun değerini kendi marifetleri miktarınca bilmektedir. Oysa her makam ve mevkiden örtülü kalan biz çaresizler, her türlü kemalden ve marifetten tümüyle uzak kalan biz zavallılar, bundan gafiliz. Sonsuz büyük nimetlerden biri olan ilahi işleri külfet olarak saymaktayız. Bıkkınlık ve usangaçlıkla onu eda etmeye kalkışmaktayız. Bu açıdan da onun nuraniyetinden tümüyle mahrum ve örtülüyüz.
Bilmek gerekir ki tehmid ve tehlil, fiilî tevhidi kapsadığından ve onda sınırlama ve noksanlık şüphesi bulunduğundan ve hatta teşbih ve karıştırma şüphesinden dolayı sâlik kul, tesbih ve tenzih sırrıyla oraya girmeli ve kalbinin batınına, azameti yüce olan Hakk’ın her türlü yaratışsal özdeklerden münezzeh olduğunu ve kesret elbiselerinden beri olduğunu anlatmalıdır ki, yaptığı övgülerinde teksir şüphesinden münezzeh olsun.
İkinci rüknü ise tehmiddir ve o da kıyam ve kıraat ile münasip olan fiilî tehmid makamıdır. Bu açıdan da bu tesbihler son rekaatlarda hamd makamının yerine geçmektedir ve namaz kılan kimse isterse Hamd suresini, onun yerine okuyabilir. Fiilî tevhidi ise, hamd suresinde olduğu gibi hamdın Hak Teala'ya has kılınışından anlamaktayız. Böylece kulun övgülerden tümüyle elini kesip atmaktayız. “O evvel ahir, zahir ve batındır.”1 Hakikatini kalbin kulağına götürmeli “Sen attığında sen atmadın, lakin Allah attı”2 hakikatini ise ruha tattırmalıyız. Bencilliği sülûkun ayakları altına alarak, kendimizi tevhid makamına ulaştırmalı ve kalbi yaratıkların minnetinin altından dışarı çıkarmalıyız.
Üçüncü rükün ise tehlildir, onun da bir takım makamları vardır.
Makamlarından biri, fiilî uluhiyeti nefy makamıdır. Başka bir tabirle, varlık aleminde Allah’tan başka bir etkenin olmayışıdır. Bu tekit, hamdin tahsis sebebidir. Çünkü imkani varlıklar ve mertebeler, yüce Hakk’ın vücud hakikatinin gölgesidir ve salt irtibattır. Onlardan hiç birisi için bağımsızlık sözkonusu değildir. Bu açıdan icadî etkiyi onlardan birine isnat etmek doğru değildir. Zira tesirde icadın istiklali de, vücudun istiklalini de gerektirmektedir. Zevk ehlinin ifadesiyle gölgesel varlıkların hakikati, Hakk’ın kudretinin yaratışsal aynadaki zuhurudur. Lailahe illallah’ın manası ise Hakk’ın yaratılıştaki kudretinin faaliyetini ifade etmektir. Ve yaratışsal özdekleri nefyetmektir. Onların failiyet makamını fani kılmaktır ve onların Hak’taki tesiridir.
Bir makamı da, Hakk’tan gayri ilahları nefyetme makamıdır. Lailahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur) anlamındadır. O halde tehlil makamı tehmid makamının sonucudur. Zira eğer, övgüler Hakk’ın mukaddes zatına özgün olursa, ubudiyet de o mukaddes makama oturur. Yaratıkların bir güzellik gördüklerinde yaratıklara yaptıkları bütün ibadetler de böylece yok olur. Adata sâlik şöyle demektedir: “Bütün övgüler Hak Teala’ya münhasırdır. O halde ubudiyet de O’na münhasırdır. O mabuttur ve diğer putların tümü kırılmalıdır. Tehlil için burada zikredilmesi uygun olmayan diğer bir takım makamlarda vardır.
Dördüncü rüknü ise tekbirdir ve o da tavsiften tekbirdir. Adeta kul tehmid ve tehlil makamına girince, ilk önce tavsiften tenzih etmiş ve ondan mezun olduktan sonra da tavsiften tekbir ve tenzih etmiştir ki, tahmid ve tahlil ise kusurunu ve düşüklüğünü itiraf etmekle birliktedir. Bu makam da tekbir, tehmid ve tehlil makamından tekbirdir. Zira orada kesret şüphesi vardır. Nitekim bu önceden de zikredilmiştir.
Belki de tesbihte, tedbirden tenzih ve tekbirde ise tenzihten tekbir vardır. Böylece kulun iddiaları tümüyle çürümüş olur ve fiilî tevhide sarılır. Ardından Hak ile kıyam etme makamı kalbinde melekeleşir. Renklerden uzak durur ve temkin haleti hasıl olur.
Sâlik kul, marifetlerin ruhu olan bu mübarek zikirlerde boşluk, yalvarıp yakarma, kopma, zillet ve tevazuyu kalbine yerleştirmelidir. Çoğu zaman batının müdavemeti, kalbi zikir suretine dönüştürür ve zikrin hakikatini, kalbin batınında mütemekkin kılar ki, zikir elbisesini giysin, uzaklık elbisesi olan kendi elbisesini üzerinden çıkarsın. Böylece ilahi kalpler hakkani olur, “Allah müminlerden nefsini satın almıştır” 1 ruh ve hakikati onda tahakkuk eder.
Do'stlaringiz bilan baham: |