Tamamlama Leylet’ul Kadr’in Fazileti Hakkında Bazı Rivayetlerin Zikri
Arif Billah Seyyid Tavus (r.a) değerli eseri İkbal adlı kitabında şöyle buyurmuştur: Ebu Fazl b. Muhammed Herevi’nin, Yevakit adlı kitabında leylet’ul kadr’in fazileti hakkında şu rivayeti gördüm. Peygamber’den şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Musa şöyle buyurdu: “Allahım! Ben sana yakınlığı diliyorum” Allah şöyle buyurdu: “Benim yakınlığım Kadir gecesinde uyumayan kimse içindir.” Musa (a.s) şöyle buyurdu: “Allahım! Ben senin rahmetini diliyorum” Allah şöyle buyurdu: “Rahmetim Kadir gecesinde fakirlere merhamet eden kimse içindir.” Musa şöyle arzetti: “Ben sırattan geçmeyi istiyorum” Allah şöyle buyurdu: “Bu da Kadir gecesi bir sadaka veren kimse içindir.” Musa şöyle arzetti: “Allahım! Ben cennetin ağaçlarından ve meyvelerinden istiyorum.” Allah şöyle buyurdu: “Bu da Kadir gecesinde bir tesbihte bulunan kimse içindir.” Musa şöyle buyurdu: “Allahım! Ben senden kurtuluşu istiyorum.” Allah şöyle buyurdu: “Ateşten kurtuluş mu?” Musa “Evet” diye arzetti. Allah şöyle buyurdu: “Bu da Kadir gecesinde mağfiret dileyen kimse içindir.” Musa şöyle buyurdu: “Allahım! Ben senin rızanı istiyorum.” Allah şöyle buyurdu: “Benim rızam da Kadir gecesinde iki rekat namaz kılan kimse içindir.”
Hakeza o kitapta Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Kadir gecesi göklerin kapıları açılır. Böylece o gece namaz kılan bir kimseye, Allah-u Teala yaptığı her secde için cennetten bir ağaç yazar. Öyle ki bir süvari o ağacın gölgesinden bin yıl gidecek olsa, yine de onu katedemez. Ayrıca yaptığı her rekata karşılık da cennette inci, yakut ve Zebercet taşından bir ev verir. Okuduğu her ayete karşılık da cennet taçlarından bir taç giydirir. Yaptığı her tesbihe karşılık da en güzel kuşlardan birini verir. Yaptığı oturuma karşılık da cennetin derecelerinden bir ihsanda bulunur. Yaptığı her teşehhüde karşılık da, cennetin odalarından bir oda verir. Verdiği her selama karşılık da cennet elbiselerinden bir elbise giydirir. Sabahleyin şafak sökerken Allah ona, göğüsleri elbisenin altından belirgin ve gözüken üns ve muhabbet dolu hurilerden, temiz, güzel ahlaklı cariyelerden, kalıcı hizmetçilerden, temiz kuşlardan, kokulu reyhanlardan, akan nehirlerden, hoşnut kılan nimetlerden, hediyelerden ve yüceliklerden verir. Nefis istediğini orada bulur ve göz lezzet alır, sizler de orada kalıcısınız.”
Hakeza o kitapta İmam Bakır’dan (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Kadir gecesini ihya eden kimsenin günahları, gökteki yıldızlar, dağın ağırlığı ve denizler miktarınca da olsa bağışlanır.”1
Kadir gecesinin fazileti hakkındaki rivayetler buraya sığmayacak kadar çoktur.
Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Kadir gecesinin ne olduğunu nereden bileceksin?” Bu terkip konunun büyüklüğü ve azameti sebebiyledir. Hakikatin azameti, özellikle de mütekellim ve muhatap açısındandır. Kudreti yüce olan Hak Teala, mütekellim ve Resulullah (s.a.a) muhatap olmakla birlikte, bazen konu o kadar azametlidir ki, onun izharı harflerin ve kelimelerin terkibi ile beyan edilememektedir. Dolayısıyla adeta şöyle buyurmaktadır: “Kadir gecesinin ne kadar yüce ve azametli bir hakikat olduğunu bilemezsin. Onun hakikati beyan edilemez. Harf ve kelimeler o hakikati dile getiremez. Bu yüzden de hakikatinin beyanı için “ma” (şey) harfi kullanılmıştır. Dolayısıyla onu beyan etmekten sarf-ı nazar etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Leylet’ul kadr hayrun min elfi şehr” (Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır) Yani Kadir gecesini etkileri ve özellikleriyle tanıtmıştır. Zira hakikatini beyan etmek mümkün değildir. Buradan da anlaşılacağı üzere leylet’ul Kadrin hakikati ve batını, suret ve zahirinden ayrıdır. Gerçi bu zahiri de, ehemmiyetli ve azametlidir. Ama mutlak veli ve bütün alemleri ihata eden Resulullah’a oranla bu şekilde tabir edilecek mesabede değil.
Evet, “zikredilen ihtimale göre leylet’ul Kadr’in batını, değerli Peygamber’in (s.a.a) bünyesi ve hakikatidir ki, o da bütün boyutlarıyla hakikat güneşi ile örtülüdür. Burada daha büyük bir problem vardır. Zira burada “Peygamber’in mülki sureti olan leylet’ul Kadr’in hakikatini bilmediğini söylemek, o halde mümkün değildir.” diyecek olursan şöyle derim: Bu konunun, bir sırrı ve batınî bir latifesi vardır.2
Ey aziz! Bil ki gerçek leylet’ul Kadrin batınında, yani mülk sureti ve bünyesi veya Muhammed’in sabit özdeğinde, ism-i azam’ın tecellisi ve ilahi, cemî, ahadî tecellisi olduğundan, Allah’a doğru sülûk eden kul, yani Resulullah (s.a.a), kendi hicabındadır. O batınî ve hakikati müşahade edemez. Nitekim Musa b. İmran (a.s) hakkında Kur’an’da: “Beni göremezsin” 1 diye buyurulmuştur. Oysa Musa için zatî veya sıfatî tecelli ortaya çıkmıştı. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: “Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir etti ve Mûsa da baygın düştü.”2 Hakeza değerli Sumat duasındaki ifadeler de bunun apaçık delilidir. Bunun nüktesi de şudur: “Ey Musa! Musevi hicaplarda ve benlik örtüsünde olduğun müddetçe, müşahede imkanı yoktur. Cemilin cemal müşahedesi, kendinden ayrılan kimse içindir. Kendinden ayrılan kimse ise, Hak gözüyle görür ve Hak gözü Hakk’ı gören gözdür. O halde leylet’ul Kadr’in kamil sureti olan ism-i a’zam’ın cilvesini, benlik örtüsünde kaldıkça, görmek mümkün değildir. Dolayısıyla bu ifade tahkik esasınca doğru ve yerinde bir ifadedir.
Ama eğer, “Kadir gecesi ondaki güneşin örtülmesi itibariyle Ahmedi bünyenin kendisidir; bu yorum doğru olsun diye, güneşin kendisi değil.” diyecek olursan ben şöyle derim: “Nazar ehlinin lisanıyla bir şeyin nesnelliği, o şeyin kemal sureti iledir. Sebeplerin zatını, özellikle de ilahi sebepleri tanımaksızın hakikati tanınamaz. Marifet ehlinin diliyle de zahir ve batın, cilve ve tecelli eden arasındaki oran, birbirinden ayrı iki şeyin oranı değildir. Aksine bir hakikat, bazen zuhuri bir cilveye bürünür, bazen de batınî bir cilveye bürünür. Nitekim maruf arif şöyle buyurmuştur:
“Biz varlıkları gösteren yokluklarız.
Sen mutlak vücud ve varlığımızsın.”
Arif-i Rumi’nin (Mevlana’nın) ifadesiyle bu söz bitmez. Ama ondan sarf-ı nazar etmek daha evladır.
Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” Eğer leylet’ul Kadr’in mülki zahir sureti mülahaza edilecek olursa, içinde Kadir gecesi olmayan bin aydan hayırlı oluşudur veya Kadir gecesinin ve o gecedeki ibadet ve itaatlerin İsrailoğullarının silah taşıdıkları ve Allah yolunda cihat ettikleri bin aydan hayırlı oluşudur veya Kadir gecesi Ümeyyeoğullarının (Allah onlara lanet etsin) bin yıllık saltanatından daha hayırlıdır. Nitekim rivayetlerde böyle beyan edilmiştir.1
Eğer leylet’ul Kadr’in hakikati mülahaza edilirse, bin yıl, bütün varlıklardan kinayedir. Zira bin, kamil bir sayıdır ve aylardan maksat ise türlerdir. Yani kamil insan olan Muhammedi mübarek bünye, bütün varlıklardan ibaret olan bin türden daha iyidir. Nitekim bazı marifet ehli kimseler bunu beyan etmiştir.2
Yazara göre başka bir ihtimal de şudur ki, leylet’ul Kadr, ism-i a’zam’ın mazharına işarettir. Yani Muhammedi (s.a.a) tam aynaya işaret etmektedir. Bin ay ise, diğer isimlerin mazharıdır. Zira Hak Teala için bir isim vardır. Her isim de gayp ilminde gizlidir. Bu açıdan Kadir gecesi de gizlidir. Muhammedi bünye olan Kadir gecesi, Allah’ın gizlediği isimlerdendir. Son Peygamber’in (s.a.a) mukaddes zatından başka hiç kimse, o gizli isim hakkında bilgi elde edemez.
Do'stlaringiz bilan baham: |