Akıl nedir ki? Çatlamış sandal.
Ne verebilir sana, haydi iste al.
Dersin ki, "Elim dolu", bakarsın ki boş,
Yeterli değil, istersen sonsuza dal.
Akıl bazen melektir, bazen de yılan Bazen aya çıkandır, bazen de yalan. Bulursa sırattan
geçiş fennini, Gerçek eser budur, akıldan kalan.
Herşeyde aklı ölçü etmemeliyiz. Allah ve Rasulünün her emrine boyun eğmeli, "Şuna aklım
ermiyor" dememeliyiz, elbette ermez. İşte bugünkü İslâm'ı gerici bilen gençler, kör kuyuya
kova saldıklar için İslâm'ı bilmiyorlar. İşin en acı yönü de, bildiklerini zannediyorlar.
Birkaç namaz suresi öğretiliyor ama namazın önemi hiç konu edilmiyor. İslâm'ın sadece
namaz, oruç, hac gibi ibadet yönlerini anlatıyorlar. Fakat İslâm'ın anayasa ile ilgili ibadet
yönlerini anlatmıyorlar. (İbadet: Allah'ın bütün emirlerine fiilen itaat etmeye denir.)
İslâm'ı bütün olarak anlatmıyorlar. Eğer İslâm bir bütün hayat sistemi olarak anlatılsa,
şeytan kanunlarının çarpıklığı meydana çıkacak. Buna fırsat vermemek için uyutmalı din
dersleri okutuluyor.
Gençler de, İslâm'ı biliyorum zannı ile araştırmıyorlar. Böylece, İslâm'a, Allah'ın emirlerine
düşman oluyorlar. İslâm bir bütündür, parça parça olamaz. Eğer parça parça olursa, şuna
benzer:
Küpü küp üstüne koysalar, Gökyüzüne bağlasalar, Altından birini çekseler, Seyreyle
gümbürtüyü.
Genç kızlar, sanki daha önce böyle bir şey duymamışlar gibi pür dikkat dinliyorlardı. Fakat
ben fazla bıktırmamak için:
— Kardeşlerim... Konular çok geniş, denizi bardağa sığdırmak mümkün mü? İşte böyle bir
şeydir, İslâm dinini birkaç satıra sığdırmak.
Dilerseniz başka bir gün konuşalım. Şimdi, aklınız » en çok takılan soruları sorun bana.
Esmer olan genç kız, yaşaran gözleriyle:
— Bana Allah'ı anlat. O'nu bana tanıt. Artık O'ndan ayrılmak istemiyorum. Beynimi sülük
gibi emen sorularımın ilki, Allah'la ilgili. Çocukken Allah'ı düşünürdüm. Fakat aklımı
başka konulara takarak unuturdum. Artık büyüdüm. Biraz önce dediğiniz gibi, sorular
altında ezildim. "Niçin var olan görünmesin?" "Var olsa idi görünürdü" dediler. Ben de
inandım ve söylemeye başladım.
Ağlıyordu genç kız, vakit ilerlemişti. İkindi vakti, nerdeyse kerahet vaktine girmişti.
— Beni çok duygulandırdınız, sizin şahsınızda binlerce genci görüyorum. Allah'ı tanımak
istiyorsunuz. Canım kurban olsun Rabbim'e fakat namazlarımız geçecek, ikindiyi kılalım,
sonra devam ederiz. Bir saat konuşur, diğer sorularınızı başka bir güne bırakırız.
— Elbette olur.
— Sen ne dersin Aysel Kardeş?
— Benim de bir sorum var.
— Nedir o?
— Kur'an...
— Ne olmuş Kur'an'a? --Yani...
— Yani, Kur'an Allah tarafından gelmediyse diyecektin değil mi?
— Aaaa, nerden bildiniz?
—Her gittiğim yerde aynı soruları soruyorlar. Yahudi oyunu, aynı soruları basma kalıp her
yere yaymış. Değil Türkiye'ye, bütün halkı Müslüman olan ülkelere de yaymış. Sormakla
çok iyi yaptınız, çok memnun oldum, fakat bugün çok geç kaldık. Zaten, beyninizin dört-
beş saatlik bir konuşmadan sonra yorulması lazım. Sizi, fazla sıkmak istemiyorum, ayrıca
sizleri de çok sevdim. Başka bir gün, hatta yarın aynı konuya devam ederiz.
— Teşekkür ederim...
— Asıl ben teşekkür ederim.Beni dinlemeyebilirdiniz de.
Namazı kılmak için kalktım. Sarı saçlı kızdan henüz bir şey anlamamıştım ama diğer iki
genç kızın çok mahcup olduklarını hissettim. Ne kadar acı bir gerçek ki; Allah'ın yarattığı
kula, "Gel Allah'ına secde et" diyemiyordum. Çünkü, daha vakit erkendi, belki birkaç gün
sonra denilebilirdi ama bugün olmazdı. Peki ama niçin? Onlar, 17-18 yaşlarında değil
miydi? Hani İslâm: "Akıl baliğ olduktan sonra, her kadın ve erkek secde etmek
mecburiyetindedir " diye buyurmamış mıydı?
Şikâyetim var Rabbim, derdim çok büyük Yarattığın her mahlûk sırtımda bir yük.
Ertesi gün, randevulaştığımız evde buluştuk. Yalnız Aysel gelmemişti. Kızlar, İslâm'la ilgili
birçok sorular sordular, elimden geldiği kadar cevapladım. Bilhassa, İslâm'da devlet var
mıdır? İslâm, dünya işlerine karışır mı? gibi soruların üzerinde çok durdular. Ben de
İslâm'ın bir bütün olduğunu, hem dünya, hem ahiretten bahseden bir din, bir nizam
olduğunu anlattım. Anlattıklarıma önce itirazlar yağdıran genç kızlar, şimdi İslâm'ın
büyüklüğü karşısında hayran olmuşlardı. Sarı saçlı olanına sordum:
— Senin sesin çıkmıyor kardeş, sebebi nedir acaba?
— Ben dinlemeyi seviyorum, dedi.
Ve Nesrin arkadaşlarına dönerek ağlamaya başladı. "Bana bir senedir neler söylediniz. Ben
inanıyordum Allah'ıma. Ama sizler, Allah nerede göster? dediniz. Bana, devamlı, öldükten
sonra dirilme yok, gidip gelen mi olmuş? dediniz. Benim inancımı tamamen yokettiniz.
Halbuki, ben inanıyordum. İbadet etmesem bile üzüntü içindeydim. Ramazanlarda namaz
kılıyor, başımı örtüyordum. Şimdi ise siz benden daha çabuk dönüş yaptınız. Niçin benim
inancıma karıştınız? Ne istiyordunuz benden? Bıraksaydınızda inanmaya devam etseydim
ya..."
Daha neler neler söyledi bunun gibi... Meğer genç kızın içi dolu imiş. Bu olaylara benzer
yüzlercesi ile karşılaştım. Önce, bakıyorsunuz sanki sizi öldürecek (yiye-cek)miş gibi
bakıyorlar. Fakat sonra İslâm'ı duyunca (öğrenince) İslâm'ın muhteşemliği karşısında
hayretten hayrete düşüyorlar. Nasıl hayrete düşmesinler ki; İslâm, Allah'ın kanunları,
elbette hayran kalırlar. Aradan günler geçtikten sonra, Aysel'den bir mektup aldım.
Sevgili Hocam,
Sizden ayrıldıktan sonra hiç uyuyamadım. Meğer neler varmış benim bilmediğim. Tavsiye
ettiğiniz, M. Kenan Çığman'ın "İnançlar" isimli kitabı ile Hekimoğlu İsmail'in "İlimler Ve
Yorumlar" adlı kitabını aldım, okumaya başladım. Daha başında olmama rağmen çok
hoşuma gitti. '
Sizi gördüğüm günden bugüne değin, az bir zamangeçmesine rağmen, tamamen başka bir
insan oldum. Toplantılarınıza gelemedim. O kadar çok sorularım vardı ki, o kalabalık
ortamda sormam imkansızdı. Size zahmet olmazsa, bana özel cevap verir misiniz? Son
derece bunalım içindeyim. Bana İslâmiyet'i çok kötü tanıtmışlardı. İslâmiyet'in ilimden hiç
bahsetmediğini, dünyada ne kadar keşf ve icat varsa, hepsinin Batı tarafından
bulunduğunu söylemişlerdi. Meğer ne kadar yanılmışım, beni nasıl kandırmışlar. Sizinle
konuştuktan sonra İslâm dini gözümde bambaşka bir görünüm aldı. Annemle babam da
dindardırlar, fakat onlarla sizin aranızda bir bağlantı kuramadım. Çünkü, sizin
anlattıklarınızın bir tanesini dahi onlardan duymadım. Hacı olmalarına rağmen bana
İslâm'ı anlatmadılar. Ne kadar acı bir durum değil mi hocam? Beni sadece tenkit etmekle
yetindiler. Onun için de tertemiz bir inançla girdiğim liseden Allah'a isyanla çıktım. Sizin
söylediğiniz gibi, soru sordular cevap veremedim, cevap veremeyince bunalmaya başladım.
Cevaplarını öğrenmek için sorduğum kimseler, "Böyle soru mu olurmuş? Sus, konuşma,
sen kâfir oldun" dediler. Neticede, Allah'ını, kitabını, peygamberini inkâr eden bir insan
oldum. Bana ne olur yardım ediniz. Şu neden böyle olmuş? Bu nasıl olmuş? Nasıl olur da
var olan görünmez? vb. sorularla beynim arı kovanı gibi uğulduyor. Okuduğum kitapları ah
bir okusanız, aklınız durur. Peygamber efendimize, söylemedikleri söz, atmadıkları iftira
kalmıyor. Müslümanlar'ı, peygamberimizden ayırmak için akla gelen her şeyi kitaplara
yazmışlar. Halkının çoğu Müslüman olan bu ülkede böyle kitapları nasıl basmışlar aklım
almıyor? Hele, devlet bunlara nasıl göz yumuyor? Diyanet İşleri Başkanlığı gerçekten
vazifesini yapıyor mu bilemiyorum.
Hocam! Siz arkadaşlarımla tartışırken, önce; "Bu çarşaflı gerici, bizim sorularımıza nasıl
cevap verebilecek, ne anlar bu ilimden, astronomiden, iktisattan" diye düşündüm. Fakat
siz konuştukça, "Nasıl olur da bu çaşaflının bu kadar bilgisi olabilir" diye hayretten
kendimi alamadım. Benim de kafamdaki sorulara cevap vermeniz, hayretimi bir kat daha
artırmıştı... Ve ben şimdi dinimi araştırma, Allah'ı bulma ihtiyacı içindeyim. Peki, benim
gibi bilmediği için dinini aramaktan vazgeçenler, dininden haberi olmayanlar ne
yapacaklar, nasıl dinecek onların ızdırabı?
Bu mektubu yazmaya başlayalı üç tane sigara içtim. Halbuki, sigaranın pis kokusundan,
insan vücuduna zararından dolayı, içenleri ayıplardım. Ben bu duruma nasıl geldim?
Benim gibiler bu duruma nasıl geldi? Bizleri bu hale nasıl getirdiler? "İslâm'ı bilmediğiniz
için bu duruma geldiniz" diyeceksiniz, peki biz dinimizi niçin bilmedik? Niçin bize dinimizi
bildirmediler? Sizin dediğiniz gibi; "Nasıl olmuş da İslâmiyet'i bu kadar yanlış
tanıtmışlar?" Bu konularda, ne olur beni aydınlatın. Ayrıca şu sorularıma cevap verirseniz
çok memnun olurum:
Do'stlaringiz bilan baham: |