başkasını dost ve sırdaş edinmeyin Çünkü onlar, size şer ve fesat yapmakta hiç kusur
etmezler, size sıkıntı verecek şeyleri arzu ederler. Hakikat, onların kin ve nef retleri
ağızlarından (taşıp) meydana vurmuştur. Göğüslerinde gizlemekte oldukları (düşmanlık)
ise daha büyüktür. Size ayetlerimizi (kati surette) açıkladık, eğer düşünürseniz."(l) diye
buyurmuştu. Bize ne oldu? Rabbimizden (hâşâ) daha mı iyi biliyoruz? Dostumuzmuş, olsun bakalım, nereye
kadar gidecek? Günün birinde, bu dostluk Türkiye'yi mezara sokarsa, aklımız başımıza gelir (biiznillah, fırsat
vermeyeceğiz, aklımızı başımıza alacağız.) Yılan, 'Biz dost olamayız" demişti. Fakat kafir, yılanın yaptığı
fedakarlığı yapmaz, açıkça, "biz dost olamayız," diye söylemez. Kafirle dost olmak, bizi Rabbimiz'den ayırır,
Peygamberimizden ayırır, Kur'an'ımızdan ayırır. Böylece, hem dünyamız, hem ahiretimiz harap olur.
Dünyamızın harap olması bir şey değil diyelim ama ya ahiretimiz harap olursa ne olur o zaman halimiz?
Altınla satın alamayacağımız kıymetli yıllarımıza, bir paçavra kadar bile de ğer vermiyoruz. Neticede,
Avrupa'nın kilisesine mendil açacak hale geldik. Bat: aşığı Müslüman! Geri kalmışlığımızı hâlâ dine mal
etmeye çalışır aktadırlar. Bu nasıl uyumaktır anlayamadım. Bu, gerici, yobaz aydın bozuntularının hiç mi
akılları ermiyor? İnsan şöyle bir düşünür: Dün, devlet, Kur'an-ı Kerim, yani Allah'ın ahkamı ile
yönetiliyordu, Batı bize muhtaçtı, bugün devlet, insanların ahkamı (kanunları) ile yönetiliyor, biz Batıya
muhtacız... Dün, Kur'an'ın emirleri uygulandığı zaman, ülkede maddî ve manevî bir huzur vardı. Hatta Batı
devletlerine para yardımı bile yapılıyordu. İlimde de en ileri gidenler Müslümanlardı.
(1) Âl-i İmran: 118
Galileo'yi, İslâm anlayışı değil, Batı anlayışı ölüme mahkum etmişti. O zamanlar Batılılar, dünya tepsi gibidir
derken, Müslümanlar dünya yuvarlaktır diyorlardı. Şimdi o Batıya bizi hayran ettiler. Müslümanlar, ayın,
güneşin, yıldızların döndüklerini bildiren ayetleri çoktandır okuyorlardı.
Kitabın yazılış gayesindeki en önemli mesele, Allah'ımızı hakkıyle bilmek ve dinsizliği tanımaktır. Hele doğru
söyleyen tarih kitaplarını okuyunca, insan bir tuhaf oluyor. O Müslümanlar, İslâm'ı nasıl yaşamışlar, İslâm
için nasıl durmadan çalışmışlar, inan tam bu duygularla dolu iken, Allah'ın emirlerini yapmayan, Ta-ğut'u(2)
destekleyen, ona dua eden birinin, ben de Müslümanım, demesi yok mu? İşte o zaman, "Hadi oradan, sen mi
Müslümansın? Tağutu desteklemekle Allah'a şirk koşuyorsun, bir de Müslüman'ım diyorsun", diyesi geliyor
insanın.
Birkaç sene evvel, bir konuşmamdan dolayı komiserin karşısına çıkarılmıştım. (Sağolsunlar bizi alıştırdılar.)
Komiser Bey soruyordu:
—
Seni buraya niçin getirdiler?
—
Siz bilirsiniz Komiser Bey, ben nereden bileyim,
—
Sen ne anlatıyordun bugün saat 12'de?
—
Rabbimi, peygamberimi (s.a.v) ve emirlerini...— Onlar, bilmiyorlar mı, Rabbini, peygamberini? Sana mı
kaldı bunları anlatmak, okulda bunların hepsini öğretiyorlar?
(2) Tağut: Allah'ın indirdiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler icat eden
her varlık. Bunun, insan olması, put olması, şeytan olması veya bunların dışında her hangi birşey olması
mahiyetini değiştirmez.
— Okulda okutulan bir saatlik din dersi ile, Allah'ın ve peygamberin emirlerini,
peygamberimizin (s.a.v) işlerini öğretemeyiz ki? Hem ben, sadece okulda okuyanlara vaaz
vermiyorum ki, okulda okumayanlara da vaaz veriyorum, bildiğim ne varsa hepsinden.
— Aman canım, ne yapmış ki peygamber, bol bol halkın zekâtını toplamış.
— Komiser Bey! Bakın, siz de peygamberimizin (s.a.v) hayatım okumamışsınız.
Peygamberimiz (s.a.v), zekât almazdı. Allah (c.c.) yasaklamıştı. Buna ne dersiniz acaba?
— Neyse, konumuz bu değil. Ama Muhammed bir filozoftu, bunu kabul etmek gerekir.
— Bunu kabul etmek, Kur'an-ı Kerim'i reddetmek demektir. Filozof demek, kendi
araştırmaları ile birşeyler bulan, yeni fikirler ileri süren düşünür demektir. Hem
filozofların ileri sürdüğü fikirleri, aynı zaman diliminde veya birkaç asır sonra başka bir
filozof çürütüp başka yeni fikirler ileri sürebiliyor. Halbuki, peygamberimiz (s.a.v) bir
ümmî idi. Yani, okuyup yazması yoktu. Nasıl oluyor da bir ümmîye filozof diyorsunuz?
Peygamberimizin (s.a.v) söylemiş olduğu bütün emirleri, Allah (c.c) bildirmiştir. O da, biz
ümmetine bildirmiştir. Kafirler, peygamberimize (s.a.v) filozof demekle, Kur'an-ı Kerim'in
Allah'tan (c.c) geldiğini saklamak istiyorlar.
— Sen bunları niçin öğreniyorsun?
— Bana, yani bir Müslüman'a farz olduğu için.
— Boşver canım, ne lüzumu var. Kendini bu kadar yormuşsun, gidip bir memur olsaydın,
hiç olmazsa huzurun olurdu.
— Memurlar, çok mu huzurlu? Sonra ben, elhamdülillah çok huzurluyum, hem
yorulmaktan da zevk alıyorum.
Çünkü, ruhum yorgun değil. Siz devletin memurusunuz, ben de dinimin memuruyum.
Devlete memur lazım da, İslâm'a memur lazım değil mi?
Komiser, konuyu değiştirerek konuşmasını sürdürdü. Ötesini anlatmaya gerek yok. Bakın,
burada dikkatimi çeken bir durum var. İslâm'ın yanlış anlatıldığını, İslâm'ı ben de bilirim
diyenlerin, aslında İslâm'dan hiçbir şey bilmediğini gözlemleyebiliyoruz bu olayda. Seni
hakkıyla anlatamadık, dinini tanıtamadık, bizleri affet Allahım.
Şimdi ne yapmak lâzım? İslâm'ı güzelce öğrenip amel etmek, sonra da İslâm'ı tebliğ etmek
lazım. Üstadımdan duymuştum: "İnsanı eğitmek, hayvanı eğitmekden zordur" diyordu.
Adam, dağdan ayı tutup getiriyor, onu terbiye ediyor da, biz elimizdeki talebeyi terbiye
edemiyoruz. Bu bizim tam eğitici olmadığımızı gösterirken, (hayvanlarda nefis yok) nefs
sahibi olan insanoğlunun terbiyesinin çok zor olduğunu da gösterir. Hele bugün, zehir
saçan neşriyat içinde bulunan gençliği kurtarmak (eğitmek), deveye hendek atlatmak değil,
nerdeyse deveye elma toplatmak kadar zor bir mesele oldu. Niçin?... Ah, bu niçinleri bir
anlatabilsek, gerçekleri açık açık beyinlere sokabilsek... Yâ Rabb, nasip et...
Şuna kesin olarak inanmamız lazım ki, yılanla dost olmak, kafirle dost olmaktan bin defa
daha iyidir. Yılan, adamın evladını soktu öldürdü, böylece çocuk sadece dünyadan ahirete
gitmiş oldu. Fakat kâfir, evladlarımızın beynini zehirlemek yoluyla, hem dünyasını, hem de
ahiretini harap etmiş olur. Nereden türedi bu "İnanmıyorum" diyen gençlik? Uyanalım,
çok düşünüp, çok çalışalım. Kâfir, dinimize küfür ediyor, niçin duymuyoruz?. Ama Allah'ın
izniyle, hesap sormanın zamanı elbette bir gün gelecektir. Kâfirlerin İslâm'a karşı bir
hileleri, tuzakları varsa, Rabbim'in de onlara karşı bir tuzağı vardır.
"Hani bir zaman, o küfredenler, ya seni tutup bağlamak, ya da seni öldürmek yahut seni
yurdundan zorla çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar, bu tuzağı kurarlarken,
Allah da onlara bir tuzak kurmadaydı. Allah, tuzak kuranlara mukabele edenlerin en
hayırlısıdır." (3) Allah, ayetlerden meâlen böyle seslenirken, kalkıpta "Allah da hata yapar"
diyenler, yılandan milyon kere milyon daha yılan değil midir?
Geçenlerde konuşan cahil bir adam, "Ben hoca çocuğuyum" diye fetvabaşı kesilmişti, ben
de bu şiiri yazmıştım.
Do'stlaringiz bilan baham: |