Sahabelerin Mushafları
Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefat etmesi ve İmam Ali'nin (a.s) Mushaf'ının kabul görmemesinden sonra, Zeyd b. Sabit'in dışında yine birçok sahabe Kuran'ı toplama ve Mushaf haline getirme işine koyuldu. Bunların başında Abdullah b. Mesud, Ubeyd b. Ka'b, Mikdad b. Esved, Ebu Huzeyfe'nin kölesi Salim, Muaz b. Cebel ve Ebu Musa b. Eşari gelmektedir. Denildiğine göre ilk defa Kuran surelerini belli bir sıraya koyan Ebu Huzeyfe'nin kölesi Salim'dir.
Kuran bir araya getirildikten sonra Ebu Huzeyfe'nin kölesi Salim ile arkadaşları bir araya gelerek Kuran'a hangi adı verecekleri hakkında görüş alışverişinde bulunmaya başladılar. Bazıları "Sıfr" dedi, fakat kabul edilmedi; çünkü Yahudilerin kitabı olan Tevrat'ın bölümlerine denilmekteydi. Sonra Salim "Mushaf" adını önerdi ve şöyle dedi: "Habeşistan'da bu şekilde toplatılmış sahifelere Mushaf denildiğini duymuştum, bence Mushaf koyalım." Orada bulunanların hepsi bu ismi kabul etti ve böylece; toplanıp iki kapak arasına yerleştirilmiş anlamına gelen "Mushaf" adını koydular.1 Şimdi sahabelerin hazırlamış olduğu Mushaflardan birkaçına değinerek özelliklerinden bahsedelim.
İbn-i Mesud'un Mushaf'ı
İbn-i Mesud'un Mushaf'ı şu özelliklere sahipti:
1- Bu Mushaf'taki surelerin dizilişi şu şekildeydi: Seb'i Tival (yedi uzun sure) , Mieyn (yüz ayet kadar olan sureler), Mesani (tekrar edilen küçük sureler), Hamimler, Mümtehinat ve Müfesselat.
2- Bu Mushaf'ta 111 sure vardı; Fatiha, Felak ve Nas sureleri yoktu; çünkü O Kuran'ın, yok olmasının yahut tahrif edilmesinin önünü almak için toplandığı görüşündeydi ve Fatiha suresi her gün namazlarda okunduğu için yok olma ihtimali bulunmamaktaydı, bu yüzden de Mushaf'ında getirmedi.1 Felak ve Nas surelerine gelince; bunları Kuran'ın suresi olarak kabul etmiyordu, sadece nazardan ve büyüden korunmak için Allah tarafından Peygamber'e öğretilen iki dua olduğuna inanıyordu. Yüce Allah, Hasan (a.s) ve Hüseyin'i (a.s) nazar ve sihirden korumak için bunları nazil etti diyordu. İbn-i Mesud eğer bir Mushaf'ta bu iki surenin yazılı olduğunu görseydi hemen silmeye kalkışıyor ve "Kuran'dan olmayanı Kuran'a karıştırmayın" diyordu. O hiçbir zaman bu iki sureyi namazda okumadı.2
3- el-İkna kitabının yazarı şöyle bir rivayet nakletmektedir: "İbn-i Mesud'un Mushaf'ında Tevbe suresinin başında besmele bulunuyordu." Sonra kendisi cevap veriyor: "Fakat bu sözün doğru olacağını sanmıyorum, itibar etmemek gerekir."3
4- İbn-i Mesud'un Mushaf'ındaki ayetler ile yaygın olan Mushaflardaki ayetlerle arasında bazen kelime hususunda değişiklik gözleniyordu; çünkü İbn-i Mesud anlamakta ve okumakta zor olan kelimeleri kolayıyla değiştirmenin bir sakıncası olmadığına inanıyordu, kendisi şöyle diyor: "Kuran kelimelerinden her hangi birinin okunuşu sizin için zor olursa, o kelimeyi aynı anlam taşıyan daha açık ve daha kolay başka bir kelime ile değiştirebilirsiniz."
İbn-i Mesud süs eşyası anlamına gelen "Zuhruf" kelimesini "Zeheb" olarak değiştirmişti, yine yün anlamına gelen "İhn"i, "Suf" kelimesiyle değiştirdi. Arap olmayan birisi şu ayeti okuduğu zaman zorlanıyordu: "İnne şeceretez zekkum, taamül esiym" (Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkârların yemeğidir.)1 Ayette bulunan "esiym" kelimesini bir türlü doğru telâffuz edemiyordu, bunun için de İbn-i Mesud ,"Esiym" yerine aynı anlama gelen "Facir" kelimesini okumasını söyledi.2
5- Mushaf'ında ayetin daha iyi anlaşılması için bazı kelimeleri değiştirip yerine başka kelimeler koymuştu. Örneğin: "Şüphesiz ben Allah'a oruç adadım. Bugün kimseyle konuşmayacağım"3 ayetini şu şekilde değiştirmişti: "Ben Allah'a sukut etmeyi adadım."
6- İbn-i Mesud, bazen açıklama ve ayeti tefsir etmek kastıyla, Kuran'da olmayan bazı kelimeleri ayetlerin arasına sıkıştırıyordu. Tefsir gayesiyle bazı lâfız ve kelimeleri Kuran cümleleri ve ibareleri arasına yerleştiriyordu. Eski âlimlerin kitaplarında çokça göze çarpan bu tür tefsir nitelikli fazlalıklar Kuran'ın metninde bir yanlışlığa yol açmayacak durumlarda söz konusu oluyordu. Örneğin; "İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi…" 1 Ayetine, İbn-i Mesud'un Mushaf'ında "tek bir ümmetti" cümlesinden sonra "fehtelefu" (ihtilâfa düştüler) kelimesi eklenmişti. Bu şekilde tefsir etmiş oluyordu, yani insanlar arasında baş gösteren ihtilâflardan dolayı Allah peygamberleri gönderdi.2 Bu gibi şeyler İbn-i Mesud'un Mushaf'ında oldukça çoktur. Yapılan parantez içi ilâveler ayetlerin daha kolay anlaşılması amacını taşımaktadır, ama açıklama ve tefsir nitelikli bu tür eklemeler başta Kuran'ın tahrifi olmak üzere, bazı eleştirilere neden olmuştur.
İbn-i Mesud ve Mushaf'ı hakkında söylenen tüm bunlar sadece birer iddiadır, hiçbirinin kesin delili yoktur. Büyük bir ihtimalle de onu gözden düşürmek için yapılan siyasî iftiralardır; çünkü o bulunduğu dönemde baştaki halifeler ve diğer siyasîlerle pekiyi değildi, sürekli itirazlarda bulunmakta ve yapılan haksızlıklara karşı gelmekteydi.
Ubey B. Kâ'b'ın Mushaf'ı
Ubey b. Kâ'b'ın Mushaf'ının özellikleri şöyledir:
1-Ubey, Mushaf'ında sureleri belir bir sıraya koymuştu ve surelerin diziliş tarzı hemen hemen İbn-i Mesud'un Mushaf'ıyla aynıdır. Sadece Yunus süresi Tevbe ve Enfal süresinden önce gelmişti, İbn-i Mesud'un Mushaf'ında farklı bir diğer yönü ise, Fatiha, Nas ve Felak sürelerine yer vermiş olmasıydı.
2- Ubey'in Mushaf'ında diğer Mushaflarda bulunmayan "Gel" ve "Hefd" adında iki sure yer almaktadır. Oysaki bunlar sure değillerdi sadece kunut dualarıydı. "Gel" diye geçen sure şu duadır: "Bismillahirrahmanirrahim. Ellahumme inna nesteiynu bike ve nesteğfiruke ve nusnî aleykel ğeyre vela nekfuruke ve neğlau ve netruku men yefcuruke" (Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla. Allah'ım, sadece senden yardım mağfiret dileriz, tüm hayırlı övgülerimiz senin içindir, seni inkâr etmiyoruz ve seni inkâr edeni terk edip, onu alaşağı ederiz."
"Hefd" suresi olarak nitelediği ise şudur: "Bismillahirrahmanirrahim. Ellahumme iyyake na'budu ve leke nusalli ve nescudu ve ileyke nes'î ve nehfed, neğşa ezabeke ve nercu rahmeteke inne azabeke bil kuffari mulhakun." (Allah'ım, yalnızca sana ibadet etmekteyiz, senin için namaz kılıp, senin için secde etmekteyiz, sana doğru çalışıp hareket ediyoruz ve azabından korkuyoruz, kuşkusuz ki senin azabın kâfirleri yakalayacaktır."1
3- Fil ve Kureyş sureleri arasına besmele konulmamıştır, bu yüzden de iki sure bir sure olarak telâkki edilmektedir.2 Bu iki sure hakkında Ehlibeyt imamlarından nakledilen rivayetlere göre kim namazda Fil suresini okursa besmeleyi getirerek akabinde Kureyş suresini okumalıdır 3 yani bu iki sure kıraat açısından tek bir sure sayılmaktadır, fakat Kuran'da yazılışı açısından iki sure kabul edilmektedir. Böylece Ubey b. Kâ'b'in Mushaf'ı 115 sureden oluşmaktadır.
4- Zümer suresi Hâ-Mim ile başlamaktadır. Böylece Hâ-Mimlerin sayısı sekizdir.4
5- Bu Mushaf kıraat (okunuş) açısından meşhur olan kıraatla bazı yerlerde çelişmektedir, bazı kelimeler eş anlamlarıyla değiştirilmiştir.
Do'stlaringiz bilan baham: |