Kuran-ı Kerim, şuanda elimizde bulunan hali ile belli bir zamanda ve belirli bir grup tarafından hazırlanıp, bir araya getirilen şekliyle değildir; Kuran'ın Mushaf 1 halinde bir araya getirilmesi zaman içerisinde değişik bireyler ve gruplar tarafından yapılmıştır. Fakat şunu unutmayalım ki, Kuran'da bulunan sureler, surelerin içindeki ayetler ve bunların düzeni, bizzat Hz. Peygamber'in (s.a.a) emriyle gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla bunu taabbudi olarak kabul edip, sureleri de bu bilinçle okumak gerekir.
Her sure besmele ile başlamakta ve ikinci besmelenin nazil olmasına kadar devam etmekteydi. Yani yüce Allah tarafından ayet bismillah ile nazil olduğunda yeni bir sure başlamış oluyordu ve ikinci besmeleye kadar ki ayetler o surenin ayetleri sayılıyordu. Sureler içerisinde bulunan normal düzen bu şekildeydi, fakat bazen Cebrail'in kendisi bazı ayetlerin çıkartılarak başka bir surede, başka ayetlerin arasına yerleştirilmesini Hz. Peygamber'den istiyordu. Örneğin:
"Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının." 1
Bu ayet Allah Resulü'nün ömrünün sonlarına doğru nazil olan ayetlerdendir, lâkin Peygamber efendimiz bu ayeti, Bakara suresindeki faiz ve borç ile ilgili ayetlerin arasına yerleştirmişti. Sonuçta sureler ve ayetlerin şekli Peygamber (s.a.a) tarafından düzenlenmiştir.
Fakat surelerin sıra düzeni ve tertibi hakkında araştırmacılar arasında ihtilâf vardır. Seyyid Murteza Âlemu'l-Huda, Ayetullah Hoi ve son zamanlardaki birçok ilim adamı; Kuran'ın şuanda elimizde bulunan sıralanış şeklinin Peygamber (s.a.a) tarafından düzenlendiği kanaatindeler. Delilleri ise şudur: Hz. Peygamber döneminde birçok Kuran hafızı bulunmaktaydı, onların Kuran'ı Allah Resulü'nün öğrettiği şekil ve sırayla ezberledikleri kesindir. Hz. Peygamber'in bu kadar önemli bir konuyu, düzene sokulması için kendisinden sonraya bırakması pek mantıklı değildir.
Merhum Ayetullah Hoi ve diğer âlimlerin bu görüşünü kabul edemeyiz; çünkü o zamanda hafız olmak veya Kuran toplayıp yanında bulundurmak, sureler arasında bir sıralanışın olduğunu ispatlamaz. O dönemde hafız; ayetleri son nazil olmasına kadar yazılı halde yanında bulunduran ve ezberleyen kimseye denirdi, yani günümüzdeki gibi sıraya göre ezberlemesi gerekmezdi.
Kuran-ı Kerim'de surelerin sıralanış şekli pek de önemli değil, bir sure başta da olabilir sonda da, önemli olan surelerin birbirinden ayrılması ve her sure içerisinde hangi ayetlerin bulunmasıdır ki bunu da zaten bizzat Peygamber (s.a.a) hayatında düzenlemişti. Peygamber'in ömrünün sonuna kadar vahiy gelme ihtimali bulunmaktaydı, bazen ayetlerin yerini Cebrail değiştiriyordu, dolayısıyla Kuran'ın inişinin son bulduğundan emin olmadıkça surelerin belli bir sıraya konulması mümkün değildi. Kuran nüzulünün son bulması da Peygamber'in hayatına bağlıydı. Bütün bunları göz önünde bulundurarak Kuran surelerinin sıralanışının Hz. Peygamber'in vefatından sonra gerçekleştiğini söyleyebiliriz.
Bu yüzden de birçok araştırmacı-yazar, tarihçi ve ilim adamı; Resulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra Kuran'ın iki cilt arasında toplanıp, surelerin belirli bir sıraya dizilmesinin ilk olarak Hz. Ali (a.s) tarafından yapıldığı görüşündedirler. Emir'el Muminin Kuran'ı ilk toplayandır. O hazretten sonra bu işi yapan bir diğer kimse de Zeyd b. Sabit ve bir grup büyük sahabedir. Bu hususta kimsenin bir kuşkusu ya da şüphesi bulunmamaktadır.
Allah Resulü'nün (s.a.a) vefatından sonra Kuran'ı toplayan ilk kişi İmam Ali'dir (a.s) ve ona bu kutsal görevi Hz. Peygamber'in kendisi vermiştir. Hz. Ali, Peygamber (s.a.a) tarafından verilen bu önemli görevi yerine getirmek için altı ay boyunca evinden dışarı çıkmamış ve büyük bir çalışma içerisine girişmişti. Rical ilminde uzman olan İbn-i Nedim şöyle diyor:
"İlk olarak Ali (a.s) Kuran ayetlerini iki cilt (Mushaf) arasına topladı. Bu Mushaf şu anda Cafer ailesinde bulunmaktadır. Ben Hz. Ali'nin eliyle yazmış olduğu Mushaf'ı Ebu Ya'la Hamza Hasani'nin evinde görmüştüm. Hasan b. Ali'nin (a.s) çocukları bunu miras olarak almışlardı."1
Muhammed b. Sirin, İkrime'den şöyle nakletmekte dir: "Ebubekir'in hilâfetinin başlangıcında Ali (a.s) evde oturup Kuran'ı toplamakla uğraşıyordu." İbn-i Sirin diyor ki, İkrime'ye "Ali'nin (a.s) mushafının düzen ve sıralanışı diğer mushaflardan farklı mıydı?" diye sordum, o da şu cevabı verdi: "Eğer insanlar ve cinler bir araya gelip el ele verseler dahi Ali'nin toplayıp düzenlemiş olduğu Kuran'ı asla hazırlayamazlar." İbn-i Sirin daha sonra diyor ki: "O Mushaf'ı elde edebilmek için çok çalıştım, ama ne yazık ki bir sonuca varamadım." 2 İbn-i Cezzi Kelebi şöyle ise diyor: "Eğer Ali'nin (a.s) Mushaf'ına ulaşılabilinseydi, kesinlikle birçok bilgiye de ulaşılacaktı." 3
Hz. Ali'nin Mushaf'ının Özellikleri
Hz. Ali'nin (a.s) bir araya getirmiş olduğu Mushaf, sonradan toplanan Mushaflarda bulunmayan birçok güzel özelliğe sahipti, onlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1- Sure ve ayetlerin sıralanışında dikkat edilen nokta, her birinin iniş sırasına göre sıralanmasıdır. Önce Mekkî sureler, sonrada Medenî sureler yer almaktadır. Bu şekilde ayetlerin seyri ve iniş tarihi belirgindir. Bu da ilâhî hükümlerle, ahkâm kurallarının ne şekilde yürürlüğe konulduğunu bilmemizi sağlar. Ayrıca nasih ve mensuh ayetlerinin anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır.
2- Bu Mushaf'taki ayetlerin yazılış şeklinde, Hz. Resulullah'ın okuyuş şekli esas alınmıştır. Asıl olan Hz. Peygamber'in kıraatidir, Hz. Ali de bunu Mushaf'ında getirmesiyle kıraatler arası ihtilâfa kesinlikle mahal bırakmıyordu. Böylece ayetlerin içeriğinin anlaşılması ve doğru tefsirin yapılmasına büyük ölçüde katkıda bulunmuş oluyordu. Bu özellik çok önemlidir; çünkü kıraatler arası ihtilâflar Kuran'ı tefsir etmek isteyen müfessirin yanlış tefsir yapmasına sebebiyet verebilir. Hz. Ali'nin (a.s) Mushaf'ında şaşkınlığa ve hataya yol açabilecek hiçbir durum mevzu bahis değildir.
3- Hz. Ali'nin Mushaf'ında hem tenzil (ayetin iniş sebebi) hem de tevil bulunmaktaydı. Ayet ve surelerin inişi ve iniş nedenleri Mushaf'ın kenarlarında haşiye olarak açıklanmıştı. Bu haşiyeler Kuran'ın anlaşılmayan yerlerinin anlaşılması ve anlaşılan ayetlerin de çok daha iyi anlaşılmasını sağlıyordu. Tenzilin haşiyelerde kaydedilmesinin yanı sıra bazı tevillere de yer verilmişti. Bu teviller ayetlerin anlaşılmasında oldukça etkili olan, özel bazı ayetlerle ilgili genel ve kapsayıcı algılamalardan ibaretti.
Emir'ül-müminin Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "Ben onlara hem tenzili hem de tevili içeren bir kitap getirdim"1 ve bir başka hadisinde: "Peygamber (s.a.a) kendisine inen her ayeti bana okuyup dikte ettiriyordu; ben de buyurduklarını yazıyordum. Ayrıca her ayetin tefsir ve tevilini, nasih ve mensuhunu, muhkem ve müteşabihini bana öğretiyordu, yüce Allah'a benim iyice anlamam ve ezberlemem için de dua ediyordu. O günden sonra hiçbir ayeti unutmadım, bana öğrettiği benim de yazdığım bilgilerden hiçbir şeyi kaybetmedim." 2
Sonuçta Hz. Ali, Hz. Peygamber'in vefatından sonra Kuran'ı bir araya getirmek için altı ay boyunca çalıştı ve hazırlamış olduğu Mushaf büyük sureden küçük sureye doğru değil de iniş önceliğine göre sıralanmıştı. Resulullah'ın okuyuşu esas alınmış, ayetler için dipnotta gerekli tefsir ve açıklama yapılmıştı. Hz. Ali'nin bu çok önemli çalışması ne yazık ki kabul görmedi. O hazrete düşman olanlar, inatla İslam âlemini bu eşsiz Mushaf'tan mahrum bıraktılar. Eğer Hz. Ali'nin Mushaf'ı esas alınmış olsaydı sonraları oluşan kıraattaki ihtilâflar ve yanlış tefsirler olmayacak, bugün Kuran'ın idraki ve anlaşılmasının önündeki engeller kalkmış olacaktı.
Do'stlaringiz bilan baham: |