BÖLÜM 17
Irkçı Devlet, hayatının lüzumlu şartları
bilinmekle eyleme geçi-I rilemez. Irkçı bir
devletin nasıl olacağını bilmek de yeterli
değildir. önce, ırkçı devleti meydana getirmek
gerekmektedir.
Her şeyden önce, bugünkü durumlarıyla
devletten faydalanan partilerin bu durumlarında
bir değişiklik yapmalarına teşebbüs etmeleri ve
bu adi tavır ve hareketlerini kendiliklerinden
değiştirmeleri beklenemez. Kaldı ki bu partileri
idare edenler daima Yahudi-lerdir ve Yahudiler
olacaktır. Hedef olduğumuz olumsuz değişiklik
eğer önlenemezse bir gün Yahudi, milletleri
ezecek ve onların efendisi olacaktır. Korkaklık,
tembellik ya da ahmaklık yüzünden yok ve
harap olmaya son sürat koşan milyonlarca
Alman burjuvası ve proleteri karşısında takip âdi
gayeyi gayet iyi idrak eden Yahudi, bu âdi
gayeye
ulaşmak
için
yolunda
hiçbir
mukavemete tesadüf etmeden ilerlemektedir.
Yahudi tarafından sevk ve idare edilen bir siyasi
parti Yahudi menfaatlerinden başka bir şey için
mücadele etmez. Bu menfaatlerin ise üstün
ırkların esaslı emelleri ile ortak bir tarafı yoktur.
Eğer ırkçı devlet, ideal sahasından, realite
sahasına nakledilmek isteniyorsa, her şeyden
önce, kamu hayatının mevcut bütün kuvvetleri
haricinde, böyle bir ideal uğrunda kavgayı göze
almak iradesine ve vasıtasına sahip yeni bir parti
aramalıdır. Çünkü burada, hakikaten bir kavga
bahis mevzuudur.
Tarihin ortaya koyduğu bir hakikat vardır: En
büyük zorluk, yeni bir vaziyet meydana
getirmek
değil,
ona
yeri
serbest
bulundurabilmektir.
Batıl fikirlerle menfaatler birleşince bu vaziyet
karşısında mevki alıyorlar, her türlü çareye
başvurarak, kendilerinin hesaplarına uygun
düşmeyen veya onları tehdit eden bir fikrin
zaferini
yasaklamaya
kalkıyorlar.
Bundan
dolayıdır ki, bizim hareketimizin mücahitleri,
bütün olumlu zevk ve heyecanına rağmen önce
mevcut olan vaziyetten kurtulmak için olumsuz
bir mücadeleye atılmalıdırlar.
Yeni ilkeli genç ve asil doktrin, her ne kadar
nahoş görünürse de, başlangıçta merhamet
göstermeden
eleştiri
silâhını
kullanmalıdır.
Bugün, sözümona ırkçı olanların her vesile ile
olumsuz bir eleştiriye girişmekten çekindiklerini
ve
bütün
faaliyetlerini
yapıcı
bir
işe
hasrettiklerini tekrar tekrar söylemelerine tanık
oluyoruz. Bu da böylelerinin tarihi konulardaki
görüşlerinin de pek az derin olduğunu ispat
eder.
Bu çocukça ve aptalca bir düşünüştür. Bu gibi
"kafa'larda tarih zerre kadar bir iz bırakmadan
gelip geçmiştir. Marksizm'in, bir gayesi vardır.
Bu gaye, yapıcı bir işi eleştirmekten ibarettir.
Marksist-lerin yaptıkları, yıkıcı ve ayırıcı bir
eleştiridir.
Onlar
için
ancak
uluslararası
Yahudiliğin
ve
kozmopolit
maliyecilerin
istibdadını ihya etmek söz konusudur. Hep ve
daima eleştirdiler. Neticede bu kemiriciler,
devleti parçaladılar ve onu tamamen yıkılmaya
hazır bir hale getirdiler, işte bundan sonra o
mahut söz, "yapıcılık" sözü edilmeğe başlandı.
Bu açık ve mantığa uygun bir harekettir.
Mevcut bir vaziyet, gelecekteki vaziyetin
peygamberleri
ve
avukatları
önünde
kendiliğinden yıkılıp gitmez. Mevcut vaziyetin
taraftarlarının veya mevcut vaziyetle sadece
biraz ilgili olanların, sadece gerekli görülmesi
üzerine yeni bir rejim fikrine kapılacaklarına ve
bunu tamamıyla kabul edeceklerine ihtimal
verilemez. Bilâkis iki rejim aynı zamanda
mevcut olmakta devam edecektir. Yalnızca
sözde kalan felsefi doktrin bir partinin dar
çerçevesi dahilinde ebediyen kapalı kalacaktır.
Çünkü herhangi bir doktrin hiçbir zaman
hoşgörülü olamaz. Şiddetle kendi telkinlerinin
ve fikirlerinin tanınmasını arzu eder. Çünkü bu
inanışlar, bütün kamu hayatını değiştirecektir.
Bir doktrin eski rejimin hiçbir bakiyesine
tahammül edemez. Dinler için de durum aynıdır.
Hıristiyanlık da yalnız kendi tapınaklarını
kurmakla yetinemezdi. Tanrı'ya ortak koşanların
tapınaklarını da yıkması icap ediyordu. Yalnız
bu tutucu ve hoşgörüden yoksun davranış
havarilik inancını yaratabilirdi. Bu iki tarihi
örnek pek haklı olarak itiraz edilebilir, ve bu tarz
, hoşgörüsüzlük ve taassup esas itibariyle
Yahudi'ye yaraşır, denebilir. Bu söz bin kere
doğru olabilir. Ancak bundan esef duyulabilir.
Pek haklı bir endişe ile denilebilir ki insanlığın
tarihinde bu dinin meydana çıkışı, o yere, o
güne kadar mevcut olmayan yeni bir şey
getirmiştir.
Fakat bunun hiçbir faydası yoktur. Bugün bir
emrivaki söz konusudur. Alman milletini
bugünkü vaziyetten kurtarmak isteyenler, şu
veya bu mevcut olmasaydı ne kadar güzel
olurdu diye kafa patlatacak durumda değildirler.
Bu kimseler, esasta mevcut olan şeyin nasıl yok
edileceğim
araştırmak
ve
tayin
etmek
durumundadırlar.
En şiddetli müsamahasızlıkla dolu bir doktrin
(Marksizm), ancak o doktrine karşı aynı ruhu
taşıyan, aynı kuvvetli irade ile mücadele eden ve
aynı zamanda hakikate mutlak surette uygun bir
fikir taşıyan doktrin (Nasyonal Sosyalizm)
tarafından parçalanacaktır.
Bugün herkes tarihi inceleyecek olursa
zamanımızdakine nispetle çok daha hür olan
eski devirlerde Hıristiyanlığın ilk manevi terörü
ortaya koymuş olduğunu pekâlâ görebilir, işte o
devirden bu yana, dünyanın bu terörün hükmü
altında yaşaması keyfiyetine karşı kimse bir şey
yapamazdı. Bundan çıkacak sonuç şudur:
Zorlama ancak zorlama ile, terör, ancak terör ile
yokedüebilir. işte ancak o zaman yeni bir rejim
kurmak mümkün olur.
Siyasi partiler "karşılıklı menfaatler" ile
anlaşmaya meyyaldirler. Felsefi doktrinler ise
asla anlaşamazlar.Hattâ siyasi partiler karşı
çıkanları ile de anlaşmaya varırlar. Felsefi
doktrinler kendilerini "hata işlemez" ilân ederler.
Siyasi partiler başlangıçta hemen daima zorba
bir dayatmaya erişmek niyetindedirler. Bu
partiler, bir iki felsefi doktrine karşı bir dereceye
kadar bir eğilim gösterirler. Fakat programlarının
darlığı siyasi partileri, hakiki bir felsefi doktrinin
müdafaasının
gerektirdiği
kahramanlıktan
mahrum bırakır. Siyasi partilerin uzlaştırıcı
iradeleri etraflarına küçük ve zayıf ruhları toplar.
Bu gibi kimselerle, örneğin bir haçlılar seferine
çıkılamaz. Bundan dolayı, çoğu zaman pek
erken olarak o acınacak küçüklükleri içinde
mahsur kalırlar.
İşin aslı tetkik edilecek olursa şu manzara ile
karşılaşırız.
Siyasi
Do'stlaringiz bilan baham: |