Key Words: Common memory, Community Memory , Caucasion Culture
Batı toplumunda bellek ve yazı arasında yakın bir bağ bulunmaktadır. Latince memoria sözcüğünün iki anlamı bulunmaktadır. Bunlar bellek ve hatıradır. Bu iki anlamlılık insanın hatıraları ile bu hatıralardan bağımsız olarak bilgiyi kaydetmek için keşfedilmiş araçlar arasındaki bağlantıyı vurgulamaktadır.162 Platon İnsan zihninin bir balmumu topağından oluştuğunu, büyüklüğünün, temizliğinin ve kıvamının kişiden kişiye değiştiğini, ama bazı insanlarda her şeyiyle dört dörtlük olabileceğini söylerken belleğin tanrısal bir armağan olduğuna gönderme yapmaktadır.
Bellek ilkel toplumla bugünkü modern toplumun kültür ve sosyal düzeni arasındaki farklılık veya iki toplumun öğrenme deneyimlerinden kaynaklanan bilgi, imge ve izlenimler olarak tanımlanmaktadır. Kültür insandan insana kuşaktan kuşağa bilgi ve görgü aktarımını sağlayan ortamı oluşturmaktadır. Kültür bir toplumun belleği olarak değerlendirilmektedir. Toplum, yaşantılarını ve yaşantılardan öğrendiği sonuçları kültür içinde kuşaktan kuşağa aktarır. İki toplum arasındaki fark bilgi birikiminden doğmakta ve kültür bu birikimin ortay konulan sonuçlarını oluşturmaktadır.
Bellek; bireysel ve kendiliğinden bir olgu olarak değil sosyal alanda kesişen, içinde bulunulan anın dinamiklerince belirlenen ve toplumsal kimliklerimizi kuran, hatırlanmanın ve unutmanın bireysel olduğu kadar sosyal ve politik bir süreç olduğunu ortaya koyan değişken bir süreç olarak tanımlanabilir.
Toplumsal belek ise maddi ve manevi değerler birikimi olarak tanımlanan kültür kavramına dayandırılabilir. Çünkü kültür, toplumun yüzlerce, binlerce yıldan beri oluşturduğu ortak amaçların, beklentilerin, değerlerin, inançların, duygu ve düşüncelerin özetle davranış kalıplarının depolandığı, saklandığı soyut bir kavram olup toplumsal bellek olarak da kabul edilebilir.
Antropologlar toplumsal belleği oluşturan dört ana kavram üzerinde yoğunlaşarak onu şöyle tanımlamaktadırlar.
Kültür bir toplumun ya da bütün toplumların uygarlık birikimidir
Kültür belli bir toplumun kendisidir
Kültür bir dizi sosyal süreçlerin bileşkesidir
Kültür bir insan be toplum kuramıdır
Cengiz Aytmatov’un eserlerinden hareketle belleğe ilişkin bir sınıflandırma yapan Ramazan Korkmaz, bellek mekanlarını işlevsel özellikleri açısından dört kategoriye ayırmıştır. Bunlar deneyimsel/ mimetik bellek, nesneler belleği, dil ve iletişim belleği ile kültürel bellek olarak adlandırılmıştır.163 Dil, ulus ve coğrafya arasında bağ kuran önemli referanslardan birisi olan Jules Michelet insanların yaşadıkları mekanla kaderleri arasında bir bağ bulunduğundan bahsetmektedir. Tarih biliminin ilk önce coğrafya olarak başladığı iddiasını da ileri sürerek bu düşüncesine belirginlik kazandırmaktadır.
Uygarlık tarihinin Kafkaslardaki büyük birikiminden yola çıkarak bu bölgedeki farklı kimlikler, tarih, siyaset anlayışı üzerinden ipek yolunun efsane ve gerçekleri değerlendirilebilecektir. Coğrafya, tarih içeren çok disiplinli yaklaşımlar yolu ile kültür, ekonomi, hukuk ve siyaset konuları bu coğrafyanın ilgilenmesi gereken temel mihenk taşları olacaktır.
Unesco ‘nun 1989 yılından itibaren ortaya koyduğu çalışmalarda ortak bellek olarak nitelenen Folklor terimi daha geniş değerlendirmelerle toplumsal kimlik, tarihsel süreklilik gibi adlandırmalarda alabilmektedir. Tarih boyunca değişmeden, binlerce yıldan beri aynı yazılı ve görsel dönem özelliklerini taşıyan anlamları da kullanılmaktadır.164 Eski dünya anakarasının bilinen mitolojik söylenceleriyle Kuzey Kafkasya mitolojisi arasında var olduğu söylenen bağlantılar hakkında çok şey yazılıp çizilmiş olmamakla birlikte mitoloji ile uğraşanlar özellikle Yunan mitolojisiyle Kafkas mitolojisi arasında birçok ortak öğe ve ortak motif bulmuşlardır. Aslında bu doğaldır da ve birinin diğerinden çıktığı tezi ispatlanamaz. Doğrusu bu iki kültürün birbirinden çok şey alıp verdiğini kabul etmek olmalıdır. İşte bu noktada Kafkasya yalnız eski Yunan değil, bütün Anadolu ve ön Asya söylencelerinin masal ve mit diyarı olmuştur.
İnsanlığın en eski çağlarından beri geçit vermeyen dağların arasındaki bu coğrafya diğer uygarlıklar için bir merak konusu olmuş ve mitolojilerinde yer almıştır. Demek en eski çağlardan beri bu topraklar, üzerinde yaşayan insanlarıyla, dorukları sisli dağlarıyla, doğal güzellikleriyle dikkatleri üzerine çekmiş onların hayal gücünün yakıştırdığı bir biçime bürünmüştür. Bugünde bu coğrafya da üretilmeye çalışılan kaos ve savaş çığırtkanlıklarının aksine güzellikleri ve faklılıkları ile bu kültürel zenginliği dünyaya tanıtmak gerekmektedir.
Geçmiş’in ortaya çıkması ve bir anlama dönüşerek var olabilmesi için şimdi’yi yaşayan birey’in onunla ilişki içerisine girmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu ilişki bireye tarihsellik kazandırır ve onu daha derin bir yapı olan kültürel belleğe taşır.
Tarih boyunca çeşitli kültür ve medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Kafkas coğrafyası binlerce yıldır kuşaktan kuşağa aktarılan sözlü gelenek, anlatımlar, gösteri ve el sanatları, şölenler ve toplumsal bilgilerden oluşan zengin bir “somut olmayan kültürel mirasa” sahiptir. Bugün üzerinde yaşayan toplulukların milli ve etnikleştirildikleri oranın aksine birlikte yaşama olgusu ve duyarlılığına sahip olan aynı zamanda modern ötekileştirme teorilerinden uzak olan bu coğrafya kendi kültürel ve maddi zenginliğini birleştirici unsur olarak kullanmak istemektedir. Kafkas coğrafyası Manas destanındaki işlenen yönüyle bellek yitimine uğrayan topluluk ve kuşakları tekrar nasıl ortak bir ses etrafında birleştirebileceğini düşünmek durumundadır. XXI. Yüzyılın küreselleşme ve yalnızlaşma anlayışlarının aksine bu düşünceyi harekete geçirmelidir.
Sözlü tarihin kullandığı dünya kahvesi yöntemi, yaşamöyküsü yöntemi, güncel tanıklarla görüşmeler gibi yöntemler aracılığı ile bölgenin sosyo -kültürel dinamizmi gelecek kuşaklara aktarılmış olacaktır. Bu çalışmalar sayesinde geçmişle ilgili çok perspektifli bir bakış açısı geliştirilecek ve başarılı bir bilinç yükselmesine katkı sağlanacaktır.
Günümüzde özellikle sözlü tarihçiler, geçmişin günümüzde nasıl anlamlandırıldığını araştırmak için sıradan insanların tarihsel olayları nasıl aktardıklarını incelemektedirler. Geçmişi anımsarken birçok farklı kaynaktan yararlanmaktayız. Bellek, önceki kuşaklar tarafından bize aktarılan anılar, tarihsel belgeler ve medya gibi malzemelerden oluşmaktadır. Biz bu bellek sayesinde geçmişin bilgi metaforunu gelecek kuşaklara iletebilmekteyiz. Kafkasya çok özel bir kültür coğrafyasına sahip bir coğrafya olarak köklü bir geçmişe sahiptir. Tekrar oluşturmanın oldukça zor olduğu özgün bir kimliğe sahip bulunmaktadır.
İnsanlık tarihinin önemli merhalelerine şahit olan bu coğrafya, toplumsal bellek içinde önemli verilere sahip bulunmaktadır. Bu veriler arasında bulunan geçmiş dönemlerin değerlerini gelecek kuşaklara aktararak yaşamı şekillendirme en önemli hedef olmalıdır.
Bugün savaşlar ile insanlar birbirini boğazlayarak nesillerin yok olmasına, değerlerin kaybolmasına ve evrenin düzeninin bozulmasına neden olmaktadırlar. İnsanların kendi aralarındaki savaş, evrendeki tüm yaşam dengelerini altüst ettiğinden tüm canlılar, bu hastalıklı bilinç yansımasından ürkmektedirler.
Dünyada gelişmekte olan her kavram, teknoloji adıyla üretilen her öğe hem şimdiyi hem de geleceği etkileyecek bir özelliğe çok kısa bir zaman diliminde ulaşmaktadır. Buradan hareketle gelişmelerin doğasına uygun olmasını sağlayabilen toplumlar küreselleşmenin olumlu ve olumsuz sonuçlarına önlem alma şansına sahip olabilmektedirler.
Geçmiş değerlerin özümsendiği, doğrularının süreklilik kazandığı, yeniliklerinin sürekli gözden geçirildiği süreçler oluşturabilen toplumlar bulundukları coğrafyaları daraltmadan sahip oldukları kültürel zenginliği yaşayabilmekte ve sonraki nesillere aktarabilmektedirler.