27ûa) Bk. meselâ Schuyler, Turkestan, I, 132-139.
[27«b) Yunanlılarda erkek sevgisi hakkında bk. Pauly - Wissowa’s Real - Encyclopiidie, XI, I, s. 897; İran ve Tibet kavimler inde, Horasan tüccarlarında ve manihaistlerde, lranlı KhoreZmlilerde bu âdet ile bunu yapanların Oğuzlarda ve diğer Türklerde katil cezası ile tecziye edilmiş olduğu hakkında bk. Z. V. Togan, İbn Facilan, s. 25, 134-135. Türklerde, Eftalitlerde betçebazlık var- diyse de (bk. Tabarî, I, 873) Beladhurî’nin anlattığına göre, onlara da bu âdeti Fars vilâyeti İranlilan getirmişlerdi (Beladhurî, Futûh, 403).]
27 7) Schuyler, a. e. I, 132-3.
cümeleri ile beraber neşrettiler-*8) . Rus ressamları da, bu âdete ait boyalı resimler vücuda getirerek, yerlileri Kasta insanlar olarak gösteriyorlardı -7;ı). Türk münevverleri ve muallimleri millî ruhu aşılıyarak Türk muhitine sokulan bu gibi İran âdetleri ile mücadele ettikleri gibi, betçe oyununu da ortadan kaldırmaktadırlar. Vaktiyle Iran edebiyatı tesiriyle çağatay edebiyatında da erkek sevgisini söyliyen gazel edebiyatı vücuda gelmişti. Bugünün okuyucuları, bu nevi şiirleri kızlar tarafından yiğitlere söylenmiş telâkki ederler; farsçada ve türkçede tezkir, tenis farkı olmaması bunu kolaylaştırıyor. 1 ürkistanm şimal kısımlarında Kazak, Başkurt ve Türkmenlerle göçebe Özbeklerde kadın, hiçbir zaman örtünüp kapanmamıştır. Kapalılık yalnız Kent Türklerinde, Taciklerde ve Tatarlarda hâkim idi. Rusya hâkimiyeti devrinde buralarda da kadın yavaş yavaş cemiyete girmeğe başladı. Nalifk:^ ve zevcesi «Ferganede yerli kadınlar» adıyla 1 886 da neşrettikleri esende, Fergane vilâyetinde kadının «İslâm âdâbına biraz da mugayir bir yolla» cemiyete girmekte ve «betçe»leri tazyik etmekte olduğunu yazmışlardı. Sonradan maarifin intişarı, bilhassa rus mektebi, kadını hayat meydanına çıkardı. Tah- s.ü gören kadınlar gittikçe çoğaldı. Son yıllarda Türkistanlı gençlerin gayretiyle 1923 te başlayıp şehirlerde kadınlar tamamiyle açılmıştır. İlk defa olarak müslüman türk kadınlarının açılması 1 7 ağustos 1923 le olmuştur. Mezkûr günde Taşkentte «Kadınlar klübü»nden beş türk kadını nutuk söyliyerek «perence» (peçe)yi açmışlardır ve bu hâdise Avrupada da ehemmiyetle kaydedilmiştir ’-80). Sonra bu hareket inkılâbı bir şekil alarak, bütün müteassıpların telâşına rağmen, gençliğin gayretiyle köylere kadar yayılmıştır. Özbek gazetelerinde bilhassa komünist fırka azalan ve memurlar, muallimler, kadmlariyle ve hemşireleri ile beraber, mecburî surette içtimaa dâvet edilir, kadınların peçesini açmak istemiyen davetlilerin listesi gazetelerde neşredilir, bu toplantılara gelmemek imkânsız olduğu gibi gelmiyenler memuriyetten azledilirler- di. Böylelikle şimdi kadın, tamamiyle cemiyete girdi. Kadın spor cemiyetleri teşekkül" etti. Şimdi resimli Avrupa gazetelerinde «Frauen - 339 340
Sport in Mittelasien» (Ortaasyada kadın sporları) başlığı ile resimler görülmektedir.
Eski edebiyatta, yalnız perde arkasında parladığı şairane tasvir edilen gözler, şimdi bu spor sayesinde erkeklere de dimdik bakmaktadır. İnkılâp sayesinde kızlar birkaç sene zarfında mektepte ve sporda erkeklerle muvazi yer tutmaktadırlar. Kazak-Kırgızlarda ise kadın açık olmakla beraber, kendisini esir haline koyan «kadınları miras» ( «cisir») saymak ve «mehir» («qalm») âdetleri vardı, onlar da şimdi ortadan kalktı. Çok kadın almak ise, hususî mülk ve servet ortadan kalktığı için, kendiliğinden kalkmıştır.
Türkistanda» asri cemiyet hayatının intişarında Tatarların da mühim rolü olmuştur. Taşkentte birinci cemiyeti hayriye, 1909 yılında Tatarlar tarafından açılmıştır. Tatar kadınları daha 1908 de ilk defa Kazana geldiğim zaman çarşaflı (çapanlı; ‘idiler. Voskresinski dedikleri caddelere çıkıp «çapan» altından «temaşa» edip dururlardı. Fakat Türkistan şehirlerindeki Kazanlı hanımlar çarşafı «Kazan» şehrindeki hanımlardan daha önce attılar. Türkistanda kadının açılmasında ve sahneye çıkmasında, kız mektebi açılıp türk kadın muallimler sınıfı vücuda gelmesinde Taşkent gibi Tatarı çok olan, şehirlerde ve Bukharada Ka- zanlı türk kadınlarının mühim rolü olmuştur. Buru nla beraber Türkis- tandaki Tatarlardan birçoklarının kadınları ancak şehirli Özbek kadın- lariyle beraber açılmaktadır.
Şehir Kent 1 üık ve Ozb.eklerinde bilhassa «temaşa» hevesi ve mizah temayülü büyüktür. Bu husus, tiyatronun ve komedinin inkişafına sebep olmaktadır. Bu yıl (1928) Taşkentten gelen birisi şöyle anlatıyor: «Tiyatro bizde çok inkişaf ederdi, hükümet mâni oluyor. Millî mevzudaki piyesler memnudur. Yalnız Rusların kendileri tarafından gösterilen mevzular üzerinde ve kendi emirleriyle yazılan ve yahut tercüme edilen eserler sahneye konuluyor. Millî bir eser sahneye vaz*edildiği gün, Kalizey’de bilet elde etmek müşkül oluyor. Sayfiye ve bahçelerden Kalizey’e kadar iki üç saat yayan yürüyerek tiyatroya gelenler oluyor. Böyle gitseydi tiyatronun varidatı bütün masrafı kapamakla kalmayıp, sanatkârlar için de iyi bir varidat getirirdi. Tiyatroda millî eserler filhakika halkın can azığıdır. Halk kendi ruhunu mahirane ve canlı olarak gösteren millî artistleri gerçekten de candan seviyor. Başka bir şeraitte tiyatro vasıtasiyle halka her şeyi anlatmak olurdu. Fakat ne çare ki hükümet bunun inkişafına yol vermiyor. İşi sahte ve menfur propaganda tarafına çeviriyorlar ve ahalinin tiyatro hevesi sönüyor».
Tiyatro, Türkistanda eskidenberi vardı. Buna ait en eski vesikaları Mösyü Lo Coq neşretmek üzeredir. Anadolu Türklerindeki «Karagöz»
— 53U
tiyatrosu da galiba Türkistandan gelmedir. «Hayal» ve «qoğurcaq» o- yunları, ve yerli akrobatlar («qızıq» ve «dârbâz»lar), «köpkeri» (yahut «kökböri») oyunları eskiden ahalinin eğlencelerini teşkil etmişlerdir. Türkistanda hayal ve qoğurcaq tiyatrosu bu son yıllarda Barthold, Sanı oyl o viç, ve Kamarov tarafından ilk defa bahis mevzuu edilmiştir. Semerkandda ve Khıyvada «çadırlı tiyatro» («çadır-i hayâl» yahut «Lokhtek bâz») artistleri, esbabını iki eşek üzerine atarak, köy köy gezer, yanlarında zurnacı (surnaycı) ve davulcu (daireci)ler olduğu halde 4-5 kişi olarak oyunlarını ahaliye gösterirler (qoğurcaqları perde arkasında parmakla oynatır ve kendileri görünmezler). Bu halk artistleri ve musikişinasları, eski Türkistan sınıf teşkilâtında ayrı bir «lonca» (Corporation) teşkil ederlerdi. Artistlerin piri «Hazreti Cebrail»dir. Kendilerine mahsus «risale»leri olur, ki «Risalei M.shterlik» derler. Kent Türklerinde bir de «meddah»lar olur, göçebe özbeklerde ise şâir ve kâhin «bakşı»lar vardır. Kırgız Kazaklarda yine şaman «bakşı».lar ve «akın»lar, «manasçı» destancılar vardır.
Bolşevikler her şeyi resmî propagandaları yoluna çevirmek yolunu tâkip ettikleri gibi, yerli türk meddah, bakşı, destancı ve manasçılarını da o yolda istihdam etmek isterler. Bunu yapmayıp eski millî ananelere sadık kalanları, Türk milletinin şevketli mâzisini hatırlattıklarından, kendi siyasetleri için muzır bilirler ve mahvına çalışırlarjj/Sovyetlerin Türkistandaki resmî gazetesi olan «Turkestanskaya Pravda» 1924 teki 23. sayısında Kırgızların «Manas» destanına temas ederek diyor ki; «Manas destanı Panturkizm fikrinin intişar ettiği devirde zâhir olmuştur. Diğer taraftan ittihadı İslâm fikirlerinin intişarı sebebiyle bu destana paislâmizm fikirleri de girip yerleşmiştir. Destanın ilk kısmı hâlis millî ruhtadır. Eserin ehemmiyeti yalnız İlmî olabilir, fakat İlmî kıymeti haiz olan bu eserin Türk halkı arasında millî ve dinî hayatı muhafazaya sebebiyet vermesi imkânı vardır. Bu meselede dikkatli olmalıyız».
Destanları yaşatan zevat her yerde eskiden hep fukara züğürt insanlardı. Bolşevik devrindeki açlıkların ilk kurbanları da bunlar oldular. Mamafih Sovyet memleketinde dinî Hayatın geçirdiği buhran, halkı yine o eski millî ananeleri, yaşatanlara doğru sevketmektedir.
Do'stlaringiz bilan baham: |