İNCELEME
öte yandan, “İslam cumhuriyeti” olan Pakis-
tan’ın diğer İslam ülkelerine örnek olacak bir-
leştiricilik misyonu da bölgedeki mimari gele-
nekte daha önce var olmamış merkezi plan
şemasının kullanılmasını sağlamıştır. Ancak
Mescid-i Tuba’yı yorumlayabilmek için Pakis-
tan’da yapılan ve yapılmakta olan başka projele-
re ve tartışmalara da göz atmak gereklidir.
İsveç firması MRV’nin başkenti “ulusun ön
avlusu” olarak tanımladığı 1952 tarihli Büyük
Karaçi Planı’nda, altıgen planlı bir alan, 1948’de
ölen Cinnah için anıtmezar alanı olarak ayrıl-
mıştır; bir bakıma Pakistan’ın kendisine biçtiği
örnek model yaratma misyonunu temsil etmek-
tedir (Khan, 2013: 131).
20
Anıtmezar için ilk
avan proje Türkiye’de Vakıflar baş mimarı olan
Vasfi Egeli’ye yaptırılmış (Arkitekt, 1959: 16;
Zelef, 2003),
21
ama daha sonra bundan vazgeçi-
lerek uluslararası bir yarışma açılmıştır (Arki-
tekt, 1957: 73-74). Yarışmayı kazanan, Lond-
ra’dan Raglan Squire’in hiperbolik paraboloit
formlarla anıtsal bir etki yaratan projesi (Arki-
tekt, 1959: 16), büyük bir tartışma başlatır.
Gürkanlı ve İslami formların beklentisi içinde
olanlar ve modernistler arasındaki tartışmayı
Cinnah’ın kız kardeşi Fatma Cinnah sonlandı-
rır: “Hani kubbe? Hani minare? Hani süslü
saçaklar?” (Khan, 2013: 131). Sonra Bom-
bay’daki J. J. School’un hocası mimar Yahya
Merchant’ın (Mumtaz, 1999: 121) geleneksel
biçimleri olabildiğince soyutlayarak hazırladığı
yeni proje uygulanmıştır (Khan, 2013: 134).
Mescid-i Tuba’nın yapımı söz konusu oldu-
ğunda Cinnah’ın anıtmezarı çoktan yapılmıştır,
ama yurtdışında da olsa, Chauhan’ın proje tar-
tışmasının nasıl bittiğinden haberi olmalıdır.
Cinnah’ın kız kardeşinin ağabeyinin anıt mezarı
ile ilgili yorumu da hâlâ akıllardadır. Öte yan-
dan, diğer İslam ülkelerine örnek olacak birleş-
tiricilik misyonu gereği camiye bir kubbeyle
örtülebilecek tümel bir mekân gerekmektedir.
Böylece Roma’da iken gördüğü ve gezdiği Ner-
vi’nin Küçük Spor Sarayı’nın saçakları dalgalı
basık kubbesini tıpatıp olmasa da oldukça ben-
zeterek almış, Y biçimli taşıyıcıları tasarımdan
çıkarmış, düşey taşıyıcıların arasında
c
âlî
blokla-
rını kullanarak yapıyı vernakülarize etmiştir.
Böylece modernist beklentileri karşılarken,
saçaklardaki hareketle de, Fatma Cinnah’ın
hatırlardaki “süslü saçaklar” beklentisini yanıtla-
maktadır. Avludaki revakta kullandığı çatı örtü-
sünün soyutlanmış hareketliliği de gene moder-
nlik beklentisine vurgu yapmıştır. Caminin
minaresi de Osmanlı minarelerinden soyutlana-
rak modernleştirilmiştir. Böylece ister gelenek-
sel, isterse modernist olsun, tüm beklentiler
karşılanmıştır. Chauhan, askerlerin ülkeyi
modernleştirme misyonuna da, vernakülere de,
İslam mimarisi örneklerine de göndermeler
yapan bir cami tasarlamıştır.
Yapının gerçekten modern olup olmadığı
açısından bakıldığındaysa, Nervi’nin binasının
içte ve dışta süreklilik sağlayan strüktürel bütün-
lüğünü ve modern söylemini Mescid-i Tuba’nın
kaybettiği görülmektedir. Nervi’nin kubbesinin
yerle bağlantısı çok hafifken, Mescid-i Tuba
yere bütün ağırlığıyla oturmaktadır. Kubbeyi
çevreleyen cepheye dik doğrultudaki tonozlar,
dalgalı saçakları andırmaya çalışırken yapıyı ağır-
laştırmaktadır. Modern olma talebi ve isteği var-
dır, ama modernizmin ortaya çıktığı ülkelerin
geçtiği süreçlerden geçilmemiştir; içselleştirile-
memiş modernizmi aktarma denemesi, kubbe,
minare ve süslü saçakla birleşince ortaya eklek-
tik bir yapı çıkmıştır. Bu bir yandan da geç
modernleşen ülkelerin modernlikle gelenek ara-
sında gidiş gelişlerin de ifadesidir.
Sonuç
Karaçi’deki Mescid-i Tuba, mimarlarının mesle-
ki formasyonları, patronaj ve mimari kimlikleri-
nin biçimleniş süreçleri bakımlarından incelen-
miş, Pakistan’da modern bir caminin nasıl inşa
edilebildiği sorusuna yanıt aranmıştır. Araştır-
maya konu olan binanın cami olması, kimlik
sorunsalının irdelenmesinde, siyasi ve dini kim-
liklerin birlikte ele alınması ve birbirleriyle ilişki-
lerinin sorgulanması boyutunu getirmiştir.
Pakistan yeni bir devlet olarak ulusal kimliği-
ni ve bunun mimari ifadesini kurma dönemin-
dedir. Bir yanda sömürgeci dönem öncesinde
kendini tekrarlama sürecine girmiş olan gele-
neksel mimari, diğer yanda sömürgeleştirme ile
gelen Batı etkileri vardır. Caminin yapıldığı
dönemde askerler iktidardadır ve Cinnah’ın
seküler ideolojisiyle uyumlu “gelişmiş ve ilerle-
miş modern” bir ülke yaratma gayretindedirler.
Böylelikle, hem ülkenin kuruluş döneminin ter-
cihleri, hem de Batıda eğitim alan mimarlar,
modern dilin ülkeye aktarılmasında etkili
olmuşlardır.
Mescid-i Tuba örneğinde, çoğunluğu
Hindu olan nüfusunu kaybetmiş Karaçi’nin
aniden Müslümanlaşması ve nüfusunun da kat-
lanarak artması sonucunda, yeni gelişen bölge-
lerin gereksinimi olan bir caminin yapımı ken-
tin yeni dinsel kimliğinin bir izidir. Bunun yanı
sıra, Mescid-i Tuba’nın biçimlenişinde patro-
84
mimar•ist 2018/2
Do'stlaringiz bilan baham: |