Allah af etsin “Allah günahını bağışlasın” (ITDA: 31)
Allah belasını versin-bin bela versin “Allah cezasını versin” (ITDA: 31)
Allah çok görmesin “Allah korusun” (ITDA: 31)
Allah etmesin-göstermesi “Allah esirgesin-korusun” (ITDA: 31)
Allah’a emanet “Allah’a emanet” (ITDA: 33)
Allah’ın hışmı gazabına rastlasın-uğrasın “Allah cezasını versin” (ITDA: 33)
Allah’ın rahmetine kavuşmak “Vefat etmek, ölmek” (ITDA: 33)
Bereket versin “Allah’a şükür” (ITDA: 54)
Berhudar ol paran çok olsun “Ömrün uzun olsun” (ITDA: 54)
Boyu yere girsin “Ölsün anlamında inleme” (ITDA: 61)
Canı çıksın “Müstahak olsun” (ITDA: 65)
Canı sağ olsun “Canı sağ olsun, ne olursa mala olsun” (ITDA: 65)
Canıvçın “Canına yemin olsun” (ITDA: 66)
Çamur bauva “Yaslı olasın” (ITDA: 68)
Darsı başımıza “Bizim de işlerimiz böyle iyi ve kolay gelsin” (ITDA: 73)
Dilinden asılsın “Çok kötü sözler konuşan hakkında ilenç” (ITDA: 80)
El vurduğuv toprağ altun olsun “El sürdüğün toprak altın olsun” (ITDA: 90)
Essük olma “Sağ ol, var ol; eksik olma” (ITDA: 95)
Evi avadan olsun “Evin bereketli olsun” (ITDA: 97)
Evi yıxılsın “Evi yıkılsın (ilenç/beddua anlamında)” (ITDA: 97)
Geçmiş olsun “Kaza geçiren veya hastalıktan kalkan kimseye söylenen iyi dilek” (ITDA: 101)
İki gözüm kör olsun “Kendi kendine edilen beddua” (ITDA: 124)
İmansız olsun “İmandan yoksun olarak ölsün” (ITDA: 126)
Kadası canıma düşsün “Ona gelen belaları, kendi üzerine almayı dilemek” (ITDA: 130)
Kellem üstüne “Emredersin, başım üstüne” (ITDA: 137)
Nenev ölsün “Anan ölsün” (ITDA: 3158)
Oğruv xer olsun “Yolun açık olsun” (ITDA: 160)
Oxxay etmesin “Hoş gün görmesin” (ITDA: 160)
Ömrünnen xer görsün / doysun x Ömrünnen xer görmesin / doymasın “Hayatta başarılı olsun/ Hayatta hep başarısız olsun” (ITDA: 164)
Ömrüve bereket “Ömrün uzun olsun” (ITDA: 164)
Öz ipivden boğulasan “Kötü kimseye karşı ağır ilenme” (ITDA: 165)
Vayına kalmak-düşmek “Kendi derdine bulaşmak” (ITDA: 203).
Temel Kavramlar
Çalışmamızda kullandığımız bazı terimleri ve kavramları açıklamak çalışmamız açısından kolaylık sağlayacaktır. Aynı zamanda bu kavramlar, kalıp sözlerin daha iyi anlaşılmasına ve diğer kalıplaşmış dil birimleriyle aralarında ne gibi farklılıkların ya da ilişkilerinin olduğunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Kalıp sözler bir toplumun kültürünün ve toplumsal bir nezaketin, zerafetin göstergesi olarak söz varlığı içinde yer aldıklarından öncelikle söz varlığından bahsetmek gerekmektedir.
Söz Varlığı (vocabulary/ lexicon); bir dildeki bütün türleri ile kelimeler, deyimler, kalıp sözler, kalıplaşmış sözler1, atasözleri, terimler ve çeşitli anlatım kalıplarının oluşturduğu bütündür. Aynı zamanda dilin anlatım yolu özelliğinin bir göstergesi olan söz varlığı, bir dili konuşan milletin kavramlar dünyası, maddî ve manevî kültürünün, dünya görüşünün bir yansıtıcısıdır. Bir dilin söz varlığından o toplumun neye önem verdiği de gözlemlenebilir. Bir dilin söz varlığı içinde yer alan kelimeler fonetik, morfolojik ve semantik değişmeleri de yansıtabilirler (Erdem, 2009: 11).
Söz varlığının önemli unsurlarından biri olan kalıp sözler “İki ya da daha çok sözcüğün biçim ve anlamca kalıplaşmasından oluşan birim” (Çotuksöken 2012: 128) şeklinde tanımlanabilir. Kalıp sözler, Modern Oğuz Türk Lehçelerinde az incelenen ve fakat kültürel açıdan bakıldığında öğrenilmesi önem arz eden yapılardır. Bu söz varlığı grubundaki zenginlik, aslında yaşam kurallarının zenginliğidir. Kalıp sözler bir tür medeniyet göstergesi sayılmaktadırlar. Kalıp sözler, Türkiye Türkçesinde yaygın oldukları gibi Irak Türkmen Türkçesinde de yaygındırlar: günaydın=sabah xer, hoşçakalın/ güle güle=Famelâ/ Allah sizivden... gibi gündelik kalıp sözlerin yanı sıra, analı babalı büyüsün= neneli babalı büyük olsun, sözüm meclisten dışarı=haşa huazırdan/ haşa sizden/ haşa kadrivizden, ellerine sağlık = elive sağlıg gibi kalıp sözler toplumsal bir nezaketin, zerafetin göstergesidirler.
Kalıp sözler ile ilgili araştırmalar ilk olarak batıda başlamıştır. Bahsettiğimiz söz varlığı unsurunu ilk defa "konuşma etikleri" terimiyle 1964 yılında F. Pappo kullanmıştır (Şahin 2019: 6).
Türkiye Türkçesinde uzun yıllar göz ardı edilen kalıp sözler üzerinde iki binli yıllarda daha çok durulmaya başlanmıştır. Hürriyet Gökdayı’nın bu terimi kullanarak yayımladığı Türkçede Kalıp Sözler adlı kitabı 2011 yılında yayımlanmıştır.
Aslında Prof. Dr. Doğan Aksan, Türk dilbilimi ve söz varlığı hakkındaki pek çok çalışmasında Gökdayı’nın “kalıp sözler” terimiyle verdiği kalıp sözleri “ilişki sözleri” terimiyle ele almıştır (2006: 191). Aksan, “hoş geldiniz, affedersiniz, afiyet olsun, iyi yolculuklar” gibi her toplumun dilinde görülebilen sözcükler için “ilişki sözleri” terimini kullanmış ve bunların görgü kurallarından kaynaklanan sözcükler olduklarını vurgulayıp toplumların kendilerine özgü kültürlerinin izlerini taşıdıklarını belirtmiştir (2006: 191).
Cafer Özdemir ise kalıp sözler için şu tanımı yapmıştır: “Bu sözler kullanıldığı yer ve işlevlerine dayanarak “ölüm, doğum, evlenme gibi özel günlerde duygularımızı anlatmak, belirtmek için kullanılan anlatımlardır. Örneğin: Başınız sağ olsun, Hayırlı olsun, Allah mesut etsin vb.” (2000: 173).
Y. Çotuksöken ise, (1994, 2002) kitaplarında bu anlatımlardan bahsederken kalıp sözler öbeğini bitişik yazarak kalıpsöz şeklinde kavramlaştırmak istemiş, ayrıca bir eserinde dil dışı bağlamdan yola çıkarak bu anlatımları tanımlamaya çalışmıştır. “Toplumun bireyleri arasında teşekkür etme, özür dileme, rica etme, tanışma, yolcu karşılama/ uğurlama, bir isteği dile getirme gibi farklı bağlamlarda kullanılan sözler kalıpsözler bağlamında ele alınır” diyerek bu anlatımlara bağlamsal sözler ya da karşılama sözleri denilebileceğini açıklamıştır (Çotuksöken 2002: 228).
Çotuksöken gibi, kalıp söz öbeğini bitişik yazan Muhittin Bilgin, terimi kalıpsöz şeklinde kullanmış ve dil dışı bağlama dayanak bu sözleri şöyle tanımlamıştır: “Belli durumlarda söylenmesi gelenek olmuş sözlere kalıp söz denir” (2006: 75).
Hamza Zülfikar ise kalıp söz yerine kalıp cümleler ifadesini kullanmış, bu cümleleri “atasözü, deyim, hayır dua ve beddualar dışında kalan, adlandırılmış ve sınıflandırılmış olan kalıplaşmış cümleler” şeklinde tanımlamıştır. Söz ettiği kalıp cümlelere Gözün aydın, Amma da yaptın, Lafı mı olur? Canı cehenneme, Bırak şu gevezeliği, Affedersiniz gibi cümle yapısındaki örnekleri vermektedir (2007: 344).
Farklı bir tanımlama da Coulmas (1981)’tan gelmektedir. Coulmas, kalıp sözlerin “konuşma dilinin klişeleri” olduğunu ifade etmektedir (Koç 2019: 31).
Nurettin Koç, kalıp sözler için deyimce tabîrini kullanmış, ayrıca bu sözlerle ilgili olarak şu açıklamada bulunmuştur: “Bileşik sözcük, ikileme ve deyimlerin dışında kalıplaşmış sözler de vardır” (1996: 510). Bu tanıma Gökdayı şöyle bir açıklama getirmiştir:
“Yapısal özelliklere dayandırılmaya çalışan bu tanım, ne olmadıklarını söyleyerek kalıp sözleri tanımlamaya çalışıyor. Kahrolsun, Geçmiş olsun, Afiyet olsun, Olacak işte gibi örneklere bakınca, Koç’un deyimce ile kalıp sözler sınıfına sokulabilecek sözleri kastettiği anlaşılır” (2020: 64).
M. Toklu, kalıp sözlerin “belirli iletişim durumlarında, daha çok toplumsal uzlaşmaya dayalı durumlarda, alışılagelmiş bir şekilde kullanılan kalıplaşmış sözcük dizileri” olduğunu söyler. Toklu, kalıp sözler ve iletişimsel sözler dediği bu anlatımların selamlaşma, teşekür etme, başsağlığı dileme, vedalaşma, kutlama gibi durumlarda kişilerin psikolojik/ ruhsal durumlarını belirttiklerini ya da iletişimde bulunan şahsı sakinleştirme, uyarma, kınama gibi farklı işlevleri yerine getirdiklerini belirtir (1995: 113-114, 2003: 109).
Hürriyet Gökdayı’nın detaylı “kalıp söz” tanımı ise şöyledir:
“Önceden belirli bir biçime girip hafızada öylece saklanan, söyleneceği sırada yeniden üretilmeyip olduğu gibi hatırlanarak, gerekiyorsa bazı ekleme/ çıkarmalar yapılarak kullanılan, tek bir sözcükten, ardışık veya aralı söcükler içeren sözcük öbeği ya da tümceden oluşabilen, belirli durumlarda söylenmesi toplumca benimsenmiş ve görece bir sıklığa sahip sözler olarak iletişimin kurulmasına, devamına veya sonlandırılmasına yardım eden ve kullanım yerleri çok sınırlı olan kalıplaşmış dil birimleridir” (2008: 106).
Bu tanımlardan yola çıkarak Türkiye Türkçesinin söz varlığı içinde yer alan kalıp sözlerin diğer kalıplaşmış dil birimlerinden ayrı bir grupta incelendiğini görüyoruz.
Kalıp sözler ve bağlam arasındaki ilişkiye dikkat çeken Gülhanım Ünsal, kalıp sözlerin kullanımının belirli bir durumu ve bağlamı gerektirdiğini söylemiştir (2013: 1384). Berke Vardar ise bağlamı dil içi ve dil dışı olarak sınıflandırmaktadır (2003: 31). Dil içi bağlam, dil birimini çevreleyerek ondan önce veya sonra gelen, çoğunlukla söz konusu olan birimi etkileyerek onun anlamını ve değerini belirleyen birim veya birimler bütünüdür. Dil dışı bağlam ise bir duruma, konuşucu ve dinleyicinin dil dışı toplumsal, kültürel, ruhsal tecrübe ve bilgilerine dair kaynaklardır. Bu durumda ne zaman ve kime söyleneceği belli olan kalıp sözlerin daha çok dil dışı bağlamla ilişkilendirilebileceği söylenebilir. Örneğin ‘‘Günaydın’’, sadece sabahleyin başkalarıyla karşılaşıldığında söylenen bir kalıp sözdür. Eğer mecaz anlamı kastedilmiyorsa bu söz öğlen ya da akşam saatlerinde kullanılmamaktadır. Başka bir örnek ise ‘‘Allah bir yastıkta kocatsın’’ kalıp sözüdür. Bu söz sadece yeni evlilere söylenmekte, yeni arkadaş olan insanlara söylenmemektedir (Gökdayı 2008: 103). Bu nedenlerden dolayı Hürriyet Gökdayı’ya göre de kalıp sözler, daima bir bağlam içinde tanıtılmalıdır.
Emine Kübra Koç Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğrencilerinin Kalıp Söz Kullanımlarının İncelenmesi adlı yüksek lisans tezinde kalıp sözleri, “sözlü ve yazılı dilin elzem unsurları” olarak tanımlayıp, bunların çeşitli durum ve olaylarla karşılaşıldığında selamlaşma, hâl hatır sorma, tebrik etme, dua ve beddua gibi anlatımlar ile yani mutlaka belirli bir bağlam içerisinde dilin kullanıcıları tarafından sıklıkla tercih edildiklerini belirtmektedir (2019: 35). Koç, kalıp sözlerin özelliklerini şöyle sıralamıştır:
Yapısal açıdan az sözcük sayısına sahip olmak.
Anlamsal açıdan çoğunlukla gerçek anlamda kullanılmak.
İşlevsel açıdan hazır halde bulunarak kişiye iletişimde kolaylık sağlamak.
Bağlamsal açıdan sınırlılık gösterme özelliklerine sahip olmak.
Koç’a göre diğer kalıplaşmış dil birimlerinden ayırt edilebilmeleri için bu özelliklerin bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir (2019: 34).
Şimdiye kadar sıraladığımız kalıp söz tanımlarından sonra araştırmacıların kalıp sözler için kullanmış oldukları terimleri derleyip toparlarsak, bunlardan bazıları şunlardır:
Konuşma Etikleri (F. Pappo 1964)
Söz Edimi (Searle, 1969: 52)
Deyimce (Koç 1996: 510)
Kültür Birim (Kula, 1996: 46)
İlişki Sözleri (Aksan, 1996: 34)
Sözeylem (Kılıç, 2002: 94)
Kalıpsöz (Çotuksöken 1994, 2002)
İletişimsel Sözler (Toklu, 2003: 109)
Kalıp Cümleler (Zülfikar 2007: 344)
İzlenen Metod
Tez çalışmamızda eş zamanlı ve karşılaştırmalı metod kullanılmıştır. Çalışmada kalıp sözlerin tespiti, tanımlanması, anlamsal ve yapısal olarak incelemesi, Türkiye Türkçesindekilerle karşılaştırması ve son olarak bulguların değerlendirmesi yapılmıştır. Kalıp sözlerin tespitinde tarama metodu kullanılarak Irak Türkmen Türkçesinde yazılmış edebî eserler, sözlükler, gazete ve dergiler taranmıştır. Sözlüklerde yer almayan ama günlük konuşma dilinde kullanılan kalıp sözlerin tespiti için de derleme metodu kullanılarak kaynak kişilerden derleme yapılmıştır. Irak Türkmen Türkçesi deyimler sözlüğünün yanı sıra Türkiye Türkçesinde ve Türkmen Türkçesinde kalıp sözler üzerine yapılan çalışmalardan da örnekler aldık. Aldığımız bu örnekler insanlar arasındaki iletişimin dildeki yerini ve önemini gösteren, konuşmacının anlatmak istediğini, duygu ve düşüncelerini kolaylıkla anlatmasına yardımcı olan ve kendini ifade etmesini sağlayan dilin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Çalışmanın amacına ulaşmak için aşağıdaki adımları izledik:
Söz varlığındaki alkış/ dua ve iyi dilek niteliğindeki kalıp sözleri toplamak.
Söz varlığındaki kargış/ beddua ve kötü dilek niteliğindeki kalıp sözleri toplamak.
Söz varlığındaki yeminleri/ antları tespit edip toplamak.
Günlük hayatta kullanılan kalıp sözleri tespit edip toplamak.
Kalıp sözleri yapı açısından incelemek.
Kalıp sözleri kültürel açıdan incelemek.
Çalışmamızda daha çok Prof. Dr. Hürriyet Gökdayı’nın kuramsal fikirlerini esas aldık. Benzer şekilde Hürriyet Gökdayı’yı referans vererek hazırlanan ve Süveyda Şahin’in sonradan kitap olarak da yayımlanan Türkmen Türkçesinde Kalıp Sözler adlı çalışması ile Çiğdem Erol’un Türkiye Türkçesindeki Kalıp Sözler Üzerine Bir İnceleme başlıklı tezi de bu çalışmaya örnek teşkil etmişlerdir. Çalışmada, Irak Türkmen Türkçesindeki tüm örneklerin yazımında Latin alfabesi esas alınmış, tırnak içinde Türkiye Türkçesindeki karşılıkları verilmiştir.
1. BÖLÜM: IRAK’TA TÜRKMEN VARLIĞI
TÜRKMENLERIN IRAK’A YERLEŞMELERI
Oğuz boyundan olan Irak Türkmenlerinin Irak’a yerleşmeleri yaklaşık bin yıllık bir süre zarfında olmuştur. Türkmenler, genellikle nehir yatakları veya tarihi ipek yolunu kullanarak Irak’a yerleşmişlerdir. Birçok tarihçi, Irak coğrafyasındaki Türkmen göçlerini Selçuklular dönemi ile ilişkilendirse de Milattan önce 4500 yıllarında Orta Asya’dan göçen ve Dicle Nehri civarına da iskân etmiş olan Sümerlerin, esasında Türkmenlerin ataları olabileceğine dikkat çeken çalışmalar bulunmaktadır (Erendor 2017: 138).
Zeynep Korkmaz ise Türkmenlerle Sümerlerin ilgisi hususunu, Sümerce ile Türkçe arasındaki genel özelliklere değinerek şöyle açıklamıştır:
“Eski Çağ dönemine ait kavimlerle ilgili tabletler, Türklerin ve özellikle de Oğuzların XI. yüzyılda Anadolu’ya göç etmeden önce MÖ 3500-4000 yıllarında Doğu Anadolu’da Hurriler ve Mezoptamya’daki Sümerlerle ilişki ve bağlantıları bulunduğunu ortaya koymaktadır. Sümerce ile Türkçe arasında bazı eklerde de benzerlik olduğu tespit edilmiştir. Bu tespitler MÖ 3500 yılında Mezopotamya’da yaşayan Sümerlerin Türklerle komşu olduğu ve Türkçenin yaşayan dünya dilleri arasında en eski yazılı metinlere sahip bir dil olduğunu ortaya koymuştur” (2013: 15).
Ayrıca, Sümerlerin Mezopotamya’ya nereden geldikleri sorusuna yanıt oluşturan araştırma sonuçlarını da Zeynep Korkmaz şöyle değerlendirmektedir:
“…araştırma sonuçları Sümerlerin Mezopotamya’ya Orta Asya’nın Batı Türkistan bölgesinden geldikleri ve orada günümüz Türkistan Türkmenlerinin ataları ile yan yana bazen de iç içe yaşadıklarını ortaya koymaktadır” (2013: 16).
Orta Asya’dan göç eden Oğuzların (Türkmenlerin) bir kısmı tarımsal alanlarda, diğer bir kısmı da büyük kentlerde yaşamayı seçmişlerdi. Bunlardan konar-göçer olanlar Maveraünnehir ve Horasan çevresine yakın yerlerde bulunurlardı. Irak Türkmenleri de ekonomik, coğrafî ve siyasî nedenlerden dolayı Türkistan, Buhara, Semerkand, Kafkasya, Azerbaycan, Özbekistan, Dağıstan, Anadolu ve Suriye’den gelen Türklerin neslindendir (Erendor 2017: 138).
Türkistan’dan gelen boylar Fergana, Semerkand, Taşkent, Buhara, Meşhed, Nişabur, Hamedan, Kirmanşah güzergâhını, Hazar’ın kuzeyinden gelen boylar Kafkasya, Azerbaycan üzerinden Merağa, Hoy, Urmiye, Erbil, Musul veya Kars, Erzurum, Bingöl, Diyarbakır, Mardin, Musul, Kerkük, Bağdat veya Van, Bitlis, Cizre güzergâhını, Suriye üzerinden göç edenler ise Rakka, Haseki, Sincar, Telafer, Musul, Kerkük güzergâhını, son olarak da Anadolu’dan gelen boylar Rumeli, Konya, Adana, Urfa, Mardin, Musul veya Tokat, Sivas, Elazığ, Diyarbakır güzergâhını kullanmışlardır (Erendor 2017: 139).
Bu yollardan yararlanarak Irak'a gelen Türk boylarının bir bölümü; Musul, Kerkük, Selahaddin, Vasit ve Diyala civarına yerleşmişlerdir. Bunlar daha çok Bayat (Günhan), Döğer (Ayhan), Beğdilli (Yıldızhan) gibi Bozoklara mensup boylardır. Diğer kısım ise Bağdat, Musul, Kerkük, Selahaddin, Dakuk ve Erbil civarına yerleşmişlerdir. Bunlar da Çepni (Gökhan), Eymür ve Salur (Dağhan), Yıva ve Iğdır (Denizhan) gibi Oğuzların Üçok koluna mensup Türk boylarıdır (Erendor 2017: 140).
Irak ve Suriye Türkmenleri üzerine yaptığı çalışmalarıyla bilinen Metin Erendor, Irak’taki Türk yerleşiminin tarihî süreçte on dönemde tamamlandığını ifade eder ve bunları şöyle sıralar:
Birinci dönem Emeviler Devleti (650-750)
İkinci dönem Abbasiler Devleti (750-845)
Üçüncü dönem Büveyhiler Devleti (932-( 1062)
Dördüncü dönem Büyük Selçuklu Devleti ve Atabeylikler Dönemi (1055-1152)
Beşinci Dönem Harzemşahlar Dönemi (1258 1256)
Altıncı Dönem Moğol Dönemi (1258-1336)
Yedinci Dönem; Celayirler Dönemi (1340-1414)
Sekizinci Dönem; Akkoyunlu ve Karakoyunlu Devletleri Dönemi (1350-1508)
Dokuzuncu Dönem; Irak'ta I.ve II. Safeviler Dönemi (1508-1534,1624-1638)
Onuncu Dönem Osmanlı Devleti Dönemi (1534-1918) (Erendor 2017: 139).
Nurullah Çetin, günümüzde sayıları iki buçuk milyonu bulan Irak Türkmenleri (veya Irak Türkleri)nin Hicri 54 yılında Emeviler’in Basra’ya iki bin Türk getirip yerleştirmelerinden beri Irak’ta yaşamakta olduklarını belirtir (2017: 50). Habib Hürmüzlü ise Türkmenlerin Irak’ı yurt edinmelerini şöyle açıklar:
“Türkler aynı zamanda, Orta Asya’dan Batı’ya göç ederken kuzey ve orta Irak’a yerleşmiş ve burayı kendilerine vatan yapmışlardır. Oğuz boyundan olan bu Türk gruplarının Irak bölgesine göç etmeleri, Türklerin Anadolu’ya gelmelerinden çok önceki tarihlere rastlamaktadır. Irak yöresine gerçekleşen Türk göçünün esasını teşkil eden ve Irak’ta yerleşme çağı olarak nitelendirilen göç dalgası, M. 1050 yılından sonra Selçuklu devri sıralarında gerçekleşmiştir” (Hürmüzlü 2013: 17).
Günümüzde Irak Türkmenlerinin yerleşim alanı Musul vilayetine bağlı olan ve Irak’ın kuzey-batısında yer alan Telafer ilçesi ve bu ilçeye bağlı otuzdan fazla köyden başlayarak, güney-doğuda bulunan Bedre ve Aziziye’ye kadar uzanan bir hat üzerinde yer almaktadır. Bu Türk bölgesinin içine, başta Kerkük ve Erbil vilayetleri olmak üzere, yüzlerce şehir, kasaba ve köy girmektedir (Hürmüzlü 2013: 17).
Metin Erendor, bugünkü Irak Türkmenlerini yaşadıkları yerleşim merkezleri ile birlikte şöyle sıralamaktadır (2017: 170):
Musul Türkmenleri
a. Telafer Türkmenleri
Erbil Türkmenleri
Kerkük Türkmenleri
Altunköprü Türkmenleri
Tazehurmatı Türkmenleri
Dakuk (Tavuk) Türkmenleri
Selahaddin Türkmenleri
Tuzhurmatu Türkmenleri
Amirli (Emîrli) Türkmenleri
Diyala Türkmenleri
Kifri Türkmenleri
Hanekin Türkmenleri
Karatepe Türkmenleri
Mendeli Türkmenleri
Kazaniye Türkmenleri
Bakuba Türkmenleri
Vasıt (Kot) Türkmenleri
a. Aziziye Türkmenleri
Bağdat Türkmenleri
Harita: (Bayatlı 1996: 3)
Sonuç olarak, 1055 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in Irak’a girip 15 Aralık 1055 Cuma günü Bağdat’ta kendi adına hutbe okutmasından, 1918 yılı sonlarına kadar Irak, Türklerin idaresi altında kalmıştır (Çetin 2017: 50).
Irak’ta, Birinci Dünya Savaşı'ndan günümüze kadar geçen süre içerisinde Irak Türkleri katliam, sürgün ve gözyaşı dolu günler geçirmeye mahkûm edilmiştir. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesiyle (Musul hariç), Irak'ın tamamı İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Nüfusunun büyük çoğunluğunu Türkler ve Kürtlerin teşkil ettiği Musul ise yine İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Türkiye ile İngiltere arasında 5 Haziran 1926 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşmasına kadar bir çekişme konusu olmuştur". Türk Hariciye Vekili Tevfik Rüştü, İngiliz Büyükelçisi Lindsey ve Nuri Said tarafından Türkiye-İngiltere ve Irak Hükümetleri arasında "Mün'akid Hudud ve Münisebât-ı Hasene-i Hemcivâri Muâhedenâmesi" adıyla 18 madde olarak imzalanan bu anlaşmayla Musul, İngilizlere terk edilmek zorunda kalınmıştır (Güngör 2014: 20). Sevr antlaşması sonrası Türk Ordusunun Irak’tan çekilmesi ile birlikte İngiliz politikası ve Musul ile Kerkük'ün kaybı, Türkmenler üzerinde büyük bir etki bırakmış, üzüntü ve moral kaybına sebep olmuştur. Gerek İngiliz manda yönetimi gerekse Kraliyet ve Cumhuriyet döneminden başlamak üzere Saddam ve ABD işgaline kadar olan devirde Türkmenler, Irak'ta daima Türkiye'nin buradaki parçası, temsilcisi olarak görülmüş ve her fırsatta zulme ve eziyete uğramışlardır. ABD işgali ile birlikte Türkmenlerin aleyhine yapılan şuurlu/kasti katliamlar ve sürgünler daha da planlı bir şekilde devam etmiştir (Erendor 2017: 251).
1.2. IRAK TÜRKMENLERİNİN NÜFUSU
Irak Türkmenleri günümüzde Irak’ın Musul, Erbil, Kerkük, Diyala ve Selahattin illerinin sınırları ile başkent Bağdat’ın birkaç mahallesinde bir şerit boyunca yayılmış bulunmaktadırlar. Irak'ta en son 1947, 1957, 1965, 1977 ve 1981 yıllarında nüfus sayımları yapılmıştır. Kendisi de bir Irak Türkü olan Necdet Yaşar Bayatlı, 1921 yılından bu yana tüm Irak halkının doğru düzgün ve adaletli bir nüfus sayımının yapılmadığını belirtir ve bu nedenle Irak Türkmenlerinin nüfusu konusunda kesin bir sayı vermenin doğru olmayacağını ifade eder. Ancak yine de bir oran veya sayı vermek gerekirse, Türkmenler Irak'taki etnik gruplar arasında üçüncü sırada yer almaktadırlar. Irak’ta Türkmen nüfusunun 2.000.000 ile 2.500.000 milyon arasında değiştiği de söylenebilir (Bayatlı 2012: 14).
Irak yönetimi, 1959’de Irak'taki Türkler için “Türkmen” veya “Türkman” terimini kullanır. Bu kullanımın sebebi Irak'ta yaşayan Türkleri, Türkiye'deki Türklerden farklı gösterme çabaları olarak görülmekte/ yorumlanmaktadır (Yılmaz 2006: 128). Irak’ta, Türkmenlerin yaşadığı bölgelerde demografik değişiklikler meydana getirmek amacıyla yakın zamana kadar birçok baskı politikası uygulanmıştır. Başta Saddam Hüseyin olmak üzere eski rejimlerin uyguladığı bu politikalar çerçevesinde, kimliğinde Arap yazmayan aileler çocuklarını ne okula ne de üniversiteye yazdıramamışlar, mezun olan çocuklar varsa bile bunlar işe girememişlerdir. Ayrıca, varsa arazilerinin mülkiyeti veya satın aldıkları evlerin tapuları adlarına geçirilmemiştir. Bu ve benzeri uygulamalar nedeniyle Türkmenlerin çoğu Irak'ta nefes alabilmek ve yaşayabilmek için resmî belgelerde ulusal kimliklerini değiştirmek zorunda kalmışlardır. Yakın zamana kadar Araplaştırma politikası başta olmak üzere, Irak Türkmenlerinin etnik aidiyetlerini silmeye ve yok etmeye yönelik bir diğer politika da mallarına el koyma ve zorunlu göç ettirmedir (Bayatlı 2012: 14).
1.3. IRAK TÜRKMENLERİNİN DİLİ VE EDEBİYATI
1.3.1. Irak Türkmenlerinin Dili:
Irak Türkmenlerinin dili, Batı Türkçesi'nin doğu sahasında yer alan ağızlar (Azerbaycan Türkçesi) topluluğuna girer (Aydın, 2020: www.kerkukgazetesi.com ). Irak Türkmenlerinin ağız yapıları temelde Azerbaycan ağızları ile Türkiye Türkçesi ağızlarında görülen birtakım özellikler ile ortaklaşan ve yer yer Arap ve Fars dillerinin etkisinde kalmış bir dil yapısına sahiptir (Zeynep 2013: 188)
Günümüzde Irak’ta konuşulan Türk(men) ağızları, Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türklerine dayandırılmaktadır. Bunlar Türkiye'deki Erzurum, Urfa ağızlarına ve Güney Azerbaycan Türkçesine yakındırlar (Özkan, 1997: 266).
Hürmüzlü’ye göre, Irak Türkmenlerinin konuştuğu dil genel olarak bir bütünlük arz etmesine rağmen, şehir, nahiye, kasaba, köy hatta mahalleler arsında bile bazı ağız farklılıkları göstermektedir. Bu farklılıkların temel nedeni ise farklı tarihî dönemler boyunca Irak’a göç etmiş çeşitli Türk boylarından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden Kerkük’te konuşulan ağzın, Irak’taki Türk bölgelerinde konuşulan ağızların hepsini temsil ettiğini söylemek yanlış olur. Fakat Irak Türkmen ağzına bir bütün olarak bakıldığında, coğrafi ve bazı politik şartların etkisiyle, Arapça ve Farsça kelimeleri çok fazla görünmesiyle birlikte, esas olarak Batı Türkçesinin Doğu sahasının içinde yer alan Azerbaycan Türkçesine dayanmaktadır (Hürmüzlü 2013: 17-18). Alman Türkolog G. Doerfer ise Oğuzca’yı Doğu ve Batı Oğuzcası olarak ikiye ayırır ve Batı Oğuzcasına Türkiye ve Azerbaycan Türkçelerini, Doğu Oğuzcasına ise Türkmen ve Horsan Türkçelerini dâhil eder (1969: 10). Habib Hürmüzlü’ye göre Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde Türkmenlerin konuştuğu Türkçe Farsça’dan, Arapların yoğun olarak yaşadıkları bölgede ise Türkmenlerin konuştuğu Türkçe Arapça’dan etkilenmiştir (2013: 17-18). Sonuç olarak Irak Türkmenlerin konuşma diliyle yazı dilleri aynı olmamıştır. Çünkü Irak Türkmenleri bağımsız olmadıklarından kendi dillerine has bir yazı dili belirleyememişlerdir. O yüzden Irak’ta Türkmen eğitimini tercih eden öğrenciler Türkiye Türkçesini (Latin alfabesini) kullanmaktadırlar. Konuşma dilinde ise Türkmen ağız ve şivelerini kullanmaktadırlar. Irak Türkmen ağızlarının en belirgin özellikleri ise şöyle sıralanabilir:
1.3.2. Irak Türkmen Ağızlarının Karakteristik Özellikleri
1.3.2.1. Ses Bilgisi Özellikleri
Irak Türkmen ağızları ünlülerin uzunluk, kısalık, açıklık-kapalılık gibi özellikleri açısından zengin değişiklikler gösterir. Ağız yapılarında ses düşmesi, ses kaynaşması olmadan yer yer uzun ünlülerin yer almış olması, bazen de bu uzunluğun vurgulu heceye rastlaması konuşmaya bir ahenk katar:
1. hecede: ōd, dēlük, yēngi "yeni", sēvmaḥ, yēduḥ vb.
2. hecede ekle genişletilmiş sözcüklerde: içērim "içim", babāsı, onarın
"onların", kalmādı vb.
3. hecede: geleceğih "geleceğiz" vb.
1. ve 3. hecede: ōxumādım gibi.
Kalın ve ince sıradaki sekiz ünlü dışında açık ve yayvan /e/'ye yakın bir /ä/ vardır: äcı “acı”, kärä “kara”, yähä "yaka" gibi.
Özellikle Mendeli, Kazaniye ve Hanekin ağızlarında yuvarlak ünlüler düzleşir: iç "üç", izim “üzüm", izzig “yüzük”, dert “dört", gil- "gülmek", ımah "ölmek", sid "süt" vb. Ayrıca Taze Hurmatu ve Dakuk ağızlarında kepek "köpek"; Tuzhurmatu'da imırta "yumurta"; Tellafer'de tırpı "törpü", bırğı "bulgu", bığaz “boğaz" vb. Bu değişmeye aykırı olarak yer yer yuvarlaklaşmalar görülür: tütremaḥ "titremek", buba / boba "baba", bormaḥ "parmak" gibi.
Bazı ağızlarda, yalın ya da eklerle genişletilmiş sözcüklerde kalınlık incelik temelindeki ünlü uyumu yoktur. Bu konuda özellikle Hanekin, Mendeli, Kazaniye ağızlarında bu durumu yansıtan şu özellikler ilgi çekicidir: kāpi, bermag "parmak", denguz "domuz", goz+i, baş+lēri, ōne "ona", anglemez “anlamaz”, gel-i-suz "geliyorsunuz", korh-ecağ-em "korkacağım" gibi. Bu ağızlarda ve Erbil'de mastar eki hep kalın sıradandır: de-mağ “demek”, gel-mah "gelmek" vb. Fiil kiplerindeki çokluk 1. şahıs eki de hep kalın sıradandır: gülerıh "güleriz", yedıh "yedik", vermişıh "vermişiz" vb.
Ünlü uyumunun bozuk olduğu yukarıdaki ağızlarda, yer yer ince ünsüzlü sözcüklerin kalınlaştığı da görülür: çığın “çiğin, omuz", goz "göz", gozel "güzel", gun "gün", bukmağ "bükmek".
Irak Türkmen Türkçesinde, düzlük/yuvarlaklık temelindeki dudak benzeşmesi de daha yeterince gelişmemiştir: Telafer ağzındaki döyuz "domuz", koyın "koyun", ohimak "okumak"; Kerkük ağzındaki tohınmah "dokunmak", kohı "koku", kurı "kuru", kuyı "kuyu", susız "susuz", kötülig "kötülük" vb.
Kerkük ağzında bazı sözcüklerde /o/ ünlüsü daha daralmamıştır: oyaġ "uyanık", oyat- “uyandırmak", dodag "dudak" vb. (Korkmaz 2013: 188-189).
Teklik ve çokluk 2. şahıs iyelik eklerindeki /n/’nin, zamirlerin ilgi halinde ve bazı fiil kiplerinin çekimlerinde /v/ ve /y/ ile karşılandıkları görülmektedir. Bu özelliklere göre Irak Türkmen ağızları “v” li ve “y” li ağızlar olmak üzere iki gruba ayrılır.
“V” grubuna Kerkük, Erbil, Dakuk, Hanekin, Karahan, Kızlarbat, Mendeli, Şahraban ve Bedre’de yaşayan Türkmen ağızları girer. Örneğin gözün= göziv.
“Y” grubuna ise Kerkük’ün Tisin Mahallesi, İmam Zeynelabdin Beşir Köyü, Telafer, Musul, Bayat Köyleri, Altunköprü, Tazehurmatı, Tuzhurmatı, Kifri, Karatepe Türkmen ağızları girer. Örneğin gözün= göziy.
Kelime başında, ortasında ve sondaki /y/ harfinin düştüğü görülür:
Örneğin ilan “yılan”, üskek “yüksek”, üz “yüz”, utmağ “yutmak”, biğ “bıyık”, çerek “çeyrek”, buğda “buğday” vb.
Diğer ünsüzlerde de iç seste ve son seste düşme olayı görülür. Örneğin; esük “eksik”, qaxmağ “kalkmak”, sora “sonra”, Alla “Allah”, gere “gerek” vb. Aynı zamanda hece düşmesi olayı da karşımıza çıkmaktadır. Örneğin istirahat=isrehet vb.
Ünsüz ikizleşmesi, Eski Türkçede ve bugünkü Türk lehçelerinde görülen bir özelliktir. Bu ses olayına Irak Türkmen ağızlarında da sıkça rastlanır. Örneğin, sebbeh “sabah”, eccı “acı”, yeddi “yedi”, afferim “aferin”, seqqel “sakal”, ikki “iki”, sekkiz “sekiz” vb.
Irak Türkmen ağızlarının belirgin bir özelliği de ünsüz benzeşmesidir. Örneğin; geliller “gelirler”, istiller “isterler”, odasınnan “odasından”, qarannuğ “karanlık”, qassın “kalsın”, ne istisen “ne istiyorsun”, gelmesse “gelmezse” vb.
Irak Türkmen ağzında sık görülen diğer bazı ünsüz değişmeleri de şunlardır:
Do'stlaringiz bilan baham: |