S h a n t a r a m



Download 7,58 Mb.
Pdf ko'rish
bet107/190
Sana22.07.2022
Hajmi7,58 Mb.
#838043
1   ...   103   104   105   106   107   108   109   110   ...   190
Bog'liq
Dağ gölgesi

KIRK ALTINCI BÖLÜM
D edektiflik Bürosu’nda Karla, Naveen ve Didier’nin ortağı olmadım. 
Bana inatçı diyebilirsiniz. Naveen dedi zaten. Kaçık da diyebilirsiniz. Onu 
da sağ olsun Didier söyledi. Ya da özgür ruhlu deyin. Karla böyle demedi. O 
benimle hiç konuşmadı. Mesajlarıma cevap vermedi ama Naveen vasıtasıyla 
bir mesaj yolladı. Siniri yatışana kadar ona bulaşmayacakmışım. Ne var ki ben 
gayet sakindim ve ne istediğini bilen bir adam edasıyla Didier’nin karaborsa 
portföyüne yoğunlaştım. Didier artık kanunlara saygılı bir iş adamıydı. İki 
kapı yanımdaki Kayıp Âşıklar Bürosu’nun ortağıydı ve karaborsa pazarına sırt 
çevirmişti. Uyuşturucu ve eskort kız bağlantılarını eleyip para değiş tokuşu 
operasyonlarına yöneldim. Detayları çözmem bir süre aldı. Kara para satın 
alıyor ve kara bir banka vasıtasıyla onu yeniden aklıyordum. Aslında yaptığım 
iş borsacılığa benziyordu ama yalanlara ve yozlaşmaya yer yoktu.
Karla dağdan döndükten sonraki ikinci akşamımda nihayet telefonuma 
cevap verdi. Onunla haftalar önce, Lisa’yı konuştuğumuz Juhu’daki kıyıda bu­
luştuk.
Akşam yürüyüşüne çıkanlar gülümseyen yüzlerle yanımızdan geçerken 
Karla ağladı ve bana kızgın olmadığını söyledi. Lisa ve Ranjit’e kafası bozul­
muştu.
“O gece Ranjit’in Lisa’yla ne işi vardı? Lisa onunla ne yapıyordu? Bombay’a 
döndüğümden beri bunu düşünmediğim bir an bile yok.”
Yüzünü göğsüme gömüp biraz daha ağladı.
“Şu bağlantıyı neden bir türlü kuramıyorum?”
Karla tanıdığım herkesten daha akıllıydı. Beni de içten içe yakan bu gizem 
onu mahvediyordu. Lisa ve Ranjit’in sırrı Karla için rüzgârda savrulan ve etine 
batan kum tanecikleriydi. Benim içinse üzerinde Ranjit’in adının yazılı olduğu 
bir kum saatindeki kumlardı. Tıpkı onun bir zamanlar bana söylediği gibi, ben 
de ona unut demeliydim. Unut gitsin.


“Ranjit’i bulacağız,” dedim. “Ne yapacağımıza da o zaman karar veririz. 
Şimdilik bunu unutmak zorundayız. Yoksa ikimiz de kafayı üşütürüz. Zaten 
deliyiz. Daha beter olmayalım.”
Güldü.
“Bir terslik var. Bilmem gereken ama bilmediğim bir şey. Gözümün önün­
de ve göremiyorum. Ama haklısın. Biraz daha düşünürsem delireceğim.” 
Güneşin veda busesi, ateş kırmızısı gün batımı kıyı yolundaki bütün yüz­
lerin kusurlarını siliyor, okyanus akşamının ışığı sadece içimizdeki güzellikleri 
ortaya çıkarıyordu. Kıyıdaki duvar boyunca tatlı esintiler birbirini kovalıyor, 
bazen yoldan geçen insanların gömleklerinin içine ya da eteklerinin altına sak­
lanıyorlardı. Yanımızdan birkaç araba geçti.
Yoldaki her harekette palmiye yapraklarının solgun gölgeleri dudaklarım ve 
boynunu okşuyordu. Karla.
“Bizimle iş yapmamanın sebebi kibrin mi?” diye sordu beni sert bakışlarla 
süzerek.
“Hayır.”
“Biliyorsun, kibir kendimizde göremediğimiz tek günahtır.”
“Ben kibirli değilim.”
“Hadi oradan. Ama olsun. Ben kibirli erkekleri severim. Kadınları da. Ama 
seni engellemesine izin verme. Bu işi beraber başarabilirdik.”
“Nasıl?”
“Bu hafta buradayız. Ve daha üç yıl burada olabiliriz. Üç aya işleri oturtu­
ruz. İlerideki elli yılda Hindistan’daki güvenlik sektörü çok gelişecek. Ranjit’in 
en iyi danışmanlarıyla tam iki yıldır bunu planlıyoruz.”
“Sen ciddisin.”
“Konu aşksa ben hep ciddiyim.”
“Aşk mı?” Tam bir aptal gibi sırıttım.
“Cıvıma,” dedi bana bir dirsek atarak. “Burada iş konuşuyoruz.”
“Tamam, kulağım sende.”
“Para zenginden fakire akmayacak, fakirden zengine akacak. Hem de her 
zamankinden de hızlı. Ve orada kalacak. Özel güvenlik sektörüne yatırım yap­
mamak aptallık olur.”
“Bir dedektiflik ajansıyla köşeyi döneceğiz öyle mi?”
“Biz ajans değiliz. Bir dedektiflik bürosuyuz. Sadece kayıp vakalarına 
bakıyoruz. Takma bıyıkla onu bunu gözetlemiyoruz. İnsanların kaybettik­
leri sevdiklerini arıyoruz. Bu bize daha geniş bir sektörün kapılarını açacak. 
Göreceksin, hızlı büyüyeceğiz.”


“Nasıl?”
“Büyümek istiyorsak, bütün belli başlı oyuncularla ahbap olmamız şart. 
Onlara sevdiklerini bulursak, ileride bize borçlarını öderler. Artı, sektörü ya­
kından tanırız.”
“Bütün detayları düşünmüşsün.”
“Gün gibi ortada olanları tekrarlamaktan vazgeçsen?”
“Bak. Mantığım anlıyorum ama...”
“Gerçekten anlıyor musun? Bu iş temiz ve yasal. Ama sen hâlâ başka deniz­
lerde yüzüyorsun.”
“Oturup ahlak anlayışımı tartışmayacağız herhâlde?”
“Hayır ama bu yolculukta başımıza iyi ya da kötü ne gelirse gelsin, benim 
için doğruluğuna inandığım bir iş yapmak çok önemli. Yoksa dünde kalırım, 
anlıyor musun?”
“Kayıp sevgilileri bulacağız diyorsun?”
“Sevdiklerini kaybetmeyi mi yeğlerdin?”
Onu yeterince ciddiye almadığımı düşündüğü için bunu sertçe söylemişti 
ama sözleri canımı acıttı.
“Bizden mi bahsediyorsun?”
“Birlikte bir yola çıkmaktan kaçan ben değilim, Shantaram.”
“Karla, ben hep şeninim. Ama polisle çalışamayacağımı biliyorsun.”
“O kısmı bize bırakırsın.”
“İnsanları polise teslim etme kısmı ve mahkemeye delil vermek. İkisinden 
de kaçabilir miyim?”
“Polisle ilişkileri Didier düzenleyecek. En büyük hayali yerlerde sürünme­
den bir polis sorgusunda bulunmakmış.”
“Sadece bunlar da değil, Karla. Hindistan dışında dünyanın her yerinde 
aranıyorum çünkü burada kime para yedireceğimi biliyorum. Haddimi aş­
mıyorum. Uyuşturucu ve kadın satmadığım için polis beni rahat bırakıyor. 
Kimseyi dolandırmıyorum. Hak etmeyen kimseyi dövmüyorum. Beni patak­
ladıklarında karşı koymuyorum. Onlara düzenli olarak para yardımında bulu­
nuyorum.”
“Cennetteyim diyorsun,” dedi tek kaşını alayla kaldırarak.
“Beni hoşgörüyorlar diyorum. Ama şartlarım değişirse arkama bile bak­
madan kaçmak zorunda kalırım. Ciddi bir işe girmem mümkün değil. Sen de 
biliyorsun. Karşılıklı birbirimizi anlayacağımızı sanıyordum.”
“Dedim ya? Ben sessiz ortağım.” Bir an bütün vezirleriyle bana baktı. “Ama 
benimle değilsen, her zaman kendi sesimi bulabilirim.”


Birkaç dakika konuşmadık. Belki de beni yanlış bir şey söylemeye teşvik 
ediyordu. “Ranjit’ten haber aldın mı?” diye sordum.
Başını çevirdi. Onu incittiğimi düşünüp konuyu değiştirmeye çalıştım. 
“Sana bir önerim var. Taj’dan ayrıl. Gel, yan odama taşın.”
“Yan odana mı?”
“Çok ciddiyim. Üç oda tuttum. Hepsi de balkonlu ve iyi bir sokağa bakı­
yorlar. Güvenliği önemsediğini söylemedin mi?”
Beni göz ucuyla süzerek bir süre düşündü.
“Sonra da birbirimizde mi sabahlamaya başlayacağız?” diye sordu. Bu 
oyunda iyi olmadığımı biliyordu.
“Sabahlama mevzusunu başka bir sohbete bırakmayı teklif ediyorum. Ama 
kapma yeni kilitler taktırdım.”
“Hangi kapıma?”
“Yan odaya. Oraya geçmeyi kabul edersen senin kapın olacak.” 
“Bakıyorum kendinden çok eminsin.”
“Ben...”
“Kaç kilit taktırdın?”
“Sokak kapısını mı soruyorsun?”
“Başka kapılar da mı var?”
“Tabii. Banyo, yatak odası, balkon.”
Gülümsedi. “Başka ne sürprizler hazırladın?”
“Banyoda bir ilkyardım kutusu var. Gerektiğinde dikiş bile atacak kadar 
alet edevat var. Hani yaralanırsam filan bir çaresine bakarsın artık.”
Güldü. “Bir de romantizm öldü derler.”
“Hepsi bu kadar da değil.”
“Bak sen.”
“Civarda süper dükkânlar var. Otel müdürüne rica ettim, senin odaya ufak 
bir buzdolabı koydu. Ben de içini votkayla doldurdum. Soda ve limon da var. 
Bir de peynir aldım ki, tam ağzına layık.”
“Vay canına.”
“Komodinin çekmecelerinden birinin altına bantla bir bıçak yapıştırdım. 
Çekmeceyi doğru açarsan, yanındakilere göstermeden gizlice alabilirsin.” 
“Demek gizlice?”
“Karyolanın demir topuzları var.”
Güldü. “Eee?”
“Baktım, çevirince çıkıyorlar. Birine biraz para koydum. Gerekirse kullanır­
sın diye. Diğerinde de ince bir bıçak var.”


“Süper.”
“Bir de sana bir sitar aldım.”
“Hoppala! O ne için?”
“Bilmem. Ama aşağıda bir müzik dükkânı var. Görünce dayanamadım.”
« T *
»
Lın...
“Oda servisi yok,” diye devam ettim. “Ama aşağıda sitar satan bir dükkân 
var ve otel müdürü benden de çatlak. Bence bizimle oturmalısın, Karla. Ne 
diyorsun?”
“Anlaştık diyorum, hayatım.”
“Sahi mi?”
“Evet.”
“Güzel. Hadi, seni taşıyalım, komşu.”
Karla arkama bindi ve otele kadar Randall’ı takip ettik. Gazlayıp onu geç­
memek için zor tuttum kendimi. Ama Karla sol kolunu omzuma atmış, sağ 
elini kucağıma koymuş, kafasını da sırtıma dayamıştı. Motor isyan bayrağını 
çekene kadar böyle sakince sürmeye devam edecektim.
Taj Otel’in önündeki basamaklarda, “Biliyor musun?” dedim. “Yol hiç bit­
mesin istedim. Motor bizi nereye götürürse oraya gitmek güzel olmaz mıydı?” 
“Hele buradaki işleri halledelim de,” dedi gülümseyerek. “Elimizde dedek­
tiflik bürosu gibi bir koz varken ilk resmi davamız neden Ranjit denen o ke­
mirgen olmasın?”
“Resmi derken?”
“Polise büronun kaydını yaptırdım. Ranjit’in adamlarından biri araya girip 
işlemleri hızlandırdı. Ranjit ortadan kaybolunca değirmenin suyu kesildi ta­
bii. Beni görünce bir sevindi ki sorma. Ona bütün Amerikan kıtırlarını attım. 
Fena biri değil aslında. Tek sorun suratının bazen aklından bile daha açgözlü 
olması.”
Gülmeye başladım.
“Bunları sonra konuşalım,” dedi bana sarılarak. Birbirinin içine geçen deniz 
kabukları olduğumuzu hayal ettim.
Bir adım geriledi ve, “İyi geceler,” dedi.
“Sana da. Bir dakika, ne?”
“Fırsatın varken iyice dinlen. Ortaklık teklifimi reddedip yalnız takılmaya 
kararlıysan, bunlar son iyi günlerin.”
“Dur, bir saniye. Bu gece seni görmeye gelemez miyim?”
“Kesinlikle olmaz,” dedi beni itip basamakları çıkmaya devam ederek. 
“Hem merak etme. Sabaha hâlâ orada olacak.”


“Ne?”
“Şehvet,” dedi kapıda duraksayarak. “Şehvetin ne demek olduğunu hatırlı­
yorsun, değil mi; Shantaram. Güzel bir kız ve sınırsız bir eğlence.”
Tak. Kapı kapandı. Yine aklım karışmıştı. Kendi kendime sırıttım. 
Kahretsin, Karla.
Amritsar’a dönüş yolunda hep çelişkilerimle savaştım. Görünüşe bakılırsa, 
müdür de benim gibi ikilemdeydi. Suratını, üzerinde İkilem A.Ş. yazan bir 
kutunun içine gömmüştü.
“Ne iş, Jasvvant?” diye sordum.
“Burada bir tabanca olacaktı,” dedi kafasını kaldırıp boş boş suratıma baka­
rak. Sonra hâlâ kutunun içini yoklayan eline bir şey geldi ve, “Ah, işte,” dedi. 
Kutudan çıkan oyuncak tabancayı görür görmez yine suratı düştü. 
“Haydaaa! Bu ne ya? Işın kapsülünü yanlış yere takmışlar. Yön saptırıcı par­
ça da eksik. Bugünlerde kimseye güven olmuyor.”
“Bu sadece bir oyuncak,” dedim.
“Bir replika,” diye düzeltti. “Ama iyi bir replika değil.”
“Yine de bir oyuncağın replikası.”
“Anlamıyorsun. Orijinal silahın tıpatıp benzeri bir replika bulabilirsem, bir 
Parsi arkadaşım bana onun gerçeğini yapacak. Ama bunun yüzüne bile bak­
maz. Parsileri bilirsin.”
Bana derin bir kederle baktı ki, kederin en sığı bile insanı yakardı.
“Lütfen, Jaswant,” dedim içtenlikle. “Sakın bir lazer tabancası yaptırayım 
deme.”
“Ama bu bir ışın tabancası. Buckingham Sarayı’ndan bile daha çok ziyaret­
çin olduğu düşünülürse, senin bile işine yarar.”
“Benim ziyaretçilerimin kendi anahtarları var.”
“Sizin yüzünüzden bir anahtar askısı daha almak zorunda kaldım zaten.” 
Odama çıktığımda, Naveen’i aşağıdaki dükkândan aldığım açılır kapanır 
iskemlede buldum. Benim gitarımı benden daha iyi çalıyordu.
Yatak odasının kapısından başımı uzattım. Didier yataktan bana el salladı.
Şık İtalyan ayakkabıları karyolanın ayak ucunda duruyordu. Her zamanki gibi 
bağcıklarını içlerine sokuşturmuştu.
“İyi çalıyorsun,” dedim Naveen’in yanına oturduğumda.
Popüler bir Goa baladı çalan Naveen, “Asıl gitar iyi,” dedi.
“Aşağıdaki müzik dükkânında ısrarla alıcı bekliyordu. Dayanamadım.”
“İyi yapmışsın ama bakımı hiç kolay değildir,” dedi Pink Floyddan 
“Comfortably Numb”a geçerek. “Başına dert almışsın.”
“Dert demişken... Diva ne âlemde?”
“Hiç sorma,” dedi çalmaya devam ederek. “Neden gitar terapisi yapıyorum 
sanıyorsun?”
“Sabah Johnny Cigar’la konuştum. Bir Bihari klanı mahalleden taşınmış. 
Şu anda altı ev boş. İkisini size ayırttım. Johnny’nin evine çok yakınlar.”
Naveen gitarı bir kenara koydu. “Ben dünden hazırım.”
“Bugün soruşturdum. Babası boğazına kadar boka batmış vaziyette. Herkes 
Mukesh’e çoktan ölü gözüyle bakıyor. Herkes Diva’nın neyi ne kadar bildiğini 
konuşuyor. Bir de, Mukesh’in paralarını nerede sakladığını tabii.”
“Aynen,” dedi Didier şaşılacak bir atiklikle yataktan fırlayarak. Parmaklarının 
ucuna basa basa küçük buzdolabının yanına gitti.
Buzdolabını bana ev hediyesi olarak almıştı. İçi birayla doluydu. Didier baş 
ucumda da kendisi için bir şişe konyak bulunduruyordu. Naveen’le bana birer 
bira fırlatarak yeniden yatağıma yerleşti.
“Ben de biraz araştırma yaptım,” dedi. “Diva’nın babasının peşinde en az 
iki süper tehlikeli ve acımasız çete var. İkisi de polisle sıkı fıkı.”
“Doğru,” dedi Naveen.
“Aslına bakarsanız, biri polis zaten,” dedi Didier. “Polislerin emekli maaşı 
fonuyla ilgili bir sorun var. Sizinki kendine bir ordu dolusu düşman edinmiş. 
Ben Bombay’dan sıvışıp isimsiz bir adaya yerleşsin derim. En kötü, bir tane 
satın alıversin canım. O kadar parası vardır herhâlde.”
“Mukesh kadar inatçısı zor bulunur,” diye homurdandı Naveen. “Bu 
olaydan paçayı kurtarabileceğini düşünüyor. Korumalarına aşırı güveniyor. 
Tamam, gece gündüz etrafı silah dolu ama.
“Ama ne?”
“Malikânede hem özel güvenlikçiler, hem de polis korumalar var. Ama 
gördüğüm kadarıyla hiçbiri Bombay’ın en zengin ve en keçi herifi için canını 
tehlikeye atmaz. Bu adamlardan bazıları varoşta yaşıyor. En büyük hayalleri 
ailelerini Mukesh’in tuvaletinden bile küçük bir apartman dairesine yerleştire­
bilmek. Polis koruması geri çekilirse, bence özel güvenlikçiler de bir dakika bile 
yanında durmaz. Onu uyarmaya çalıştım, dinlemedi.”
“Yine de senin görüşlerine değer veriyor bence,” dedi Didier. “Yoksa kızını 
sana emanet etmezdi.”
“Dün bana oğlum dedi. O kadar garip geldi ki. Beni doğru düzgün tanı­
mıyor bile.”
Pencerelere doğru yürüdü. Kepenkleri açtığında, Metro sinemasının neon 
ışıkları yüzüne vurdu.



Download 7,58 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   103   104   105   106   107   108   109   110   ...   190




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish