T
JL
u
uareg yıllarca Khaderbhai Şirketi’nde çalışan emekli bir uzmandı.
Çoğunluğun oylarıyla seçilen bir meclis üyesiydi ama toplantıların hiçbirine
katılmazdı çünkü o, Şirket’in işkencecisiydi.
İşi kurbanının direncini kırıp ondan bilgi almaktı. Şirketteki birçok
insan
bunun gerekli olduğuna inanıyordu ama Tuareg dışında hiç kimse elini taşın
altına koymamıştı. Tuareg sadist eğilimleri olan bir işkenceci değildi. Bu konu
da yetenekli olduğunu keşfetmişti hepsi o.
Tuareg önceleri kuzey Afrika’da, Freud ekolünden gelme bir psikiyatrmış.
Ama Afrika’nın tam olarak neresinde yaşadığını bilen yok. Sonra Bombay’a göç
etmiş ve Şirket hesabına çalışmaya başlamış. Psikiyatrlık yeteneklerini kullana
rak kurbanlarının en gizli korkularını keşfeder ve onların direncini kırana dek
bu korkuları iyice artırırdı. Kendini övmeyi pek sevmemesine rağmen, başarı
yüzdesinin Freud’çu psikanalizden daha yüksek olduğunu da usulca söyleme
den geçemezdi.
Onu yıllardır görmüyordum. İşkencecilikten emekli olup Khar’a taşındı
ğından beri. En son bir oyuncak mağazasının piyango bölümünü işlettiğini
duymuştum.
Benimle görüşmek istediğini söyleyen notu başka bir gün beni endişene-
direbilirdi, zira Tuareg insanın canını sıkan bir adamdı. Ama o gün aklımı
toplamam için rahatsız edici bir şeylere ihtiyacım vardı.
Kuzeye, Khar’ın o zamanlar nispeten sessiz sakin banliyölerinden birine yö
neldim. Bombay o kadar hızlı gelişiyordu ki, yaratıcılığın kalbi Güney Bombay
bile başlı başına bir merkez olma yolundaydı.
Eskinin uçsuz bucaksız arazileri, yeni apartmanlar ve iş yerleriyle dolmuştu.
Yeni yeni faaliyete geçen tekstil fabrikaları beton yığınlarının arasında şehrin
son modasını belirliyordu. Marka ürünlerin satıldığı mağazalar parlak vitrinle
rinin camlarına yansıyan sokak tezgâhlarıyla rekabet hâlindeydi.
Evlerin ve henüz inşaatları tamamlanmadığı hâlde tamamı satılan aışveriş
merkezlerinin yanından geçtim. Buralarda umut nihayet kendine bir fiyat be
lirlemiş gibiydi. Ve uzun kuyruklar hâlinde ilerleyen
trafik kim bilir kimlerin
umutlarım yeşerten o toprak parçalarını birbirine bağlıyordu. Sokaklardan ta
şan arabaları dünyanın yüzünde gezinen karıncalara benzettim.
Tuareg’in Fas mimarisinden esinlenen palazzo’su büyük ve moderndi. Bana
kapıyı açan siyah giysili, esmer adam tıpkı bir profesöre benziyordu. Hani göz
lüğünü bulmak için eliyle kafasını yoklarken gözleri dalan üniversite hocaları
vardır ya, işte onlardandı.
“
Do'stlaringiz bilan baham: