256
Doğrusu istenirse, benim de burada kalmaya niyetim yok. Şeyh
Yusuf Efendi vakası beni çok müteessir etti. İnsan içine çıkmaya utanır
oldum. Mektepler açılacağı vakit başka bir yere razıyım. Öyle bir yer ki,
beni üzsün, uğraştırsın, ziyanı yok, fakat kendi kendime yalnız bıraksın.
B...5 Ağustos
Hoca olduğumdan beri ikinci defadır ki talebelerimin gelin
olduğunu görüyorum. Fakat bu sefer o zavallı Zehra’nın ki gibi değil. Bu
gece, bu saatte Cemile artık kirpiklerinde kurumamış gözyaşı
damlalarıyla yatağında uyumuyor. Cemile’nin güzel başına bu gece, bu
saatte sevdiği genç mülazımın göğsü yastık oldu.
Bu çocukların ikisi de birbirlerine olan sevdalarında öyle sebat
ettiler ki, nihayet anneleri, babaları da baş eğmek mecburiyetinde kaldı.
Cemile’yi de, Zehra gibi, kendi elimle süsledim. Bir zamandan beri
hiçbir kalabalık yere gitmemek için inat ediyordum.
Fakat Cemile
mahsus evime geldi, ellerimi öperek yalvardı.
Bir gece, karanlıkta
kendisine ettiğim hizmeti acaba anladı mı? Bilmiyorum. Fakat anasını,
babasını razı ettiği gün ilk müjdeyi bana getirmişti, ihtimal ki şüphe
ediyor.
Evet, Cemile’yi elimle süsledim, duvağını elimle taktım. Burada
bir âdet var: Kim olursa olsun genç kızların saçına mutlaka bir parça
gelin teli takıyorlar, bunu bir uğur sayıyorlar. Hırçın inadıma rağmen
Cemile’nin annesini, saçımın bir tarafına minimini bir tel parçası
iliştirmekten men edemedim.
Mülazımı çok merak ediyorum. Cemile’yi
onun kolunda
görmedikçe saadetlerine inanamayacaktım. Fakat, buna imkân olmadı.
Erkenden evime dönmek mecburiyetinde kaldım.
Her yerde olduğu gibi, burada da bütün kadınların gizli gizli bana
baktıklarını, birbirlerine bir şeyler fısıldadıklarını görüyordum. Bütün
dudaklarda yine bir “İpekböceği” sözüdür dolaşıyordu. Belediye
Reisi’nin karısı olduğunu söyledikleri, elmaslara, altınlara batmış bir
downloaded from KitabYurdu.org
257
şişman kadın, dikkatli dikkatli yüzüme baktıktan sonra yanındakilere,
benim işitebileceğim bir sesle:
-Bu İpekböceği sahiden afet, adamcağızın yanmakta hakkı varmış,
dedi.
Artık burada duramazdım. Cemile’nin annesinden müsaade
istedim; hasta olduğumu, mümkün değil duramayacağımı söyledim.
Küçük gelinin yanında muallim arkadaşlarımdan birkaçı vardı, ihtiyar
kadın, bana onları gösterdi:
-Cemile’ye hocaları
nasihat veriyorlar, sen de bir iki şey söyle
kızım, dedi.
Bu masum arzuyu gülümseyerek kabul ettim. Talebemi bir köşeye
çekerek:
-Cemile, dedim, hocan olmak sıfatıyla annen, sana nasihat
vermemi istedi. Sen, nasihatlerin en güzelini kendi kendine verdin.
Yalnız, çocuğum, sana bir tembihim olacak. Mülazımın şimdi
senin
yanına gelmeden evvel sokakta yabancı bir kadının geldiğini, sana gizli
bir şey söylemek istediğini haber verirlerse sakın dinleme, yavrum, o
kadından kaç, güzel başını mülazımının kuvvetli göğsüne sakla.
Cemile, bu sözlere, kim bilir, ne kadar hayret etmiştir? Hakkı var;
çünkü şimdi ben bile hayret ediyorum. Onları bir yabancı ağzından
işitmiş gibi sebebini, manasını kendi kendime soruyorum.
Do'stlaringiz bilan baham: