88
II
At, belli belirsiz bir gıcırtıyla kızağı hareket et
-
tirdi ve kıvrak bir manevrayla çiğnene çiğnene sert
-
leşmiş köy yoluna koyuldu.
-Nereye yapıştın sen öyle? Kamçıyı uzat hele,
Mikita! diye bağırdı Vasili Andreyiç, anlaşılan vârisi
-
nin arkadan kızak demirlerine oturmasından keyif
-
lenmişti. -Şimdi gösteririm sana! Koş annenin yanı
-
na, köpoğlu!
Çocuk kızaktan atladı. Muhorti iyice hızlanıp
belli belirsiz sesler çıkararak tırısa kalktı.
Vasili Andreyiç’in evinin bulunduğu Krestı Köyü
altı evden ibaretti. Demirciye ait olan son evi geçer
geçmez rüzgârın sandıklarından daha kuvvetli oldu
-
ğunu fark ettiler. Yol neredeyse hiç görünmüyordu.
Kızağın izleri hemencecik karla kapanıyordu, yolu
da ancak diğer yerlerden daha yüksekte olduğu için
seçebiliyorlardı. Her yerde karlar uçuşuyor, yer ile
göğün birleştiği çizgi görünmüyordu. Her zaman ra
-
hatça seçilen Telyatin Ormanı, uçuşan karların ara
-
sında uzakta belli belirsiz kararıyordu. Rüzgâr sol
taraftan esiyor, Muhorti’nin sert boynundaki yelesini
inatla bir yana savuruyordu, kabaca bağlanmış yu
-
muşak kıllı kuyruğunu da sağa sola oynatıp duru
-
yordu. Rüzgârın estiği yönde oturan Nikita’nın uzun
yakası yüzüne ve burnuna çarpıyordu.
Vasili Andreyiç atıyla övünerek:
İnsan Neyle Yaşar?
89
-Hayvan kardan gerçek koşuşunu gösteremiyor
ki. Yine onunla bir keresinde Paşutino’ya gittim, tam
yarım saatte götürdü.
-Efendim? diye sordu Nikita yakası yüzünden
duyamayınca.
-Paşutino’ya diyorum, yarım saatte götürdü.
-Kıyak bir at, doğrusu! dedi Nikita.
Bir süre sustular. Ama Vasili Andreyiç’in konu
-
şası vardı.
-E, fıçıcıya içki içirmedi diye karına ne ceza
verdin? -Vasili Andreyiç öyle yüksek sesle sordu ki,
Nikita’nın, kendisi gibi hatırı sayılır ve zeki biriyle
konuşmaktan zevk alacağına emindi ve yaptığı şa
-
kayla da öyle keyiflenmişti ki bunun, uşağının hoşu
-
na gitmeme ihtimali aklına bile gelmemişti.
Nikita efendisini yine duymadı, rüzgâr söyledik
-
lerini uçurup gidiyordu.
Vasili Andreyiç sesini yükseltti, kelimelerini tek
tek söyleyerek fıçıcı ile ilgili şakasını yineledi.
-Boş verin siz onu Vasili Andreyiç, bu işlere hiç
aklım ermiyor. Oğlumu incitmesin de başka bir şey
istemem.
-Öyle tabi. E, bahara bir at almayı düşünüyor
musun bari? diyerek yeni bir konudan konuşmaya
başladı Vasili Andreyiç.
-Mecbur alınacak, dedi Nikita, kaftanın yakasını
açıp efendisine doğru eğilerek. Bu konuşma ilgisini
Lev Nikolayeviç Tolstoy
90
çekmişti ve her şeyi duymak istiyordu. -Başkaların
-
dan hayvan kiralayıp duruyoruz. Oğlan büyüdü, ar
-
tık kendisi çift sürse iyi olur.
-İyi ya, benim beygiri al, ucuza bırakırım! dedi
Vasili Andreyiç bağırarak. Sevdiği ve aklını başından
alan kâr hırsından konu açılınca heyecanlanmıştı.
-Siz bana on beş ruble verin, ben at pazarından
bir şey bakayım, dedi Nikita. Vasili Andreyiç’in elin
-
den çıkarmak istediği atın en fazla yedi ruble edece
-
ğini, ama almaya kalktıklarında tüccarın yirmi beş
rubleden azına razı olmayacağını, sonra da altı ay
boyunca para koklatmayacağını biliyordu.
-İyi bir attır. Kendime ne istersem sana da aynı
-
sını isterim. Sahiden söylüyorum. Brehunov hiç kim
-
seye fenalık etmemiştir. Varsın ben zarar edeyim.
Sana şerefimle söylüyorum, dedi Vasili Andreyiç,
alışveriş yaparken göz boyayan tavırlarını takındığı
ses tonuyla. -Üstüne başka at tanımam!
-Öyledir. dedi Nikita iç çekip. Dinlemeye değer
başka bir şey kalmadığını görünce yakasını elinden
bıraktı. Serbest kalan yaka hemen kulağına ve yüzü
-
ne yapıştı.
Böylece yarım saat kadar hiç konuşmadan gitti
-
ler. Rüzgâr Nikita’nın gocuğunun yırtık olduğu kolu
-
nu ve böğrünü üşütüyordu.
Soğuktan büzüşüyordu, ağzını örten yakasının
içinde soluk alıp veriyor ve böylece vücudu üşümü
-
yordu.
İnsan Neyle Yaşar?
91
-Ne dersin, Karamışevo’dan mı gidelim yoksa di
-
rek mi? diye sordu Vasili Andreyiç.
Karamışevo’dan gidilen yol daha işlekti, iki ta
-
rafında da yolu gösteren sırıklar vardı, ama daha
uzundu. Doğru giden yol ise daha yakın olmakla bir
-
likte az kullanılmıştı ve yolu gösteren sırıklar çoğu
yerde yoktu ya da kötüydü, karla kaplanmıştı.
Nikita biraz düşünüp,
-Karamışevo’dan gidersek yolumuz uzar, ama
yol daha düzgündür, dedi.
Vasili Andreyiç direk gitmek istiyordu.
-Doğruca gidersek sadece hafif eğimli bir vadiyi
geçeceğiz, yolu şaşırmayız, ama Karamışevo yolun
-
da da orman var, -dedi.
-Siz bilirsiniz, dedi Nikita ve yakasını tekrar bı
-
raktı.
Vasili Andreyiç dediği gibi yaptı, yarım kilometre
kadar gittikten sonra tek tük kuru yaprakları kalmış,
rüzgârdan sallanıp duran yüksekçe bir meşe kolun
-
dan sola döndü.
Dönünce rüzgâr neredeyse yüzlerine doğru es
-
meye başladı ve yukarıda kar taneleri uçuşuyordu.
Nikita uyuklayadursun, Vasili Andreyiç kızağı sürü
-
yor, yanaklarını şişirip nefesini, aşağıya, bıyıklarına
doğru veriyordu.
Böylece on dakika konuşmadan gittiler. Vasili
Andreyiç birden bir şey söyledi.
Lev Nikolayeviç Tolstoy
92
-Ne dedin? dedi Nikita gözlerini açıp. Vasili And
-
reyiç cevap vermedi, ileri geri bakarak eğildi. Ka
-
sıklarındaki ve boynundaki kılları terden kıvır kıvır
olan at ağır aksak yürüyordu.
-Ne dedin, diyorum? diye üsteledi Nikita.
Vasili Andreyeviç kızgın kızgın Nikita’yı naklit
ederek:
-Ne dedin, ne dedin! Sırıklar görünmüyor! Yolu
kaybettik muhakkak.
-Sen dur da ben yola bir bakayım, dedi Nikita ve
hemen kızaktan atladı, samanın altındaki kamçıyı
alıp, sola, oturduğu tarafa doğru yürüdü.
Bu yıl kar kalın bir tabaka oluşturmamıştı, bu
yüzden yol her tarafta olabilirdi, ama yine de yer
yer dizlere kadar geliyor ve Nikita’nın çizmelerine
doluyordu. Nikita yürürken ayaklarıyla ve kamçıyla
yokluyor ama yolu bulamıyordu.
Geri geldiğinde Vasili Andreyiç:
-E, ne oldu? diye sordu.
-Yol bu tarafta değil. Şu tarafa da gidip bakayım.
-İleride bir şey kararıyor, oraya git de bir bak ba
-
kalım, dedi Vasili Andreyiç.
Nikita, efendisinin söylediği yere gitti, kararan
şeye yaklaştı. Burası, uzaktan karın siyah görünme
-
sine sebep olan bir toprak yığınıydı. Nikita sağ taraf
-
ta da biraz dolaştıktan sonra kızağın yanına döndü,
üzerindeki karları silkeledi, çizmelerinin içindekile
-
ri boşalttı ve kızağa bindi.
İnsan Neyle Yaşar?
93
-Sağa gitmemiz lazım. Rüzgâr sol yanımdan esi
-
yordu, ama şimdi dosdoğru yüzüme vuruyor. Sağa
sür! dedi kararlı bir sesle.
Vasili Andreyiç, Nikita’nın dediğini yaptı ve kıza
-
ğı sağa döndürdü. Ama hâlâ yol görünmüyordu. Böy
-
le bir süre gittiler. Rüzgâr dinmiyor, kar yağıyordu.
-Vasili Andreyiç, besbelli biz yolu büsbütün kay
-
bettik, dedi Nikita. Bu duruma pek sevinmiş gibiydi.
-Bunlar da ne? dedi, karın altından fırlamış si
-
yah patates yapraklarını göstererek.
Vasili Andreyiç artık iyice yorulup terleyen ve
ağır ağır yürüyen atı durdurdu.
-Ne diyorsun?
- Zaharovka Köyü’nün tarlalarındayız. Ta nere
-
lere gelmişiz!
-Yalan söyleme?
-Yalan söylemiyorum, Vasili Andreyiç. Doğru
söylüyorum, dedi Nikita, kızağın çıkardığı sesler
-
den de anlaşılıyor, patates tarlalarındayız; bunlar da
sap yığınları, patatesleri sökmüşler, Zaharovka Kö
-
yü’nün tarlaları burası.
-Görüyor musun bak, nerelere gelmişiz! dedi Va
-
sili Andreyiç. E, şimdi ne yapacağız?
-Dosdoğru gidelim, bir yere varacağız muhak
-
kak. Zaharovka olmazsa da bir beyin çiftliğine va
-
rırız.
Lev Nikolayeviç Tolstoy
94
Vasili Andreyiç gene uşağını dinledi ve atı Niki
-
ta’nın söylediği gibi doğru sürdü. Böyle epey yol al
-
dılar. Bazen kışlık ekinlerin üzerinden geçiyorlardı,
kızak da donmuş toprak yığınlarının üzerinde tan
-
gırdıyordu. Bazen anızı sürülmemiş, karın altından
fırlamış, rüzgârdan sallanıp duran pelinlerin ya da
ekin saplarının bulunduğu kışlık ya da yazlık tarla
-
lardan geçiyorlardı; bazen de derin ve her yeri bem
-
beyaz, üzerinde hiçbir şey görünmeyen düz karlık
bir alana giriyorlardı.
Kar yukarıda savruluyor, bazen de yerden göğe
yükseliyordu. At besbelli epey yorulmuştu, terden
kıvır kıvır olan kılları kırağı bağlıyordu ve ağır aksak
yürüyordu. Birden durup debelenmeye başladı, su
çukuru ya da hendek gibi bir şeye girmiş olmalıydı.
Vasili Andreyiç atı durdurmak istedi, ama Nikita:
-Ne diye durduruyorsun! Gidelim, çıkmamız
lazım, deyip kızaktan atladı ve kendisi de hendeğe
saplandı. -Deh, güzelim, deh! Deh, deh yavrum! diye
ata bağırmaya başladı neşeli bir sesle.
At hızla yekinip donmuş bir toprak yığınına çıktı.
Su birikmesi için açılmış olan bir hendeğe düşmüş
-
lerdi.
-Neredeyiz böyle? diye sordu Vasili Andreyiç.
-Şimdi öğreniriz! Sen sür hele, bir yere çıkaca
-
ğız elbet.
İnsan Neyle Yaşar?
95
-Şurası Goryaçkin Ormanı olmasın? dedi Vasili
Andreyiç, önlerinde karların arkasından görünen
karaltıyı göstererek.
-Yaklaşalım bakalım, neresi olduğunu öğreniriz.
Nikita, rüzgârdan uçuşan kurumuş uzun söğüt
yapraklarını görünce önlerindeki karaltının orman
değil, bir ev olduğunu anlamıştı, ama sesini çıkarma
-
dı. Gerçekten de, hendeği geçeli henüz yirmi metre
bile olmamıştı ki önlerinde ağaçlar belirmeye, yeni,
hüzünlü bir ses duyulmaya başladı. Nikita doğru
tahmin etmişti: bu bir orman değil; bir sıra dikilmiş,
bazı yerlerinde hâlâ yaprakların çırpındığı uzun sö
-
ğüt ağaçlarıydı. Ağaçlar belli ki harman yerinin hen
-
değini çevreleyecek şekilde dikilmişti. Rüzgârda hü
-
zünlü hüzünlü uğuldayan söğütlere yaklaştıklarında
at birden ön ayaklarını kızaktan yükseğe kaldırdı,
arka ayaklarıyla da bir tepeye çıkıp sola kıvrıldı,
ayakları artık dizlerine kadar gömüldüğü kardan
kurtulmuştu. Yola çıkmışlardı.
-İşte geldik. Ama nereye, bilmiyorum. dedi
Nikita.
At, karla örtülü yolda hiç şaşmadan gidiyordu.
Seksen metre kadar gitmişlerdi ki, hiç durmadan
karların döküldüğü çatısı kalınca kar tabakasıy
-
la örtülmüş bir ambarın düzgün çitleri görünmeye
başladı. Ambarı geçtikten sonra yol rüzgâra karşı
döndü ve bir kürtüne daldılar. Fakat az ileride iki
evin arasında bir ara sokak göründü. Görünen o ki
Lev Nikolayeviç Tolstoy
96
rüzgâr karları yolun ortasına yığmıştı ve onu aşmak
gerekiyordu. Gerçekten de kürtünü geçtikten sonra
sokağa girdiler. En sondaki avluda bir ipe serilmiş
ve buz tutmuş, biri kırmızı, diğeri beyaz iki gömlek,
pantolon, dolaklar ve bir etek rüzgârda umutsuzca
sallanıp duruyordu. Özellikle gömleklerden beyaz
olanı kollarını sallayarak umutsuzca ipten kurtul
-
maya çalışıyordu.
-Baksana, bunları asan karı ya tembel ya da
ölüm döşeğinde kıvranıyor. Çamaşırları toplayıp
yortuya hazırlayamamış, dedi Nikita, çırpınan göm
-
leklere bakarak.
İnsan Neyle Yaşar?
Do'stlaringiz bilan baham: |