Tahaddinin Aşamaları
Kuran birkaç aşamada meydan okumuş ve kendisine rakip istemeyi dile getirmiştir:
1- İlk olarak genel olarak Kuran gibi bir söz getirin diye buyurmak:
" Yahut "Onu kendisi uydurdu!" mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler. O halde bu iddialarında tutarlı iseler Kuran gibi bir söz getirsinler bakalım!"1
2- Sonra kısa bile olsa en azından on sure getirin diye buyuruyor:
"Yoksa "Onu (Kuran'ı) kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sure getirin."1
3- Üçüncü aşamada getire bileceklerini iddia edenlerin itibarlarını daha bir yok etmek için, en azından bir sure getirmelerini istemekte:
" Yoksa "Onu kendisi uydurmuş!" mu diyorlar? De ki: "Öyleyse, iddianızda tutarlı iseniz haydi onunkine benzer bir sure ortaya koyun ve Allah'tan başka çağırabileceğiniz kim varsa hepsini de yardımınıza çağırın." 2
4- Ve en sonunda kesin bir şekilde böyle bir şeye asla güçlerinin yetmeyeceğini buyuruyor:
"Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kuran) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sure getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin) Eğer, yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o hâlde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır." 3
5- Sonra inanmayanların bu acı tecrübesini ve güçsüzlüğünün tüm insanlar için geçerli olduğunu ilan ederek, Kuran'ın mucize olduğuna inanmayan tüm insanlara meydan okuyarak, Kuran'ın ebedi mucize olduğunu buyurmuştur:
"De ki: "Yemin ederim! Eğer insanlar ve cinler, bu Kuran'ın benzerini yapmak için bir araya toplansalar, hatta birbirlerine destek olup güçlerini birleştirseler bile, yine de onun gibi bir Kitap meydana getiremezler."4
Beş şekilde buyrulan bu "tahaddi" ayetleri ve özellikle de Kuran'ın mucize olduğunu açıkça belirten son iki ayetten ilginç noktalar ele geçmektedir. Bakara suresinin 24. ayetinde "velen tefelu/ asla yapamayacaksınız" kelimesi ayrıca gelecekten haber vermekte ve sonsuza kadar kimsenin kurana rakip olamayacağı bildirilmektedir. İsra suresinin 88. ayetinde yine aynı şekilde tüm insanların bundan aciz olduğu buyrulmaktadır. Bu türde gelecekten haber vermeyi gaybı bilenden başka hiç kimse yapamaz. İnsan birisine meydan okuduğu zaman kendi dönemindekileri tanır ve kendi gücünü de onlarla kıyasladıktan sonra bu işi yapar, lakin hiç kimse geleceği bilmediği ve gelecektekilerin nasıl bir güce sahip olacağından haberdar olmadığı için bu şekilde büyük bir iddiada bulunamaz. Ama Kuran büyük bir cesaret örneği ile sonsuza kadar tüm insanların karşısında güçsüz olduğunu ilan etmiştir. İşte bu gaybi haber Kuran'ın mucize oluşuna en önemli delillerden biridir.
Son olarak Kuran'ın meydan okuması hususunda şu noktaya değinelim: Bazıları her ne kadar Kuran'ın mucize oluşunun delillerini tüm zamanlar için kabul etmişlerse de, Kuran'ın meydan okumasını sadece o dönemdeki insanlarla sınırlamış ve gelecek için geçerli olmadığını zannetmişlerdir. Yani bugün Kuran'ın mucize oluşunu ispatlamak için Kuran'ın nazil olduğu dönemde Kuran'la mukabele etme gücüne sahip olmayan edebiyatçıların acizliği delil olarak getirilmelidir, tüm zamanların edebiyatçılarına karşı meydan okuma söz konusu değildir.
Oysa bu düşünce kesinlikle doğru değildir; yukarıdaki ayetten de açıkça anlaşıldığı üzere, Kuran'ın meydan okuması geneldir, bütün insanları kapsar ve sınırları her zaman için geniştir. Tahaddi mazide nasıl idise şimdi ve gelecekte de öyledir. Çünkü Kuran kendisine özel sağlam bir yönteme sahiptir, insanların sözleri kesinlikle ona ulaşamaz ve hatta yanına bile yaklaşamaz; zira Kuran'ın mucize oluşu sadece beyanına bağlı değildir, lafız ve mana birlikteliği mucize kılmaktadır.
Kuran’ın Mucize Olduğu Yönler
Araştırmacılar ve düşünürler, Kuran'ın mucize oluşu ve hangi yönlerden mucize olduğu hakkında birçok geniş araştırmalar yaparak, çeşitli boyutlarını sıralamışlardır. Bu hususta bazı farklı görüşler de bulunmaktadır. Geçmişteki eski âlimler olaya daha farklı yaklaşmışlardı, son dönem âlimleri ise eskilerin görüşlerini değişik şekillerde açıklamış ve ek olarak da yeni boyutlar eklemişlerdir. Şimdi bu hususta ortaya konulan görüşlere değineceğiz:
1- Kuran, Edebi Yönden Mucizedir: Arap edebiyatçıları ve dil bilim uzmanları; Kuran'ın edebiyat, belağat ve fesahat yönünden mucize olduğunu söylemişlerdir. Şöyle ki; kuran-ı Kerim'de geçen sözcükler akıcı ve belirgin bir anlatıma sahiptir. Kelimeler manasına uygun yerlerde getirilmiş böylece güzel bir terkip oluşmuştur. Bu da Kuran'ın başından sonuna kadar tüm ayet ve surelerde birbirinden ayrılmayan bir düzenlilik meydana getirmiştir. Tüm bunlar Kuran'ın mucize ve buyrulanların da ilahi bir söz olduğuna delalet etmektedir. Dolayısıyla şöyle denilmiştir: "Eğer Kuran ayetleri içindeki bir kelime alınarak onun yerine cümleye uygun olacak şekilde başka bir kelimeyi koymaya çalışsalar bunu asla başaramazlar."
2- Kuran, Anlatım Yönünden Mucizedir: Kuran-ı Kerim'in anlatım üslubu, düzeni, cümlelerin yapısı, kelimelerin cümle içinde uygun seçilişi ve lafızların ahengi, ne geçmişte ve ne de gelecekte eşi benzeri olmayan yeni bir kalıpla Araplara sunulmuştur. O zaman ki Arap edebiyatçıları arasında genelde yaygın olan şiir, nesir ve seciy idi, bunların her birinin kendisine göre güzel yönleri olmasıyla birlikte eksik yönleri de bulunmaktadır. Örneğin şiir; kalbe etki etmekte ama kafiyelerin uyumu için şairi kısıtlamaktadır, nesir de bu kısıtlama yoktur lakin bu defa şiirdeki gibi etkinliği bulunmamaktadır. Seci ise ilk bakışta güzel bir sanat gibi gözükse de zorluğu ve özelliğine uygun olmayan kelimeler kullanıldığından güzelliği azalır.
Kuran, bunlardan sadece biri değildir, bilakis bu üç edebi özelliğin hepsini kendisinde toplayarak edebiyat alanında yeni bir çığır açmıştır. Yani Kuran ayetleri şiirin etkileyiciliğine, nesrin kısıtlamamasına ve secinin zorlanmadan yakalanan güzelliğine topluca sahiptir.
3- Kuran, Üstün Öğretiler Yönünden Mucizedir: Bu Kuran'ın en önemli özelliğidir, o zamana kadar insanlığın hiçbir şekilde bilmediği sayısız hikmet ve öğreti Kuran ile insanlara bildirilmiştir. Kuran'da bulunanların çok ince bilgiler olması, varlık âleminden, evrenden, insanın bedeninden bilgiler vermesi, kâinatın ve insanın niçin yaratıldığını bildirmesi, insanın ilahi emaneti üstlenmiş olduğu asli yönü hakkında konuşması, madde ötesi âlem, insanın nereden gelip nereye gideceği hakkında konuşması insanlık için emsalsizdir. Böylece insanlık için yeni öğretilerin yolu açılmış oldu. O zamanki beşerin bilimsel konumu göz önünde bulundurulduğu takdirde Kuran'ın nasıl bir mucize olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
4- Kuran, Kanun Koyuculuğu Yönünden Mucizedir: Kuran'ın en fazla önem verdiği konulardan biri de toplumsal düzen, refah ve saadettir. Bunların sağlanması için de pratik anlamda hüküm ve kanunlar belirlemiştir. Diğer insanlarla ortak bir yaşamı paylaştığı için bu kuralları uygulamak zorundadır. Bu meyanda kanun koyucu sadece yüce Allah'tır zira insanların belirlemiş olduğu kanunlar sadece bireysel ve toplumsal yaşamı düzenlemek içindir. Oysa insanın Allah ve madde ötesi ile de bir ilişkisi bulunmaktadır. Bu üçüncü bağ görmezlikten gelindiği takdirde kanunlar çoğu kez bağlayıcı olamaz ve insanın ifrat yahut tefrite düşmesine sebebiyet verir.
"Resulümüz size Kitap'tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir kitap geldi. Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir."1
Çünkü İslam'ın koymuş olduğu kanunlar üç boyutlu olduğu için birey, toplum ve Allah bağı ile birlikte toplumsal saadetin sağlayıcısı olur. Bu da ilahi kanunların mucize ve insanın uhdesinin dışında olduğunu gösterir.
5- Kuran, Sağlam Delil Getirme Yönünden Mucizedir: Kuran'ın istidlal yöntemi has özelliklere sahiptir ki bunu Kuran mucizelerinden biri ve burhan ve hitabe yöntemlerini bir araya getiren metot sayabiliriz.
Meşhur filozof Endülüslü İbn-i Rüşt, vatanında yazdığı çok değerli kitabı el-Keşful An Menahicil Edille'de bu konu hakkında açık bir misal getirmiş ve demiştir ki: "Kuran, Hakk Teâlâ'nın zatını tanıtmak için onu nura benzetmiştir: "Allah, göklerin ve yerin nurudur" ki dünyayı aydınlatır ve kuşatır, her şey onun vesilesiyle ayan olur. Hakk Teala'nın zatını tanıtmak ve onun varlık âlemindeki yerini belirtmek için benzetmenin bu kadarı avam halkı ikna etmek için yeterlidir. Aynı zamanda bu benzetme Hakk Teala'nın zatı için o kadar dakiktir ki gayri mahsusun mahsusa benzetilmesinde en dakik benzetme sayılır. Bu teşbih Hakk Teâlâ’nın zatının bütün özelliklerini göstermektedir.
Hakkın zatı vacib'ul vücuddur, Onun vücudu zatının aynısıdır ve zatının hakikati vücududur. Bütün mevcudatın vücudu ondandır, Onun varlığı ve vücudu herkes için aşikâr ve zahir olmakla birlikte zatının hakikati sonsuz derecede hafi ve herkesten gizlidir.
Eğer madde âleminde bu özelliklerin aynısına sahip bir şey bulmak istersek nurdan başka bir örnek getiremeyiz. Onun şuası bütün varlığı kapsamış ve her şeyi ayan kılmıştır, zira her şey nurla ayandır. Lakin nurun ayan olması zatındandır. Nurun hakikati bilinmemektedir, ama parlaklığı ve vücutsal eseri herkes için aşikâr ve hüveydadır. Filozoflardan kim Hakk Teâlâ’nın zatını tanıtmak için misal getirmek isterse Kuran'ın bu benzetmesinden daha iyi bir örnek getiremez."
6- Kuran, Gaybi Haberler Yönünden Mucizedir: Kuran'da zikredilen gaybi haberler Kuran mucizelerinden bir kısmını teşkil eder, bunlar geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman olmak üzere üç kısma ayrılır.
a) Geçmişten haber vermesi: Selef enbiyanın ve tarih içindeki birçok ümmetin geçmişi eski kitaplarda az buçuk zikredilmiş ve halk arasında tamamen tahrif olmuş efsaneler gibi anlatılmıştır. Hz. Nuh'un hayatı ve tufan hadisesi hakkında Kuran'da şöyle buyrulmaktadır: "İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin."1 Hz. Nuh'un hayatı ve tufan olayı eski yazılarda özellikle Tevrat'ta geniş bir şekilde zikredilmiştir, lakin Kuran'da olduğu gibi saf ve inhiraftan uzak olamamıştır.
Hz. Yusuf hakkında da buyuruyor ki: "İşte bu (kıssa), gayb haberlerindendir. Onu sana biz vahiy yolu ile bildiriyoruz."2 Hz. Yusuf'un olayı Tevrat'ta geniş bir şekilde açıklanmıştır, ama bu Kuran'ın beyanı gibi sadık ve doğru değildir. Aynı şekilde Musa, Harun, Beni İsrail, Firavun, Meryem ve Zekeriya hakkında Allah'ın peygamberlerinin ve velilerinin makamlarının kutsiye tinin korunması ve nakilde emanetin göstergesi olan bu gibi tabirler kullanılmıştır, fakat Tevrat'ta asla bu boyuta riayet edilmemiştir, hatta bilakis onların yüce makamları aşağıya çekilmiştir.
b) Şimdiki Zamandan Haber vermesi: Kuran, münafıkların, işbirlikçilerinin, müşriklerin ve Yahudi lerin hile ve desiseleri üstündeki perdeyi açmış ve onları rüsva etmiştir. Bu gibi gaybi haberleri dillendiren ayetler Kuran'da çok fazladır.
c) Gelecekten haber vermesi: Yakın ve uzak gelecek zaman hakkında vaki olacak hadiseleri haber vermektir. Özellikle Kuran'ın gaybi haberlerinin müşahede edilmesi için yakın gelecek zamanda vaki olacak olayları bildirmektir. Örneğin İslam'ın yayılması, galibiyetler, fetihler ve düşmanın yenilgisi ve yok oluşu hakkındaki haberler bir bir ve ardı sıra tahakkuk bulmuştur. Rumların Farslara birkaç yıl içinde galip geleceği haberi, "Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Birkaç yıl içinde"1 bu kabildendir. İran ve Bizans arasındaki bu savaş 603 miladi yılından 622 miladi yılına kadar devam etti (Peygamber'in (s.a.a) Medine'ye hicret ettiği yıl),savaşın başlarında Hüsrev Perviz (Farslar) üstündü, Mekke'de nazil olan Rum suresi savaşının akışının değişeceği haberini verdi. Kaç yıl geçtikten sonra Bizanslılar üstün gelmeye başladı. Bu üstünlük eşrafın ve ordu komutanlarının eliyle öldürülen Hüsrev Perviz'in saltanatının sonuna kadar devam etti. Bu durum Müslümanların sevinmesine neden oldu; zira onların kudretli komşuları zayıflamıştı.
Her şeyden ilginç olanı beşerin Kuran gibi bir şeyi getirmekten her zaman için aciz olması haberidir. "Bunu yapamazsanız –ki hiçbir zaman yapamayacaksınız-"2 ayeti her zaman Kuran'ın mucize olmasının delili sayılır.
7-Kuran, Bilimsel Yönden Mucizedir: Kuran tabirleri arasında bazı geçici işaretlerle karşılaşırız ki bu söz sahibinin tabiatın gizli sırlarını bildiğini gösterir.
"De ki: "O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir." 3
Bazen Kuran tabirlerinde tabiatın bazı sırlarına işaret edilmektedir. Bu işaretler Allah'ın sözlerinin arasında görülür, lakin bu sözün asıl hedefi zati maksadı bu cihetin beyanı değildir. Nitekim hiçbir zaman bu gibi işaretlerin açıklanmasında acele edilmemiş ve tamamen beyan edilmemiştir. Zira Kuran'ın asıl hedefi hidayet etmek için yol göstermek, talim, dini terbiye ve maneviyattır. Sadece ince ayrıntıları bile göz önünde bulunduran insanlar bu geçici işaret ve sırları algılayabilirler. Bu nükte âlimlere göre Kuran'ın mucize olmasının delilidir.
8- Kuran, Anlatım Sağlamlığı Yönünden Mucizedir: Kuran farklı münasebetlerle değişik zamanlarda ve mekânlarda nazil olup bazı olayları mükerrer bir şekilde beyan etmesine rağmen tekdüze ve üstün bir diyalektiğe sahip ve anlatımdaki her türlü ihtilaf ve tezattan ıraktır. Eğer bu beşeri bir kelam olsaydı zamanın akışı içinde değişik münasebetlerle bazı konuların beyanında ihtilaf ve çelişki ortaya çıkardı. Zira ister istemez anlatımda çelişkiye düşmek insan tabiatının gereksinimidir. Nitekim insanın hafızası, bugün söylediği bir söz ile yirmi yıl önce bazı maslahatlardan dolayı söylenen bir sözü mutabık kılacak kudrete sahip değildir. Kuran, bunu mucize oluşunun delillerinden biri olarak saymıştır. Allah'u Teâlâ buyuruyor ki:
"Hâlâ Kuran'ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı."1
Do'stlaringiz bilan baham: |