Kuran & İtret ben aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Biri Allah’ın kitabı, diğeri İtretim; Ehl-i Beyt’imdir. Bu ikisine sarıldığınız müddetce benden sonra asla sapmazsınız. Hz. Muhammed (s a. a) Muhammed Hadi marifet kur’ÂN İLİmleri



Download 306,62 Kb.
bet44/53
Sana26.03.2017
Hajmi306,62 Kb.
#5375
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   53

Hatim Ve Mühürleme


Kuran'da geçen hatim, ta'b/mühürleme ve örtü kelimeleri aynı şey hakkında olup inatçı ve serkeş insanların kendi yanlış tavır ve davranışlarıyla kendileri için hazırladıkları hicap anlamındadır.

"Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır." 3

"Onların kalplerine – ki idrak etme organıdır- mühür vuruldu."4

Lakin bu mühürleme ve hicap perdesinin zeminini kendileri hazırlamışlardır, bu mesele başka ayetlerde de açıkça görülmektedir:



"Gördün mü o kimseyi ki kendi hevâsını kendisine tanrı edinmiş ve onu Allah bir bilgi üzerine şaşırtmış ve kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış."5

"Çünkü onlar önce inandıklarını iddia ettiler, sonra inkâra gittiler. Bu sebeple kalpleri mühürlendi."1

"Küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur."2

Yani bu insanlar müminleri kandırmak için zahiren iman getirmişlerdir, ama müminlerin tutumlarını gevşetmek için sonradan bir daha hakkı inkâr etmişlerdir. Bundan dolayı da Allah bunların gönüllerine mühür vurmuştur.



"Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler."3 Bu yüzden Allah, bu acı gerçeği onların kendi diliyle anlatmakta ve Hakkı inkâr etmenin zeminini kendi elleriyle hazırladıklarını ve onların bunu itiraf ettiklerini beyan etmektedirler.

"(Bu,) bilen bir kavim için, ayetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır. Bu kitap müjdeleyici ve uyarıcıdır. Fakat onların çoğu yüz çevirdi. Artık dinlemezler. Ve dediler ki: Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Bizimle senin aranda bir perde bulunmaktadır. Onun için sen (istediğini) yap, biz de yapmaktayız! " 4

Bu ayetlerin içeriğinin mutlak inat ve inatçılığı anlattığı ve bütün bu ibareler bir temsil ve istiareden öte bir şey olmadığı açıktır. Nitekim Allah bu insanları kınamış ve onların şu sözlerle Hakk'ı inkâr ettiklerini söylemiştir:



"Kalplerimiz perdelidir." dediler. Öyle değil! Kâfirlikleri sebebiyle Allah onlara lânet etti. Onun için pek az iman ederler."5

Altıncı Bölüm

KURAN'IN MUCİZE OLUŞU

Ebedi bir mucize olarak kuran


Mucize kelimesi, Arapçada "eceze" kipinden alınmıştır ve aciz kılmak anlamına gelmektedir. Birisini aciz ve güçsüz kılmak ise iki şekilde gerçekleşe bilir:

Birincisi; onda bulunan gücün elinden alınmasıyla, örneğin malî gücü yahut bir makamı olan kimsenin elinden zorla o malî güç yahut makamı almak suretiyle onu aciz / güçsüz bırakmak.

İkincisi; kimsenin yapamayacağı bir işi yapmak. Örneğin bazıları öylesine manevî üstünlüklere ulaşa bilir ki buna başkaları ulaşamaz.

Kuran'ın mucize olması yani aciz bırakması ikinci şekildedir; belağet, fesahat, buyruklarının dayanıklılığı, sözlerinin ulaştırıcılığı, hükümler ve öğretiler alanında asla ulaşılamayacak yeniliklerin bildirilmesi ve diğer özellikleriyle insanın ulaşamayacağı, dengini getiremeyeceği üstün bir konumda bulunur. Bu yüzendir ki Kuran için ebedi mucize denilmektedir ve bu şekilde olması daimidir, zira Kuran son din İslâm'ın şeriatının delilidir.


Konunun Tarihi Geçmişi


"Kuran'ın mucize" oluşu konusu çok eskilerden beri düşünürlerin üzerinde çalıştıkları konuların başında gelmektedir. ibn-i Nedim'e1 göre bu hususta ilk araştırmaları yapan ve konu hakkında ilk kitabı telif eden Muhammed b. Zeyd Vasiti'dir. Kendisi kelam ilminin önde gelenlerindendir ve bu alanda el-İmame ile İcazu'l-Kuran Fi Nezmihi Ve Telifi kitaplarını kaleme almıştır. Bazılarına göre ise Vasiti'den daha önce kuran'ın mucize oluşu hakkında iki cilt kitap yazan Ebu Ubeyd b. Muammer b. Müsenna'dır. Aynı şekilde Ebu Ubeyd Kasım b. Selam'ın da kitabı zikredilmektedir. Lakin ne yazık ki bu kitaplar günümüze kadar ulaşmamış ve şu anda elimizde bulunmamaktadır.

Elimize ulaşan kitaplar arasında en eskisi Ebu Süleyman Hamd b. Muhammed Busti'nin Beyanu İcazu'l-Kuran eseridir. Müellif Kuran'ın mucize oluşunu beyan acısından ele almış, Kuran'da seçilen kelimeler, kullanılan kavramlar ve bunların kullanılış tarzını irdelemiş, çok güzel bir metotla da açıklamıştır.

Ebubekir Baklani, İmam Fahri Razi, Kemaluddin Zemlekani ve İmam Yahya b. Hamza gibi önde gelen âlimlerin de her biri Kuran'ın mucize oluşunu değişik boyutlardan inceleyerek bu alanda kitaplar yazmışlardır. Yakın dönemde ise sayısız makale, kitap ve risale yazılmıştır bunların içerisinde en önemlileri; Allame Şehristani'nin el- Mucizetu'l-Halide, üstad Mustafa Sadık Rafii'nin İcazu'l-kuran, Abdullah Derraz'ın En Nebeu'l-Azim ve Allame Tabatabi'nin İcaz-ı Kuran kitaplarıdır. Ayetullah Hoi de el-Beyan tefsirinin önsözünde geniş bir şekilde Kuran'ın mucize oluşunu hakkıyla işlemiştir.

Bir Savunma Gereksinimi Olarak Mucize


Yüce Allah tarafından gönderilen peygamberler, bunların içerisinde özellikle de Ulu'l-Azm peygamberler sözlerinde ve peygamberliklerinde hak olduklarını ispatlamak için Allah tarafından birçok mucizeler göstermişlerdir. Hiç bir insanın asla yapamayacağı bir takım işleri yapmaları gayb âlemi ve doğaüstü bir âlem ile irtibat halinde olduklarının göstergesidir. Dolayısıyla mucizelere "doğaüstü" olaylarda demişlerdir. Yani bilinen ve tanınmış etkilerin üstünde oluşmasıdır.

Şimdi karşımıza şöyle bir soru çıkmakta: Acaba peygamberler tarafından gerçekleştirilen mucize; bir tebliğ gereksinimi midir yoksa savunma amaçlı mıdır? Yani peygamberler insanları davete başladıkları zaman hemen ilk olarak mucize gösteriyorlar mıydı yoksa davetin ileri aşamalarında inkârcıların istemeleri ve kendilerinin sözlerinin hak olduğunu ispatlamaları için mi yapıyorlardı?

Peygamberler tarihi ve Kuran-ı Kerim'in bu husustaki ayetlerini incelediğimizde ikinci şıkkın doğru olduğunu görmekteyiz. Hiçbir peygamber davetinin ilk aşamasında hemen mucize göstermemiştir, fakat ileriki aşamalarda insanların inkâr etmesi, hak olduklarına delil olarak mucize istemesi dolayısıyla, Allah'ın izni ile mucize göstermişlerdir.

Peygamberlerin davet etmiş oldukları şeyler tamamen insanın aklı ve fıtratı ile uyum içindedir. İnadı olmayan, hakkı arayan ve doğruları görüp de teslim olan kimseler hemen kabul etmekte ve onlar için mucizeye gerek kalmamaktadır, yüce Allah Kuran-ı Kerim'de buyuruyor:



"Biz Kuran'ı hak olarak indirdik; o da hakkı getirdi."1

"Allah'ın daveti hak ve açıktır."1

"O halde sen Allah'a güvenip dayan. Çünkü sen apaçık hakikat üzeresin."2

"O kitap (Kuran); onda asla şüphe yoktur."3

"Andolsun, Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler."4

"Ey insanlar! Size Rabbinizden hak gelmiştir."5

"Allah, hak olarak Kitab'ı ve mizanı indirendir." 6

Fakat insanların içinden bazıları her ne kadar peygamberlerin davet ettiği şeylerin hak olduğunu bilseler dahi, kendi menfaatleri, istek ve arzularına ter geldiği için inkâr edip yalanlamışlardır. Buyuruyor:



"Kendilerine bilgi verilenler, Rabbinden sana indirilenin (Kuran'ın) gerçek olduğunu bilir; onun, mutlak galip ve övgüye lâyık olan (Allah'ın) yoluna ilettiğini görürler."7

" Bir de, kendilerine ilim verilenler, onun (Kuran'ın) hakikaten Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar, bu sayede kalpleri huzur ve tatmine kavuşsun."8

Evet, insanlar neyin hak ve neyin batıl olduğunu bilmekteler, bunu akılları ve fıtratları söylemekte, lakin yine de hakkın karşısında durup inkâr ederler:



" Andolsun biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz." 9

"Kendileri de bunlara yakinen inandıkları halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları inkâr ettiler."2

İmam Sadık bu hususta şöyle buyurmaktadır: "İlahi sünnet gereğince hiçbir zaman hak ile batılın karışmasına izin verilmez, asla hak batıl olarak ve batıl da hak olarak görülmez. Çünkü eğer böyle olmasaydı hak ve batılı ayırt etmek için bir yol bulunamazdı."

Hz. Musa'nın iki büyük mucizesi olan asası ve yedi beyzası nübüvvetinin ilk gününde ona verilmişti, ama o bu mucizeleri hiç göstermemişti. Firavun taraftarları ve Kıptilerin Hz. Musa'nın getirdiklerini inkâr etmesi ve ondan delil istemeleri üzerine yüce Allah'ın emir buyurmasıyla mucizesini göstermiştir. Allah-ı Teâlâ Hz. Musa ve Hz. Harun'a şöyle buyuruyor.

"Firavun'un yanına gidip diyin ki: bizler âlemlerin Rabbinin elçileriyiz. Firavun, onlara 'Âlemlerin Rabbi kimdir?' dedi. Musa: "O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir. Firavun alay edercesine etrafındakilere bakıp dedi ki: "İşitmiyor musunuz?" Musa ne inanılmaz şeyler söylüyor. Musa onlara dönüp dedi ki: "O, sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir. Sonra Firavun sinirli bir şekilde alay edercesine dedi ki: "Bu size gönderilen Peygamber'iniz, şüphesiz delidir." Musa dedi: "O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir" Eğer benden başka bir ilâh edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan kılarım." Musa alaylı bir şekilde dedi ki: "Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?" Firavun: "Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu" dedi. Bunun üzerine Musa, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş Elini koynundan çıkardı, bakanlar bir de ne görsünler, bembeyaz olmuş." 1

İbrahim suresinde açıkça mucizenin ilk olarak peygamberler tarafından gösterilmediği, bilakis inkârcıların böyle bir istekte bulundukları belirtilmekte dir. Şöyle ki Hz. Musa kavminin inkârlarından sonra onlara şunları hatırlatıyor:

" Sizden önce gelip geçmiş ümmetlerin, Nuh, Âd ve Semûd halklarının ve onlardan sonra gelip de Allah'tan başkasının tamtamına bilemeyeceği halkların başlarından geçen olaylardan haberdar olmadınız mı? Elçileri kendilerine delil ve mucizeler getirdiler de onlar ellerini ağızlarına götürüp: "Biz, dediler, sizinle gönderilen talimatları kabul etmiyoruz. Çünkü biz, bize yaptığınız davetin mahiyetinden derin bir kuşku içindeyiz." Peygamberleri dedi ki: Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? Hâlbuki O, sizin günahlarınızdan bir kısmını bağışlamak ve sizi muayyen bir vakte kadar yaşatmak için sizi (hak dine) çağırıyor. Onlar dediler ki: Siz de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsiniz. Siz bizi atalarımızın tapmış olduğu şeylerden döndürmek istiyorsunuz. Öyleyse bize, apaçık bir delil getirin! Peygamberleri onlara dediler ki: "(Evet) biz sizin gibi bir insandan başkası değiliz. Fakat Allah nimetini kullarından dilediğine lütfeder. Allah'ın izni olmadan bizim size bir delil getirmemize imkân yoktur. Müminler ancak Allah'a dayansınlar." Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz, Allah'a dayanıp güvenmeyelim?" 2

Evet, bu gibi birçok ayet ve diğer delillerden anlaşılan mucizenin bir savunma gereksinimi olduğu ve inkârcıların istekleri üzerine şüphelerinin giderilmesi için geldiğidir, ama hakka tabi olan akl-ı selim insanlar doğruları hemen kabul ettikleri için onlara bu gibi mucizeler gerekmemektedir. Temiz fıtratlı ve akıllı kimselere hakkı göstermek yeterli olacaktır.

Bu yüzden mucize, hakka doğru ilerleyen davetin önündeki engelleri parçalayıp atmak için kullanılan bir kılıç gibidir. Dolayısıyla davetin ilk aşamalarında buna gerek yoktur, eğer sonradan engellerle karşılaşılırsa ancak o zaman kullanılır.

Kuran'ın Meydan Okuması

Kuran ilimlerinde bunun için "tahaddi" kavramı kullanılmıştır. Tahaddi yani meydan okumak, rakip istemek anlamındadır. Kuran kendisini yüce Allah'ın kelâmı, hiçbir insanın başaramayacağı büyük bir mucize olarak beyan etmektedir. Dolayısıyla böyle kabul etmeyenleri benzeri bir söz getirmeye çağırmakta ve şöyle demektedir:

"Eğer bu buyrukların Allah'ın sözü değil de bir beşerin sözü olduğuna inanıyorsanız, bunun doğru olup olmadığını her zaman ve her mekânda anlaya bilirsiniz. En yetenekli edebiyatçı, şair ve dil bilimcilerinize söyleyin, Kuran'ın sözleri gibi; güzel, fasih, beliğ, sağlam, hikmetli, uyum ve ahenk arz eden sözler oluştursunlar. Lâkin tüm insanlar birleşse dahi asla kuranın sözleri gibi bir söz getiremezler, çünkü kuran Allah'ın sözüdür ve insanların sözü gibi olmadığını çok iyi biliyorsunuz."



Download 306,62 Kb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   53




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish