5- İnce Noktalar
Arapların hayretine neden olan Kuran'ın diğer bir özelliği de kullanılan nüktelerin edebi yönü ve konuşmanın letafetindeki dikkattir. Kuran'da istiare, teşbih, kinaye ve mecaz gibi edebi sanatlar çok fazla kullanılmıştır. Bütün bu edebi sanatlar Arapların kullandıkları tarzlar riayet etmekle birlikte öyle latif ve titizce kullanılmıştır ki Arapların büyük ediplerini hayrete düşürmüştür. Edipler, Kuran teşbihlerinin Arap kelamında bulunmayan en metin teşbih olduğunu kabul etmişlerdir. Bu teşbihler, edebi sanatların güzelliğini kapsayan ve anları açıklama sanatında en açık beyan olarak kabul edilmiştir.
Arap Dünyasını büyük edibi İbn-i Esir müfredin müfrede teşbihi hakkında beyanlarda bulunmuş ve Kuran'dan,"Geceyi bir örtü yaptık"1 ayetini örnek olarak getirmiştir. Onun deyimiyle Kuran geceyi elbiseye benzetmiştir. Zira insanları birbirilerini görmekten alı koyan gece karanlığı, insanı düşmandan kaçmak istediğinde veya pusuya yatmak istediğinde ya da başkalarından bir şeyi saklamak istediğinde gecenin kapsayıcı karanlığından en güzel şekilde yaralanabilir.
İbn-i Esir diyor ki: "Bu Kuran'dan başka bir yerde bulunamayan teşbihlerdendir. Zira gecenin kapsayıcı karanlığının beden elbisesine benzetilmesi, Arapların manzum ve mensur kelamında bulunmayan ve sadece Kuran'ın sahip olduğu letafetlerdendir. Aynı şekilde, "Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz"2 ayeti eşleri birleri için örtü olarak almıştır. Bu en güzel teşbihlerden biri sayılmaktadır. Nitekim elbise insan için ziynettir. Avret mahallini ve beden endamını örtüp sıcaktan ve soğuktan korur. Aynı şekilde insanın eşi de hayata güzellik katan, çirkinlikleri örten ve insanın kötülüğe düşmesini engelleyen bir ziynettir. Bu ne güzel bir teşbih ve ne akıcı tabirdir."3
Emir Yahya b. Hamza Alevi de konu hakkında geniş beyanlarda bulunmuş ve güzel bir şekilde Kuran'ın anlamları tasvir etme sanatındaki üstünlüğünü açıklamıştır.4 Aynı şekilde Seyyid Kutub'un bu hususta yazmış olduğu et-Tefsiru'l-Fenni Fi'l-Kuran adında kıymetli bir eseri bulunmaktadır. Bu gibi değerli sözlerden bazıları et- Temhid kitabını beşinci cildinde nakledilmiş ve istiare türleri, kinaye ve mecaz gibi edebi sanatlar hakkında geniş açıklamalar yapılmıştır. Özet olan bu kitapta bütün bunları işleyemeyeceğimizden bu kadarıyla yetiniyoruz.
Bilimsel Yönden Mucize Oluşu
Kuran-ı Kerim insanların hidayeti ve insanları gerçek insani konumu ulaştırmak için nazil olan bir kitaptır, fakat bu asıl hedefin yanı sıra, Allah'ın mucizesi olduğuna bir işaret babından bazen bilimsel konulara da değinmiştir. Bu yüzden eğer bazen Kuran'da bilimsel konularla karşılaşıyorsak bunun ilahi ilim ve hikmetten kaynaklanması ve sonsuz ilim kaynağından bahsetmesi cihettendir.
"De ki: O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir." 1
Kuran'ın mucize olduğu yönlerden birisi olan bilimsel ayetleri örnekleriyle incelemeye geçmeden önce, çok önemli olan birkaç hususa dikkat etmemiz gerekmektedir:
Bir: Bazıları Kuran'ın fizik, matematik, astronomi ve hata teknik bölümlerin ve teknolojik icatların bütün esaslarını kapsadığını ve bilimin her alanını kapsadığını sanmaktadır. Sonuçta Kuran teşrii bir kitap olmakla birlikte bilimsel bir kitaptır da. Bunlar, bu yanlış olan bu düşüncelerini ispatlamak için Kuran'dan delil getirmeye çalışmışlardır, örneğin:
"Biz bu Kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı olsun diye indirdik."2
"Biz Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık."2
"Kuru ve yaş hiçbir şey yoktur ki, o her şeyi açıklayan Kitap'ta bulunmasın."3
Eğer bu düşünce bazı tanınan önemli âlimler tarafından4 gündeme getirilmeseydi veya onlara nispet verilmiş olmasaydı, buna itiraz etmez ve eleştirmeye kalkmazdık; çünkü bu delillerin temelsiz oluşu aşikârdır.
Bu düşünce sahiplerinin karşılaşacağı ilk soru şudur: bütün bu ilimler, teknolojiler ve günden güne artan buluşlar Kuran'ın neresinden ve hangi ayetlerinden anlaşılmıştır, ayrıca niçin selefler bunu derk etmemiş ve sonradan gelenler bunu anlamışlardır?
Bu tasavvurun istinat edildiği ayetler bu iddiadan uzaktır, çünkü Nahl suresinin ayeti şeriat hükümlerinin kapsayıcılığını beyan etmek içindir. Ayet, kıyamet gününde her peygamberin kendi ümmetinin şahidi olarak geleceği, İslam Peygamber'inin (s.a.a) de bu ümmete şahit olduğu; zira onun getirdiği şeriatın kâmil olduğu ve her şeyin onda beyan edildiğini kâfirlere anlatır.
"Seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik."5
Yani Müslümanlara hidayet, rahmet ve müjde olması için şerii vazife ve görevlerinin beyanında hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nitekim ayetin nazil sebebi, hitap edilen muhataplar ve ayetin başlangıcına ve sonuna dikkat edilirse,"Her şeyi açıkladık" cümlesinden kasıt şerii hükümlerin kapsayıcılığı ve kuşatıcılığıdır.
"Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık"1 ayetinde kitaptan kasıt eğer Kuran olursa onların iddia ettikleri şey doğrudur. Lakin ayetin zahiri başka bir şeyi göstermekte ve ayette kullanılan kitap lafzından kasıt Allah'ın ezeli ilmi hakkında olan tekvin kitabıdır. Ayetin tamamı şu şekildedir: "Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler." 2 Yani biz tüm varlıklardan ve mahlûktan haberdarız ve hiçbir şey bizim ilahi ilmimizin dışında değildir. Bütün varlıklar sonunda Allah'a döneceklerdir.
"Gaybın anahtarları yalnızca O'nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah'ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz'da) olmasın." 3
Ayetinde bütün varlıkların hareket ve davranışlarının Allah'ın ezeli ilminde kayıtlı ve bilfiil huzura sahip olduğu daha açık bir şekilde beyan edilmiştir.
İki: Kuran'ın anlamlarının derki için ilmi araçların kullanımı çok güç ve zarif bir iştir, çünkü ilim sabit değildir ve zamanın ilerlemesiyle gelişip değişir. Hatta teorik bir bilgi bir gün kesin olduğu kabul edilirken belli bir zaman sonra bunun kesinliği olmayan bir serap olduğu ortaya çıkabilir. Nitekim Kuran mefhumlarını ilmin güvenilmez ve geçici araçlarıyla tefsir eder ve açıklarsak, Kuran'ın sabit ve sağlam gerçekliğe sahip anlamlarını sarsmış ve devamsız kılmış oluruz. Velhasıl bilimsel verilerle Kuran arasında bağ kurmak doğru bir iş değildir.
Eğer bir bilim adamı kesinliği ispatlanmış ilmi araçların yardımıyla bazı Kuran iphamlarını -ki bu işaretlerde aşikârdır- açıklığa kavuşturursa, çok değerli bir iş yapmıştır. Ancak bu işi yaparken, nazariyesine "belki" kelimesini kullanma şartıyla başlamalı ve şöyle söylemelidir: "Belki -veya büyük bir ihtimal- ayetin kastı şudur." Bu şekilde, eğer öne sürdüğü ilmi tezde herhangi bir değişiklik olursa Kuran'a zarar verilmemiş olsun ve sadece o teorinin yanlış olduğu belirtilsin.
Biz bu bölümde, rivayet ilminin güvenilir âlimlerinin ispatlanmış ve kesinlik kazanmış bazı bilimsel verilerden, Kuran'ın bazı ilmi işaretlerini tefsir etmek için istifade etmişizdir. Ama dinin sağlam ve güvenilir görüşleriyle, ilmin süreklilik arz etmeyen getirimleri arasında kopmaz bir bağ kurmamaya dikkat etmeliyiz.
Üç: Acaba meydan okuma -ki Kuran'ın mucize oluşunu göstermektedir- Kuran'ın ilmi yönlerini de kapsamakta mıdır? Yani Kuran, meydan okuyup rakip istediği zaman, bu gibi ilmi işaretleri de göz önünde bulundurmuş mudur veya ilmi gelişmelerden dolayı ortaya çıkan Kuran'ın işaret ettiği bazı ilmi sırlar, bu semavi kitabın mucize oluşunu göstermez mi? Başka bir deyimle bilim adamları ellerinde olan ilmi vesilelerle bugüne kadar müphem kalan bu gibi ilmi işaretler üzerindeki perdeleri kaldırıp Kuran'ın ilmi mucizeliğini gösteren o dönemlerde böyle kuşatıcı bir sözün veya imgenin imkân âleminin rabbinden başkasının dillendiremeyeceği hakikatini derk etmişler midir?
Bazıları bu gibi ilmi işaretlerin Kuran'ın mucize olmasının delili olabileceğine inanıyorlar. Lakin bu ayetlerde tahaddi yoktur; zira tahaddi ayetlerinin muhatapları asla bu gibi ilimlerle aşina değillerdi. Buna binaen her ne kadar ilmi işaretler mucize olmaya delil teşkil etse de ilmi açıdan meydan okumadığı için Kuran diğer semavi kitaplar gibidir.1
Bu tarz düşüncelerin kaynağı; bazı kimselerin tahaddi ayetlerinin sadece Kuran'ın nazil olduğu dönemde yaşayan insanlarla sınırlı bilmeleridir. Hâlbuki Kuran aşamalı bir şekilde kendi zamanının ötesine çıkmış ve meydan okumanın sınırlarını genişletmiştir. Sadece Arapları değil bütün insanları sonsuza kadar kendisine benzer bir şeyi getirmeye çağırmıştır.
Tahaddi ayetlerinden biri Bakara suresindedir. İslam'ın zuhuru ve ilerlemeye başlamasından sonra nazil olmuş ve bütün insanları muhatap kılmıştır, hitaptan sonra yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız."2 Allah bir ayet aralıkla ; "Eğer kulumuza (Muhammed'e) indirdiğimiz (Kuran) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sure getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin). Eğer, yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız."3 Bu ayet bütün insanları muhatap kılmıştır ki eğer gönüllerinde Kuran vahyinin doğruluğu hakkında şüphe oluşursa Kuran sureleri gibi bir sure getirip getiremeyeceklerini sınasınlar. Kimse asla bunu gibini getirmemiş ve getiremez.
"De ki: "And olsun, insanlar ve cinler bu Kuran'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler."1 Bu ayet kimsenin bu işi yapamayacağını ilan etmiştir. Ayet insanlara ve cinlere meydan okumuş ve eğer tüm insanlar ve cinler birbirlerine yardım etseler de Kuran gibi bir şey getiremeyeceklerini ilan etmiştir.
Şimdi soruyoruz meydan okumanın sınırlarının bu kadar geniş olması, Kuran'ın mucize oluşunun boyutlarının her birinin kendi has muhatabının durumuna göre meydan okumasının delili değil midir? Bu ihtimal görmemezlikten gelinemez.
Do'stlaringiz bilan baham: |