Cumhuriyet Devrinde Yaylaların Kullanım Hakkı
Osmanlı Devrinde yaylaların kullanımı hakkında çıkarılan kanunlar zaman içinde
tadil edilmiş olsa da Cumhuriyet dönemine kadar devam ettirilmiştir. Cumhuriyet
döneminde ise yaylalar 1924 yılında yayınlanan (442 numaralı ve 18-3. 1924 kabul tarihli
ve 7.4.1924 resmi gazete yayın tarihli) “Köy Kanunu” içinde yer bulmuştur. Bu kanunun 2.
maddesinde “Cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya
dağınık evlerde oturan insanlar bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil ederler”
şeklinde yerini almıştır. 1924 Anayasası özel mülkleri güçlendirici bir nitelik taşımaktaydı.
Bu anayasa özel mülkleri kamulaştırmayı zorlaştırıcı hükümlere sahipti. Anayasaya göre
özel mülklerin kamulaştırılması, hükümetin arazinin piyasa değerini peşin olarak ödeme
şartına bağlandı (15 Kanun no: 491, Nisan 1924, Düstur III. Tertip, C.5. ). Cumhuriyet’in
ilk yıllarında yani 1925’te kabul edilen “Kadastro Kanunu” da arazi tasarrufunda özel
mülkiyet rejiminin kanunlar çerçevesinde garanti altına alınmasını göstermektedir (16
Kanun no: 658, Nisan 1925, Düstur III. Tertip, C. 6.)
1926 yılında Medeni Kanun’un kabul edilmesiyle özel mülkiyete dayalı yeni hukuk
düzeni oluşturulurken, geniş tarım alanları üstünde fiili denetim kurmuş olan güçlü ailelerin,
bu arazileri tam malik sıfatıyla tapuya kaydettirmeleri kolaylaşmış oldu. Çünkü Türk Medeni
Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihte topraklar hukuken ve fiilen tasarruf sahibi olan kişiler
üzerine özel mülk olarak tescil edilmiştir (Çalgüner, 1970: 41-42). Bütün bunlara ilave
olarak, 1929’da büyük arazi sahipleri açısından büyük önem taşıyan bir başka kanun
çıkarıldı. Bu yasaya göre, tımar, iltizam gibi kurumlarla ilgili olarak Osmanlı Devleti’nin
122
Uluslararası Yaylacılık ve Yayla Kültürü Sempozyumu, 26 - 28 Eylül 2019 - Giresun
International Symposium on Transhumance and Upland Settlement Culture, 26
th
- 28
th
of September 2019 – Giresun
geçmiş yüzyıllar içinde çeşitli ailelere vermiş olduğu ve geniş alanlara tasarruf hakkı
sağlayan belgeler, bu alanların 1926 Medeni Kanunu çerçevesinde özel mülk olarak tapuya
kaydettirilmesi için yeterli sayıldı (18 Kanun no: 1515, Haziran 1929, Düstur III. Tertip, C.
10.). Yaylaların geçmişten günümüze değişen işlevleri, hukuksal, çevresel, kültürel ve
ekonomik bakımdan bir dizi sorunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hukuksal bakımdan
en önemli sorun, yaylalardaki mülkiyet durumu ve 4342 sayılı Mera Kanunu hükümlerinin
uygulanmasındaki zorluklardır. Mera Kanunu hükümlerinin açık olmasına karşın,
yaylalardan yararlanma şekli, yaylalarda barınma, rekreasyon ve turizme yönelik olarak inşa
edilen yapılar ve bu yapıların mülkiyet konusu, yaylalardaki sorunların başında gelmektedir
(Somuncu ve diğerleri, 2015a: 97).
Mera Kanunu, yaylaların hayvancılık için dağ otlakları (yaylakları) olduğu esasına
dayalı olarak yaylaların sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik hükümlere sahiptir. Mera
Kanunu tam olarak uygulanmalı ve yaylalardaki kanunda öngörülenin dışında yapılaşma ve
diğer uygulamalara kesinlikle izin verilmemelidir (Zaman ve diğerleri, 2015a: 101). Mera
Kanunu’nun 3. maddesinde “Yaylak: Çiftçilerin hayvanları ile birlikte yaz mevsimini
geçirmeleri, hayvanlarını otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya
kadimden beri bu amaçla kullanılan yer.” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımla yaylakların
niteliği ve kullanım amacı açık biçimde belirtilmiştir. Kanunun 4. maddesinde ise “Mera,
yaylak ve kışlakların kullanma hakkı bir veya birden çok köy veya belediyeye aittir. Bu
yerler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. …Mera, yaylak ve kışlaklar, özel mülkiyete
geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz”
hükmü yer almaktadır (Somuncu ve diğerleri, 2010: 119).
Do'stlaringiz bilan baham: |