Osmanlı Devrinde Yaylakların Kullanım Hakkı
Osmanlı Devleti’nin iktisadî hayatının kaynağında toprağın işlenmesi ve buna bağlı
olarak ortaya çıkan iktisadî uygulamalar olarak bilinmektedir. Özellikle hayvan üretimi ve
buna bağlı olarak tahsil edilen vergiler gelir kalemleri içinde önemli bir yekûn teşkil
etmektedir. Yaylacılık faaliyetlerine ait uygulamalarda vergiye tabi olup, yaylalardan
istifade eden göçerler otlaklar ve hayvanlarının durumuna göre vergiye tabi tutulmaktadır.
Yaylaklar yılın belli zamanlarında göçerler tarafından kullanılmakta ve bu kullanılan araziler
daha önceden belli olan kanunlar çerçevesinde işgal edilmektedir.
Osmanlı Arazi Kanunnamesine göre “mera, yaylak, kışlak” araziler metruk
(terkedilmiş) araziler statüsünde sayılmaktadır. Bugün kamu malları denilen bu araziler,
âmmenin yahut muayyen bir kasaba veya köy ahalisinin istifadesine terkedilen pazar,
panayır, yol, köprü gibi yerler ile aynı statüye tabi oldukları kayıtlıdır (Cin, 1985: 30).
Yaylalar, Osmanlı hukuki düzeninde genellikle “Metruk Arazi” bölümünde incelenmiştir.
Metruk arazi ise âmmenin yahut muayyen bir kasaba veya köy ahalisinin istifadesine terk
edilen (pazar, panayır, yol köprü ve saire ile mera, yaylak ve kışlaklar gibi) yerler olarak
tanımlanmıştır. Metruk arazi, hukuki rejim olarak bir mülkiyet ya da tasarruf hakkına mevzu
olamazdı. Sadece ammenin yahut metruk arazinin tahsis edildiği, köy, kasaba ahalisinin bir
intifa hakkı vardı (Ekinci, 2019: 319).Osmanlı devletinde sabit bir yaşam alanı olmayan
göçebe zümrelere ayrı bir statü verdiğini ve yerleşiklerle uyum içinde yaşaması için çaba
gösterdiğini biliyoruz. Yaylak ve kışlak hayatı sınırları çizilip tahrir defterlerine
kaydediliyordu. Dolayısıyla göçebeler yıl boyunca ekonomik faaliyetlerin içinde
bulunuyorlardı (Okumuş, 2013: 384).
İmparatorluk hukukunda toprak tefvizi (verilmesi) arazisi kâfi olanlar lehine de
yapılabilirdi; zira imparatorluk toprak davası, topraksızı toprağa kavuşturmak değil, mirî
araziyi daimî surette ziraî ekonomide faal halde tutmaktan ibaretti. Bu itibarla ziraat
yapılmayan, atıl halde bulunup da başka amme hizmeti için de tahsis edilmemiş olan araziyi
işletmeyi kim vaat ederse etsin, toprak ona verilebiliyordu (Berki, 1973: 86). Osmanlı
Devleti’nde toprak hukukunun tanzimi gayesiyle muhtelif irade ve nizamnameler
118
Uluslararası Yaylacılık ve Yayla Kültürü Sempozyumu, 26 - 28 Eylül 2019 - Giresun
International Symposium on Transhumance and Upland Settlement Culture, 26
th
- 28
th
of September 2019 – Giresun
çıkarılırken, bir taraftan da bütün toprak hukukunu etraflı olarak tanzim edecek bir kod
hazırlanması için bir komisyon teşkil edildi. Bu komisyon hazırladığı tasarıyı 7 Ramazan
1274/1858 tarihinde bir mazbata ile Meclis-i Tanzimat’a sevketmiştir. Meclis-i Tanzimat
tarafından incelenen bu kanun projesi yine bir mazbata ile Sadarete havale edilmiş ve
Sadaretin arz tezkeresiyle padişahın tasdikine sunulmuş ve 23 Şevval 1274 tarihli irade-i
seniyye ile kanunlaşmıştır (Cin, 1985: 20). Osmanlı devletinin toprağa ve güvenliğe verdiği
önemlerin dışında Türkmen ve Yörük zümrelerine nasıl görevler verildiğini anlayabiliriz.
Osmanlı devleti, ekonomik faaliyetlerin ayrılmaz bir parçası olarak gördükleri istisnai
durumlar dışında yerleşik hayata geçirmeye zorlamamıştır (Okumuş, 2013: 384).
Osmanlı Devleti’ne ait Arazi Kanunnamesinin 1. maddesinde arazilerin 5 gruba
ayrıldığı görülmektedir. Beş gruba ayrılan bu topraklar; arazi-i memlûke, arazi-i mirîye,
arazi-i mevkufe, arazi-i metruke ve arazi-i mevat şeklinde sıralanmıştır (Cin, 1985: 22).
Arazi Kanunnamesi ’nin 104. maddesinde yaylalar metruk (terkedilmiş) arazi olarak
tanımlanmıştır. Yaz aylarında kullanılan ve yaz bitiminde terk edilen ve sahibinin hazine
olduğu, alınıp satılamayacağı, tapu ile bir kimseye tasarruf ettirilemeyeceği, ancak,
kullanma-yararlanma hakkının bir veya birkaç kişiye veya köye yahut kasabaya
bırakılabileceği hüküm altına alınmıştır (Cin, 1980: 30-31; Zaman, 2007: 312).
1858 tarihli Arazi Kanunnamesinde, yaylalar yalnız tahsis edildikleri maksat için,
yani hayvanların otlatılması ve başka bir amaçla kullanılmaması için gerekli düzenleme
yapılmıştır: “Yayla, hangi köy ve kasaba için tahsis olunmuşsa o köy ve kasabanın
hayvanları otlatılabilir. Başka köy veya kasaba yaylaya hayvan sokamaz. Yayla satılamaz,
rehin edilemez. Hakkı olmayan bir köyün uzun yıllar yaylayı kullanması, ilk kullananın
hakkını kaybettirmez. Yayladan yararlananlar yayla sınırlarını değiştiremezler ve
kendilerinden yaylanın tümünü veya bir parçasını başkasına devredemezler.” Kanunnâme
‘de ifade edildiği gibi bahsi geçen arazilerin kullanım hakkı yöre ahalisine verilmiş olup,
bunun dışındaki bütün tasarrufun devlete ait olduğu görülmektedir.
Do'stlaringiz bilan baham: |