Yaylalar, köy idari sınırları içerisinde bulunmalarına rağmen, köylerden daha
kalabalık ve orman arazisi üzerinde kaçak olarak kurulmalarından dolayı köy muhtarlıkları
tarafından sahiplenilmemektedir. Yayla yerleşmelerinin en önemli sorunlarından olan,
kontrolsüz ve plansız kaçak yapılaşma köy muhtarlarının yetki ve sorumlulukları
içerisindedir (Koca, 2015: 248). Yaylalarda 1973 yılı ve öncesinde yapılan evler yalnızca
ahşap, yalnızca taş veya her iki malzeme birlikte kullanılarak yapılmış olup, hayvancılık
faaliyetlerine uygun fonksiyonel özelliklere sahip olarak inşa edilmiştir. Eski tip geleneksel
yayla evleri, genelde tek katlı ve basit planlı konutlardır. Kimi yayla evlerinde ahır, evin alt
katında, kimilerinde ise evin eklentisi durumundadır. 1973 yılında Doğu Karadeniz’deki
yaylalarda yapılan bir evin kapladığı alan ortalama 70 metre kare civarında olduğu
Yaylalar, hayvancılık ile ilgili önemli bir üretim merkezi olmasının yanında yazın
artan nüfuslarıyla önemli birer pazardılar. Bazı yaylalar maden bakımından da ekonomik
potansiyeli yüksek yerler olabiliyordu. Madenlerin kapanması sonrasında yaşanan göç
hareketleri yaylaları kullananlar açısından boş bir tasarruf alanı yaratıyor, bu boşluk geçimin
Uluslararası Yaylacılık ve Yayla Kültürü Sempozyumu, 26 - 28 Eylül 2019 - Giresun
International Symposium on Transhumance and Upland Settlement Culture, 26
th
- 28
th
of September 2019 – Giresun
123
zor, hayvancılığın mutlaka yüksek otlaklara ihtiyaç duyduğu bölgede hemen çevredeki
köyler tarafından doldurulmaya çalışılıyordu. Özellikle de sahilden/kuzeyden gelenler
yaylaları daha fazla kullanmaya başlamışlardı (Ekinci, 2019: 326).
Yaylalarda plansız ve düzensiz yapılaşmalar, beraberinde bazı sorunları da
oluşturmuştur. Yayla içi yolları dar ve yetersiz olması, yayla konutlarının fosseptik
çukurlarından sızan suların yeraltı sularını kirletmesi, evsel atıklar, yayla şenlikleri yapılan
yerlerdeki katı atıkların toplanamaması gibi problemler devam etmektedir (Koca, 2015:
249). 1960’lı yıllarda İmar İskân Bakanlığı Toprak ve İskân İşleri Genel Müdürlüğü
tarafından yaylalarda yapılan tahsis çalışmalarında o dönemde yaylayı kullanan çiftçi aileleri
belirlenmiş ve bu ailelere “İntifa” (yararlanma) hakkı verilmiştir. Bu yararlanma hakkı aynı
genel müdürlük tarafından tanzim edilen “İntifa Belgesi” ile de kayıt altına alınmıştır
(Somuncu ve diğerleri, 2010: 120). Uçsuz bucaksız yaylalarda, vadilerde hayvanlarını
otlatan çobanların yaşadığı birçok sıkıntı bulunmaktadır. Ormanlar ve derin vadiler gibi
tekinsiz alanlarda mesleklerini icra eden çobanlar zaman zaman hayvan kayıpları
yaşayabilmektedirler. Ayı ve kurt gibi yırtıcı hayvan saldırıları, uçurumdan düşme,
zehirlenme, hırsızlık gibi sebeplerle ortaya çıkan kayıplar konusunda farklı tasarruflar
geliştirilmektedir (Aça, 2018: 101).
Osmanlı Devleti’nin 1858 yılında çıkardığı Arazi Kanunnâmesi uzun yıllar
uygulamada kalmış ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında yani 1924 yılındaki “442 sayılı Köy
Kanununun” çıkarılmasına kadar hükmünü sürdürmüştür. Ülkemizin yeni baştan inşasına
başlandığı Cumhuriyet’in ilk yıllarında köy, mezra, yayla konuları da devlet tarafından
dikkate alınarak, bu yerlerdeki arazilerin kullanım durumu kanunlar ile tespit edilmiştir.
Daha sonra 1930 yılında “1580 sayılı Belediyeler Kanunu” içinde otlaklar ve yaylalar
hakkında hükümler bulunmaktadır. Atatürk devrinde çıkarılan bu kanunları daha sonra 1945
yılında “4753 numaralı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” çıkarılmıştır. Daha sonra 1956
yılında “6831 numaralı Orman Kanun” çıkarılmıştır. 1972 yılında çıkarılan “1757 numaralı
Toprak ve Tarım Reformu Kanunu” arazilerin kullanımı konusunda oldukça detaylı bir
kanun olarak bilinmektedir. 1983 yılında çıkarılan “2924 numaralı Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun” yine arazilerin kullanımı hakkındadır.
1984 yılındaki 13083 numaralı Sulama Alanlarının Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu
Kanunu, 1985 yılındaki “3194 numaralı Mera Kanunu” ve yine 1985 yılındaki “3202
numaralı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun”, 1985
yılındaki “3155 numaralı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevi Hakkında
Kanun” köy ve köylünün arazi kullanımı hakkında çıkarılan kanunlardır. 1987 yılındaki
“3402 numaralı Kadastro Kanun” ve 1998 yılındaki “4342 numaralı Mera Kanunu” yayla
arazileri hakkında da birçok içtihadı konuları ihtiva etmektedir.
Her türlü kanunî düzenlemeye rağmen yayla ve meralara dair problemlerin devam
ediyor olması daha önce hazırlanmış olan hukukî uygulamaları tekrar gündeme
getirmektedir. Değişen şartlara ve ihtiyaçlara göre ve bunun yanında bizzat arazideki
uygulamaları gözardı etmeden yeni hukukî düzenlemeler hazırlanmalıdır.