Sevgiler Saygılar
V
apur geçiyordu ve ikimiz beraber sadece vapuru izliyorduk. Çantasından
çıkardığı mendille burnunu sildi. Sümküre sümküre bir hal olmuştu, vapurun
düdüğüne rağmen o sesi net olarak işitiyordum. İlişkimizin geldiği nokta belki de
buydu. Artık rahatlamıştık ve birbirimizden çekinmiyorduk. Gazozundan bir yu-
dum daha aldı ve geğirdi. Onu bu haliyle seviyordum. Peki bunu neden yapıy-
ordu, bu kız böyle değildi. İlişki rayından çıkmış mıydı? Hep beraber sümkürelim,
geğirelim, gaz çıkaralım bu muydu yani… Elini tuttum, her zaman ondan gelen ve
bir türlü cevap bulamadığım o soruyu bu sefer ben ona sordum?
- Ne düşünüyorsun aşkım?
- Hımm?
- Ne düşünüyorsun, öyle vapura dalmışsın?
- Hiç aşkım.
- Nasıl hiç aşkım?
- Simidin susamı dişime kaçtı ya…
- İç ses ( gazoz iç ağzını çalkala sonra tükür istersen bana da oluyor bazen )
- Kürdan var mı sende?
- Yok aşkım.
- Aaa bende varmış!
Ne düşünüyorsun sorusu insanı aptallaştırıyordu. Sanki o soru hep, hiçbir şey
düşünmediğimiz anlarda soruluyordu. O da düzgün bir cevap verememişti. Evet,
evet sevgililer arasındaki ‘‘ne düşünüyorsun’’ sorusunun cevabı ya ‘‘hiç’’ ya
‘‘sen’’ idi. Vapur düdük çalmayı bırakmıştı. Denizin ve etrafın sessizliğinde otur-
uyorduk. Birden ‘’deniz tutar mı seni’’ dedi.
- Yok deniz tutmaz beni ama çok uzun yolculuk yapmadım.
- Beni de tutmaz. Ben tutar mıyım seni?
- Senden başkası tutmasın zaten.
- Bir tanesin sen ama ya.
Kulağımda vapur düdüğü, sümkürme sesi ve geğirme sesi vardı. Ben orada
kalmıştım. Ne yani, bu ilişki böyle mi devam edecekti? Hiç güzel görünmüyordu,
ayrıca kulağa da hoş gelmiyordu. Sevgi saygıyı yok etmeye yeter miydi diye
düşünürken tekrar geğirdi.
- Pardon aşkım.
- Önemli değil bebeğim.
Simidi ve gazozu bitmişti. Gazozun şişesini bankın kenarına bıraktı. Koluma
girdi ve sahilde yürümeye başladık. Onunla yürümek güzeldi ama zaten hastaydı
ve iyice üşütecekti. Şapkasını da inat eder gibi takmıyordu.
- İstersen gidelim, çok soğudu burası, iyice hasta olacaksın.
- Biraz daha yürüyelim.
- Olur aşkım.
- Sen beni sevmiyorsun.
118/272
Yine kadın oyunları başlamıştı. İlgisiz olduğumu başka türlü anlatmayı
bilmiyordu. Doğru, ilgisizdim ancak onu seviyordum. Bunlar çok farklı şeylerdi,
sanki inadına anlamıyordu.
- O ne demek aşkım ya seviyorum tabii ki.
- Seviyorsun ama geçen gün arkadaşlarınla dışarıdayken mesaj attım cevap
vermedin.
- Ne zaman?
- Hani dünya kupası mı ne, öyle bi maç izliyordunuz.
- Dört ay önceden mi bahsediyoruz?
- Evet ama cevap vermemiştin.
- Vermemiş miydim?
- Vermemiştin.
- Hay Allah benim cezamı versin.
- Öyle deme ama ya.
- Yok yok, hak ettim ben. Hatırlamıyorum tam ama olsun.
- İşte bir daha öyle yapma aşkım.
- Tamam yapmam.
Kadınların kafasına takılan konu ne olursa olsun, âdetleri ilk fırsatını bulduk-
ları anda dile getirmekti. Dört ay önce atmadığım bir mesajın, sümüklü bir sahil
yürüyüşü sırasında karşıma çıkacağını hiç düşünmezdim. Acaba eskilerden kalma
daha neler vardı. Onlarla ne zaman yüzleşecektim? Koskocaman bir sis bulutuydu
hepsi… Üşümüş olacak ki…
- Aşkım gidelim, üşüdüm ben, hadi.
- Biraz daha yürüyelim, deniz havası iyi geldi bana.
- Peki ama hasta olursam burnum akar hep bak.
119/272
- Aksın aşkım, yürüyelim.
Sanki burnu akmıyordu ve hasta değildi. Sanki bankta otururken sümkürmek-
ten gözünden yaş gelen, içtiği gazozun yarısını geğiren o değildi. Onun sevgisi,
saygısının önüne geçmişti.
Ben onun kusurlarını görmezden gelirken, o benim kusurlarımı ezbere
biliyordu.
Sahilde yürümek iyi gelmişti. Bankın kenarına bıraktığı gazoz şişesi de içime
oturmuştu.
120/272
Do'stlaringiz bilan baham: |