274
erkeklerinin, bu güzel rengin için sana koydukları isim. Ben,
şaşkınlıktan kekeleyerek:
-Nasıl, ben mi? Demek gülbeşeker dedikleri,
o sokak
delikanlılarının ekmeklerine sürüp yemekten bahsettikleri... Eyvahlar
olsun! Utancımdan iki elimi yüzüme kapadım. Demek ben böyle
kocaman bir kasabanın diline düşmüştüm, ne ayıp, Yarabbî!
Arkadaşım, zorla yüzümü açtı, yarı şaka, yarı sahi:
-Bundan şikâyet edilecek ne var? Bir kasabanın erkeklerini meşgul
ediyorsunuz, bu saadet hangi kadına müyesser oldu? dedi.
Bu erkekler, sahi çok fena mahluklar.
Bana burada da rahat
vermiyorlar. Yarabbî, artık nasıl insan içine çıkacağım, komşularımın
yüzüne nasıl bakacağım?
Ç...1 Mayıs
Deminden beri yukarıda talebelerimin vazifelerini tashih
ediyordum. Kapı çalındı, Munise aşağıdan:
-Abacığım, misafir geldi, diye seslendi.
Taşlıkta siyah çarşaflı bir hanım geziniyor; yüzü kapalı olduğu için
tanımadım, tereddütle:
-Kimsiniz efendim? diye sordum.
Birdenbire ince bir kahkaha koptu; hanım,
kedi gibi boynuma
sıçradı. Meğerse Munise imiş. Yaramaz kız, beni belimden tutarak
taşlığın içinde döndürüyor, küçük buselerle yanaklarımı, boynumu
öpüyordu. Çarşaf ona, birdenbire yetişmiş bir genç kız hali vermişti.
Küçüğüm, bu iki senenin içinde hayli serpilmiş, hemen bana yaklaşan
ince boyu, günden güne çiçek gibi açılan güzelliğiyle nazlı,
nazik bir
küçükhanım olmuştu. Fakat insan, daima gözünün önünde duran
şeylerdeki değişikliği fark edemiyor.
Onu bu halde gördüğüm vakit hesapça sevinmem lâzım gelirdi.
Halbuki bilakis mahzun odum. Bunu Munise fark etti:
-Abacığım, ne oldu? Şaka yaptım. Seni sakın darıltmayayım? dedi.
downloaded from KitabYurdu.org
275
Zavallı çocuğun, bir kabahat yapmış gibi dargın dargın yüzüne
bakıyordum:
-Munise, dedim. Seni büsbütün alıkoymak mümkün değil. Çünkü
görüyorum ki, durmayacaksın. Şimdiden düğünlerde gelin tellerini
başına takarken için titriyor. Anlıyorum kızım, durmayacaksın, mutlaka
gelin olmak isteyeceksin, beni yalnız bırakacaksın.
Bu yalnızlığın acısı şimdiden içime çökmüş gibi gözlerim
doluyordu. Munise’nin bir kelime ile beni teselli etmesi için halimle,
bakışlarımla adeta yalvarıyordum. Fakat hain kız, dudaklarını büktü.
-Ne yapalım abacığım, âdet böyle, dedi.
-Demek, bir yabancının karısı olmak için beni bırakacaksın?
Munise
cevap vermedi, sadece güldü. Fakat ne gülüş! Zalim,
şimdiden onu benden ziyade seviyordu.
Bu sefer ben, biraz evvelki sözlerimin aksini söylemeye başladım.
-Gelin olsan bile herhâlde yirmi yaşına kadar vakit var.
-Yirmi yaş çok değil mi abacığım.
-O halde on dokuz, haydi nihayet on sekiz. Cevap vermiyorsun
ama, gülüyorsun. “Ben biliyorum” demek
ister gibi sinsi sinsi
gülüyorsun. Vallahi, on sekizden aşağı olmaz.
Afacan gülüyor, pazarlığımla eğleniyordu. Utanmasam hüngür
hüngür ağlayacaktım. Sarı insanların hepsi vefasız oluyor, hepsi insanı
başka türlü üzüyor.
Do'stlaringiz bilan baham: