109
[Çiçeklerle pak, kaygılı, mahzun bakardı
Gözyaşlarımız durmadan gece gündüz akardı.]
İşte bunu okuyunca tabi ki bir etkiyle onların derdine katılırız. Bir çocuk uyumasa
ona ninni söylerler. Çocuk çabucak uyur. Çünkü o, ondan bir keyif alır. Eski adamların
bir sevgili için Kaşgar taraflarına yaya gittiği ve yolda hırsızlar tarafından öldürüldüğü
son derece güzel bir ahenkle anlatılır. O zaman çocuk onun etkisiyle uyuyup kalır. Buna
benzer büyüklük ve azmi ile zamanında bütün dünyayı esareti altına alan ve dehşete salan
cihangirlerin geçirdiği günleri ve devirleri tarihte görse ve duysa herkes yüreğinde bir
yiğitlik ve bir fedakârlık hisseder, kahramanca ümitlerde bulunur.
İşte bunun gibi kahramanca ümit, kahramanca his ve kahramanca gayret,
hepsi
tarihi edebiyatın sonuçlarından başka bir şey değildir. Hiç
durmadan hareket eden
bedenimize, vücudumuza su ve hava ne kadar gerekliyse, yaşama yolunda her türlü pislik
ile kirlenen ruhumuz içinde edebiyat o kadar gereklidir. Edebiyat yaşarsa millet yaşar.
Edebiyatı olmayan ve edebiyatının gelişmesi için çalışmayan, edebiyatçılar yetiştirmeyen
bir milletin sonu bir gün hissiyattan, düşünceden, fikirlerden mahrum kalıp, yavaş yavaş
yıkılır. Bu inkâr edilemez. İnkâr eden millet kendinin yıkılışını bildirir.
Başka milletlere baksak görürüz ki, onların altı yaşındaki çocuklarından altmış
yaşındaki ihtiyarlarına kadar edebiyattan bir lezzet alıp ömürlerinin sonlarına
kadar
edebiyat okuyup dinlemeyi milli vazife sayarlar. İşte bunun içindir ki Avrupa’nın her
şehrinde ve köyünde her gün, her hafta edebiyat geceleri yapılır, edebi eserler okunur,
edebi nutuklar söylenir ve bu faaliyetlere iştirak eden halk bunlardan çok etkilenir. İşte
Tatar kardeşlerimiz, yılda bir defa da olsa şehir ve köylerinde “Edebiyat Geceleri”
düzenleyerek
halka cesaret verdiklerini, çok alkış ve tebrik aldıklarını gazetelerden
okuyup durmaktayız. Bizler ise edebiyattan lezzet almak bir tarafa dursun, dedelerimiz
ve bilhassa “İslam Medeniyeti” zamanında büyük rol oynayan ve bu medeniyete hizmet
edenlerin yaşam biçimini anlatan genel tarih kaynaklarını bile okuyup anlamaktan çok
uzağız.
Bizim âlim ve din adamlarımız kaftan giymekten, sıradan halkımız kahvehanelere
gidip çay içmekten, aydınlarımız ise Avrupa kumaşlarından ve kıymetli sigaralarından
lezzet alırlar. “Edebiyat nedir?” desen, cevabı da yukarıda söylendiği gibi “yani, mesela”
dan başka cevapları yoktur. İşte bunun için günden güne cesaretimiz kırılıyor, gelecek
110
istikbalimize ümitsiz bakıyoruz, diğer milletler gibi sevinçli ve ümitli yaşayamıyoruz.
Bizde sevinç ve cesaret olmadığı için bir işi yapmaya kalktığımızda hiçbir düşüncemiz
bulunmaz, fikirler darmadağın, akıllarımız perişan olup kalır.
Edebiyat gerçek manası ile ölmüş, sönmüş, bitmiş, yaralı gönüle cesaret vermek
için, sadece bedenimize değil, kanlarımıza kadar sinen kara balçıkları temizleyen, keskin
yürek kirlerini yıkayan saf marifet suyu, matlaşan camlarımızı parlak ve pırıl pırıl yapan,
toz ve topraklar dolan gözlerimizi silip temizleyen kaynak suyu olduğundan bize oldukça
gereklidir.
Şimdi ey kardeşler! Edebiyat okuyalım. Edebiyatçılar yetiştirelim. “Edebiyat
Geceleri” yapalım. Cesaret, his, duygu, fikir, akıl ve düşünce alalım, bilelim. Eğer
“Beyoz
8
” ve anlamsız bir iki tane kitap ile kalırsak mahvoluruz. Yüreğimiz günden güne
taştan da katı olur. Yüreği yumuşatalım, ruh verelim, yıkılmayalım. Benim bu âcizane
fikrime katılanlar olursa edebiyatın faydası doğrusunda “Åynä” [Ayna] ve “Türkistan’ın
Sesi” lerimize
9
tarihi ve edebi makale ve şiirler yazsınlar, kitaplar tertip etsinler. Şimdi
bize acilen lazım olan şey,
edebiyat, edebiyat, edebiyat…
Do'stlaringiz bilan baham: