1.2.3. Kur’an’ın Nüzul ve Teşrii’nde Tedric
Tedric’in Cenab-ı Hakk’ın fiillerinde ve şuunatında gözlenilen genel bir kanun olduğuna daha önce işaret etmiştik. Aynı kaide, bu fiiller ve şuunattan olan Kur’an-ı Kerim’in inzal ve teşriinde de ortaya çıkmaktadır.
İfade etmemiz gereken bir husus da şudur: Tedric’in Kur’an’daki yerini izahımızın gayesi; sünnette takip edilen bu usulün Kur’an’ın parça parça ve uzun yıllar süren nüzulü gibi şekli yönünde ve itikat, ibadet ve muamelattaki esasların teşri gibi muhtevasında da mevcut olduğunu, dolayısıyla sünnetteki tebliğ usul ve kaidelerin Kur’an’a dayandığını ortaya koymaktır. Bunu belirttikten sonra meselenin Kur’an’da ki misallerine ve izahına geçelim:
Kur’an-ı Kerim’in nüzulü uzun bir zamanda ve parça parça olmuştur. Bunun sebep ve hikmeti şu ayet-i kerime’de şöyle izah ediliyor: “ İnkar edenler, Kur’an O’na topluca indirilmeli değil miydi? ” dediler. Biz O’nu Senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle ( parça parça indirdik) ve O’nu tane tane ( ayırarak) okuduk.83 Ayetin zahiri manası bu sebep ve hikmeti ifade ederken, ayete yapılan tefsirlerden, Hz. Peygamber (sav)’in içinde bulunduğu vaziyet ve şartlar muhatapların mizaç, ahval ve hayat tarzları; Kur’an’ın bütünlüğünde göze çarpan ölçü ve gayeler gibi hususlar göz önüne alınarak, bir takım diğer manalar da anlaşılmıştır. Kur’an’ın toplu halde değil de parça parça ve tedrici bir surette indirilmesinin hikmetlerini izah eden ayete yapılan tefsirleri toplu olarak şu şekilde takdim edebiliriz.
1- Rasülullah’ın ümmi olmasıdır. Okuma-yazması olmayan Hz. Peygamber toplu halde (birden) nüzulde ezberleme zorluğu çekeceğinden, Cenab-ı Hakk, Kur’an’ı anlamasının kolaylaşması, unutma ve karışıklıktan muhafaza olunması için parça parça olarak indirmiştir.
2- Toplu halde nüzulde özen göstermenin az olmasıdır. Kitap her zaman yanında bulununca, müracaat için ezberlenmesine dikkat olunmayabilir. Halbuki şeriat sahibinin kitabının ezberinde olması bir meziyettir.
3- Toptan nüzulde halk için amel etmek zor olur. Zira; nazil olan ilahi hükümlerin ekserisi, cahiliyye devrinde alışkanlık peyda ettikleri adetlerine aykırı olduğundan birdenbire bunların hepsini insanların terk etmesi zor olacağı için Cenab-ı Hakk kullarına merhameten Kur’an-ı tedrici olarak indirmiştir. Çünkü değişik zamanlarda gelen teklifleri kabul etmek hususunda halka kolaylık sağlanmış olur.
4- Farklı farklı zamanlarda gelerek Rasülullah’ın kalbinin takviye olunmasıdır. Cebrail’i zaman zaman görmekle Rasülullah’ın kalbi kuvvet bulduğu gibi tahammül ettiği vahyi tebliğde de kuvvetle ve cesaretli olur, kavmi tarafından yapılan eza ve cefaya karşı da sabrı artar. Ara sıra Cebral’i görmekle Hz. Peygamber’in dayanıklılığının artması yanında, içinde bulunulan durumun gereğine ve zamana göre hükümlerin gelmesinde ümmeti nazarında kıymeti artar, gelen hükümlere tedricen iman etmekle ümmetin çoğalması kuvvet bulur ve şeriatın yayılması kolaylaşır.
5- Farklı zamanlarda gelince, her ayetinin mucizeliği, ortaya konan Kur’an’ın bütününün mucize olduğu konusunda şüphe kalmaz.
6- Kur’an’ın, meydana gelen hadiselere göre indirilmesinde ümmetin anlayışı artar. Çünkü, ihtiyaç üzere bulunan şeyin kalplerdeki tesir ve meziyeti fazladır.
7- Her ayet geldikçe, karşı gelenlere farklı zamanlarda galip gelmesi Rasulullah’a, bütün dünya birleşseler ve karşı çıksalar dahi galip geleceğine dair bir kalbi itminan vermesidir.
8- Cebrail’in elçilik makamındaki müddetinin uzatılmasıdır. Kur’an birden indirilseydi, bir daha vahiy gelmeyeceği için Cebrail’in vazifesine de son verilmiş olacaktı. Vahyin farklı zamanlarda gelmesiyle hem , Cebrail’in bu şerefli vazifesi uzamış, hem de ilahi bir rahmet olarak, kullar bu durumdan faydalanmışlardır.84
Kur’an da hükümlerin teşriinde de tedrici bir usul takip edilmiştir. Aşağıda bunun misalleri gelecektir. Sünnet Kur’an’ın uygulayıcısı olduğundan uygulama yönünden girift bir durum ortaya çıkmakta, aynı misaller sünnet içinde geçerli olmaktadır. Biz burada misallerin Kur’an’a bakan yönlerini gösterip geniş izahını sünnetin incelemesine bırakacağız.
Bu misallerden birisi en ehemmiyetli farz olan namazın teşriidir. Namaz, “Rabbini tekbir ve ta’zim et!”85 ayetiyle nübüvvetin ilk yıllarında farz kılınmıştır.
Mekke’de ilk üç sene zarfında açıktan namaz kılma imkanı bulunmadığı için gündüz kılınması farz olan bir namaz yoktu. Onun için bu namazın geceleyin ve gecenin geç vakitlerine kadar kılınması emredilmişti.86 ; “Ey örtünüp bürünen (Resulüm)! Geceyi, tamamen değil de, yarısını yahut yarıdan az eksiğini veya fazlasını yatmadan (ibadetle) geçir ve Kur’an’ı tane tane oku. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraate daha elverişlidir. Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var. Rabbinin adını an. Mutlak ihlas ile O’na yönel .”87
Bir sene devam eden gecenin geç vakitlerine kadar ibadet emri, Resulü Ekrem ve arkadaşları için meşakkat olduğundan ta’dile uğratıldı.88 “Sen ve sana tabi olanlardan bir grubun gecenin üçte ikisinden azını veya yarısını veya üçte birini ihya ettiğinizi Rabbin elbette biliyor, gecenin ve gündüzün zaman ölçülerini tayin eden Allah’dır, gecenin bu zaman ölçülerini zaptedemeyeceğinizi bildiğinden sizi bağışladı, artık Kur’an’dan ( eskisi gibi uzun uzun değil ), size kolay gelen miktarı okuyunuz!”89
Bunun peşinden sabah, akşam namazları ile gecenin ilk kısmında kılınan yatsı namazı farz oldu: “Gündüzün iki ucunda ve gecenin yakın bir saatinde namaz kıl!”90
Miraç hadisesinin peşinden ise beş vakit namaz farz oldu91 ve şu ayet indi: “Güneşin zevalinden gecenin koyu karanlığına kadar (olan öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde) erkan üzere namaz kıl; bir de sabah namazını kıl, çünkü bu namazda gece ve gündüz melekleri hazır bulunur. Sana mahsus olmak üzere de gece namazı kıl!”92
Yukarıdaki izahlarda da görüldüğü gibi önce namazın gece kılınması emredilmiş, şartlar gelişip imkanlar genişleyince sabah, akşam ve yatsı namazı olmak üzere üç vakit olarak kılınmış, daha sonra ise bunlarda neshedilerek emr-i ilahi beş vakte karar kılmıştır.
Mekke’de iki rekat olarak farz kılınan ferdi namazlar, Medine de hayatın istikrarlı bir hal almasından sonra dört rekat olarak farz kılınmış, genişletilmiştir.93
Sadece farzların halkın hayatına yerleştirilmesi değil, cahiliyye hayat tarzındaki bazı yanlış alışkanlıkların sökülüp atılmasında da tedrici bir usul takip edilmiştir. Bunun en dikkate değer misallerinden birisini içkinin yasaklanması teşkil etmektedir.
Meseleyle ilgili olarak ilk vahiyde, asma ve hurmadan elde edilen sarhoş edici rızk üzerinde düşünmeye sevk edilmiş: “Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.”94 Daha sonra bunun fayda ve zararına dikkat çekilmiş, “Sana şarabın ve kumarın hükmünü soruyorlar; de ki, bunlarda büyük zararlar olmakla beraber kişiler için bazı menfaatler de vardır, fakat ikisinin de zararı faydasından çok büyüktür.”95 ayetiyle zararının faydasından çok olduğu belirtilmiştir. Üçüncü kademede, “sarhoşken, ne okuyacağınızı bilinceye kadar namaza yaklaşmayınız”96 ayetiyle sarhoşken namaza yaklaşılmaması emredilmiş, dördüncü ve son kademede ise, “Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlar, falcılık okları şeytanın iyi göstermeye çalıştığı kirli işlerdendir; bundan kaçının ki, felah bulasınız. Şeytan, şarap ve kumarla aranıza kin ve düşmanlık bırakmak, sizi Allah’ın zikrinden ve namazdan alıkoymak ister; artık (bu kirli işlerden) vazgeçecek misiniz?”97 ayetiyle kesin olarak ve şiddetle haram ilan edilmiştir.98
Biz yukarıda Kur’an’ın nüzul ve teşriiyle alakalı tedrice birkaç misal verdik. Kur’an tedricin çok sayıdaki misalleriyle doludur. Onlar ileride sünnetteki uygulama ve açıklamalarıyla birlikte gelecektir. Netice olarak; sünnet muhteva ve tatbik usulünü Kur’an’dan almaktadır ve sünnet Kur’an’ın her şeyiyle hayata geçirilmiş şeklidir.
Do'stlaringiz bilan baham: |