Aceb anmamısız derip önünüz/Yûsuf’a kardeşiyle n’ettiginiz (Hamdî 1991, 422)
“Alan sabah han kızı yerümden durmadum mu? Boz Aygırun beline binmedüm mü? Senün otagun önünde bir sıgın geyik yıkmadum mu? Sen meni yanuna kıgırmadu mu? Senünile meydanda at çapmadum mu? Senün atunu menüm atum geçmedi mi? Ok atanda men senün ohunu yaramadum mu? Güreşdükde men seni basmadum mu? Üç öpü bir dişleyip altun yüzügü barmaguna geçürmedüm mü? Sevüşdügün Bamsı Beyrek men degilmiyem?” (Gökyay 2004, 55)
Yusuf’un kardeşlerinin Yusuf’u öldü diye babalarından/memleketlerinden uzaklaştırıp oranın nimetlerinden ve babasının sevgisinde yararlanma amaçları ile Yalancu Yaltacuk’un Delü Karçar’un kız kardeşini almak için Beyrek’in öldü diye kanlı gömleğini getirmesi arasında da paralellik bulunmaktadır:
“Bir yigit olsa, dirisin haberin getürse çargab altun akça verüridim; ölüsü haberin getürene kız kardaşum verüridüm” (Gökyay 2004, 42)
Yaltacuk ile Begrek’in arkadaşlıkları kardeşlik gibidir. Beyrek, Yaltacuk’a zamanında bir gömlek hediye etmiştir. Bu durumda Begrek’e ihanet eden ve onu kıskanan Yaltacuk, Yusuf’un kıskanç kardeşleri ile aynı bağlamda değerlendirilebilir. Yaltacuk’un kanlı gömleği getirip bununla Begrek’in ölümünü ispatlaması ile Yusuf’un kardeşlerinin yaptığı işlem aynıdır:
“Böyle dergeç yarımasun ayrçımasun yalancı oğlu Yaltacuk aydur: Sultanum, ben varayın, eğer ölü, eğer diri haberin getüreyin, dedi ve gitdi. Birkaç gün sonra, meger Beyrek buna bir gömlek bağışlamışıdı, geymezidi, saklarıdı, vardı gönleği kana bulaşdurdu, getürdü, Bayındur Hanun önüne bırakdı…. Oguz begleri içinde yalan yoğıdı, inanup gömleği göricek Beyrek deyip ağlar, Kara Güne ağlar….” (Gökyay 2004, 42)
“Peder önünde bu yalan ile/Kodular gönlegini kan ile” (Hamdî 1991, 104). “Dedi anlara pirehen kanı/Göreyin kanını verin anı” (Hamdî 1991, 105).
Destanların toplumların başından geçmiş önemli olaylar neticesinde ortaya çıktığı yargısından hareketle Yalancıoğlu Yaltacuk fenomonolojik açıdan bakıldığı zaman, Oğuz toplumunun mücadele tarihinde bir ihanet olayına göndermede bulunabilir. Yaltacuk, Bamsı Beyrek hikayesinde bir karşı değer olarak olayların akışında belirleyici bir isim olduğu gibi Yusuf kıssasında kardeşleri bu rolü üstlenir.
Babanın acısı olgusu, hem Yusuf kıssasında hem de Dede Korkut anlatısında birbirine paralel bir şekilde işlenir.
“Sen oğlunu Bamsam düeyü ohşarsın” (Gökyay 2004, 34)
“Begregün babası kaba sarık götürüp yere çaldı; tartdı, yakasın yırtdı; oğul oğul deyüben böğürdü; zarılık kıldı” (Gökyay 2004, 41).
“Ben bu derdimi kime ağlayayın/Haste gönlümü kime baglayayın
Kankı serve bakam çü boyun egem/Kankı müşkü kokam çü boyun egem
Lebünü görsem hayatı nedem/Dehenin yok iken nebâtı nedem
Kameri neylerem yüzünü gerek/Şekeri almazam sözünü gerek
Gül yüzünsüz gözüme hâr oldu/Dil firâkında bî-karâr oldı” (Hamdî 1991, 111)
Her iki anlatıdaki “tutsaklık, rakibini bağışlamak” (Bayat 2003, 29) gibi çeşitli mevzular/izlekler Yusuf kıssası ile ortaktır. Tüm bu yalan ölüm haberlerine ve dünya malı için yapılan kıskançlıklara ve uzun süren zindan/esaret hayatına rağmen hem Beyrek hem de Yusuf, kendilerine yapılanları görmezden gelmişler ve bu olayın faillerini affetmişlerdir. Yusuf’un kardeşleri hatalarını itiraf ederler. Bununla birlikte kardeşler Yusuf tarafından hiçbir suçluluk ezikliği yaşamazlar. Aynı durum Yaltacuk için de geçerlidir:
“Yalancı-oğul yaltacuk bunu işitdi. Beyregün korkusundan kaçdı, özünü Tana Sazına saldı, Beyrek ardına düşdü, kova kova saza düşürdü Beyrek aydur: Mere od getürün. Geürdüler, sazı oda urdular. Yalancıoğlu Yaltacuk gördü kim yanar, sazdan çıkdı, Beyregün ayağına düşdü. Kılıcı atından geçdi, Beyrek dahı suçundan geçdi” (Gökyay 2004, 56).
“İhvet-i Yûsuf bunu eyleyip gûş/Şerm ü hayretten oldular hâmûş
Ki Hudâ-yı aziz izzet için/Hazretine olan inâyet için
Kerem et sırrımız ayan etme/Gizli destânı dâstan etme” …… (Hamdî 1991, 413)
“Hakka ki Yûsuf çün inkiyad etdi/Anları bu söz ile şâd etti
Do'stlaringiz bilan baham: |