Âmede mi? (geldi mi?), lesker-i bisyâr qati (çok askerle), dude netüvfhiesten (cağatayca: bere almadılar, farsçadaki «netüvânisteııd dâd» karşılığı), 7nerdilm-i qışlaq dûte sete resîden giriften (köylüler ikişer üçer olarak gelip yetişmeğe başladılar), farsçadaki «târâc mîkünend» karşılığı olarak târâc. herde istâde end (çağatayca: târâç qılaturub- dur), heme Semeraand bııdegîhâ (Semerkandda bulunanların hepsi), Tİşebay gürîkhte reft (Tişebay kaçıp gitti), farsçadaki «bedân vaqt ki güft» yerine güjtegî vaqt beh: der Bukh&vâ beh (Bukharada),incâ beli (burada), hemerâ bcşehirhu-yi khöd khohem kerdânîde revâne herden (hepsini kendi şehrine göndereceğim), köpkeri tamâm yâften ba'd (köpkerı tamam olduktan sonra), nîm seb klıaber resîden zaman (gece - yarısı haber eriştiği zaman), khat küşâde dîde zaman (mektup açılıp
görüldüğü zaman), esbhâ hâzır kerde âverden zaman (atları hazırlayıp getirdikleri zaman).
Oı7/171- (içtima’), toy (düğün), eke, öke, toörı gibi ayrı türkçe kelimeler çok kullanılır. Taeİkler, Türklerle olan konuşmalarını birbirine anlatırken, Türklerin sözlerini olduğu gibi türkçe naklederler.
Asıl hakikî fars ve iranlılığmı saklıyabilen Tacikler köy ve dag Tacikleridir. Bunlar bilhassa Zerefsan havzasının yukarılarında, Nurata, Okhum, Fâriş ve Sentâb dağlarında'; Fergaııe ve Semerkand vilâyetlerinin eskidenberi hakikî fars ve soğc! isimleri taşıyan ve bugün de dillerini muhafaza eden köylerinde yaşıyorlar. Şehirlerin Türk ve İran halitası olan (Kaşgarlı Mahmudun tâbiriyle «dhu 1-lisâneyn» yani «iki dilli») ahalisi dillerini önce türkçe, sonra farsça, daha sonra yine türkçe kullandıkları halde, bu köy ve dağ Tacikleri kendilerine mahsus eski Iran tip, dil, âdet ve ananelerini saklıyorlar. Şehir ve ovalardaki Ta- ciklerde ekseriya türk destan, mitoloji ve ananeleri yaşadığı Kaide, dağ Taciklerinin mitolojileri tamamen ayrıdır. Fakat bu türlü hakikî Ta- —
314) Bu parçalar Zeyneddin Mahmud al-Vâsıfî’nin Bedâyı ül-Vaqayı nam eserinde münderiç bulunmaktadır, ki nüshası Petersburg Asya Müzesinde bulunuyor (N. 586 ca).
cn-cıer, 1 iirkıstanda Rusların neşrettikleri istatistik malûmatta gösterilen 4 acık sayısının (1.240.288 kişi) ancak yarısını teşkil edebilirler. Zaten şimdiki Tacikistan Cumhuriyeti sınırlarının içinde bulunan Taciklerin sayısı da ancak 400.000 kadardır. Tacikler çok çalışkan, zeki, ziraatçı ve tüccar bir kavimdir. Savaşçılıktan mahrumdurlar. Fakat gariptir, ki csrtı arap coğrafya ve tarihî eserlerinden menşelerinin türk olduğunu öğrendiğimiz Şugnan, Kara-Tegin Tacikîeri ve ancak son zamanlarda tacikleşmiş olan «Külâb» ve «Baîcuvan» ın farsça konuşan Çağatay- l uı, son Basmacı hareketinde görüldüğü üzere, savaşçılıkarmı sakladıklarım göstermişlerdir.
Yerli Yahudiler, Ruslar
Fürkis t andaki Türk olmıyan unsurların TacikLerden sonra İkincisi yerli Yahudiler» dir ki «Bukhara Yahudisi» diye adlanırlar. Bunlar L 0.000 kadar nüfusturlar (Semerkand vilâyetinde, l 9 1 6 yılında, 13.261; herganede 2000, Türkmenistanda 1000, Bukharada 10.000). Bunlar tacıkçenin ayrı bir jargonu ile konuşuyorlar. Hattâ Özbekler arasında yasadıkları zaman bile öyledir. Giyimleri ve âdetleri tamamen yerlidir, bunlar islâmiyetteıı önceki zamanlarda da Türkistanda yaşamışlardır. 1 iattâ şimdiki Afgan Türkistamndaki «Meymene» şehri islâmiyetin ilk zamanlarında «Yahûdiyye» adını taşımıştır. Kendi inanışlarına göre ounlar, Asûrı padişahları tarafından esir edilerek Horasana sevkedilen ü ah udilerin torunlarındandırlar. Türkistanda ticaret hayatında bunla- : rolü pek mühimdir. Türk ve Tacik tüccarlarından daha müteşebbis-
f rler. Artılarında vaktiyle Ferganenin pamuk ticaretinde pek mühim rol oy rüyan
tisadi müesseselerinde çalışanları çoktur.
Türkistanda müstevli ve hâkim olan Ruslar, bilhassa ülkenin şimal ve şimal-doğu bölümlerinde toplanmışlardır. Toptan 1.824.587 Rus n uf usu vardır. Bu Rusların, Türkistanm muhtelif bölgelerine dağılışları şöyledir: Kazakistanda: 1.433.195 (1925 yılı hesabına göre) %36; Özbekistanda: 194.000, % 4,4; Kırgızistanda: 135.892 (1922 yılı herkin a göre) ; Türkmenistanda: 41.000 ( Î91d yılı hesabına göre) ; Ta- c.:kistanda: pek az.
Köylü olarak yerleşen Ruslar Kazakıstanın bilhassa şimal taraflarında Kustanay, Kızıl-Car, Kökçe Tav bolgelerindedir. Yedisu’da bilhassa Çin sınırında bulun’uyorlar. Yedisu’d.aki Ruslardan « Kazaçi » (Kozak) askerî sınıfı pek mühim olup, bunlar 1906 yılı hesabında 35
köyde 44 7.385 nüfus idi. Yedisu’nun, «İle» havzasının ye «lsık-Göl»üh en havadar, en münbit ve güzel yerlerini bunlar işgal ediyorlar. Rusya- nm Türkistanı istilâsından daha önce gelip yerleşen «Uralsk;» yahut yerliler ıstılahı ile «Babay» denilen bir nevi eski ortodoks mezhebindeki Ruslar vardır, ki Aral Gölü havzasında: yerleşmişlerdir. Bunlar 6000 kişidir. Balıkçılık yaparlar.
Ruslar, Şimalî Türkistanda şehir ve köylerde, Cenubi Türkistanda .nehirlerde yerleşmişlerdir. Kasden yerli şehirlerden uzakta yapılan demiryolu durakları yanında ayrı ı us şehirleri yahut rus kısmı teşkil ederek yaşamaktadırlar. Türkistanm asrı medenî hayatı, hükümet müesse- seleri, bankalar ve oteller oralarda, yerli ticaret ise yerli şehirlerde toplanmış bulunuyor.
Türkistan Tarikinden
Türkistamn 16. ncı Asra Kadârki Hayatı
T
Türkistanın 1 6, ncı asrili“ortasından evvelki , ve bundan sonraki tarihi jpek kesin olarak. ayrılmakta, şimdiki Türkistan ise tarihinin üçüncü devre
ürkistanın asıl sekenesi meselesi
sine girmektedir. 1 6. ncı asırdan önceki Türkistan tarihi, muhtelif milletlerin ve onlarla gelen muhtelif medeniyetlerin, milletler arasındaki muhtelif sınıf ve gurupların mücadeleleri, memleketin o şartlar içinde gösterdiği tedricî ve mütemadi ilerleme ve ölgünjâşma safhaları, bu ülkenin bilhassa ortaçağlar kara ticaretindeki mevkiinin gittikçe yükselmiş olması şeklinde tasvir edilebilir.
Batıtürkistanın güney bölgelerinde, Aşkabad yanındaki eski Anau şehri harabelerinde eski bir medeniyet keşfedilmiştir. Zaman: M. ö. 4500-9000 seneleri kadar eski tahmin* olunmaktadır. Tobul ve Yayık havzalarında da M. ö. 800-1300 senelerine ait ve ayni Anau tipinde bir medeniyet 1920-25 kazılarında meydana çıkarılmıştır. Ortaasyada ev hayvanlan M. Ö. 5000, at ise 4000 senelerinde ehlileşmiş'bulunuyordu. Bu en eski medeniyetin hâmillerinin ırkını tesbit etmek müşküldür. Ancak M. Ö. 9-7 .asırlarda yaşadığı Çin, Yunan ve Asuri kaynaklarım dan öğrenilen Saka Devletı’nin hayatı ilk tarihî hâdise olarak malûmdur. Galiba daha Aryanilerin gelmesinden önce Batıtürkistanın güney taraflarında bir Kaspi kavmi yaşamıştır. Bunlar Hindüküşteki Büruşki- ler ile, M. ö. 5-1 asırlarda Hazarın güney ve güneybatısında yaşıyan Kaspi’lerin ecdadıdır. Sakaların Tiyanşan, Mâverâünnehir ve Doğutüı- kistanda yaşıyanları Saka, Yedisu'da yaşıyanları Şu ismini taşımış gö rünüyor. Sırderya ve Âmuderya havzalarında da Yunanlıların Massaget (galiba «Masaq»*m cem’i) ve Daha dedikleri kavimler yaşamıştır. Sakalar ve Şu* lar galiba Uysunlarla Göktürklerin ve Türkistanın şimdiki 66 67
Kent Türklerinin, Kaşgarlıların, Tarançıların, şimaldeki «Yakut» Türk-
kalan bazı isimler (meselâ «Carthasis» = «Kardaş», bk. Gutschmid, Geschichte İrans, s. 2 ve G. Nemethin Asia Maiör, anniv. vol. s. 274; keza «saruk», «sirak», «sarine», «kidrey») türkçe izah ediliyor; İran destanında ve türk rivayetlerinde (M: Kaşgarî. I, 288, III, 272) Kaşgar (Ordukent) ı ve «Çu» havzasını merkez karargâhı bulunduran büyük hükümdar Afrâsyâb' (Tuna Alp) Medya ve Asur kıratları muasırı gösteriliyor; eski hind rivayetlerinde (Bündehişt, ed. Justi} I^eipzig* 1868, cap XXX, s. 39-40) ise o doğrudan doğruya «Saka hükümdarı» tesmiye ediliyor; bununla beraber bu hind menbaları «Saka», «Turuşka» (Türk) ve «Huna» (Hun) isimleriyle aynı türk kavimlerini tesmiye ediyorlar (bk. O. Franke, Eeitrcige aus chiııesischen Qv ellen zur Kenntnis der Türkvölker. Berlin, 1904, s. -60). Bunları itibar nazarına alan âlimler Sakaları kuvvetli bir ihtimalle (bk. Aristov, Zametki. 409-410, ve Eduard M ey e r, Geschichte des Altertums, X>, s! 905) yahut kat’î olarak (bk. Mordtmann in d. Zeiischrift d. Deutsch. Morgenl. Gesellschajt. XXIV, 61, 77, 79, 82) Türk telâkki ediyorlar. Maamafih «Saka» ismi Sakalara tâbi iranî kavimlere, Sogdlara da itlak olunarak, kavimden •ziyade bir memleket ismi şeklini aldığından, keza göçebe hâkim Sakalar iranlı tebaalarının medenî tesirine düşerek (müahhar Karakhanîler, Selçükîleı* ve Mo- ğollarda olduğu gibi) belki de İran dilinde şahıs isimleri kullanmış olduklarından (bk. F. W. T h o m a s, «Sakastan» in Journal oj the Royal Asiat. Society, 1906., s. 181 ff, 460 ff). Kirus’ün idaresine giren Pamir, «Amirgıoi» Sakalarının ülkesinde, bugün bile eski PtaÇavânt) ismini hatırlatan «Koşan» (Şugan ve Vakhan) Tarikleri oturduğundan zamanımızın âlimleri, kadim Sakaları da bunların ve Khö- ten Tariklerinin ceddi bilirler. Hattâ Khoten taraflarında kazılarda bulunan iranca yazıları da muasır iraniyatçılaı «Saka dili yadigârı» bilirler [; şimdi «Saka dili ^grameri» - Sten Konow, Khotansakische Grammatik, Berlin, 1941 - bile çıkmıştır] . Gerçi Hindistanı fetheden Sakaların iranca konuştukları lehine Henrich L ü d e r s tarafından getirilen lisanî nazariye (Die Sakas mnd die nordarische Sprache iıı d. Sitzungsberichten d. Preussisch. Akademie, hist. phil. Cl. 1913, s. 414: «YŞ für Z») ancak garbı Hindistanda yaşamış olan bir İran kavminin dilini gösterir: fakat bu dilin Sakaların dili olduğunu, yahut bunların .< türkçeyi unutunca konuştukları irancamn bu lehçe olduğunu gösteren hiçbir . delil yoktur. Sakaların ismini alan «Siyistan» (Sakastan) da konuşulan irancamn «eski segzî», ve «yeni segzî» diye iki lehçesi olduğunu el-Bîrûnî’nin Saydale kitabındaki nümunelerden •görüyoruz; fakat bu dil Şakaların Türkistandan getirdikleri bir dil değil, oranın yerli irancasıdır. Bütün bunlar pek vazıh olduğu halde. Sakaları bir İran kavmi tanımaktaki kanaat zamanımızda okadar ileri gidiyor, ki bunlara ait başlıca tet- kikatın müellifi olan Albert Herrmann (Pauly*s Realencyclopadie, 2. Reihe, Bd. I, 1920, 1611-1620 « Saçaraucae», 1770-1806 «Sakai »,1807-1811 «Sakastane »
Do'stlaringiz bilan baham: |