ımemişler, ona daha şümullü bir ıstılah nazariyle bakarak şimdilik bırakıvermişler dir. '
Doğu Türkistanda Taciklerie Çinlilere ve bazan Uygurlara; Kırım, Azerbaycan ve Türkmenistanda medenî Türkiere ve Farslara «Tat», denildiği gibi, Batı Türkistanın göçebe kavimleri olan Kazak, Kırgız ve Özbekler de, Batı-ve Doğu Türkistanın Kent Türklerine «Şart» demişlerdir. Moğollar çağında umuraen Müslümanlara ve bilhassa İran- lılara «Tacik» denilmiştir. Bununla beraber Türklerle karışan ve türkçe bilen Iranlılara ve yahut farsça konuşan, Taciklerie düşüp kalkan ve Iran medeniyeti tesirinde bulunan Türkiere «Şart» demişlerdir. Babur .Mirzanın eserinde Tacik, Şart, Türk ayrı ayrı kullanılmıştır. Çingiz Han, Yedisu şimalinde «Kayalık» ta (şimdiki «Kapal» yanında) oturan Karlık hükümdarlarına da «Şart» demiştir. Nevayı,, eserlerinde farş diline «Şart tili» diyor. İranlılaşan Selçük sultanlarını da «Şart padişahları» tesmiye ediyor. Ruslar Astarkharida meşgul olan türk tüccarlarına da ıgaliba «Mangıt-Nogay» lan takliden «Şart» (yasaşniy şart) tesmiye et- .mişlerdir. Özbek ve Kazaklar ise, bu kelimeyi ancak Mâverâünnehrin medenî müslüman türk ahalisine itlâk etmişlerdir. «Şart» kelimesi aslında türkçe (Radloff un' fikrince sanskritçe) olup «tacir» mânasmda- dır. Bu mâna da Kaşgarlı Mahmudda ve Uygur yazılarında kullanılmıştır, ilk önce bilhassa hind tacirlerine ve sonra İranlılara itlâk olunduğu zannolunuyor. Türkistanın aşiret usulünü muhafaza etmeleriyfe pek mağrur olan göçebe Türklerinin umumiyetle medenî Türkleri «Şart» diye adlandr^ıaları, medenî ahalinin hepsini göçebelere karşı bir inildet saymak ve 'onlara pek aşağı gözle .bakmaktan ileri gelmiştir. Hattâ bazkn yerli Yahudilere de «Şart» demişlerdir. Umumen Kazaklarda «kent» kelimesi bile göçebe olmıyan yabancı mânâsında kullanılıyor. Göçebeler nazarında ticaretle meşgul olmak en alçakça iş sayıldığından, «şart» kelimesi, aynı zamanda tahkir edici bir kelime sayılmıştır. ‘fterÇİ Fergane ve Taşkent taraflarındaki Kent Türkleri «şart» keiimesi- 'iıi 18-19 uncu asırlarda yaj?i Khokand hanları zamanında kendileri için ■bir kavim adi olarak kabul etmişler ve ozaman yazılan tarihlerde «sar- J®.?* tâbiri Tacik, Kırgız ve özb eki erin yan ıb aşın d a yaşıyan bir türk kavmini belirtmek için hiçbir mahzursuz kullanılmıştır 53 ). Bunun gibi Xhokand hanlarının Beklerbegi ve bek’leri de meselâ Taşkent vilâyeti
Türklerine hitaben yazdıkları emir ve fermanlarım «Sartiye ve Qaza- qıve iarga malûm bolsun» diye başlıyorlardı S4). Fakat rus devrinde:, «şart» adı bilhassa istihkarla kullanıldığından. Kent Türk münevverleri zaten etnografı bir mâna ifade etmiyen «şart» adını kabulden istinkaf1
ediyorlar.
Avrupa medeniyeti tesiriyle milliyet ve kavmiyet duyguları uyandığında, Ortaasya Türkîerince bütün Türkistan uruklarının bir millet teşkil ettiği daha anîaşılmayıp, her uruğun bir millet sanılması dolayısıyla Kent Türkleri de böyle bir «uruk-millet» adına ihtiyaç duymuşlardır. «Kent Türkü», «Türkistan Türkü» gibi bir isim uydurulmamış,. «Türk» adı da, umumî bir isim olduğundan, uruk mefhumunu ifade etmemiş ve onu millî isim olarak kullanmağa Ruslar ve bilhassa Bolse- /j ^ vıkler müsaa~de etmemişlerdir. Nihayet 1924 yılında Özbeklerin ve şe- jj j hirli Türklerin hepsini birden içine alan umumî bir ad olarak «Özbek»- \ | j adı kullanılmağa başlanmıştır. Bu ise «Kıpçak» ve «Türk-Türgiş» un— j surlarına mensup iki büyük gurupu birleştirmekle iki gurupun lehçesini de birleştirmeğe sebep olabilecek bir ismi ihtiyar etmek olması bakımından ehemmiyeti haiz ise de, Kent Türkünün doğudaki yarısını teşkil eden Tarançı ve Kaşgar Türklerinin «Özbek» adını kabul edecekleri şüphelidir. Onlar arasında (Barthold’un da kaydettiği gibi yanlış olarak) «Uygur» adını kullanmak istiyenler vardır. Kent Türkleri bir taraftan Tarançı ve Kaşgarlılarla, diğer taraftan da Kırgız ve Kazaklarla bir millet olduklarını hissedince, tekrar «Türk» yahut «Türkistan Türkü» adı ortaya çıkacaktır. Bu itibarla «Özbek» adı, Türkistanm, millî Türk birliğini idrâk edip «Türk» adına geçmesi yolunda ancak bir merhale teşkil edecektir.
Türk millî ve harsı birliği muvacehesinde Kazan Türklerinin Başkurt ve Nogaylarla birleşerek ayrı bir «Türk-Tatar» milleti teşkil ey-
jemek tecrübeleri gibi Mâverâünnehir Kent Türklerinin Özbekleri ve
hattâ Tacikleri kendilerine ilhak ederek ve Kent Türk dili esas olmak, üzere ayrı bir «Özbek» milleti '"yaratmak temayülleri de, yabancı boyunduruğu altında yüz gösteren boş hayalden ibaret olup kalır; Garbî Türkistanm Kent Türkünün «Özbek», Şarkî Türkistanm Kent Türkünü Uygur, yahut Tarançı diyerek birini digerinHenş ayırmak ancak bu ül- .. kelerin biri rus diğeri cin idaresinde kalacaklarına inanmak neticesinde kabul edilebilirdi. Türkîstanda «Türk» yahut «Orta Türk» medenî
' s ' ) Bk. O s t r o u m o v Şartı, Taşkent, 1896, s. 6..
ve harsı birliği vücuda gelecekse, «Kazak-Kırgızlar» ile «Uruğlı Özbek» lerin eski müşterek ananeler esasında birleşmemeleri, ve bunların bir taraftan Kent Türklerini, diğer taraftan da Başkurtları ve Kazan Türklerini' kendi camialarına alabilmeleri esasında husule,gelebilir; yoksa Ortatürkler bir çok ufak kabilelere inkısam eder gider. Kazan Türkleri hiç de «Tatar» olmadığı gibi Taşkentliler de «Özbek» değildir. Bunların biri «Kazan Türkü», diğeri «Taşkent Tükü» dür. Aşiret hayatını unutarak şehirli olan her Türkün kavmî adı sâdece «Türk» tür. Her bir mıntaka Türkünün mutlaka bir kabile adına mâlik olması icap ettiği lıakkındaki kanaat rus idaresi devrinde husule gelmiştir. «Göçebe Türk- ler» e karşı «medenî Türkler» i ifade etmek için bir ad lâzım gelse o °a <<^-en^: Türkü» gibi bir isim olur. Her halde bugüne kadar «Şart» diye adlandırılan Türklerin kavmî adı sâdece «Türk» olacaktır. «Kent t ürkleri» nin doğu yarısı demek olan Doğu Türkistan Türkleri, Kaş- «Türkî» tâbiri halk dilinde olduğu gibi, muasır seyyahların (Aurel S t e i n e, S v e n Hedin Trinkler ve s?.irenin) eserlerinde de kullanılmaktadır. Bu ad Batı Türkistan Türkleri için de mak- HTTâadediİmelidir. Ahlâk itibariyle «Kent Türkleri» ile Kırım, Kazan ve Azerbaycanm şehir Türkleri birbirine pek benziyorlar. Ziraat ve ticaretle fazla meşgul olduklarından savaşçılıkla fazla temayüz etmezler. Rus istilasından evvel de Çağatay, Özbek, Kırgız ve Kazak gibi göçebe ve yarı göçebelere istinat eden sülâlelere tâbi olmuşlardır. Karakhanlı- ların inkırazından sonra, (Kaşgarın «Khocalar» sülâlesi -—ki bunlar kendilerini «Seyid Kılıç Burhanettin» vasıtasıyla Karakhanlılara çıkarmaktadırlar— müstesna olmak üzere), kendilerinden bir sülâle ve hâkim unsur çıkarmamışlardır. Kent Türklerinin aile hayatları, eskiden kabul ettikleri iran-islâm medeniyeti tesirindedir. Son yıllara kadar kadınlar kapalı içli. Muaşerette de bunun tesiri açıktı. Bununla beraber kendilerini Taciklerden pek açıkça ayıran esk: medenî Türk an’anatı da yaşamıştır, ki intihaplarda ve mahkemelerde vâzıh olarak görülür; siyasî ve İçtimaî hayata alâkadarlık Kent Türklerinde Taciklerîe kıyas kabul etmez derecede büyüktür. Kent Türkü, Tacikîerin pek sevdiği ziraatten ve yeraltı maden işçiliği gibi ağır işlerden ziyade, ticaret ve sanatkârlığı sever. İçlerinden iyi mimarlar, taşçı ve oyfnacılar yetişir. Diğer Türkler kadar değilse bile, yine Taciklere nispeten, tenbel ve kaygısız görünmelerine rağmen, çok çalışkan bir kavimdir.
Kent Türklerinin şehir musikisi kılâsik musiki ve şarkıları da kitap (Dîvan edebiyatı) tesirindedir. Destanları Ebu Müslim Horasanî, Ham- za, Çihar Derviş gibi İslâm kahramanlarına aittir. Bunları söylemek için mahsus meddahlar sınıfı vardır. Bunları, Temür ve millî türk meşayihi
gibi millî tipler hakkında da söylerler. Düğün ve ağıt merasimleri de zengin hususata mâliktir. Şamam («baksı») usuliyle tedavi âdetleri de vardır. Fakat bu «baksı» ların İlâhilerindeki cinler ve «ervahlar», Kazak ve Özbek «baksı».larınınkinden nispeten farklıdır. Son zaman umu-, mî Özbek milliyeti fikri tesiriyle Kent Türk münevverleri, yukarıda da bir defa dediğimiz gibi, Özbek ananeleri destanlarını öğrenip 'benimse- miye başlamışlardır. Biz Kent Türklüğünün tereddi edip Özbeklere tamamen iltihak devresi başlamakta olduğunu söylersek hata etmiş olıı- îlJziKöylü Özbekler şehir Türklerine tesir edebilecek kadar ileri gide- ■ memişlerdir. Bu yüzden «Özbek» adı hakikî Özbek olan Kazaklarla U birleşmek yerine, onlardan ayrı bir millet olmak için kullanılmaktadır. . j
Batı Türkistan vilâyetlerinde «Kent Terkleri» 189 7 yılındaki nüfus sayımına göre Masalsky'nin hesabında «Özbek» lerden .ayrı, fakat «Tarançı» ve «Kaşgarlı» larla birlikte 2.193.656 kişi. Fergane vilâyetindeki «Kıpçak» ve Khorezm şimalindeki «Karakalpak» 1ar da dahil olduğu halde «Özbek» lerle birlikte 4.361.807 kişi gösterilmiştir. Şimdiki hesapla/da «Özbek» ve «Kent Türkleri» için ayrı sayı gösterilmeden hepsi «Özbek» sayılıp, 1923 nüfus sayımına göre N e m ç e n k o hesabında 3.757.309 kişi gösterilmiştir. Yani 1897 yılındaki hesaba göre 604.498 nüfus eksik gösterilmiştir, ki bu, 1918 kıtlığında ölen ahaliden özbeklerin ve Kent Türklerinin payına düşen kadarı olacak. Kent Türklerinin sayısı Doğu Türkistanda iki milyona yakın olup. Batı Türkistanın «Kent Türklerbyle birleştiklerinde Türkistanin Kazak-Kır - ğizîardan sonra en kalabalık unsurunu teşkil ederler.
Kırgızlar
Türkistanda etnik bakımından «Kent Türkleri» ne yakın plan Türk unsuru Kırgızlardır. Ruslar «Kazak» Türkleriyle ilk defa Sıbiryada tanıştıklarından ve on yedinci asırda Kalmuklaruı cenubu ' umumiyetle «Kırgız» diye adlandırdıklarından, Kazakistan Türkleri .Ruslar tarafından bugüne,'kadar «Kırgız» tesmiye olunurdu. Kazan Türkleri de «Kazak» lan, bu veçhile olmalı ki, «Kırgız» diye adlandırmışlardır. Halbuki «Kırgız» kelimesi, Kazaklarda ve bütün Türldştanda kullanıldığı üzere, ancak Orta Tiyanşan ve Pamirde yaşıyan göçebe Türk uruğunun adıdır. Rus bilginleri bunu anladıktan sonra; • «Kâiak» ları «Kır- gız-Kazak» (yahut «Kirgız-Kaysak»), Tiyanşan Türklerini ise «Kara- kırgız» diye adlandırır olmuşjardı. Bugün ise «Kazaksi, ve . «Kırgız» lar,
idare hususunda da birbirlerinden ayrı olduklarından, artık «Kırgız» mefhumu yerinde kullanılır oldu.
Do'stlaringiz bilan baham: |