İkinci önemli uygulama 1960 yılında Ankara ilkokullarında uygulanmaya başlanan özel sınıf ve özel yetenek sınıfları uygulamaları olmuştur. Her iki uygulamada da ilkokullardan seçilen küçük bir üstün zekâlı çocuk kümesi özel bir programla yetiştirilmiştir. İlkokulun bitiminden sonra bu çocuklar okulların devamı olmadığı gerekçesi ile Türk Eğitim Derneği Ankara Koleji’ne devredilerek uygulama sona erdirilmiştir. Bunun dışında İstanbul, İzmir, Eskişehir’de de özel yetenek sınıfları uygulamaları başlatılmış ancak birincisinde de olduğu gibi uygulamaya Bakanlıkça son verilmiştir. Her iki uygulamanın da başarısızlıkla sonuçlanmasının temel nedeni kamu oyunda konunun gereği biçimde anlatılıp alt yapı oluşturulmadan işe başlanması olmuştur denilebilir. Seçilerek özel sınıfa alınan çocukların hem aileleri hem öğretmenleri hem de seçilen öğrencilerin kısa bir süre sonra ayrıcalıklarına uygun olarak sunulan eğitimi yetenekleri en üst düzeye kadar geliştirmek üzere sunulan farklı bir uygulama olarak değil, imtiyazlı dahiler grubu olarak algılayarak diğer çocukları dışlamaya ve aşağılamaya yönelik tavırlar sergilemeleri ve program dışında kalan çocukların ailelerinin uyguladıkları baskılar sonucu TBMM’de konunun tartışılmasına neden olmuş ve bakanlıkça aksaklıkların giderilmesini sağlayıcı önlemler alma yerine uygulamaya son verme tercih edilmiştir. Bu iki denemenin üstün zekâlıların eğitimi konusunda önemli olan yanı ilkokul düzeyinde uygulamanın başlamasıdır. Bu eğitimde erkenlik ilkesine dayanan önemli bir özelliktir. Ve bu ilke, iki denemeden sonra gözardı edilmeye başlanmıştır.
Özellikle 1957’de Sovyetler Birliği’nin uzaya ilk kez uydu yollaması ile Batı ülkelerinde başlayan, neden bu yarışta geri kaldık? tartışmalarının sonucunda Sovyetler Birliği’nde üstün zekâlı çocukların çok erken yaşta seçilerek yetenekleri doğrultusunda yetiştirildiklerinin belirlenmesi üzerine; modern fen programlarının geliştirilmesi çabaları başlamış ve uzun yıllar ihmal edilen üstün zekâlı çocuklara yönelik özel eğitim uygulamalarına ivedilikle geçilmiştir. Bu oluşumun serpintileri ülkemizi de etkileyerek modern fen programlarını geliştirmeye, laboratuvarlık yapmak ve ülkenin gereksinme duyduğu bilim adamı araştırmacı yetiştirmek amacı ile 1964’de Ankara’da ilk Fen Lisesi fen ve matematik alanında üstün yetenekli çocukları yetiştirmek üzere açılmıştır. Bu ilk seneden sonra ikincisinin İstanbul’da açılması için 18 yıl geçmesi gerekmiştir. Günümüze kadar geçen 32 yıl içinde bu sayı 27’ye yükselmiştir.
ATAMAN’ın Ankara Fen Lisesi konusunda yapmış olduğu araştırma (1976). Fen Lisesindeki fen ve matematik alanında üstün yetenekli olan çocukların lisenin amacında belirlenen bilim adamı ve araştırmacı yetiştirme hedefine ulaşmadıklarını daha çok uygulamalı bilimlere yöneldiklerini gösterme bakımından önemlidir. Ayrıca, öğrenci seçme sınav sistemi ile okul programlarının geliştirilmesi ve özellikle öğretmenlerin seçimi, yetiştirilmesi ve istihdamlarında özel bir ücret uygulanması gerekliliği yolundaki bulguların çok da fazla dikkate alınmadığını görmekteyiz. İlk mezunlarının tamamının üniversiteyi yüksek puanlar alarak kazanmaları fen lisesinin saygınlığını arttırmış ve aşırı bir talep doğurmuştur. Ancak her yıl 96 öğrenci alacağı yönetmelik gereği olan fen lisesi, Ford Vakfı’nın projeden ayrılması ile öğretmenlere sağlanan ilave ücret uygulaması sona ermiş ve bu liseye öğrenci yetiştirmek için yapılanmış olan Özel Dershaneler öğretmenleri kadrolarını çekerek fen lisesinin nitelikli öğretmen açısından kan kaybına neden olmuştur. 1989 yılına kadar iki basamaklı bir sınavla önce öğrencinin yeteneği, daha sonra ise bilgi düzeyi belirlenirken, anılan tarihten sonra tek basamaklı bir seçme sınavı uygulamasına başlanmıştır. Artık fen liseleri fen ve matematik alanlarında üstün yetenekli çocuklar eğiten özel yapıya sahip seçilmiş ve yetiştirilmiş öğretmenleri bulunan özel okul değildir. Bunun en açık göstergesi üniversite giriş sınavlarında bu okulların gösterdiği düşük performans düzeyleridir. Mevcut 27 okulun nitelikli öğretmen açığı yanında araç gereç ve lobaratuvar eksiklikleri de bulunmaktadır.
Özel okul uygulamaları halen Türk Milli Eğitim Sisteminde yeğlenen bir uygulama olarak devam etmektedir. Kaldı ki, gelişmiş ülkeler sadece özel yetenek ağırlıklı olan özel okullaşmayı benimserken üstün zekâlılara yönelik genel amaçlı orta öğretim kurumlarının açılmasına ülkemizde devam edilmektedir. Genel amaçlı bu kurumların birisine burada değinilecektir. Bu İnanç Lisesi’dir; 1990 yılında İnanç Vakfı’na bağlı olarak kurulmuştur. Maddi olanaksızlık nedeniyle yeterli eğitim olanağı bulamayan çok üstün yetenekli çocuklar arasından seçilen öğrencilere orta öğretim düzeyinde özel eğitim vermeyi amaçlayan yatılı bir okuldur. Öğrencilerin her türlü giderleri vakıf tarafından karşılanmaktadır. Kurumda özel bir program uygulanmaktadır. Ana hatlarıyla programın Fen Lisesi programına benzediği söylenebilir. Öğrenci seçiminde dar gelirli ailelerin çocuklarını gönderdiği resmi ilkokulların beşinci sınıflarında olanlar dikkate alınmaktadır. Dört aşamalı bir seçme sistemi ile çocuklar belirlenmektedir. Farklılaştırılmış programları ve bireyselleştirilmiş öğretim yoluyla her öğrencinin kendi ilgi ve yetenekleri alanında, kendi hızına göre ilerlemesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Okulun süresi bir yıl hazırlık olmak üzere 7 yıldır.” Henüz mezun vermemiştir. Ancak mezunların hangi yüksek öğrenim kurumlarına gideceği, 7 yıl yatılı bir kurumda kalmanın öğrencilere ve ailelerine nasıl bir etki yapacağı henüz belli değildir. İnanç Lisesi dışında üstün özel yetenekli çocuklara yönelik olarak 1989’da İstanbul’da, 1990 ‘da da Ankara’da kurulmuş olan yurt çapında sayıları 15’e ulaşmış bulunan Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri gelmektedir. Ortaokul üzerine bir yılı hazırlık olmak üzere 4 yıllık olan okullarda hem olağan Anadolu lisesi programları uygulanmakta hem de resim ya da müzik alanında sanat eğitimi verilmektedir. Üçüncü dönem mezunlarını veren kurumu bitirenler ya konservatuarlara ya da üniversitelerin müzik ve sanat bölümlerine gitmektedirler. Bu okullara ilişkin kapsamlı bir araştırmaya da rastlanmamıştır. Bu iki kurum dışında 1995-1996 öğretim yılı içinde Ankara’da da Yasemin Karakaya İlköğretim Okulu bünyesi içinde ortaokul düzeyindeki üstün zekâlı ve üstün özel yetenekli çocuklara yönelik sadece hafta sonlarında pilot uygulaması yapılmakta olan Bilim Sanat Merkezi bulunmaktadır. Bu projede çocukların yetenekleri ve ilgi alanları dikkate alınarak zenginleştirme, bireysel programlar vb. uygulamalar yapılmaktadır. Henüz pilot uygulama aşamasındadır.
Dolaylı olarak üstün zekâlılara yönelik kabul ettiğimiz diğer uygulamaların bazıları şunlardır :
Seçerek öğrenci alan yabancı dil ağırlıklı orta öğretim kurumları, Anadolu Liseleri, Süper Liseler (Türkiye genelinde 369 olup) 1992-1993 öğretim yılında uygulamaya başlanmıştır. Bu kurumlar dışında gene üstün zekâlılara dolaylı olarak yönelmiş tedbirler alarak kabul edebileceğimiz başka uygulamalar da bulunmaktadır. Bunlar çeşitli kuruluşlara verilen burslardır. Ayrıca 1416 sayılı yasa uygulamasını da bu grup içinde sayabiliriz. Bu önlemlerin yarar ve sakıncalarının kapsamlı biçimde araştırılması gerekmektedir.
Bu genel görünümden sonra üstün zekâlılar ve üstün özel yeteneklilerin eğitimi konusundaki temel sorunları ve olası çözümleri şöylece sıralayabiliriz :
• Az da olsa üstün zekâlı çocuklara yönelik özel eğitim uygulamalarına rastlanmaktadır ancak, örgün eğitim içinde süreklilik sağlanamamıştır.
• Üstün özel yeteneklilere yönelik uygulamalar bulunmaktadır. Ancak özellikle Fen Liselerinin acilen çözülmesi gereken sorunları vardır. Artık Fen Liselerinin fen ve matematik alanlarında üstün yetenekli çocuklara yönelik olduğunu söyleyebilmemiz pek de olası değildir.
• Üstün zekâlı çocuklara sadece 1960-1964 yılları arasında ilk öğretim aşamasında tedbir uygulanmıştır. Bunun dışında tüm uygulamalar orta öğretim kademesinde yapılmıştır. Böylece gerek genel eğitim gerekse özel eğitimin en önemli ilkesi olan ERKENLİK ilkesi ihlâl edilmiştir. Bilindiği gibi çocuğun ister engelli (görme, işitme, konuşma, ortopedik, zihinsel) ister üstün zekâlı ve üstün özel yetenekli olduğu belirlenir belirlenmez mümkün olan en erken zamanda eğitime alınması bu ilke gereğidir. Bu engelliler için uygulanırken; üstün zekâlılar için her nedense uygulanmamaktadır. Gerek eğitimciler gerekse kamuoyu engellilerin kendilerine yeterli olmaları ve üretici konuma geçerek bağımsızlıklarına kavuşup topluma tüm katılmalarını sağlayacak önlemleri mümkün olduğunca erken bir zamanda almaya çalışırken, üstün zekâlılar konusunda orta öğretim kademesini yeğleyerek açık bir vurdumduymazlık içindedirler. Kaldı ki, ülkemiz henüz beş yaşındayken meclisten 5245 (daha sonra 6660 sayılı yasa olmuştur) sayılı yasa çıkartarak İdil BİRET ve sekiz yaşındaki Suna KAN’ı 1948 yılında devlet korumasına almış tüm eğitimlerini sağlayacak tedbirleri uygulayarak dünya çapındaki bu iki sanatçıyı insanlığa armağan etmiştir. Özellikle 1926-1950 yılları arasında daha çok sanat alanında üstün özel yeteneklileri devlet hesabına yurt dışında okutan ülkemiz daha sonraları bu nitelikteki insan gücü yetiştirmeyi çok sınırlı orta öğretim dönemine sıkıştırarak belli aralarla yaptığı uygulamalarla adeta üstün zekâlıların yetiştirilmesini tesadüflere bırakmıştır.
• Uygulamaların kısa dönemde ve başarısızlıkla sonuçlanmasının en önemli nedenlerinden birisi de konuya bir bütün olarak yaklaşılmamasıdır. Bunu, ilkokul hatta okul öncesi dönemden başlaması gereken tedbirlerin orta öğretime sıkıştırılmasında görmekteyiz. Bu çocuklar için ne okul öncesi ilkokul ve ne de yükseköğrenimde gerekli tedbirler alınmamıştır. Hatta istihdamlarına yönelik önlemler de düşünülmemiştir. Bunun doğal sonucu olarak, bu kadar olumsuzluklar içinde bu çocukların büyük bir bölümünün ortaya çıkarılmadan yok olduğunu hatta eğitim dışı kaldığını, eğitim olanağı bulanlardan da azımsanmayacak bir oranın BEYİN GÖÇÜ olarak gelişmiş ülkelere ve özellikle ABD göç ettiklerini söyleyebiliriz.
• Bu konuda öncelikle bu çocukları en erken nasıl tanımlayabiliriz sorusuna yanıt oluşturmak üzere elimizdeki ölçü araçları ve tanımlama yöntemlerinin sınırlılıklarını ortaya koymak gerekmektedir. Daha öncede değinildiği gibi yetenek düzeyi ortalamadan ne kadar fazlaysa bunlar için herhangi bir ölçüm yapmaya gerek yoktur. Sorun daha çok çocuğun ortalamaya yaklaştıkça düzeyini belirlemektir. Ancak, artık günümüzde çocuğu herhangi bir biçimde öyle ya da böyle damgalayacak olan ölçümlerden kaçınılmaktadır. Önemli olan çocuğun sahip olduğu tüm kapasitesine, yetenek ve ilgilerine uygun eğitimi vermektir.
• İkinci önemli nokta, tüm çağ nüfusunu zorunlu eğitim kapsamına almak ve mümkün olduğunca zorunlu eğitimi, okul öncesine çekerek en erken zamanda bu çocuklara uygun eğitimi ulaştırmakla süreklilik sağlanabilir.
• Okullarda uygulanacak olan eğitimin tüm çocukların bireysel farklılıkların yetenek ve ilgi düzeylerine belirleyecek tarzda düzenlenmesi gerekmektedir. Herkesi ortalama çevresinde tutmaya yönelik, çoğunluğa hitap eden alt ve üst düzeydeki çocukları kapsamayan mevcut programların değiştirilmesi zorunludur. Bu değişikliğin ilkokuldan başlaması gerekmektedir.
• Bu programları uygulayacak olan öğretmenlerin de farklı bir anlayış ve yöntemle yetiştirilmesi gerekmektedir. Öğretmen yetiştiren programların öğretmen yeterliliği konusunda yoğunlaşan bir yapıya ulaşması gerekmektedir.
• İlköğretim ikinci kademe ve orta öğretimde vazgeçilen kredili sisteme hemen geri dönülmesi gerekmektedir. Sistemin daha zenginleştirilmesi, aksaklıklarının giderilmesi 1970’li yıllardan beri alt yapısı oluşturulan ve reform olan bu uygulamaya geri dönmek sadece üstün zekâlılar için değil olağan çocuklar için de en uygunudur.
• Yüksek öğrenimde de benzeri kredi ve ders seçme sisteminin ilkelerine uygun biçimde uygulanması gerekir. Öğrencinin kendi hızına uygun olarak yüksek öğrenimi erken bitirecek yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Yüksek öğrenimle ilgili yönetmelikler genellikle başarısız öğrenciye tanınacak hakları, süreleri ve cezaları kapsarken aynı orta öğretimde de olduğu gibi, başarılı kapasiteli ve yetenekli öğrencilere yönelik düzenlemeleri büyük ölçüde gözardı etmektedir. Bunu her yıl çıkan af yasalarıyla da görmekteyiz. Sistem bir bütün olarak başarısızlığı adeta ödüllendirmektedir. Lisans düzeyinde proje, araştırma vb. etkinlikler kredilendirilmeli, yüksek öğrenim akreditasyon çalışmaları hızlandırılarak programlar uluslararası niteliğe kavuşturulmalı ve üstün zekâlı gençlerin en erken biçimde gerekirse paralel programlara geçişlerini sağlayarak erken mezuniyetleri ve üretici hale gelmeleri sağlanmalıdır. Günümüzde niteliği düşmekte olan Türk Üniversitelerini çağdaş çizgiye ancak bu gençlerin getirebileceğini unutmamak gerekir.
NASIL BİR ÖZEL EĞİTİM
Yukarıda da belirtilmeye çalışıldığı gibi üstün zekâlıları kendi kaderlerine bırakmış durumdayız. Yapılan tüm araştırmaların vardığı ortak nokta bu çocukların kendi kaderlerine bırakılmamaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu çocuklar olağan çocuklardan farklılık gösteren çocuklardır. Bu farklılıklarının dikkate alınması eşitlik ilkesini zedelemez. Bu ilke, tüm çocukları dil, din, cinsiyet, renk ve ırk farkı gözetmeksizin sahip oldukları yetenek düzeylerine uygun ilgi alanlarını ve yaratıcılıklarını geliştirici eğitim vermek olarak yorumlanmak durumundadır. Bu haliyle şu anda uygulanan eğitim eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu noktadan hareketle diyebiliriz ki, üstün zekâlı ve üstün özel yetenekli çocuklar için farklılaştırılmış bir eğitim programı uygulanmalıdır. Bu programın ayrı bir sınıf ortamında değil olağan çocuklarla birlikte olabileceği bir eğitim ortamında verilmesi sağlanmalıdır. Böylece her iki grubun birbiriyle etkileşimi, bilgi alış verişi ve özellikle üstün zekâlı çocukların diğer arkadaşları üzerinde güdüleyici etki sağlamasına neden olacağı gibi, üstün zekâlı çocukların da olağan çocuklara ve onların sordukları soruların basitliğine tahammül etmeyi öğrenmelerine neden olacaktır. Toplumun bir bütün olduğunu ve daha önce olumsuzlukla sonuçlanan deneyimleri dikkate alırsak böylesi bir uygulamanın önemi ortaya çıkacaktır.
Ancak programları geliştirirken içeriğin şu anda mevcut olan programda olduğu gibi birbirinden kopuk bağımsız üniteler yerine, geniş kapsamlı tartışma konularını da içeren konular ele alınmasına önem verilmelidir. Konuların işlenmesinde interdisipliner bir yaklaşım uygulanmalıdır. Konular projeler şeklinde öğrencilerin ilgi alanlarına göre küme çalışmaları biçiminde yürütülecek tarzda örgütlenmelidir.
Öğrencinin kendi yeterlik ve sınırlarını farketmesini sağlayacak rehberlik ve yöneltmelerin yapılması gerekir. Bunlara ek olarak böyle bir sistemede de öğrencinin ürünlerinin değerlendirilmesinde özel ölçütler ve standartlaştırılmış araçlar kullanılmalıdır.
Terman araştırmasından bu yana üstün zekâlıların eğitiminde değişik yaklaşımlar uygulanmaktadır. Bunlar HIZLANDIRMA GRUPLAMA VE ZENGİNLEŞTİRME olarak kümelenebilir. Bu önlemleri ve Türkiye’de uygulanabilirliğini, yararlı ve sakıncalı yanlarını belirterek ülkemiz için model geliştirmeye çalışalım.
HIZLANDIRMA
Hemen hemen her ülkede uygulanmakta olan, bir önlemdir. Çeşitli biçimlerde uygulanabilir. İlkokulda erken başlatma, sınıf atlatma ya da ders atlatma biçiminde olmaktadır.
Ülkemizde ERKEN BAŞLAMA uygulaması bulunmaktadır. Çocuk zorunlu eğitim yaşından önce okuma, yazma, matematik işlemlerde belli bir yeterliğe ulaşmışsa ya bir yaş önce okula kaydettirilir ya da birinci sınıf yerine ikinci sınıftan okula başlar. Bununla ilgili yönetmelik hükümleri vardır. Bu önlemin en yararlı yanı herhangi bir biçimde parasal kaynak, özel araç-gereç ve özel yetişmiş personel gerektirmemesidir. Çocuğun sosyal gelişiminin buna uygun olması ve ailenin eğitime ve akademik başarıya önem vermesi gerekir. Sakıncalı yanı çocuk yeterli olgunluğa ulaşamadıysa uyum sorununa dönüşebilir. Çocuğun anlıksal gelişimi akranlarından en az iki yaş yukarıda ise uygundur yoksa çocuk ileri sınıflarda başarısızlığa uğrayabilir.
Sınıf Atlatma : Öğrenci ilkokula olağan bir biçimde kaydını yaptırır. Birinci somestir ortasında yapılan bir değerlendirme ile bir ya da iki sınıf yukarıya atlatılır. Bir önceki önlemin avantajlarına sahiptir, ancak öğrencinin konular arası bilgi kopukluklarına uğraması ve bilgiyi birleştirmede güçlükle karşılaşma tehlikesi vardır. Ayrıca çocuğun fiziksel olgunluğa genel duygusal dengeleri ve olaylarla başetme becerileri dikkate alınmazsa ciddi uyumsuzlukların çıkması sözkonusudur. Terman sınıf atlatmanın orta öğretimde yapılmasını ve en fazla iki kez uygulanmasını önermektedir.
Ders Atlatma : Olumlu yanları oldukça fazla bir önlemdir. Öğrenciye ileri olduğu alanda ilerleme olanağı sağlarken sınıf düzeyinde olan diğer alanlardaki becerilerini de akranlarıyla birlikte geliştirme imkanı sağlamasıdır. Ders atlamanın olumsuz yanı belirli dersteki hızlandırmayı devam ettirmede gerekli ayarlamanın yapılamaması sonucunda ortaya problemin çıkabilmesidir.
Hızlandırmada özellikle ABD daha değişik uygulamalarda bulunmaktadır. Devam etmeden bazı derslerin sınavına girerek kredisini almak, ortaöğretimde okurken üniversiteden ders almak ve yüksek öğrenime başlamadan bazı kredilere sahip olmak ya da ilkokul ilk üç yılın programını iki yılda almak gibi.
GRUPLAMA
1900’lü yılların başından beri uygulanmakta olan bir önlemdir. Değişik biçimlerde uygulanmaktadır. Tamamen ayrılmış gruplama (Homojen kümeler). Tamgün heterojen kümeler. Yan ayrılmış gruplar (Yarım gün veya geçici kümeler).
Homojen Kümeler : Bu önlemde özel okullar ve üst özel sınıflar yer almaktadır. Bu grupta ABD’deki magnet okulları (Sanat, fen, matematik, iş ve ticaret alanlarında uzmanlaşma veren kurumlar), ülkemizdeki Fen Liseleri ve Anadolu Güzel Sanat Liseleri ve İnanç Lisesi sayılabilir. Özel sınıflar olağan okullarda belirli sayıda üstün zekâlı çocuk için açılmış özel araç, gereç, program ve öğretmeni gerektiren sınıflardır. Daha önce değindiğimiz gibi ülkemizde denenmiş ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Homojen gruplamanın olumlu yanlarını şöyle belirleyebiliriz. Bütün öğrenciler yetenek açısından oldukça türdeş bir kitle oluşturdukları için aralarında geliştirici ve uyarıcı bir yarışma durum sağlanabilir. Ancak, üstün zekâlı çocuğu diğer çocuklardan tecrit ederek karşılıklı etkileşim yapma olanağını kısıtlama yanında üstün olmayanlara karşı bu öğrencilerin duyarsız kalabileceklerini araştırmacılar belirtmektedir.
Yarım Gün Ya da Geçici Kümeleme : Üstün zekâlı ve üstün özel yetenekli çocukların, haftada bir öğleden sonra iki üç saatliğine normal sınıflardan çekilerek, üstün zekâlıların eğitimi konusunda uzman bir öğretmenin veya koordinatör bir eğitimcinin denetiminde daha sonra değineceğimiz zenginleştirme etkinliklerine tabi tutulmalarıdır. Ankara’da pilot uygulaması yapılmakta olan Yasemin Karakaya Bilim ve Sanat Merkezi bu uygulamaya bir örnektir.
ZENGİNLEŞTİRME
Bugün en çok tutulan uygulamalardan birisidir, öğrenciyi yaşının sınıfında tutmaktadır. Zenginleştirme stratejileri programın süreç ve içeriğine ilişkin hedeflere ulaşmada uygulanan yöntemleri kapsamaktadır. Süreçlerden yaratıcı düşünme, problem çözme, eleştirel düşünme, bilimsel düşünme, sorgulayıcı düşünme vb., içerikten ise bu süreçlerin geliştirdiği konular, projeler ve etkinlikler belirtilmektedir. Normal eğitim programına ek süreçlerin konu ve etkinliklerin değişik biçimde eklenmesi tarzında uygulanmaktadır. Dikey ya da yatay zenginleştirme yapılabildiği gibi, tüm sınıfın katılabileceği Dönerli Kapı uygulaması diyebileceğimiz üçlü zenginleştirme uygulamaları da vardır. Öğretinin ilgi yetenek ve yaratıcılık düzeyi dikkate alınarak uygulamanın seçilmesi mevcut olan bir sorunu çözecek öneriler. Yaratıcı sorun çözme programları uygulanmaktadır. Ülkemizde zenginleştirmenin dikey ve yatay olanları 1968 programından bu yana sınırlı bir biçimde uygulanmaktadır.
Yararları ve sakıncaları tartışılan bu önlemlerden hangileri ülkemizde uygulanabilir diye baktığımızda okulöncesinden başlayarak heterojen gruplama dediğimiz kaynaştırma programı içinde zenginleştirilmiş bireysel eğitim programlarının uygulamasının tüm gruplar için uygun olduğunu söyleyebiliriz. Ancak özel program, özel yetiştirilmiş öğretmen ve belli sınıf büyüklüğü gerektirdiği için bu uygulamanın hemen başlaması olası görülmemektedir. Hazırlıklar yapılırken hemen mevcut sistem içinde eğitim sağlamak için pilot uygulaması yapılan yarım gün ya da geçici gruplama uygulamasını, deneme çalışmaları bittikten sakıncaları giderildikten sonra 199596 öğretim yılı sonunda kademeli bir biçimde yaygınlaştırmak ve yukarıda yarar ve sakıncaları tartışılan tam önlemleri uygun koşullarda, pilot projeler halinde denemek gerekmektedir.
Eğitimimize Bakışlar 1, Kültür Koleji Eğitim Vakfı Yayınları, Editor: Dr. İlhammi Fındıkçı, İstanbul 1996
KAYNAKÇA
1. (1976) Ataman, Ayşegül. Üstün Zekâlı Çocukların Eğitsel Sorunları: Ankara Fen Lisesinde Bir Araştırma. Basılmamış doktora tezi. A.Ü. Eğitim Fakültesi.
2. (1984) Ataman, Ayşegül. Ankara İli Resmi Şehir İlkokullarındaki Üstün Yetenekli Çocukların Fiziksel Gelişim Özelliklerinin Değerlendirilmesi. A.O. E.B.F. y.y.128.
3. (1995) Davaslıgil, Ümit. Üstün Zekâlı Çocukların Eğitimi. Yaşadıkça Eğitim, sayı. 43. s.h. 21-27, İst.
4. (1979) Enç, Mitat. Üstün Beyin Gücü, A.Ü.E.F. yy. no 83. Ank.
5. (1989) Feldhusen, John: Yoyce Van Tassel-Baska; Ken Seeley. Excellence in Educating. THE GITED. Love Pub. Com. USA.
6. (1995) George, David. GITED EDUCATION. David Fulton Pub London.
7. (1992) George, David. THE CHALLANGE OF THE ABLE CHILD. David Fulton pub. Lon.
8. (1972) Güzel, Ayşegül. 6660 Sayılı Yasanın 16 Yıllık (1956-1972) Uygulaması İle İlgili Değerlendirme. Çoğaltma A.Ü.E.F. Semineri.
9. (1972) Kirk, Samuel. Education Exceptional children 2nd. ed. Houghdon Mifflin com.
10. (1995) Lumisdale, Edward. Creative Problem Solving. Mc GrowHill USA.
11. (1986) Renzuli Joseph (ed.) Systems and Models for Developing Programs for the gifted and Talented. Creative Learning Press. USA.
12. (1980) Sumption, Merle and Evelyn M. Luecking Education of the Gifted. The Ronald Press. N.Y.
13. (1993) Smutny, Franklin. Gifted Young Children, The Royal York Toranto. Kanada.
Üstün veya Özel Yetenekliler
Hulisi AKKANAT*
1. GİRİŞ
Üstün veya özel yetenekli çocuğa sahip olmak ister misiniz?
Bebek beklemekte olan bir anne adayı olduğunuzu varsayın. Size, zekâ düzeyi dehaya yakın bir çocuğa sahip olmak için hamilelikte özel beslenme ve tedbirler önerilse, bu beslenme ve tedbirleri uygular mısınız? Ya da sınıfınıza çok üstün yetenekli bir öğrencinin verileceğini öğrenseniz ne yaparsınız?
Bunlara benzer soruların yanıtlarını araştıran araştırmacılar, toplumun bu çocuklara karşı çok olumlu tutumlar içinde olmadıklarını, ana babaların zihin engelli çocuğa sahip olmaya benzer tutumlar sergilediklerini, öğretmenlerin de benzer davranışlar gösterdiklerini belirtmektedir. Yine araştırmalar tutumların uygun eğitimle değiştirilebileceğini belirtmektedir.
Buradan iki farklı sonuç çıkartmak olasıdır.
Birincisi, kamuoyu, üstün zekâlılarla ilgili yanlış kanı ve bilgiye sahiptir.
İkincisi ise, bu yanlış kanı ve tutumlar değiştirilebilir.
Eğitimle değiştirilmesi olası olan bu yanlış kanı ve tutumlar şöyle sıralanabilir.
• Üstün veya özel yetenekli çocuklarda davranış ve ruhsal bozukluklar gözlenir.
• Üstün veya özel yetenekli çocuklar erken gelişir ve erken sonlanırlar, kısa ömürlüdürler.
• Üstün veya özel yetenekliler aşırı hareketlidir.
• Üstün veya özel yetenekliler sıska, kısa boylu, iri kafalı, çelimsiz ve gözlüklü olurlar.
• Üstün veya özel yetenekliler uyumsuz olurlar.
• Üstün veya özel yetenekliler tek başına oynamaktan hoşlanırlar.
• Üstün veya özel yetenekliler her ortamda yetişirler.
• Kardeşlerin en küçüğünün üstün veya özel yetenekli olma olasılığı yüksektir.
• Üstün veya özel yeteneklileri eğitirsek seçkin bir sınıf yaratırız.
• Üstün veya özel yetenekli çocuklar toplumsal açıdan geridir.
• Üstün veya özel yetenekli çocuklar bencildir.
• Üstün veya özel yetenekli çocuklar diğer insanları aşağılamaktan hoşlanırlar.
Do'stlaringiz bilan baham: |